ANALİZ
Şili’de Seçimi Solcular Kazandı; Ülkeyi Liberaller Yönetecek
Şili işçi sınıfı, Boric’in La Moneda Sarayı'na girdiği andan itibaren onun sağcı politikalarıyla giderek daha fazla çatışmaya girecektir.
GÜNEY AMERİKA ülkesi Şili’de geçen ay yeni Cumhurbaşkanı seçildi ve 4,6 milyondan fazla seçmenin desteğiyle Punta Arenas (güney Şili) bölgesinden 35 yaşındaki genç avukat Gabriel Boric, ülkenin yeni devlet başkanı oldu. Tanınmış bir öğrenci lideri ve Öğrenci Federasyonu başkanı olan Boric, Magallanes ve Antarktika Bölgesi’nin milletvekili olarak görev yapıyordu.
Boriç, ülkenin 16 bölgesinden 11'inde birinci oldu. La Pintana, Puento Alto, San Ramon, La Granja gibi Santiago'nun işçi sınıfı komünlerinde Boric'e verilen oy yüzde 70'i aştı. Hıristiyan Sosyal Cephesi'nin aşırı sağcı adayı olan Jose Antonio Kast ise 3.65 milyon, yani yüzde 44.15 oy aldı.
Oyların sayılmasıyla, 4,62 milyon (yüzde 55,8) oy Boriç'e gitti ve bu sonuç, 1990'da askeri diktatörlükten sivil yönetime geçtiğinden beri Şili’de bir aday için verilen en yüksek oy oldu.
Şili'de 21 Kasım'da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda Kast, Boric'ten daha fazla oy almış olsa da (yüzde 28'e karşı yüzde 26), Boriç 19 Aralık'taki ikinci turda kazanmasını bildi.
Seçimlere katılım Kast'ın birinci ve Boriç'in ikinci olduğu Kasım ayında yapılan ilk tur oylamaya kıyasla 1,2 milyon arttı. Pazar günkü ikinci tur seçimlerinde, Şili modern cumhuriyet tarihinin en yüksek oyu kullanıldı. Seçmenlerin 8,63 milyonu yani yüzde 55,65'i seçime katılarak rekor kırdı. Seçime katılımın %55 olması katılımın düşük olduğunu gösterse de; Şili’de seçime katılımın mecbur olmadığı düşünüldüğünde bu oran makul bir çoğunluk olarak değerlendirebiliriz.
Bu bağlamda Boriç’in zaferini kutlayan destekleyicileri, Santiago'nun ana caddesi La Alameda'ya akın ederek gövde gösterisinde bulundu. Nitekim ortaya çıkan sandık sonucunu ülke genelinde sokaklara dökülen yüz binlerce insan, “faşizme karşı bir zafer ve toplumsal eşitsizliğe, yoksulluğa ve yoksulluğa karşı mücadelede bir ilerleme” olarak Boriç’in zaferinden algıladıkları şeyi kutluyorlardı.
Kalabalıklar hep bir ağızdan “El Pueblo Unido Jamás Será Vencido!” (“Birleşmiş halk asla yenilmeyecek!”) marşını söyleyerek; Salvador Allende'nin, ABD destekli 11 Eylül 1973 darbesiyle devrilen hükümetin marşıyla askeri yönetime ve otoriterliğe karşı da mesaj verdiler.
Gabriel Boric'in Şili'de iktidara gelmesinin birkaç nedeni ve sınırı var. Ancak 2019'daki toplumsal patlamadan bahsetmemek de saflık olur. O dönemde yeni nesil Şilililer enerjik bir şekilde sokaklara döküldüler ve henüz hazırlanma aşamasında olan yeni bir anayasayı elde edene kadar pes etmediler. Diğer bir ifadeyle Boriç’i Z kuşağı seçti.
Bu aynı zamanda geleneksel partilerin yenilgisine de yansıdı. Ne Boric ne de Kast, eski Cumhurbaşkanlar sağcı Piñera ve solcu Bachelet'in cumhurbaşkanlığını kazandığı siyasi partilerin çatısı altına girmedi. Bu, yeni politikacılara, en azından ilk turda, önceki hükümetler tarafından önceden tanımlanmış kalıpların dışına çıkma imkanı verdi.
Hangi sol; Devrimci-sol mu? Sosyal-liberalizm mi?
Şili’de sol partiler Frente Amplio ve Stalinist Komünist Parti'nin iktidara gelmesi, giderek radikalleşen işçiler, öğrenciler ve gençler arasında büyük beklentiler yarattı. Son seçimlere gelmeden sadece iki yıl önce, Ekim 2019'da başlayarak, Şili genelinde ülke nüfusunun yarısının katıldığı anti-kapitalist yürüyüşler ve gösteriler aylarca sürdü.
