ANALİZ
Fransa Cumhurbaşkanlığı İçin Kapalı Bir Rekabet
Macron için en acı miras, Barack Obama’nın iki dönemlik başkanlığının ardından Donald Trump’ın seçilmesi gibi kendi yerine Marine Le Pen’in seçilmesi olacak. Ülkede, Le Pen’e karşı koymak üzere öne çıkan üç aday var.
NICOLAS SARKOZY 2003 yılında, Fransa cumhurbaşkanlığına adaylığını koymadan dört yıl önce, başkanlık hırsını yansıtan unutulmaz bir cümleyle, aklının “sadece her sabah tıraş olurken değil” her zaman en yüksek mevkiye odaklandığını itiraf etmişti. Bu yorum, 2007’de patronu Jacques Chirac’ın yerine geçmek için verdiği uzun ve kırılgan mücadelenin başlangıcı oldu. Bugün, Fransızların mevcut cumhurbaşkanlarının halefini seçmesine henüz dört yıl varken, Emmanuel Macron’dan görevi devralmak için mevcut ve eski yardımcıları arasında ilan edilmemiş bir yarış da başlamış durumda.
Fransa Anayasası bir cumhurbaşkanının sadece iki dönem üst üste görev yapmasına izin veriyor. Ancak Macron’un Fransa’yı yeniden şekillendirmeye çalışmak için hala bolca zamanı var. Geçtiğimiz günlerde görev süresinin “son çeyrek saatine kadar” yönetmeye devam edeceğine söz verdi.
Yine de Macron’un merkez partisinden gelecek muhtemel adaylar, aralarında doğal bir halef olmadığının farkındalar. Ama aynı zamanda öne çıkmak istiyorlarsa bunu çok geçe bırakamamaları gerektiğinin de farkındalar. Herkesin aklında, aşırı sağcı Marine Le Pen’e karşı koyacak güvenilir bir aday bulma ihtiyacı var. Öne çıkan üç aday, gereken niteliklere sahip olduklarını düşünüyor.
Bu adaylardan en gösterişlisi, Macron’un sağ kanadını güvence altına almak üzere atadığı, sert konuşan İçişleri Bakanı Gérald Darmanin. 27 Ağustos’ta, daha önce belediye başkanlığı yaptığı kuzeydeki sanayi kenti Tourcoing’de sosis ve patates kızartması eşliğinde büyük bir siyasi etkinlik düzenledi. Görünüşte siyasi strateji tartışmak için düzenlenen bu etkinlik, bir kişisel hırstan daha fazla anlam taşıyordu. Başbakan Elisabeth Borne, onu kontrol altında tutmak için aceleyle etkinliğe gönderilmişti. Bir bar sahibi ile bir hizmetçinin oğlu olan Darmanin, kabinede yanında oturan sıradan teknokratların aksine, günlük endişeleri anlayan bir politikacı olarak kendini gösteriyor. Darmanin, ana akım politikacıların işçi sınıfı ve orta sınıf oylarıyla etkileşime girecek bir yol bulamamaları halinde, Marine Le Pen’in 2027’deki zaferinin “oldukça muhtemel” olacağının altını çiziyor.
Daha sağduyulu ama daha az kararlı bir aday ise daha önce Macron’un başbakanlığını yapmış olan Edouard Philippe. Darmanin gibi o da muhafazakâr Cumhuriyetçiler partisinden geliyor. Philippe, bir anket şirketi Ifop’a göre %55’lik onay oranıyla en popüler Fransız siyasetçi olarak dokuzuncu sıradaki Le Pen’in 13 puan, 18. sıradaki Darmanin’in ise 18 puan önünde yer alıyor. Mevcut cumhurbaşkanı Macron ise %32 ile 23. sırada yer alıyor. Fransız siyasetçilerin yaptığı gibi, Philippe de 13 Eylül’de vizyonunu ve Fransa ile bağlarını özetleyen yeni bir kitap yayınlayarak sahalara dönecek. Philippe 2020’de hükümetten ayrıldıktan sonra kendi siyasi hareketi Horizons’u kurdu ve Macron’un azınlık koalisyonunun bir parçası olarak parlamentoda yer alıyor. Philippe aynı zamanda Normandiya’da bir liman kenti olan Le Havre’ın da belediye başkanı. Bu ona, Paris’teki günlük siyasetten uzakta görünmek için uygun bir mevki sağlıyor. Philippe’i son zamanlarda görenler, onun gerçekten de sıkı sıkıya 2027’ye hazırlanmaya odaklandığını söylüyorlar.
Üçüncü bir potansiyel aday, yine eski bir Cumhuriyetçi olan ve şu anda %46 oy oranıyla en popüler ikinci politikacı olan Maliye Bakanı Bruno Le Maire. Kişisel hedefleri konusunda kamuoyu önünde daha ketum olan ve genellikle zirvelerdeki loş toplantı odalarında görülen Le Maire, bu yaz gömlek kollarını katlamış bir şekilde Alp dağ geçidinin tepesinde, tatilcileri coşkuyla selamlarken görüldü. Bu yılın başlarında müstehcen bir roman yayınladığında dikkatleri üzerine çekmişti. Le Maire, 1958’de kurulan Beşinci Cumhuriyet döneminde kesintisiz en uzun süre maliye bakanlığı yapan isim oldu. Ancak bir noktada, cazibesini genişletmek ve kendi şansını arttırmak için yoluna devam etmesi gerektiğini hissedebilir.
Bir başka eski başbakan Jean Castex, Ulusal Meclis Başkanı Yaël Braun-Pivet ve hatta 34 yaşındaki eğitim bakanı Gabriel Attal da dahil olmak üzere diğerlerinin de kendi koltuklarını düşündükleri söyleniyor. Her biri, bir tarafta mevkilerini borçlu oldukları Macron’a sadık kalma arzusu, diğer tarafta bu yıl grevler ve ayaklanmalarla tepkileri üzerine çeken Macron’a karşı siyasi mesafe koyma ihtiyacı arasında hassas bir çizgi izlemek zorunda kalacak. Dolayısıyla bir vâris atamak Macron’un elinde olsa bile, bu atanan kişinin işine gelmeyebilir.
Dört yıl uzun bir süre ve Macron’un kendisi de ilk cumhurbaşkanlığı adaylığından çok önce az bilinen bir perde arkası danışmanıydı. Partisi Renaissance (eski adıyla En Marche) içinde de bir aday belirlemek için planlanmış bir süreç yok. Partinin zaten kökleri yok ve mevcut haliyle cumhurbaşkanından daha uzun ömürlü olmayabilir.
Yine de Le Pen’in cumhurbaşkanlığı tehdidi meseleye büyük bir aciliyet kazandırıyor. Aşırı sağcı lider, muhalefet sıralarında kibarca oturarak ve müstakbel bir cumhurbaşkanı gibi görünmeye çalışarak sessizce zamanını bekliyor. Macron halef planlaması hakkında düşünmekten hoşlanmıyor olabilir. Ancak kendisi için en acı miras, Barack Obama’nın iki dönemlik başkanlığının ardından Donald Trump’ın seçilmesi gibi kendinden sonra Le Pen’in seçilmesi olacaktır.
Bu yazı, The Economist’in web sitesinde 3 Eylül 2023 tarihinde “The undeclared race to replace Emmanuel Macron” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.