×
FRANSA
28.06.2024

ANALİZ

Fransa, Siyasi Belirsizliğe Sürükleniyor!

Fransa, siyasi belirsizliğe doğru sürükleniyor. Ülke, aşırı sağın yönettiği bir hükûmete yahut aşırı solun kontrolündeki bir hükûmete veya belki de tek başına bir hükûmetin kurulamadığı kaotik bir koalisyon parlamentosuna hiç olmadığı kadar yakın.
EMMANUEL MACRON, Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından ülkede Ulusal Meclis için erken seçim kararı aldı. Yaklaşan seçim, savaş sonrası Fransa tarihinin en kritik seçimlerinden biri hâline geldi. İki turlu olarak 30 Haziran ve 7 Temmuz'da yapılacak seçimlerin ardından, aşırı sağ ya da aşırı sol liderliğinde bir hükûmet kurulması bekleniyor. Marine Le Pen'in Ulusal Birlik Partisi (RN) anketlerde açık ara önde, RN'den sonra ise sol partilerin ittifakı Yeni Halk Cephesi geliyor. Her iki seçenek de aşırı uç politikalara, ekonomik popülizme ve mali istikrarsızlığa işaret ediyor. Macron'un müttefikleri arasında hezimet korkusu giderek artıyor. Bir bakanın ifadesiyle: “Macron, partisini otobüsün altına itti.”

16 Haziran itibarıyla milletvekili adaylarının kayıt süresi doldu. Cumhurbaşkanı Macron, 9 Haziran'da Ulusal Meclisi feshederek kimsenin beklemediği bir karar aldı. Ardından hem sağ hem de sol cenahta çeşitli oyunlar, hileler ve ihanetler görüldü. Partilerin parlamento adaylarını belirlemek için giriştikleri son dakika mücadeleleri sonucunda üç ana siyasi blok ortaya çıktı. Fransa anayasasına göre cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri farklı zamanlarda yapılıyor. Yaklaşan seçim, sadece Ulusal Meclis’i ilgilendiriyor. Senato üzerinde bir etkisi olmayacak ve Macron, görevde kalmaya devam edecek.

Seçimdeki en büyük bloku aşırı sağ oluşturuyor. Le Pen'in RN'si eski Ulusal Meclis'teki 577 sandalyenin yalnızca 88'ine sahipti. Ifop'un 15 Haziran'da yayımladığı anket, ilk tur seçimlerinde RN'yi %35 ile birinci sırada; diğer anketler de beş puan kadar daha düşük gösteriyor. Merkez sağdaki bölünmüş Cumhuriyetçiler ise eski Ulusal Meclis'te 61 sandalyeye sahipken, şimdi %7'lik bir oy oranında. Birçok Cumhuriyetçi, RN ile iş birliği yapıyor ki bu durum, ana akım partilerin Le Pen’in partisini izole etmek için uyguladığı "siyasi karantina" (cordon sanitaire) politikasını bozuyor.

Bu arada Yeni Halk Cephesi altında birleşen sol, aynı ankette RN'nin dokuz puan gerisinde: Yeni Halk Cephesi, Jean-Luc Mélenchon'un Boyun Eğmeyen Fransa'sı (LFİ), Komünistler, Yeşiller ve Sosyalistler’den oluşuyor. Son olarak, Macron’un Rönesans Partisi liderliğindeki merkezci ittifakı, %19 ile üçüncü sırada yer alıyor.

Fransa'nın iki turlu seçim sisteminde, sandalye dağılımına ilişkin bir tahmin yapmak, büyük ölçüde birinci ve ikinci turlar arasında yapılacak siyasi manevralara bağlı. Kâğıt üzerinde, birinci turda %50'nin üzerinde oy alan bir aday olmadığı sürece, en az %12.5 oy alan adaylar son tura kalıyor. Gerçekte ise partiler, ittifaklar kurarak rakiplerine karşı birleşiyor. 2022'de yapılan bir önceki parlamento seçimlerinde, ikinci turda üç adayın yarıştığı sadece sekiz oylama yapıldı.

