ANALİZ
Fransa’da Hükümet Çıkış Arıyor: Yıpranmış Bir İktidar Nasıl Toparlanır?
Siyasetin iki ucundaki katı muhalefet partileri, bölünme ve korkudan besleniyor. Zayıf ve bölünmüş merkez sağ, bir gelecek vizyonuna sahip değil. Anayasa, tek lider üzerinde aşırı beklentiler yaratıyor. Sendikalar fikir birliği kültürünü pek önemsemiyor.
FRANSA CUMHURBAŞKANI Macron, 2017'de Fransa cumhurbaşkanlığı için ilk adaylık dönemindeki kampanya mitinglerinde rakipleriyle alay eden taraftarlarını uyarırdı. “Onları ıslıklamayın; gelin onları birlikte yenelim!” Macron, bir siyasi pozitiflik üstadı Barack Obama'dan ödünç aldığı sloganı yeniden uyarlayarak kalabalıkların desteğini kazandı. Macron o zamanlar güçlü bir şekilde, Fransız siyasetinin ayrıştırıcı bir bölünmeye değil, dayanışmaya ve kolektif çabaya ihtiyacı olduğunu savundu. Sinirli, asi bir ülkeyi daha istikrarlı, uzlaşmaya dayalı bir yere taşımanın zamanı gelmişti.
Altı yıl sonra, Fransa bir çıkmaza girmiş görünüyor. Fransızlar bir kez daha devrimci öfkeye kapılmış durumda. İnsanlar, ülkenin, Fransızların değer verdiği her şeyin temelini yok etmeye kararlı, anti-demokratik bir despot tarafından yönetildiğine ikna olmuş görünüyorlar. Paris'in Arnavut kaldırımlı sokaklarında yanan çöp kutuları, şiddetli isyanı yüceltiyor. Bu, Macron'un emeklilik yaşını yasal olarak 62'den 64'e yükselten mütevazı kararına karşı yürütülen grev dalgasının uç noktasıydı. Fransızların %63'ü yeni yasaya karşı mücadeleyi sürdürmek istiyor; %72'si ise Macron'un cumhurbaşkanı olmasından memnun olmadığını söylüyor.
Protestocular için en son tercih edilen araç daha sade ama daha sembolik: Tencere ve tava. Birkaç yıl önce Sarı Yelekliler, göz ardı edilen ve başkan tarafından görmezden gelinenlerin öfkesini belirtmek üzere, yüksek görünürlüklü floresan ceketleri benimsemişti. Bu kez protestocular, Macron’un kalabalıkları dinlememesinden duydukları hoşnutsuzluğu belirtmek için tencere ve tavalar eşliğinde konserler sahneliyor. Tencere çalmak, 1830'larda Louis-Philippe'in saltanatına karşı çıkan cumhuriyetçiler arasında popülerdi ve sonu onun için pek iyi olmadı. Bugünün tencere-tava gürültüsü, Macron'u sarayından kovmayabilir. Ancak mesaj güçlü: “Başkan bizi dinlemezse, o zaman onun söyleyeceklerini de biz dinlemeyiz!” Macron şimdi, Fransa'da kısa ölçekli bir gezi turu düzenleyerek insanlarla konuşmak ve başkanlığına yönelik tepkileri, olumsuz algıları sıfırlamak istiyor. Bunun için de “100 günlük bir imaj düzeltme” programına yöneliyor.
Yaşananlara bakıldığında, Fransa’da bu kadar çok şeye sahip olan bir toplumun, bu kadar az şey için bu kadar çılgına dönmesi son derece tuhaf. Fransa, sağlam, yeniden dağıtıma açık bir refah devletine, yüksek sosyal harcama seviyelerine, düşen işsizlik, uzun tatiller, dünyanın önde gelen kurumsal markaları, sağlıklı bir borsa, gelişen bir teknoloji sektörü, düşük enflasyon ve Almanya'dan daha güçlü ekonomik büyümeye sahip. Ancak ülke, emeklilik yaşının 64'e yükseltilmesini ulusal bir psikodrama haline getirdi. Yapay zekanın, kuantum hesaplamanın ya da Güney Avrupa'nın su tablasının endişe verici seviyesini unutun. Fransa, emeklilik düzenlemesi dolayısıyla sokak muharebeleri yapmak için barikatlara yöneliyor.
