×
İNGİLTERE
4.10.2022

ANALİZ

İngiliz Siyasetinde Yeni Eğilim: Devrimci Muhafazakarlık ya da "Felaket Özlemi"

Leninizm seçkin bir projeydi ve onun İngiliz versiyonu da öyle. Artan elektrik faturaları ve ipotek maliyetleriyle taşa dönen seçmenler, kendi adlarına yürütülen yaratıcı yıkıma çok daha az ilgi duyuyor.
“NE KADAR KÖTÜ, o kadar iyi!” eski bir Leninist inançtır. Vladimir Lenin, ifadeyi, fikirlerini ve dünya görüşünü Ne Yapmalı? adlı romanında ortaya koyan 19. yüzyıl Rus yazarı Nikolay Chernyshevsky'den aldı. Lenin romanı bir yaz içinde beş kez okudu ve kendi manifestosuna onun adını verdi. Romanla ilgili herkes aynı hevesi göstermiyor. Yazar Martin Amis, eseri "tüm zamanların en etkili romanı" olsa de “aşılması imkansız bir yeteneksizlik” olarak nitelendirdi. Hala da öyle. Rusya'nın perişan 20. yüzyılını karakterize eden nihilist sinizm, şimdi İngiliz siyasetine hükmediyor.

Son dönemde İngiliz liderlerin birçoğunu Leninist bir coşku sardı. İşlerin daha iyi olabilmesi için, önce korkunç insanlar tarafından harekete geçirilmesi gerektiğine dair bir heves yükseliyor. Yeni hükümetle başlayalım. Yeni Başbakan Liz Truss, görevine felaket bir başlangıç yaptı. Partinin destek oranlarıyla birlikte piyasalar da düştü. Bir ankette Muhafazakarlar, şaşırtıcı bir şekilde %33’le İşçi Partisi'nin gerisinde.

Ama siyaset amigoları kaosu alkışlıyor. Onlara göre, bir piyasa çöküşü, yıllarca ucuz paranın ardından gelen bir arınma şekli. Bir zamanlar burjuva muhafazakarlığıyla övünen ama şimdi devrimci coşkuyla dolup taşan The Telegraph’ta köşe yazarı Allister Heath'e göre, böyle bir kargaşa “gerekli bir geçiş.” Heath, 23 Eylül'de açıklanan Muhafazakar bütçe için "şimdiye kadar duyduğum en iyi bütçe" değerlendirmesinde bulundu. Ucuz paradan rasyonel paraya geçişin “travmatik olacağını ve kısır bir küresel durgunluğu, yüksek işsizlik ve iflasları tetikleyebileceğini” de kabul ederek. Ama her iyi Leninistin bildiği gibi, sonlar iyi olacak.

Acı reçete, Başbakan Truss ve müttefikleri tarafından zorunlu görülüyor. Margaret Thatcher'ın sert başlangıcı, kaçınılması gereken bir yanlıştan çok planlı bir politika olarak görülüyordu. Bu başlangıcın tarihi olan 1981 hakkında Yeni Maliye Bakanı Kwasi Kwarteng, Thatcher'ın Korkunç Yılı adlı küçük bir kitap bile yazdı. O yıl Thatcher yönetimi, acı uygulamalar içeren ve dolayısıyla popüler olmayan bir bütçe açıkladı. Bu bütçeye karşı 364 ekonomist bir mektup yazarak hükümeti rotasını değiştirmeye çağırdığı. Thatcher, savaş sonrası dönemde İngiltere’nin en sevilmeyen lideri oldu. Ancak iki yıl sonra işler değişti ve Thatcher büyük bir çoğunluk desteği kazandı. Şimdi aynı şekilde Başbakan Truss da popüler olmayan bir bütçe sunacak, düşük destek oranlarına katlanacak ve iki yıl sonra çoğunluğun desteğini kazanacaktı. Acıtacaktı ama işe yarayacaktı.

Muhafazakar Parti içindeki muhalifler, kendi Leninist "devrimci bozgunculuk" konumlarını, işlerin o kadar kötü gideceği ve yönetici sınıfın devrilebileceği umuduyla benimsediler. 1915'te Lenin, "Gerici bir savaş sırasında, devrimci bir sınıf yalnızca hükümetinin yenilgisini dileyebilir" diye yazmıştı. Bu noktada haşin "tek ulus" Muhafazakarları beklenmedik bir öncü olabilir. Ancak kamu oyu anketlerinin şoke edici durumu göz önüne alındığında, Truss'u daha sonra çökertme olasılıkları daha yüksek olabilir.

