ANALİZ
Hıristiyan Milliyetçiliği Etiyopya'yı Parçalıyor!
Ülkenin imparatorluk tarihine dayanan yeni bir “Hıristiyan milliyetçiliği” fikri, iç savaş ve soykırım söyleminin yayılmasıyla çakışırken Etiyopya’nın bölünmüş ulus yapısını tehdit ediyor.
ESKİ BİR “Hıristiyan imparatorluğu” fikri, bugün Etiyopya'da Başbakan Abiy Ahmed yönetiminde yeniden canlanıyor. Bu arkaik görüş, Etiyopya'yı birleştirmeyi ve ilahi ihtişamını geri kazandırmayı vaat ediyor. Ama aslında felaket ve acıları körükleyerek Etiyopya'yı parçalıyor.
Eski imparatorluğun temel inancına göre, Etiyopya, Hıristiyanlık öncülüğünde yücelmek için yaratılmış, mukadder bir Hıristiyan ulustur. Bugün, bu inanç düşmanlığı besliyor. Savaşın sona ermesi ve gerçek diyalog etrafında farklılıkların bir arada yaşayabileceği kapsayıcı bir Etiyopya’nın kurulması için çağrıda bulunan eleştirel sesleri susturuyor.
Etiyopya'nın dini tarihini anlamak, Etiyopya'daki çatışmaların karmaşıklığını ve bugünkü barış beklentilerini anlamak için elzem. Ülke hakkındaki analizler genellikle dini marjinalleştiriyor veya görmezden geliyor. Ancak Etiyopyalıların yaklaşık yüzde 98'i dinin kendileri için "hayati önemde" olduğunu söylüyor. Ülkedeki son nüfus sayımına göre, Etiyopyalıların yüzde 43,5'inin Ortodoks Hıristiyan, yüzde 33,9'unun Müslüman ve yüzde 18,6'sının ise Protestan olduğu tahmin ediliyor. Etiyopya'da din faktörü göz ardı edildiğinde, toplumdaki en güçlü motivasyon ve manipülasyon kaynaklarından biri atlanmış oluyor.
Etiyopya: 1974'e kadar 1.600 yıllık Hıristiyan bir imparatorluk
Ortodoks olmak, 1000 yıldan fazla bir süredir imparatorluk Etiyopya'sında kimliği ve aidiyeti tanımlayan temel unsurdu. Bu kimlik, vaftiz olmak, Ortodoks bir isim almak ve siyah vaftiz ipini boynuna takmakla kanıtlanıyordu.
Tabii ki, Etiyopya aynı zamanda [Hz.] Muhammed (570-632) zamanından itibaren İslam'a da ev sahipliği yaptı. Ülkede Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında köklü bir bir arada yaşama tarihi var. Ancak, Etiyopya'nın kraliyet kroniklerinin de ortaya koyduğu gibi hikaye o kadar da basit değil.
Örneğin, Etiyopya'nın Süleyman hanedanının kurucu hükümdarlarından birinin kroniği olan “Etiyopya Kralı Seyon'un (1314-1344) Şanlı Zaferleri”, Müslümanların Ortodoks Tanrısı adına korkunç bir şekilde katledilmesini anlatıyor. İmparator I. Yohannes'in Kroniği (1667-1682), taşrada Ortodoks kimliğinden çok farklı ve hatta bazen onunla savaşan dini ve sosyal kimlikler gelişmeye devam ederken bile, "[Müslümanlar, Yahudiler ve diğer azınlıklar] Hıristiyanlarla birlikte yaşayamaz," demekteydi.
1878'deki Boru Meda Konseyi, modern dönemin önemli bir aşamasıydı. İmparator IV. Yohannes, Müslümanların üç ay içinde Ortodoksluğa geçmeleri aksi halde cezalandırılacakları emrini verdi. Etiyopya İmparatorluğu’ndaki itibar ve güvenlik, Ortodoks olma ve imparatora sadık olmaya bağlıydı. İmparator II. Menelik (1889’dan 1913’e kadar iktidarda olan), ünlü deyişinde Etiyopya’yı “Pagan denizde Hristiyan bir ada” olarak tasvir ediyordu.
