ANALİZ
Hükümet Düşürme Seansları: Fransa’da Siyasi İstikrarsızlığın Nedenleri ve Yeni Arayışlar
Fransa'nın iki yıl içinde beş farklı hükümet değiştirdiği son dönem 1950'lerdi; neredeyse üç çeyrek asır önce. Ülkede peşi sıra yıkılan hükümetler, Fransa siyaset sistemindeki yapısal sorunların birer semptomu. Peki ülkede kronikleşen bu hükümet krizlerinin nedeni ne?
FRANSA'NIN İKİ YIL İÇİNDE beş farklı başbakan değiştirdiği son dönem 1950'lerdi, yani neredeyse üç çeyrek asır önce. Kronik olarak istikrarsız olan Dördüncü Cumhuriyet dönemindeydi. Şimdi, istikrarı sağlamak için 1958'de tasarlanan farklı bir anayasal düzen (Beşinci Cumhuriyet) altında olan ülke, bu talihsiz sicile benzer bir tabloyla karşı karşıya. Mevcut merkezci başbakan François Bayrou, Ağustos ortasında, halkın tepki gösterdiği bütçe açığını azaltma planları nedeniyle 8 Eylül'de güvenoyu çağrısında bulundu. Oylama sonucunda parlamento Bayrou hükümetini düşürdü. Bayrou Ulusal Meclis’te güven oylaması için kullanılan 558 oyun sadece 194'ünü alabildi. Bu sonuçlarla Fransa yeniden ve daha fazla belirsizliğe sürüklendi. 2 Eylül'de Fransa'nın 10 yıllık tahvillerinin getirisi yaklaşık %3,6'ya ulaştı ve bu 14 yılın en yüksek seviyesi.
Jean-Luc Mélenchon'un aşırı solcu Boyun Eğmeyen Fransa'sı ve Marine Le Pen'in aşırı sağcı Ulusal Birlik ( RN ) partisi hükümete karşı oy kullandı. Daha da şaşırtıcı olanı, Sosyalistler ve hatta Bayrou hükümetine bir dizi bakan sağlayan merkez sağ Cumhuriyetçilerden bazı milletvekilleri de karşı oy kullandı. Bu, Macron'un ülkeye biraz istikrar getirmesine yardımcı olmayı uman bir başbakan için içler acısı bir sonuçtu. Fransa, iki yıldan kısa bir sürede dört başbakanını kaybetti.
Bayrou, bu yıl GSYİH'nın %5,4'üne denk gelen bütçe açığını azaltmak için 2026 yılında 44 milyar avro (51 milyar dolar) değerinde bütçe tasarrufu yapma planı nedeniyle güvenoyu çağrısında bulunmuştu. Ancak parlamentoda iki büyük blok oluşturan hem sol hem de aşırı sağ muhalefet, Bayrou’nun önerdiği sıkıştırma politikasında işbirliği yapmayı reddetti. Bayrou parlamentoda oylama öncesinde yüksek kamu borcunun Fransa'nın "hayatını tehlikeye attığını" ileri sürdüğünde muhalefet etkilenmedi. Sosyalistlerin parlamento lideri Boris Vallaud, bu karmaşadan Bayrou'yu sorumlu tutarak Bayrou'yu cumhurbaşkanının "kör bir taklitçisi" olmakla suçladı. Le Pen, oylamayı "elli yıllık israfçı yönetimin felaket sonuçları"ndan sonra bir "gerçeğin ortaya çıktığı an" olarak nitelendirdi.
**
Parçalı parlamento ve Bayrou'nun tercihleri
Bayrou, adaylığından bu yana, özellikle Sosyalist Parti ile bir tür iktidar anlaşmasına yol açabilecek müzakerelere girmeyi reddederek, kendi siyasi sonunu hazırladı. Siyasi kariyeri boyunca sağ-sol ayrımının aşılması için sürekli çağrıda bulunan bu Hristiyan demokrat için bu bir paradoks. Sırf bu merkezci amaçla, 2002 yılında, o zamanlar Fransa'nın en büyük merkez sağ partisi olan UMP'ye (daha sonra Les Républicains veya LR olarak yeniden adlandırıldı) katılmayı reddetti. 2012'de eski cumhurbaşkanı, sosyalist François Hollande'a oy verilmesi ve uzlaşı çağrısında bulundu.