Bu protesto deneyimi, geniş kitlelerin; yerleşik toplumsal eşitsizliğe, yoksulluk ücretlerine, emekli maaşlarına, aksak bir halk sağlığı ve eğitim sistemine, her geçen yıl çıkılmaz bir hal alan öğrenci ve hane halkı borçlarına, yaygın polis ve asker şiddetine, toplumsal yaşamın kriminalize edilmesine karşı on yıllardır biriken şikayetleri dile getirme konusunda bilinçli bir girişimi ifade etti.
2019’dan beri sokaklara taşınan Şili halkının bu beklentileri, yeni gelen Boric hükümetinin önündeki uzun “yapılacaklar” listesini oluşturuyor. Ancak solcu Boric, seçim kampanyasının 2. turunda siyasi eksenini zaten sağa kaydırmış, hatta aşırı sağcı Kast’ın “güvenlik” ve “beka” gibi seçim stratejisine karşı otoriterlik karşıtı bir strateji geliştirmişti.
Yani Boric görünürde solcu/sosyalist bir seçim stratejisi yürütse de emperyalizm karşıtı değil; batı karşıtı hiç değil. Oysa Şili’de kendisini destekleyenler ülkedeki Batılı şirketlerle organik ilişkisi olan yerel statükoyu protesto ediyor. Yerel ve yerleşik düzeni savunanlardan haklarını talep ediyor.
Bu bağlamda Boric, bir solcu ve sosyalist politika uygulamaktan uzak; daha çok sosyal-liberal bir düzeni oluşturmak/korumak için iktidara talip oldu. Dolayısıyla “insan hakları”, “İnsan doğasının iyi olması”, “özgürlük” temelinde Sosyalist ve Liberal ideoloji benzer varsayımlara sahip olsa da “ekonomi”, “eşit/adil ücret”, “paylaşım/küreselleşme” ve “ezilen sınıfın hakları” konusunda itilaf halinde.
Dolayısıyla Boric ile ilgili ekonomik açıdan sermaye kesimine ve “ekonomiye çığlık attıracak” görüşü; toplumun zengin ve üst kademelerinin kişisel servetlerini yurtdışına aktarması ideolojik bir paranoya ve ön yargıdan öte bir durum değil.
Bu bağlamda Boric’den ideolojik bir devrimci-sol bir hükümet kurmasını beklemek de; çok safiyane bir düşünceden öte bir durum değil.
Şili'nin yeni Boriç hükümeti, Latin Amerika’da Venezuela, Nikaragua ve Küba gibi ülkelerdeki solcu hükümetlerin otoriter karakterinden, insan hakları ihlallerinden veya suç bağlarından rahatsız olduğu için bu yelpazede yerini bulması mümkün değil. Nitekim Boriç’in de böyle iddiası yok. Ancak Boric’e seçim kazanmasında önemli katkı sağlayan Şili Komünist Partisi bu koşulu sonuna kadar zorlayacaktır. Hatta hükümet içinde bir yarılmayı da ihtimallerden biri olarak görebiliriz.
Dolayısıyla belki Boric değil ama hükümet ortağı Şili Komünist Partisi’nin yöneticileri ülkenin dış politikasını etkilemeye çalışacaktır. Özellikle İsrail ve Siyonizm karşıtlığı üzerinden Şili-İsrail arasında diplomatik ve ekonomik zorlukların yaşanması yüksek ihtimal olarak gözüküyor.
Boric, Şili'ye sosyal açıdan dikkatle ele alınması gereken önemli maliyetler getiriyor. Bunlar Zira Boric, “insan hakları, eşitlik ve özgürlük” zemininden hareketle Yerli topluluklar, kadın ve LGBT olarak tanımlanan ve toplumsal refahtan dışlanan gruplar adına; eşcinsel evlilik ve eşcinsel evlat edinme, kürtaj serbesiyeti, uyuşturucu kullanımın genişletilmesi, ötenazi hakkı, iklim değişikliği ve cinsiyetsizlik ideolojisi… gibi sosyal-liberal uygulamaları, “eşitsizlikler” ve “adaletsizlik” temelinde savunuyor.
Bu bağlamda Şili'de Pinochet’in 1980 askeri anayasası, yalnızca ordunun siyasi ve ekonomik haklarını haksız yere korumakla kalmadı, aynı zamanda Şili ekonomik ve sosyal seçkinlerinin ve bir dizi rahatsızlığın iktidarına kilitlendi. Bu bağlamda Boric’e karşı olanlar aile, gelenek, ordu, vatan, sosyal muhafazakarlık ve iktisadi kalkınma adına darbeciler ve aşırı sağa destek verdi. Bu sorunları çözmenin tek yolu, şu anda devam eden darbe anayasasının yeniden yazılması sürecinden geçiyor.