İmparator Haile Selassie'nin din politikası daha hoşgörülüydü ve 1955'te Etiyopya Anayasası din özgürlüğünü tanıdı (Madde 40). Protestan misyonerlerin imparatorluğun taşradaki Ortodoks olmayan bölgelerinde faaliyette bulunmalarına izin verdi. Ancak Etiyopya resmi olarak bir Ortodoks imparatorluğu olarak kaldı. İmparator kendisini, "Tanrı'nın Seçtiği, Yehuda'nın Galip Aslanı" olarak adlandırdı ve Ezana'nın 1.600 yıl önce ifade ettiği gibi açıkça kutsal krallık iddiasında bulundu: "İmparatorun kişiliği kutsaldır, onuru dokunulmaz ve güçleri tartışılmazdır... İmparatorun adı bütün dini hizmetlerde zikredilecektir." İslam ve Protestanlık en iyi ihtimalle marjinalize olmaya devam etti.
1974'teki devrimle Etiyopya'nın Ortodoks İmparatorluğu'ndan dramatik bir kopuş yaşandı. Ülke sonraki 17 yıl boyunca, Derg olarak bilinen Sovyet destekli komünist bir rejim tarafından idare edildi.
Derg rejimi ve Etiyopya: "Geri kalmışlık" için dinin suçlanması
Derg'in "Enat Hager" ("Anavatan") adına olan militan ateizmi, "Kidist Hager" ("Kutsal Topraklar") adına olan Ortodoks emperyalizmini yansıtıyordu. Marksizm yeni ortodoksluk haline geldi, dini topluluklar ciddi şekilde zulüm gördü ve üst düzey liderler öldürüldü. Travmatize olmuş bir kolektif hafıza, bu aşırı şiddetin yaşandığı zamandan beri birçok ailenin aklından çıkmıyor.
Bununla birlikte, Etiyopya halkı son derece dindardı ve bu militan sekülerleşmenin kaderi ilk kurşundan beri başarısız olmaya mahkumdu ve öyle de oldu. 1991'de Derg rejimi, Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) liderliğindeki başka bir girişimle devrildi. TPLF, ülkeyi yönetmek için Etiyopya Halk Devrimci Demokratik Cephesi (EPRDF) olarak bilinen bir koalisyon kurdu. EPRDF yönetiminde din özgürlüğü yeni yasal statü kazandı.
1995 Etiyopya Anayasası'nın 11. maddesi devrimci bir atılımdı. Bu madde ile Etiyopya laikleştirildi ve resmi olarak herhangi bir inanca sahip olan ya da olmayan bütün insanların ülkesi haline geldi. Protestanlar ve Müslümanlar ihtiyatlı bir şekilde sevinirken, birçok Ortodoks ayrıcalıklarının ellerinden alındığını hissetti. Bu Fransız tarzı laiklik, Etiyopya toplumsal hayatındaki dini sesleri marjinalleştirdiği ve üniversitelerin cesaretini din çalışmaları bölümleri kurma konusunda kırdığı için sorunlu olmaya devam ediyor. Buna rağmen, yeni Anayasa, Derg rejiminin militan laikliğini reddetti ve dinler genişlemek için yasal bir statü kazandı.
Bugün Evanjelik hareket küçük bir azınlıktan yaklaşık 20 milyon üyeye ulaştı. Bu hareket, 19. ve 20. yüzyılda Avrupalı ve Amerikalı misyonerler sayesinde ortaya çıktı. Ancak, Derg siyasal rejiminin baskısı altında pek çok misyoner ülkeyi terk ederken, hareket yerel liderlerin öncülüğünde büyümeye devam etti. İslam dini de yeniden Etiyopya toplumsal hayatında önem kazanmaya başladı. Etiyopya'nın dini hayatında önemli ölçüde yeniden şekillenmeye başladı. Bu durum, imparatorluklarının arka planda kaldığını hisseden Ortodoks çevrelerde yeni bir endişeye neden oldu.
EPRDF, şüphesiz acımasız otoriter bir rejimdi ve kendisini eleştiren herkese saldırmak suretiyle insanları ya korkutarak ya da tutuklatarak zorla sindirdi. Bu yüzden EPRDF'yi sevmeyen Hristiyanlar, büyük ölçüde suskun kaldılar ya da cezalandırılma korkusuyla statükoya katıldılar. 2005'te ve halk protestolarının şiddetle bastırıldığı 2014'ten 2018'e kadarki korkunç dönemde bile EPRDF'ye karşı Hıristiyan suskunluğu devam etti. Kızgınlık taşma noktasına ulaştı, ancak Derg'in travması hala tazeydi.