Başbakan olarak liderliği, solla arasındaki uçurumu daha da derinleştirmeye neden olan bir dizi başarısızlık ve skandalla damgalandı. Son olarak da büyük ölçüde çalışanlar ve emekliler tarafından karşılanan 44 milyar avroluk kemer sıkma planını açıklayarak son darbeyi vurdu. Bu plan, Ulusal Meclis'te 120 milletvekili bulunan aşırı sağcı parti Ulusal Birlik’i (RN) de Bayrou hükümetinden uzaklaştırdı.
Bayrou hükümetinin başarısızlığının yapısal nedenleri de var elbette. Bu başarısızlığın başlıca nedeni, Cumhurbaşkanı Macron’un Temmuz 2024'te seçilen Ulusal Meclis içindeki yeni güç dengesini göz ardı etmesinde saklı. O seçimden sonra parlamentoda oluşan aritmetiğe ve güç dengesine göre, Macron’un siyasi olarak Yeni Halk Cephesi'nden bir başbakanı ataması gerekirdi. Bunun yerine Emmanuel Macron, o zamana kadar muhalefette olan Les Républicains (LR) grubuna ve 48 milletvekiline güvenerek Michel Barnier'i atadı. Aralık ayında Barnier’in düşmesinden sonra Macron, 2017'den beri çoğunluğunun bir parçası olan MoDem grubuna (36 milletvekili) dayanarak Bayrou'yu yeni başbakan olarak atadığında önceki yenilgisinden ders almadığını gösterdi.
Bayrou ve Barnier'in başarılı olabilmek için desteklerini, partilerinin ve merkez bloğun ötesine genişletmeleri gerekiyordu. Fransa "klasik" bir parlamenter demokrasi olsaydı, hükümette yer almak isteyen partiler arasında kapsamlı müzakereler olurdu. Bu müzakereler şüphesiz haftalar sürerdi, ancak belli bir uzlaşı önlemi etrafında Fransa siyaseti için belli bir istikrar sağlanırdı. Macron, kendi seçtiği bir başbakan atayarak, ayrıca hükümetin oluşumuna müdahale ederek ve nihayetinde bir denge stratejisi oluşturmayı (bir sola kayma, iki-üç sağa ve aşırı sağa kayma) onlara bırakarak, bu süreci başarısızlığa mahkûm etti.
**
Sistemsel sorunlar: "Aşırı başkanlık" ve ötesi
Fransa’da siyasi aktörleri sorumlu davranmaya teşvik etmeyen şey siyasi kültürden ziyade siyasi kurumlar. Cumhurbaşkanlığı seçimi, her zaman önümüzdeki beş yıl için yeni bir rota belirlemek adına belirleyici bir an olarak görülür. Sonuç olarak, uzlaşmaya varmak, bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde "yanma" riskini almak anlamına gelir. LR'nin 2022'de, Macron'un programı büyük ölçüde kendi programıyla uyumlu olmasına rağmen çoğunluğa katılmayı reddetmesi bunun bir örneğidir.
Aşırı "başkanlık sistemi" uzlaşmayı engeller. Cumhurbaşkanına, oylama sonuçlarını tam olarak dikkate almadan başbakanı atama özgürlüğü verilmesi ve cumhurbaşkanının sandıkta reddedilse bile hükümet politikalarına müdahale etmesi, Fransa kurumlarının ve siyaset sisteminin çarpıklığını gözler önüne seriyor. Bunlar, Macron'a yürütme süreçlerinde sorumsuz davranmasına fırsat veren sistemsel garantiler. İstifa veya görevden alınması yönünde sesler duyulmaya başlasa bile, kurumsal olarak onu harekete geçmeye zorlayan hiçbir şey yok. Bu sorumsuzluğun diğer yüzü ise, aynı derecede sorumsuz partiler yaratması: Bütün sorumluluğu cumhurbaşkanına atarlar, cevapları bulmak ona düşer ve bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde görüşmek üzere!
Son olarak, milletvekillerinin seçilmesinde kullanılan iki turlu çoğunluk sistemi de partileri uzlaşma arayışına teşvik etmiyor. Bir yandan ılımlı sol, sandalye kazanmak için radikal solla güçlerini birleştirmek zorunda kalırken, diğer yandan sağ, birçok seçim bölgesinde aşırı sağın artan rekabetiyle karşı karşıya.
Bu siyasi istikrarsızlık ve çıkmaz nasıl çözülebilir?