Boric, Şili'nin neoliberal mirasını “gömmeye” söz verdi; eğitim ve sağlıktan çevreye kadar birçok alanda daha güçlü bir hükümet için göreve geldi. Ancak Şili'nin yeni hükümeti, ülkenin yakın tarihindekine benzer daha büyük bir toplumsal kargaşa ile karşı karşıya kalabilir.
Mesela ilk kez, Şili'nin tüm komşuları Peru, Bolivya ve Arjantin solcu popülist hükümetlerce yönetilecek/yönetiliyor. Bu yüzden bölgedeki Grupo de Puebla gibi etkili sol örgütler, Boric'in adaylığını açıkça desteklediler. Ancak ne Boric ne de Kast, seçim kampanyalarında küreselleşme hakkında kayda değer ciddi bir söz söylemedi.
Sonuç olarak Solcu Boric ve ittifak üyeleri bu karmaşık yeni ortamda izlediği/izleyeceği dış politika ve sosyal-liberal uygulamalar büyük tartışmaları beraberinde getirebilir.
Solcu Boric’in Sosyalist ekonomi politika uygulaması çok zor
Boric’in seçimi kazanmasının ardından Santiago borsası ilk gün yüzde 6.8 düşüşle kapanırken, dolar rekor seviyelere yükseldi. Şili pesosu %3.6 düşüşle 875.21 $'a düştü.
Oysa Boric, özel mülkiyet ilişkilerini savunmak ve kapitalist piyasayı desteklemek konusunda kanıtlanmış bir sicile sahip. 2011 eğitim protestolarında radikal bir üniversite öğrenci lideri, 2014'ten beri Şili Kongresi'nin alt kanadında oturuyor ve kritik anlarda dönemin sağcı hükümetine destek veriyordu.
Hatta solcu Boric 2019'da gerçekleştirilen geniş katılımlı anti-kapitalist ‘gösterileri savuşturmak’ için sağcı milyarder Başkan Sebastian Piñera'nın hükümetiyle ulusal birlik görüşmelerine katıldı. Ardından, her türlü “protestonun suç sayılmasına izin veren” sert ve anti-demokratik yasaları desteklemeye başladı.
Tüm bu etkenlere rağmen Financial Times, "Bir merkez bankası yetkilisine atıfla Ekim 2019'dan bu yana Şili'den 50 milyar doları aşan bir sermaye birikiminin yurtdışına taşındığını yazdı.
Bu ironik durum Boric’in seçimi kazanmasına kadar geçen süre için inandırıcı ve ikna edici bir siyasetin tezahürüdür. Çünkü Şili'nin şu anda 2050 yılına kadar iklim değişikliği odaklı bir enerji stratejisi ve serbest bir madencilik stratejisi var. Her ikisi de çevresel hususlar ile bu sektörlerin Şili ekonomisi için önemi arasında bir uzlaşma etrafında inşa edilmiştir. Şili solu, işçi hakları ve çevre sorunları için güçlü bir endişe gösterir; ancak bu dengeyi değiştirmeye ne kadar hazır oldukları belli değildi.
Boric, karbon nötr bir ekonomiye geçme sözü verdi, ancak sürdürülemez hükümet harcamalarına maruz kalmadan veya Şili madenciliğini ve diğer endüstrileri daha az rekabetçi hale getirmeden bunu nasıl başaracağı meçhul.
Lityum madenciliği ile ilgili olarak Şili solu su hakları bağlamında özel bir endişeye sahip. Ancak lityum çıkaran ve Atacama çölündeki su kıtlığı için rekabet eden şirketler arasında Çinli Tianqi şirketinin önemli bir rolü söz konusu. Dolayısıyla Şili'nin yeni solcu hükümeti, madencilik ve kalkınma arasında önemli kararlar almak zorunda kalacak.
Şili’nin solcu Boric hükümeti, büyük ölçüde İspanya'nın “kapitalizm yanlısı solcu”larından oluşan Podemos-İspanyol Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) koalisyonunu örnek alacak.
Nitekim Boric'in yakın siyasi bağlara sahip olduğu Podemos da “sol” olarak konumlanıyor, ancak partinin belirgin bir sol politika uyguladığından söz etmek pek mümkün değil.
Boric’i bekleyen zorluklar neler?
Mart ayında göreve başlayacak olan cumhurbaşkanı, derin bir ekonomik ve sağlık kriziyle bölünmüş bir ülkeyi devralacak. Buna ek olarak, Boric demokratik bir birlik girişiminde bulunmak zorunda kalacak.