2018 yılı, Etiyopya’nın dini ve toplumsal hayatında önemli bir dönüm noktasını oluşturdu. 2014'ten 2018'e kadar Oromo protestoları sırasında kızgınlık patlak verirken, Etiyopya hızla kontrol edilemez hale geldi. 2018 yılında, Etiyopya'nın ilk Protestan Başbakanı olan Hailemariam Desalegn istifa ederken, yerine Mart 2018'de Abiy Ahmed seçildi. Abiy genç bir Oromo lideri ve EPRDF'nin eski teftiş başkanıydı.
Abiy, ülkenin ilk Evanjelik başbakanı oldu. Babası Müslüman annesi Ortodoks olan Abid, 20’li yaşlarında Pentekostalizm’i kabul etti. [Pentekostalizm, 1900-1907 yıllarında Amerika’da Protestan/Evangelist kilisesi içerisinde ortaya çıkan, II. Dünya savaşından sonra Sahra altı Afrika’da en yaygın inançlardan birisi haline gelen bir Hristiyanlık akımıdır]. Etiyopya'da Protestanlık, Evanjeliklik ve Pentekostalizm birbiri ilen örtüşen Hıristiyanlıklardı. Abiy, birçok Etiyopyalı tarafından, özellikle de Evanjelikler tarafından, bir mesih, Etiyopya'yı parçalanmaktan kurtaracak yeni bir "Musa" veya "Kral Davut" olarak coşkuyla takdir ediliyordu. İlk konuşmalarından birinde Abiy, Ortodoks annesinin çocukken onunla ilgili kehanetine atıfta bulunarak, kendisini Etiyopya'nın "yedinci kralı" olarak ilan etti. Bu temsil biçimi, Etiyopya'nın büyüklüğünün yeniden canlandıracak bu niteleme, ülkenin eski Hıristiyan imparatorluk tarihini güçlü bir şekilde hatırlattı. (Yedi, Hıristiyan numerolojisinin çoğunda mükemmellik sayısıdır.)
Abiy’in Etiyopya’sı: Hıristiyan İmparatorluğu yeniden canlanıyor!
Abiy, Mahibere Kidusan veya "azizler birliği"nin arkasındaki önde gelen bir din adamı olan Daniel Kibret gibi Ortodoks Kilisesi'ndeki aşırılıkçı sesleri alenen yükseltmeye başladı. Bu güçlü grup, kısmen Ortodoks Kilisesi'nin tarihi hegemonyasını yeniden canlandırma misyonuna sahip, sağcı bir Ortodoks gençlik hareketiydi. Daniel Kibret, aynı zamanda Müslümanlara ve Protestanlara karşı saldırgan söylemiyle meşhur, ancak gücünü tanıyan birçok Protestan lider tarafından kucaklanan bir isim. Abiy onu kişisel danışmanı olarak atadıktan sonra Daniel, Tigraylar’dan “yabani otlar" ve "şeytanlar" diye bahsederek, onların ortadan kaldırılmaları gereken düşmanlar olduklarını öne sürdü. Bu konuşma klasik bir soykırım konuşmasıydı. Daniel şimdi parlamentonun bir üyesi.
İmparatorluk geçmişinin görkemli Etiyopya'sına geri dönmeyi arzulayan mirasçılar, bu durumu kendilerini ve Etiyopya kimliği üzerindeki iddialarını yeniden ortaya koyma izni olarak gördüler. Ortodoks imparatorluğunun yıldızsız kırmızı, sarı ve yeşil bayrağı yeniden ortaya çıktı ve emperyal nostaljinin militan bir sembolü haline geldi. Ortodoks kiliselerinin her yerinde bulunan bu Hıristiyan milliyetçi bayrak, bugün Etiyopya'da sert çekişmelerin nedenleri arasında. Önde gelen Etiyopyalı bir aktivist, birçok Oromo'nun bu bayrağa bakışlarının, Amerikalı siyahilerin bugün Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Konfederasyon bayrağına bakışıyla aynı olduğunu söyledi: Boyun eğdirme ve ele geçirme sembolü.
Evanjelizm bugün Etiyopya'da hızla yayılıyor. Bu hızlı büyüme, Oromia ve ülkenin güney bölgelerinde daha güçlü görünüyor. Buralar birçok insanın Etiyopya Ortodoks İmparatorluğu tarafından ezildiğini ve yoksullaştırıldığını hissettiği bölgeler. Bu hareket, popüler Etiyopya kültürüne “Refah Öğretisi” inancını yerleştirdi. Bu inanca göre, manevi lidere sorgusuz sualsiz inanırsanız ve bunu, para vererek ispatlarsanız, Tanrı sizi sağlıklı, zengin ve başarılı kılar. Etiyopya, şimdi, refah vaat eden şık din adamları ve motivasyon konuşmacılarından oluşan kârlı bir endüstriye sahip. Abiy'in kendisi birçok açıdan bir refah girişimcisi. Eski EPRDF'yi, dini vurguları gözden kaçırılmaması gereken yeni “Refah Partisi” ile değiştirecek kadar ileri gitti.
