ANALİZ
Sudan’daki Sonlandırılamayan Çok Katmanlı Çatışma
Sudan’ın içinde bulunduğu çok katmanlı ve çok aktörlü çatışma ortamının uzun bir süre daha nihai barışa dönüşemeyeceği aşikâr. Ülkede, çatışan tarafları destekleyen uluslararası aktörlerin varlığı Sudan meselesini daha da karmaşık bir duruma sokuyor.
Sudan’da 15 Nisan’da Sudan Ordu Kuvvetleri (Sudanaese Armed Forces- SAF) ve Hızlı Destek Kuvvetleri (Rapid Support Forces-RSF) arasında başlayan çatışmalar ülkede yaklaşık olarak 10,400 kişinin hayatını kaybetmesine ve 5,6 milyon Sudanlının da evlerini terk etmek zorunda kalmasına neden oldu. Hartum ve Güney Sudan çevresinde yoğunlaşan çatışmalar arabuluculuk girişiminde bulunan çok sayıda dış aktörün çabalarına rağmen sona erdirilemedi. Afrika’nın üçüncü en büyük ülkesi ve jeostratejik açıdan oldukça önemli bir konumda olan Sudan’da durum vahametini arttırırken uluslararası toplumun dikkati bölgeden kaymaya başladı.
Hatırlanacağı üzere 15 Nisan’da patlak veren çatışmaların temeli aslında 2013 yılına kadar gitmekte. RSF, 2013 yılında Sudan hükümeti tarafından orduya paralel olarak kurulmuş olan bir oluşumdur. Bu oluşumda daha önce Sudan devletine karşı isyanları bastırmada görev alan “Cancavid” olarak anılan silahlı milisler de yer almakta. RSF, kuruluşundan sonra Darfur’daki savaş haricinde bazı uluslararası çatışma bölgelerinde de görevlendirilmişti. Örneğin Temmuz 2019’da bin kadar RSF unsuru Hafter güçlerini desteklemek için Libya’ya gönderildi. Benzer şekilde Yemen iç savaşında da RSF, SAF unsurlarıyla birlikte Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap koalisyon güçleriyle beraber savaştı.
Sudan’da RSF ve SAF arasındaki gerginliklerin artmaya başlaması ise 2019 sonrasına rastlamakta. 2019 yılında Sudan’da Ahmed Awad Ibn Auf komutasındaki askerler Ömer el Beşir’e karşı başarılı bir darbe gerçekleştirdi. Ülkedeki geniş çaplı gösterilerin ardından sivil ve askeri unsurların birleşiminden oluşan “Egemenlik Konseyi” kuruldu. Egemenlik Konseyinin başkanı General Abdulfettah el-Burhan, yardımcısı ise RSF Komutanı Muhammed Hamdan Dagalo oldu. Başbakanlığa ise Abdullah Hamduk getirildi. Ancak Başbakan Hamduk hükümeti istenilen başarıyı sağlayamadı ve bir süre sonra da bu hükümet tasfiye edildi. Bu süreçten sonra Egemenlik Konseyinde asker ağırlıklı bir yönetim oluşturuldu.
Egemenlik Konseyi iktidarında da Sudan yönetiminde sular durulmadı. Bu kez Egemenlik Konseyi içerisinde El-Burhan ve Dagalo arasında çetrefilli bir iktidar mücadelesi başladı. SAF komutanı el-Burhan, RSF’in etkisini sınırlamak için bu oluşumun Sudan ordusuna dahil edilmesi gerektiğini dile getirmeye başladı. Dagalo ise bu söylemleri kendisine karşı tehdit olarak algıladı ve el-Burhan’a karşı sert muhalif söylemler yöneltti. Burada RSF ve Dagalo hakkında özellikle belirtilmesi gereken bir başka husus daha var: Muhammed Hamdan Dagalo ve kardeşi Abdulrrahim Hamdan Dagalo, Darfur civarındaki altın madenlerini işleterek büyük bir servet sahibi oldu. Dagalo bu madenlerden elde ettiği gelir dışında bazı uluslararası aktörlerle ilişkilerinden de büyük bir güç sahibi oldu. Örneğin Sudan’da etki sahibi olmak isteyen bazı Körfez ülkeleri Dagalo’yu siyasi ve maddi anlamda desteklemekte. Hatta bu Körfez ülkelerinin El-Burhan’dan duydukları rahatsızlık karşısında Dagalo’yu desteklediği iddiaları da mevcut. Ayrıca bir süre önce ölen Yevgeny Prigozin’in lideri olduğu, Rus özel askeri şirketi Wagner Grubun da Dagalo ile yakın ilişkileri olduğu bilinmektedir. Uluslararası arenada birçok uzman, Wagner Grubun Sudan’da gerçekleştirdiği askeri faaliyetler ve silah destekleri karşılığında imtiyaz sahibi olduğu altın madenlerinden elde ettiği geliri Ukrayna Savaşını fonlamak üzere kullandığını iddia etmektedir.