Siyasi partileri ve parlamenterleri daha hesap verebilir kılacak nispi temsile dayalı seçim sistemi, ülkedeki siyasi istikrarsızlık için bir çözüm olabilir. Aşırı başkanlık sistemi ve iki turlu çoğunluk sistemi, siyasi fikir ve toplumsal çıkar çeşitliliğinin yeterli temsilini engellemekle kalmıyor, aynı zamanda artık net bir çoğunluk da üretemiyor. Ülkeyi eski sol-sağ ayrımının çok ötesinde parçalayan sosyolojik, politik ve ideolojik bölünmeler mevcut. İki kutupluluk bir daha yaşanmayacak ve bu durum bugün birçok ülke için geçerli.
Günümüzde, çeşitlenen bu toplumsal bölünmeler Ulusal Meclis'e gerektiği gibi yansıtılamıyor. Çünkü mevcut sistem, Fransa vatandaşlarını genellikle bir partiyi veya diğerini elemek için oy kullanmaya zorluyor. Öte yandan, nispi temsil, insanları en yakın hissettikleri programa oy vermeye teşvik eder. Herhangi bir partinin tek başına iktidar olmasını engeller ve politikacıların politika yönlerini müzakere etmelerini kolaylaştırır.
Zorluklardan biri de cumhurbaşkanının yetkilerini azaltmak. Bu konuda düşünülebilecek değişim adımları var. Bazıları cumhurbaşkanı için yedi yıllık tek bir döneme geri dönülmesi gerektiğine inanıyor. Diğerleri ise cumhurbaşkanının artık başbakanı atama yetkisine sahip olmaması gerektiğini ve Fransa'nın Üçüncü ve Dördüncü Cumhuriyetlerinde olduğu gibi Ulusal Meclis'ten güvenoyu alınmasını zorunlu kılacağını düşünüyor. Diğerleri ise ortak inisiyatifli referandumlar veya vatandaşların başlattığı referandumlar geliştirmek istiyor. Tüm bunların bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tartışılması gerekecek, ancak yakın vadede Beşinci Cumhuriyet'i daha demokratik bir yola sokmak ve mevcut çıkmazı aşmak için nispi temsil ilk düşünülmesi gereken reformlardan biri. Siyaset bilimci Bastien François, nispi temsil konusunda bir referandum ve ardından yeni bir meclisin seçilmesine olanak sağlayacak bir fesih önerdi. Bu reform, merkez ve sol arasında gelecekteki bir hükümeti kurma müzakerelerinde bir pazarlık kozu olarak da görülebilir.
**
Şimdi Bayrou hükümetinin düşüşü, ülkeyi yeni bir üçlü sıkıntı dönemine sürüklüyor: Siyasi belirsizlik, piyasa gerginliği ve halkın huzursuzluğu. Parlamento, yalnızca dokuz ay önce merkez sağ Michel Barnier liderliğindeki önceki hükümeti devirmişti. 8 Eylül'deki oylama öncesinde parlamentoda yapılan tartışmalar, bütçe tasarrufu konusunda parlamentonun uzlaşmaya yanaşmadığını gösteriyor. Fransa'nın borçlanma maliyetleri zaten Yunanistan'ınkinden yüksek. İlki 10 Eylül'de yapılan ve ikincisi 18 Eylül tarihlerinde yapılacak olan yeni bir protesto ve grev dalgası planlanıyor.
Yeni hükümet için üç senaryo!
Macron, şu anda, hiçbiri siyasi çıkmaz döngüsünü kıramayacak gibi görünen, sınırlı bir mutsuz seçenekler yelpazesiyle karşı karşıya. Anayasal olarak yeni seçim çağrısı yapmak zorunda değil ve bunu yapmaya pek istekli olmayacak. Bayan Le Pen kesinlikle yeni bir seçim istiyor. Partisi zaten parlamentodaki en büyük parti. Yeni bir seçimde çoğunluğu sağlayabileceğini düşünüyor. Bu ayın başlarında yapılan bir anket, Ulusal Birlik (RN) ve müttefiklerinin ilk tur oylamalarında %33 ile birinci olacağını; sol kanat grubunun toplamda %25 oy alacağını; Macron'un merkezcilerinin ise sadece %15 oy alarak iç karartıcı bir şekilde üçüncü sıraya itileceğini gösteriyor. Fransızların tam %63'ü sandık başına gitmekten yana olduğunu söylüyor.
Bu arada Le Pen'in kendisi seçimlere katılamayacak. Bu yılın başlarında bir Paris mahkemesi tarafından parti finansmanı davası nedeniyle adaylığı yasaklanmıştı. 7 Eylül'de Kuzey Fransa'da yaz sonu güneşinin altında konuşan neşeli Le Pen, Macron'un "adil olmayan, zehirli" politikalarına son vermek için "dünyadaki tüm seçim yetkilerini feda etmeye hazır" olduğunu açıkladı. Yeni seçimler yapılır ve Ulusal Birlik çoğunluğu kazanırsa, 29 yaşındaki Jordan Bardella, partisinin başbakan adayı olacak.