Abiy, Etiyopya'da gücü elinde tutan Evanjeliklerin desteği olmadan Etiyopya'nın yedinci kralı olamayacağını gördü ve onları hızla yakın çevresine toplamaya başladı. 2019'da Etiyopya Evanjelik Konseyi'ni kurdu. Bu yeni çatı örgüte, önde gelen 15 Hıristiyan öncülük ediyor. Grupta ünlü psikiyatrist Mehret Debebe, Evanjelik Negussie Bulcha ve Betta Mengistu gibi yaşlıların yanı sıra, genç hükümetin tanınmış ismi Yonas Zewde da yer alıyor.
Abiy siyasi vizyonunu Saray'daki 400 Hristiyan lidere sunarken, orada hazır bulunan zoraki dinleyicilere: “Anayasa, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması gerektiğini söyler, ancak bu, beraber çalışmayacakları anlamına gelmiyor.” dedi. Bu ifade, İmparator Ezana'ın kilise ve devlet arasındaki güçlü teolojik "ahenk" fikrine işaret ediyor. Evanjelik Konseyi, kuruluş belgesi olan ilk bildirisinde, Konsey liderinin doğrudan Abiy'in kendisine karşı sorumlu olduğu prensibini kabul etti.
Parçalanmış hiziplerin bir birleşimi olarak sunulan Etiyopya Evanjelik Konseyi, Etiyopya'nın Evanjelik kilise liderlerinin artık Abiy'e borçlu oldukları (ya da sadakatsiz oldukları için ve “göz ardı tutulacakları”) anlamına gelmiyordu. Perde arkasında, bu gruba üyelik, kazançlı iş anlaşmaları, toprak hibeleri ve siyasi iktidara atamaları beraberinde getirdi. Abiy'e Konsey’le ilgili niyetleri sorulduğunda, Abiy gülerek: "Bu cevaplanması çok zor bir soru. Güçlü bir kurum istiyorsunuz. Ama niyetim Tanrı'nın krallığını genişletmek," cevabını verdi.
Abiy'in Hıristiyan yayılmacılığı, Etiyopya'daki "Hakimiyet" ve "Seven Mountains (Yedi Dağ)" teolojisine güç verdi. Yedi Dağ teolojisi, dünyayı Hz. İsa’nın gelişine hazırlamak için aile, din, hükümet, eğitim, medya, sanat ve eğlence üzerinde Hıristiyanlığın hakimiyet kurmasını ifade ediyor. Başka bir ifadeyle bu politik teoloji, Hristiyanlar siyaset, ticaret ve kültür gibi kilit sektörleri kontrol edebilirlerse toplumun “Mesih için hazır hale geleceği” fikrini teşvik ediyor. Bu Pentekostal inanç, Ezana'ya kadar uzanan Ortodoks emperyalizmine paraleldir. Evanjelikler, ertelenen 2021 federal seçimlerinde nüfuz elde etmek için özel bir strateji belgesi hazırladılar ve bazı önde gelen Evanjelikler kamu kurumlarına yerleşti. Bu hakimiyet paradigması, Refah Partisi içerisinde hız kazandı.
Etiyopya Pentekostalizminin kurucu babası ve Abiy'in Etiyopya Evanjelik Konseyi'ndeki kilit ismi Betta Mengistu sık sık şunları vurguluyor: "Kilise bir demokrasi değil! Etiyopya'da ne bildiğinizin bir önemi yok. Tanıdığın kişi her şeydir." Ve şimdi bu Hıristiyan prensler Abiy'i kabul ediyor ve bu sayede "refah" akıyor gibi görünüyor.
“Prensler Çağı” ve şiddetin körüklenmesi
Etiyopya’da bugün, zor unutulan o Zemene Mesafint dönemine benzer, manevi bir “Prensler Çağı” yeniden canlanıyor gibi görünüyor. Etiyopya tarih yazımındaki bu "Prensler Çağı" ifadesi, 1706 ve 1855 arasındaki şiddetli ayaklanmaların yaşandığı döneme dayanır. Bu tarihlerde bölgedeki prensler, hâkim güç haline gelmek için birbirleriyle mücadele ederek ülkeyi parçaladılar.