15 Nisan sonrasında uluslararası toplumun da odaklandığı Sudan’daki RSF ve SAF arasındaki çatışmaları sonlandırmaya yönelik çeşitli girişimler gerçekleşmiştir. Etiyopya, Mısır, İsrail ve Türkiye RSF ve SAF arasında arabuluculuk tekliflerinde bulundu. Diğer yandan Afrika’da sekiz ülkeden oluşan Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi (The Intergovernmental Authority on Development-IGAD) de savaşı sonlandırmak için harekete geçerek Kenya’yı arabulucu olarak önerdi. Ancak El-Burhan ve Dagalo bu tekliflerin hiçbirisini kabul etmedi. ABD ve Suudi Arabistan’ın ateşkes çağrıları neticesinde zaman zaman ateşkes sağlandıysa da çatışmalar tamamen sonlandırılamadı.
Devam eden süreçte uluslararası alanda Sudan’daki çatışan taraflara yönelik bazı yaptırım kararları alındı. ABD, SAF ve RSF ile ilişkilendirilen ve madencilik ve silah sanayiinde faaliyet gösteren dört şirkete yönelik yaptırım kararı aldı. Benzer şekilde BM ve AB de Sudan’a yönelik bazı yaptırım kararları üzerinde çalışılacağını açıkladı. Bu uluslararası girişimlerin hiçbirisi de El-Burhan ve Dagalo üzerinde etki doğurmadı ve çatışmalar devam etti.
RSF ve SAF arasındaki çatışmalar Hartum civarında yoğunlaşmakta. ACLED (Armed Conflict Location and Event Data Project) raporlarına göre RSF Hartum, Bahri ve Omdurman’ın bulunduğu geniş alanı kontrol etmekte. Bölgedeki bazı etnik milisler ise kendi bağımsız gündem ve amaçlarıyla çatışmaya daha karmaşık bir boyut oluşturmakta. Bu etnik oluşumların dışarıdan farklı aktörlerle ilişkileri olması da Sudan’da nihai barışın sağlanması önünde büyük bir engel teşkil etmekte. Tüm bu kaos ortamında El-Burhan ise Kızıldeniz kıyısındaki Port Sudan’a giderek ülkenin yönetimini buradan sürdürmeye başladı. Ayrıca El-Burhan Mısır, Katar, Uganda, Güney Sudan, Eritre ve Türkiye gibi ülkelere giderek destek arayışında bulundu. Ancak bu çabalar El-Burhan’ın umduğu sonuçları doğurmadı.
6 ay süren yoğun çatışmalar sonucunda ABD ve Suudi Arabistan’ın öncülüğünde RSF ve SAF’ı 26 Ekim’de Cidde’de bir araya getirecek yeni bir müzakere süreci başlatıldı. Bu görüşmelere Afrika Birliği adına IGAD’ın da katılacağı açıklandı. Temel olarak görüşmelerde RSF ve SAF arasında çözümlenmesi gereken en temel konu RSF oluşumunun geleceği. Hem El-Burhan hem de Dagola esasında ülke yönetiminde tam kontrolü amaçlıyor. Ancak özellikle Dagalo’nun bu amacı söylemlerinin arkasında gizli. Diğer yandan el-Burhan komutasındaki SAF, RSF’in iki yıl içerisinde tamamen dağılması gerektiğini vurguluyor. Ancak Dagalo ise bir on yıl daha RSF’in otonom yetkilerle faaliyette kalması konusunda ısrarcı.