Cumhurbaşkanı Macron, Haziran 2024'te parlamentoyu feshettiğinde, öncekinden daha az sandalye kazanmıştı. Parlamentoda zaten bir azınlık hükümetini yönetmekle boğuşan Macron'un aynı şeyi tekrarlamak istemesi ve bir parlamento seçimi çağrısı yapması pek olası değil.
Bu durum, cumhurbaşkanını ikinci bir senaryoyla baş başa bırakıyor: En azından 2026 bütçesini yönlendirebilecek bir isim bulmaya çalışmak. Merkezci kamptaki bazı isimler, bunun yolunun 577 sandalyeli Ulusal Meclis’te 66 sandalyesi olan Sosyalistlerle bir anlaşmaya varmak olduğunu savunuyor. Ancak bunun bedeli, 100 milyon avronun üzerinde servete sahip olanlara yılda en az %2 oranında uygulanacak, ultra zenginlere yönelik yeni bir servet vergisi planını kabul etmek olabilir. Bir yetkili, Macron'un buna kesinlikle karşı olduğunu, çünkü bunun Fransa'yı daha iş dostu bir yer haline getirme sicilini zedeleyeceğini söylüyor.
Üçüncü senaryo, Macron, kendi kanadından bir başbakanın, sonrasında parlamentoyu feshetmek pahasına bile olsa, bütçeyi, (hükümete özel anayasal yetki veren) 49.3. Madde'yi kullanarak geçireceğini umarak mevcut siyaset çizgisinde devam etmesi. Ancak Ulusal Birlik artık tarafsızlık oyununa yanaşmıyor ve Sosyalistlerin daha hoşgörülü davranması pek olası değil. Dolayısıyla bu tercih, daha büyük bir adım atmak için geri adım atmak anlamına gelecek ve büyük olasılıkla birkaç hafta içinde Fransa'yı bütçeden mahrum bırakacak yeni bir güvensizlik oylamasına yol açacaktır.
**
Fransa'yı şimdi ne bekliyor?
Ağır bir çıkmazı tam teşekküllü bir krize ne dönüştürebilir? Tahvil piyasalarının Fransa aleyhine dönmesi tetikleyicilerden biri olabilir. Tahvil piyasalarının zaten gergin olduğu aşikar. Avro bölgesinin ikinci büyük ekonomisi olan Fransa, kredi bulmakta ve borçlanmakta hiç zorlanmıyor. Ancak on yıllık devlet tahvillerinin getirisi şimdiden İtalya'nınkine yakın bir seviyeye yükseldi. Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Fransa hakkındaki değerlendirmesini 12 Eylül'de güncelleyecek. Nitekim bazı Fransa gözlemcileri, politikacıların ve kamuoyunun tam olarak neyin tehlikede olduğunu anlaması için bir piyasa krizi yaşanması gerektiğini düşünüyor.
Siyasi bir krizi için diğer olası tetikleyici ise her zamanki gibi sokaklar. Sendikalar 18 Eylül'de örgütlü grev günü ilan etti. Ondan önce, 10 Eylül'de Fransa, "Bloquons tout" (Her şeyi engelleyelim) sloganıyla potansiyel olarak daha endişe verici protestolarla sarsıldı. Zamanında sarı yelekliler (gilets jaunes) gibi sosyal medyada başlatılan, ülkeyi durma noktasına getirme girişimi, daha militan sendikalar tarafından desteklendi. Protesto edilecek bir hükümet olmadan, böyle bir çaba absürt bir değere sahip olabilir, ancak başarısız olur. Ancak Fransa'da, belirsiz bir hareketin daha tehlikeli bir şeye dönüşme potansiyeli asla göz ardı edilemez. Zira Macron, sarı yeleklileri yatıştırmak için akaryakıt vergisinden geri adım atmak zorunda kalmıştı. Macron bir sonraki başbakan olarak kimi seçerse seçsin, Bayrou'nun geride bıraktığından çok daha istikrarsız bir ülkeyi miras alacak.
Bu yazı, The Economist’te, 08 Eylül 2025 tarihinde “Triple trouble for France as the government collapses” başlığıyla; The Conversation’da 09 Eylül 2025 tarihinde “Why France’s government collapsed (again), and what Macron might do next” başlığıyla yayınlanan yazılardan hareketle hazırlanmıştır.