Le Figaro Gazetesi, 9 Haziran'da Avrupa Parlamentosu'nda yapılan oylamaya ilişkin -biraz taraflı da olsa- bir analiz yayımladı. Buna göre, 30 Haziran seçimlerinde RN'nin seçim bölgelerinin yaklaşık üçte ikisinde birinci gelebileceğini belirtti. Le Pen’in partisinin imajını düzeltme ve kaba imajını silme çabaları sayesinde, RN’nin bulduğu destek, geleneksel kalesi olan endüstriyel kuzeydoğu ve güney Fransa'dan köylere ve hatta Brittany gibi banliyölere kadar genişledi. Le Pen’in adayları, ikinci turda 536 seçim bölgesi için yapılacak oylamada Macron’un değil; sol cephenin adaylarıyla karşı karşıya gelecek. Macron’un partisi Rönesans ve müttefikleri, yarısı Paris bölgesinde olmak üzere, sadece 41 seçim bölgesinde ikinci tura kalabilecek.

Macron'un iddiası, RN'nin Avrupa seçimlerinde aldığı sonucun abartılı bir protesto oyu olduğu yönünde. Fakat seçimler, çoğunlukla dinamiklerle ilgilidir ve seçmenler, artık bir değişim istiyor gibi. Nitekim halk enflasyonu ve işsizliği düşürmesi ya da pandemi sırasında ve sonrasında enerji faturalarını sınırlandırması gibi olumlu durumlara rağmen Macron'a daha fazla güvenmiyor. Çoğunluk, Macron’un erken seçim kararını onaylıyor ancak kazanmasını istedikleri için değil…

Hepsinden önemlisi, seçmenler RN'i desteklemekten artık çekinip tedirgin olmuyor. Aralık 2023 gibi yakın bir tarihte, ilk kez RN'in "demokrasi için bir tehlike" olduğunu düşünenlerin sayısı (%41), olmadığını düşünenlerin sayısından (%45) daha geride kaldı. Parti, zafer havasında. Le Pen, Eric Zemmour’un aşırı Katolik, aşırı sağcı partisi Reconquest’ten ihanet gerekçesiyle ihraç edilen yeğeni Marion Maréchal’in de desteğini kazandı.

Le Pen'in Avrupa seçimlerinde Macron'dan iki kat fazla oy alarak bir zafer kazanması, milliyetçi sağı sarsmaya başladı. Merkez sağın lideri Eric Ciotti, cesur bir adım atarak RN ile ittifak kurdu ve 62'den fazla aday gösterdi. Ciotti'nin aldığı bu karar, hafta ortasında Paris'te melodram sahnelerini aratmayan gelişmelerin yaşanmasına neden oldu. Parti, Ciotti'yi ihraç etmek üzere toplandı. Ciotti ise kendini parti genel merkezinde kilitleyerek dramatik bir müzik eşliğinde kendini kayda aldı. Ardından mahkeme, bu ihraç kararını geçersiz kıldı ve Ciotti'nin parti logosu ve görünüşe göre finansal kaynakları üzerinde hak iddia etmesine izin verdi. Paris'in batısındaki Les Yvelines banliyösünde aday olan Othman Nasrou gibi bazı Cumhuriyetçiler, yarışlara "cumhuriyetçi sağ" bayrağı altında girmek zorunda kalıyor. Ciotti'nin ittifakına karşı çıkan Cumhuriyetçiler ise yine de yaklaşık 400 aday çıkaracaklarını belirtiyor.

Seçim çıkarlarının derin siyasi farklılıkların önüne geçtiği sol cenahta da çeşitli siyasi oyunlar dönüyor. 14 Haziran’da açıklanan seçim öncesi anlaşmanın bir parçası olarak, Yeni Halk Cephesi, Macron’un iktidara geldiğinden beri gündeminde olan politikaların çoğunu tersine çevirecek bir dizi popülist ekonomi politikası açıkladı. Bu politikalar arasında; asgari ücreti %13 artırarak aylık net 1.600 Euro'ya çıkarmak, emeklilik yaşını 64'ten 60'a düşürmek, maliyetler sabitlenmiş olsa da enerji fiyatlarını sınırlamak ve varlık vergisini geri getirmek yer alıyor. Ilımlı Sosyalistler, bunun karşılığında Rusya'ya karşı Ukrayna'yı destekleme sözü aldı.

Ancak perde arkasında, bu çatırdayan ittifakı kontrol altında tutmak için çetin bir mücadele yaşanıyor. Gücünü gösterme sırası, 14 Haziran'da Mélenchon'a geldi ve o da partisinden hoşlanmadığı üç milletvekili adayını listeden çıkararak yerine, daha önce aile içi şiddetten hüküm giymiş eski müttefiki Adrien Quatennens'i aday gösterdi. LFI Milletvekili François Ruffin, partiyi "ahmaklık" ve "fırkacılık" ile suçladı ve partinin "karısını döven bir adamı... lideriyle aynı fikirde olmayan yol arkadaşlarına" tercih ettiğini vurguladı. Bunun üzerine Quatennens, adaylıktan çekildi.