Ayrıca dağınık ve bölünmüş bir kongreye sahip olacak. Şili'nin 50 sandalyeli Senatosunda, Boric'in Apruebo Dignidad (AD) koalisyonu genel seçimlerden sadece 6 sandalyeyle çıktı. Merkez sol Yeni Sosyal Pakt'ın 16 sandalyesi eklense bile, Boric hâlâ yasama çoğunluğunu sağlayamıyor. Bu yüzden merkez partilerin alacağı 5 sandalyeyi veya koalisyon kurabilmek için bağımsız 22 sandalyeyi ikna etmesi gerekiyor.
Şili'nin 155 üyeli alt meclisinde de Boric benzer bir durumla karşı karşıya ve koalisyonu kontrol etmek üzere sadece 37 sandalyesi var. Boric yerine Kast kazansaydı, durum daha iyi olmazdı. Şili muhtemelen uzun bir yasama kilitlenmesine girecekti. Kast'ın Hristiyan Sosyal koalisyonu Senato'daki 50 sandalyeden sadece birini ve Meclis'te sadece 15 sandalyeyi kontrol ediyor.
Ek olarak, durgun bir ekonomiyi yönetmesi gerekecek. Kolombiyalı, Venezuelalı ve Haitili göçmenlere karşı yapılan yabancı düşmanı gösterilere ve konuşmalara yansıyan bir göç krizi de masasında çözüm bekleyen konular arasında.
Şili'nin Çin ile ticareti 2017'den bu yana 17 kat arttı. Çin, ülkenin başlıca ihracatı olan bakırın %50’sini satın alıyor. Çin, emtianın uluslararası fiyatında önemli bir rol oynuyor. Çin ayrıca Şili'nin potasyum nitrat, şarap, meyve ve diğer malları için önemli bir ihracat pazarı. Şili'nin ciddi ekonomik ve siyasi zorlukları bağlamında, Batılı yatırımcılar ve kurumlar ülkeye yatırım yapmak konusunda ikircikli tavırlar sergiledikçe, Çin Halk Cumhuriyeti'nin (ÇHC) Şili mallarının satın alınmasına ve Şili ekonomisine yatırım yapılmasına ilişkin kararları daha da önem kazanacak.
Öte yandan Şili ordusu için rahatsızlığa neden olabilecek bir konu, Komünist Parti ve aşırı solun diğer bölümlerinin Boric'in koalisyonunda yer almasıdır. Dolayısıyla Şili ordusunda endişe yaratan programatik kararlar olabilir. Bu kararlar, prestij, özerklik ve kurumsal bütünlüklerini zedeleyen politikalarla ve kamusal bir güçle birleşebilir. Bu tür rahatsızlık kaynakları, Boric'in koalisyonuna hakim olan Komünist Parti de dahil olmak üzere solun, Salvador Allende'nin başkanlığından bu yana hiç olmadığı kadar gücünü genişlettiği bir zamanda ortaya çıkacaktır.
Sonuç olarak, Boric’in, toplumsal talepleri karşılayabilecek sağlam bir hükümet kurması gerekecek, aksi takdirde Kast, 2025'te kazanmak için gerekli olan seçim gücüne sahip bir figür olarak görülüyor. Nitekim Kast bugün en çok kazanarak kaybeden politikacı oldu.
Boric ile balayı kısa sürebilir. Şili işçi sınıfı, Boric’in La Moneda Sarayı'na girdiği andan itibaren onun sağcı politikalarıyla giderek daha fazla çatışmaya girecektir. Bu yüzden Boric’in sağcılardan daha çok solcuların desteğini kaybetme ihtimali daha yüksek.
Lisansını Kamu Yönetimi, yüksek lisansını Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, doktorasını da Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında ihtisas etmektedir. Çalışma alanı Latin Amerika, Ortadoğu ve Kuzey Afrika alanlarıdır. Prof. Dr. Mim Kemal Öke danışmanlığında yazmış olduğu “Brezilya’nın anatomisi ve Lula da Silva ile R.T. Erdoğan hükümetlerinin karşılaştırılması” tezi, Sosyal Bilimler Tez yarışmasında 1. olmuştur. Bir süre Sao Paulo Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak çalıştı. 2016-2017 yılları arasında Brezilya’da Yunus Emre Enstitüsü Sao Paulo müdürü olarak görev yaptı. Milat, Ortadoğu gazeteleri ve Gerçek Hayat dergisinde yüzlerce makale yayımladı. Halen İndependent Türkçe ve Gazete Damga’da köşe yazıları yayımlanmakta; TV ve Radyo programlarında aktüel siyaset ve dış politika konularında görüş beyan etmektedir.