Ülkenin kuzeyinde 18 aydır yıkıcı bir iç savaş şiddetleniyor. On binlerce insan öldü, yaklaşık bir milyon Etiyopyalı kıtlıkla karşı karşıya ve milyonlarcası da yerinden edildi. Gelecekteki savaşların tohumları çoktan atıldı.
Son zamanlarda, tarihi Ortodoks imparatorluk başkenti Gondar'da Müslümanların katledildiğini ve camilerin yakıldığını gördük ve bunların “aşırı dinci Hristiyanlar” tarafından yapıldığı iddia edildi. Devlet medyası Etiyopya'daki şiddet yanlısı aşırılıkla ilgili Müslümanları suçlayan İslamofobik bir belgesel yayınlarken, aslında başka yerlerde de kiliseler yakılıyordu. Etiyopyalı bir araştırmacının söylediği gibi, "Herkes bir yerde fail iken, başka bir yerde ise mağdur.”
Bu süreç, büyük ölçüde Abiy'in, Tigraylar’ı "kanser", "sırtlan" ve "yabani ot” olarak niteleyip onlardan yok edilmesi gereken "düşmanlar" şeklinde bahsettiği, insanlık dışı konuşmalarıyla körüklendi. Bu insanlık dışı retorik, soykırım şiddetini serbest bırakıyor. Bununla birlikte, mesihçi köktendincilik, aşırı kimlik milliyetçiliği ve kıyametin karmaşık bir birleşimini görüyoruz. Birçok etnik grup kendilerine karşı soykırım yapıldığını iddia ediyor. Yine de önde gelen Evanjelik liderler, dünyanın şu an tanık olduğu şeyin Etiyopya'nın ilahi büyüklüğüne geri dönüşü olduğu konusunda ısrarcı.
Etiyopya'daki bu eski ama yeniden dirilmekte olan Hıristiyan imparatorluğu prensleri, bugün tehlikeli bir kumar oynuyorlar. Halk arasında oturup, gülümseyerek fotoğraf çektiriyorken, bazıları da siyasi iktidarda pozisyon alıyor. Ama bunu yaparken, ülke tam anlamıyla cayır cayır yanıyor. 2021 yılında Etiyopya, dünyadaki herhangi bir ülkeden daha fazla yerinden edilmiş insana sahipti.
Afrika Birliği İnsan Hakları Komisyonu'nun eski başkanı Solomon Dersso, acı bir şekilde şunları yazdı: “Etiyopyalılar ve Etiyopya siyasetinin gözlemcileri, Etiyopya'nın en kötü alışkanlığının gerçekten devlet şiddeti olduğu konusunda kolayca hemfikir olabilirler. …Etiyopya'daki bütün hükümetler bunu iktidarı korumanın başlıca aracı olarak gördüler. Devlet şiddeti, Etiyopya'nın devlet aklı ve kurumsal geleneğinin öylesine ayrılmaz bir parçası haline geldi ki, farklı zaman ve koşullar bunu değiştiremedi.”
İmparatorluk teolojisi bunu haklı çıkarmak için kullanılıyor. Ne yazık ki, bu “kötü alışkanlık” bugün Etiyopya'yı mahvederken, Hıristiyan liderler, ayrıcalıklarını korumak için ateşli bir taraftar olarak en ön sıradalar ya da bazıları sindirilmiş olmalarından dolayı sessizliklerini koruyor.
Kapsayıcı ve uzlaştırıcı bir Etiyopya için, dini gelenek bugün de devam ettirilebilir ve inşa edilebilir. Tabii bu, büyük bir medeni cesaret gerektirir. Bunun için, her türlü dini tahakkümün kınanması, içeriden gelen ayrıcalıkların ve gücün elden çıkarılması, iktidarlarını dini kibir, ötekileştirme ve şiddet üzerine inşa eden Abiy ve diğer yöneticilere bağlılığın reddedilmesi gerektiriyor. İşin özünde, acı çeken herkesin kederi için derin bir şefkat gerekiyor. Etiyopya'nın çeşitli kutsal gelenekleri: “Diğeri düşmanımız değil, komşumuzdur,” diyerek, bu iyileştirici ahlaki vizyon üzerinde hemfikir olabilir ve bize barışa giden yolu gösterebilir.
Çünkü Etiyopya için boşa harcanacak zaman kalmadı!
Bu yazı Foreign Policy’de 18 Haziran 2022 tarihinde “Christian Nationalism Is Tearing Ethiopia Apart” başlığıyla yayınlandı. Kısaltılarak yapılan çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.