Bir başka gelişmeden daha bahsedelim. Sosyalist eski Cumhurbaşkanı François Hollande, 15 Haziran'da, parti genel merkezinden gelen ilk yalanlamalara rağmen, eski kalesi Corrèze'de Sosyalistler için aday olduğunu açıkladı. Kendisini aşırı sağa karşı bir siper olarak tanımlayan Hollande, "durumun vahim olduğunu" dile getirdi. Ayrıca sol ittifak çatısı altında aday olmayı kabul ederek hem ittifaka meşruiyet kazandırıyor hem de ittifakın kontrolünü ele geçirmeye çalışıyor.

Kaos hissi ve aşırıcılık riskinin yükselmesi, piyasaları baskılamaya devam edecek. Fransız varlıkları daha şimdiden darbe almış durumda. Dünyanın en büyük altıncı borsası olan Fransız borsası 10 Haziran'dan 14 Haziran'ın sonuna kadar %6 oranında düşüş yaşadı. Bankalar gibi Fransa merkezli firmaların hisseleri ise bundan daha fazla düşüş gösterdi. Algılanan riskin önemli bir ölçütü olan on yıllık devlet tahvillerinin getirisi, Alman tahvillerine kıyasla yüzde 0,29 puan artış gösterdi. IMF’ye göre, Fransa’nın bütçe açığının 2024’te yaklaşık %5 olması bekleniyor. RN'nin ve Yeni Halk Cephesi’nin politikaları, bütçe açığında önemli bir artış anlamına geliyor. Her iki siyasi grubun parlamentoda en büyük güç olma, hatta çoğunluğu ele geçirme olasılığı arttıkça piyasalar daha da tedirgin oluyor.

Parlamento çoğunluğunu alamasa da RN'nin 7 Temmuz seçimlerinde en büyük orana sahip olacağı, yüksek bir olasılık. Macron'un ittifakı büyük bir hezimetle karşı karşıya. Kendisiyle konuşanlar onun "mücadeleci" olduğunu ve "yenilgi ruhu"na teslim olmamaya kararlı olduğunu söylüyor. Fransız futbol yıldızı Kylian Mbappé, seçmenlere, "aşırılıkları" desteklememeleri çağrısında bulundu. Macron destekçileri de erken seçimle halkın kararına dönmenin cesur bir adım olduğuna dikkat çekiyor. Ne var ki halk, mevcut yönetimden kurtulma (dégagiste) arzusuna kapılmış gibi görünüyor. Fransa, siyasi belirsizliklere sürükleniyor. Ülke aşırı sağın yönettiği bir hükûmete, belki de aşırı solun yönettiği bir hükûmete veya belki de tek başına bir hükûmetin kurulamadığı kaotik bir koalisyon parlamentosuna hiç olmadığı kadar yakın. Manzara, hiç de iç açıcı değil.

"Kohabitasyon” ihtimali: Siyasi istikrarsızlığa doğru!

Charles de Gaulle tarafından 1958 yılında kurulan modern Fransız cumhuriyetinde cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri farklı zamanlarda yapılıyor. 2000 yılında anayasa cumhurbaşkanlığı süresini yedi yıldan beş yıla indirecek şekilde güncellendiği için parlamento seçimleri cumhurbaşkanlığı seçimlerinden birkaç ay sonra yapılıyor. Bu şekilde 2002'den 2022'ye kadar art arda yapılan beş seçimde de cumhurbaşkanıyla aynı siyasi çizgide bir hükümet kuruldu. Ancak Fransa'da 30 Haziran ve 7 Temmuz tarihlerinde yapılacak parlamento seçimleri, "kohabitasyon" denilen olgunun yine ortaya çıkmasına neden olabilir. Kohabitasyon, Marine Le Pen'in aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi (RN) ya da yeni kurulan aşırı solcu Yeni Halk Cephesi yönetiminde görülebilir. Peki, "Kohabitasyon" ne anlama geliyor ve nasıl işliyor? 