Cidde görüşmelerinin bu uzlaşması zor talepler haricinde çatışma halindeki diğer etnik milislerin de masaya davet edilmediği gerekçesiyle işlevsel olup olmayacağı tartışılıyordu. Ancak henüz müzakere hazırlıkları sürerken RSF, Sudan’ın en büyük ikinci şehri Nyala’yı ele geçirdiğini açıkladı. Bu şehir SAF’ın en büyük üslerine de ev sahipliği yapıyor. Sudan’ın ikinci en büyük ekonomi merkezi olan Nyala aynı zamanda Sudan ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nin birbirine bağlandığı stratejik bir konumda bulunmakta. Nyala’nın RSF güçlerince ele geçirilmesi ardından SAF temsilcileri Cidde görüşmelerinden geri çekilebileceklerini açıkladı. 5 Kasım’da ise Sudan Ordusu sözcüsü Nabil Abdallah, Al-Shajara bölgesinde RSF unsurlarını etkisiz hale getirdiklerini açıklayarak, “Orada ya da burada bir mevzi kaybedebiliriz, ama bu ülkenin onurunu korumak için bu meşru savaşı kaybetmeyeceğiz.” sözleriyle savaşa devam edecekleri mesajını verdi.
Sonuç olarak Sudan’daki savaşı sonlandırmaya yönelik bir girişim daha başarısızlıkla sonuçlandı. Ülkenin içinde bulunduğu çok katmanlı ve çok aktörlü çatışma ortamının uzun bir süre daha nihai barışa dönüşemeyeceği aşikâr. Sudan’daki çatışan tarafları doğrudan ya da dolaylı olarak kendi çıkarları kapsamında destekleyen uluslararası aktörlerin varlığı da Sudan meselesini daha da karmaşık bir duruma sokuyor. Sudan ve çevresinde yaşayan toplulukların barış ve istikrar içerisinde yaşaması için sorunla ilgili ve etki sahibi uluslararası aktörlerin, savaşan tarafların ve diğer etnik milis oluşumların da dahil olacağı, kapsamlı ve toplumsal uzlaşı odaklı bir müzakere sürecinin acilen başlatılması gerekmekte. Zira Sudan üzerinden çıkar sağlamaya çalışan dış aktörlerin RSF ve SAF oluşumlarına desteği ve sorunu tırmandırması sürdükçe bu savaş etkisini büyüterek ulusal, bölgesel ve uluslararası güvenliğe bir tehdit olarak varlığını sürdürecektir.
Lisans ve Yüksek Lisansını Uluslararası İlişkiler alanında Akdeniz Üniversitesinde tamamlayan Yıldırım Çinar, Yüksek Lisans tez aşamasında Fransa’da Institut D’etudes Politique de Rennes’de bulundu. Doktora derecesini ise Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden aldı. Doktora tezinin başlığı “Sahraaltı Afrika’da Devlet İnşası ile Terörizm İlişkisi: Nijerya ve Boko Haram Örneği”dir. Yazar şu anda TASAM Afrika Enstitüsü’nde Eş Direktör olarak görev yapmaktadır.
İyi derecede İngilizce ve Fransızca bilen yazarın başlıca çalışma alanları Bölgesel Çalışmalar, Türkiye-Afrika İlişkileri, Afrika Çalışmaları, Afrika’da Güvenlik Meseleleri, Güvenlik Çalışmaları, Radikalizm ve Terörizmdir. Yıldırım Çinar, çok sayıda makale/kitap bölümü yanında Afrika Politikası: 21. Yüzyılda Güvenlik, Refah ve Demokrasi Arayışı ve Küresel Aktörler ve Büyük Güç Rekabeti başlıklı iki kitabın editörleri arasında yer almaktadır. Bunların dışında yazar, Afrika meselelerine yönelik olarak ulusal ve uluslararası basında yer almaya ve çeşitli projeler üzerinde çalışmaya devam etmekte.