Leninist mantık, Brexit tartışmasının merkezinde yer alıyordu. 2016 Brexit kampanyasındaki kimi politikacılar, en başından beri İngiltere’nin güneşli bir yüksek ülke olacağını düşünürken, Muhafazakarlar, İngiltere’nin AB'den ayrılması durumunda işlerin çok inişli çıkışlı bir hal almasına oldukça hazırlıklıydı. O zamanlar “Brexit’e Evet”in baş stratejisti Dominic Cummings, eski sistemin reforme edilemeyeceğini savunmuştu; parçalanması gerekiyordu. David Cameron, kendi partisinden Michael Gove'u daha referandum konusunda anlaşmazlığa düşmeden önce "Maoist" olarak nitelendirmişti. Gove bu itibarın tadını çıkardı; Eğitim Bakanlığı'ndaki eski ofisinde Lenin'in bir posteri vardı.

Muhafazakarların şu anki sorunları, Boris Johnson yönetiminde hükümete girenler de dahil olmak üzere, “Brexit’e Evet”in bazı devrimci gazileri tarafından selamlanıyor. Dominic Cummings, Muhafazakarlara 80 sandalyelik bir çoğunluk sağlayan 2019 genel seçim kampanyasının yürütülmesine yardımcı olmasına rağmen Johnson görevden alınırken, "Bu harika bir an" diye tweet attı. Cummings'in, işe yaramaz olduğunu bildiği bir adamın liderliğinde hor gördüğü bir partiyi iktidara getirmek için yorulmadan çalışması, yirmi birinci yüzyılın avangardizminin güzel bir örneği.

Avrupa’da kalma yanlıları da aynı “felaket özlemine” tutulmuş vaziyette. Onlara göre Brexit'in geri alınabilmesi için işlerin çok kötüye gitmesi gerekiyor. İngiltere ekonomisinin yavaş büyümesi yeterli değil; parçalanması gerekir. AB'nin çıkmaza girmesi durumunda tüm Avrupa projesinin başarısızlığa mahkum olacağını savunan Brexit yanlıları tarafından kullanılan bir felaket düşüncesine bel bağlıyor. Avrupa’da kalma yanlılarınca sergilenen kehanetlerinin çoğu gerçekleşti. AB ile ticaret zorlaştı; ayrılmanın faydaları azaldı. Ancak İngiltere Avrupa kıtasına dönecekse, işler çok daha acı verici olmalı.

İşler daha iyiye gidebilir… ama önce daha da kötüye gitmesi gerekir!

İşçi Partililerin felaket ve yıkım teorileri daha mantıklı. Muhafazakarlar ne kadar erken çökerse, İşçi o kadar çabuk iktidarı devralabilir ve yıkım parçalarını birleştirmeye başlayabilir. İşçi Partisi, yıllarca Muhafazakarlar altındaki yaşamın korkunç olduğunu savundu. Ancak, bu sadece İngiliz seçmenlerin küçük bir kısmı için geçerliydi. Refah ve kamu hizmetlerine bağımlı olanlar zor zamanlar geçirdi; olmayanlar iyiydi. Şimdi işler herkes için eşit derecede korkunç. Enflasyon, gelir dilimlerini süpürüyor; ipotek ve borç yükü altında bir orta sınıf, faturalarda yüksek artışla karşı karşıya. Ekonomik koşullar, İşçi Partisi’nin 1997’de Tony Blair başkanlığında iktidara geldiğinde miras aldığı sağlık alanından daha farklı olamazdı. Ancak şimdi pek çok alan felaket konusunda birbirine benzer hale gelebilir. Yaşasın!

Leninizm seçkin bir projeydi ve onun İngiliz versiyonu da öyle. Artan elektrik faturaları ve ipotek maliyetleriyle taşlaşan seçmenler, kendi adlarına yürütülen yaratıcı yıkıma çok daha az ilgi duyuyor. Ancak, bu yeni ideolojiye yenik düşen eski hükümetin gri alanlarda dolaşan isimlerine göre sorun tam olarak bu. Eski bir kabine bakanı neşeyle, “Yalnızca yanan bir platformun arkasında, bir adımı değiştirerek gerçekten rotayı değiştirebilir” dedi. “İnsanlar nispeten rahat hayatlar yaşıyorlar. Neden radikal değişim ihtiyacını kabul etsinler ki?” Ne kadar kötü o kadar iyi!


Bu yazı, The Economist’te 01 Kasım 2022 tarihinde “How Leninism conquered British politics” başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.