1958'den beri Fransa, üç kez kohabitasyon dönemi geçirdi; hepsi de Sosyalistler ve Gaullist sağ birlikteliği şeklinde oldu: François Mitterrand ve Jacques Chirac (1986-88), Mitterrand ve Edouard Balladur (1993-95) ve Chirac ve Lionel Jospin (1997-2002). Anayasa teoride görev ayrımı konusunda net ibareler içeriyor. Hükümet ulusal politikayı "tespit ve icra" eder. Cumhurbaşkanı silahlı kuvvetlerin başkomutanı, "ulusal bağımsızlığın koruyucusu"dur ve uluslararası ilişkilerde müzakerelerde bulunur. Cumhurbaşkanı günümüzde 27 Avrupa Birliği ülkesinin liderlerini bir araya getiren Avrupa Konseyi zirvelerine de katılıyor. 

Ancak pratikte durum daha karışık. AB bakanlıklarının düzenli aralıklarla gerçekleştirdiği toplantılarda ticaretten göçe kadar birlik genelindeki politikalar belirleniyor. Fransa bu tür toplantılarda başkan tarafından değil hükümet tarafından temsil ediliyor ve bu da ona, hoşuna gitmeyen kararları engelleme ya da erteleme fırsatı veriyor. Dolayısıyla cumhurbaşkanı tarafından desteklenen bir politika (örneğin görevdeki Emmanuel Macron'un durumunda, AB'nin savunmayla ilgili yeni ortak kredi alımı) bakanlar düzeyinde hiç değilse bir tür engele maruz kalabiliyor. Dahası, Ukrayna'ya askeri yardımın arttırılması gibi bütçe üzerinde etkileri olan bir dış politika kararı, hükümetten bunun için gerekli araçların temin edilmesini gerektiriyor. 

İç meselelerde, her ne kadar cumhurbaşkanı haftalık kabine toplantılarına başkanlık etse de, Fransız anayasası hükümetin yetkili olduğu konusunda son derece açık. Merkez sağdaki Chirac cumhurbaşkanıyken, Sosyalist hükümet tarafından getirilen ve kendisinin nefret ettiği 35 saatlik azami çalışma haftasını kabul etmekten başka seçeneği yoktu. Cumhurbaşkanının ülke içindeki gücü esas olarak yasaları Anayasa Konseyi'ne havale ederek ya da yeniden görüşülmek üzere parlamentoya geri göndererek erteleme ve bunu yaptıktan sonra en geç bir yıl içinde Ulusal Meclisi yeniden feshetme yetkisinden geliyor. 

Cumhurbaşkanı aynı zamanda başbakanı atama yetkisine de sahip. Muhtemel bir kohabitasyon durumunda, bilhassa da parlamentonun askıda kalması halinde, anayasada bu konuda herhangi bir kriter bulunmuyor. Cumhurbaşkanı bir teknokrat ya da siyasetçiyi, parlamento çoğunluğuna sahip birini aday gösterebilir ya da göstermeyebilir. Le Pen, RN’nin 28 yaşındaki başkanı Jordan Bardella'yı aday göstereceğini söylüyor. Hükümeti kurma görevi kime verilirse verilsin, anayasal olarak parlamentonun onayını almak zorunda değil. Eğer bir azınlık hükümeti, anayasanın 49.3 maddesi uyarınca yapılması gereken parlamento oylamasına başvurmadan yasaları ya da bütçeyi kabul ettirmeye çalışırsa, güvensizlik oylamasına maruz kalabilir. Bu durumda, seçilmiş tüm milletvekillerinin salt çoğunluğu hükümeti düşürebilir. Aynı kurallar, seçilmiş üyelerin onda birinin desteğini alan herhangi bir milletvekili tarafından bağımsız olarak verilen bir güvensizlik önergesi için de geçerli. Başka bir deyişle kohabitasyon, yürütmede mutlaka bir sürtüşme dönemi yaşanacağını gösteriyor. 7 Temmuz'dan sonra yaşanacak gelişmeler bir istikrarsızlık dönemine yol açabilir. De Gaulle, beşinci cumhuriyet anayasasının tam da böyle bir istikrarsızlığı önlemesini istemişti.


Bu yazı, The Economist’de, 16 Haziran 2024 tarihinde “France is being thrown into uncharted territory” başlığıyla ve 18 Haziran 2024 tarihinde “How political chabitation works in France” başlığıyla yayınlanan iki yazının çevirisinden oluşmaktadır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.