Bütün bunların nedenleri çok fazla. Siyasi yelpazenin iki ucundaki katı muhalefet partileri, bölünme ve korkudan besleniyor. Zayıf ve bölünmüş merkez sağ Cumhuriyetçiler, geleceklerinin Macron'la işbirliği yapmaktan mı yoksa sorun çıkarmaktan mı geçtiğine karar veremiyorlar. Anayasa, tek liderden aşırı beklentiler yaratıyor. Radikal sendikalar fikir birliği kültürünü pek önemsemiyorlar. Paris'teki son protesto gününde öne çıkan kitaplar arasında Lenin'in "Devlet ve Devrim" ve Alan Woods'un "Karl Marx'ın Fikirleri" vardı.
Yaşananlarda Başkan Macron’un suçu da az değil. İlk günahı, geçen yıl Nisan ayında yeniden seçilmesinin ardından, iki ay sonra yapılacak parlamento seçimleri için uygun şekilde kampanya yürütmemesiydi. Macron parlamento çoğunluğunu kaybetti, emeklilik reformunu yanlış yönetti, ılımlı sendika liderlerini bile yabancılaştırdı ve yasayı doğrudan oylama olmaksızın meclisten geçirmeye yöneldi. Sol ve sağ arasında fikir birliği oluşturma savunuculuğunu yapan Macron, Fransız siyasetinin merkezinde bir buldozer sürmeye başladı. Kredi derecelendirme kuruluşu olan Fitch, 28 Nisan’da "siyasi çıkmaza ve şiddetli toplumsal hareketlere" atıfta bulunarak Fransa devlet borcunu İngiltere'ninkiyle aynı seviyeye indirdi.
“100 günde iyileşmek”
Fransızları konfor alanlarının dışına yönlendirmek ve kamuoyunu dönüştürmek her lider için zorlu bir iştir. Macron’un “100 günde iyileşme planı” aslında zaman kazanmanın, insanlara stres atma şansı vermenin ve tutarsız olduğu yönündeki popülist suçlamaya karşı koymanın bir yolu. Aynı zamanda, gezi esnasında onunla karşılaşanlar için, yüzüne karşı ne kadar kızgın olduklarını söyleme fırsatı.
Bu dönem aynı zamanda Macron'a yeni yönetim yollarını düşünmek için de bir fırsat sunuyor. Yeni parlamento seçimleri muhtemelen onu çoğunluktan daha da mahrum bırakacaktır. Resmi bir koalisyon olmadan, yasa tasarısı müzakeresi, en tartışmasız reform dışında her şeyi aldatıcı hale getirecektir.
Macron, Fransa'yı götürmek istediği yer konusunda ısrarlı olan, fikir odaklı bir lider. Ama aynı zamanda herkesten daha iyi bildiğini sanan ve bunu alenen sergileyen biri. Bu, onun Fransız gerginliğiyle temasını ve yönetim tarzını aşındırıcı hale getiriyor, zayıflatıyor. Bu açıdan, protestolarda tencere çalmak daha geniş bir metaforu anlatıyor. Çünkü muhatabınızın söyleyecek faydalı bir şeyi olduğuna inanmak bir yana, konuşmak ve dinlemek arasında büyük bir fark vardır. Şayet "100 gün planı"ndan, yeniden icat edilmiş bir başkan çıkacaksa, kendi içgüdülerine ve kişisel hırslarına gem vurmayı öğrenmiş bir lidere dönüşmek de yararlı olabilir.
Bu yazı 04 Mayıs 2023 tarihinde The Economist’te “Emmanuel Macron hopes to reinvent himself in 100 days” başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.