ANALİZ
Serbest Piyasa Tarihe Mi Karışıyor?
Küresel ekonomi alanında şekillenen yeni rejimin merkezinde, serbest piyasanın yarattığı sarsıntılarla başa çıkmanın yolunun korumacılık olduğu fikri yer alıyor.
KÖKLÜ DEĞİŞİMLER, savaş ve devrim zamanlarında sert bir kırılmayla gelir. Çoğu zamansa sessizce gelir. Hırslı bir devlet tarafından yönetilen, korumacı, yüksek sübvansiyonlu, müdahale ağırlıklı “ulusal ekonomi ya da ülke ekonomisi” dediğimiz sistem de böyledir. Kırılgan tedarik zincirleri, ulusal güvenliğe yönelik artan tehditler, enerji geçişi ve hayat pahalılığı krizlerinin her biri hükümetlerin harekete geçmesini gerektiriyor ve bunun da haklı sebepleri var. Ancak bunların hepsini bir araya getirdiğinizde, açık piyasalar ve sınırlı devlet varsayımının ne kadar sistematik bir şekilde terk edildiği ortaya çıkıyor.
Bugün klasik liberal değerler sadece popülaritesini kaybetmekle kalmıyor, siyasi tartışmalardan da giderek uzaklaşıyor. Sekiz yıldan daha kısa bir süre önce Başkan Barack Obama Amerika’yı dev bir Pasifik ticaret anlaşmasına dahil etmeye çalışıyordu. Bugün ise Washington’da serbest ticareti savunduğunuzda, umutsuz bir saflık içinde olduğunuz söylenerek alay ediliyorsunuz. Dahası, gelişmekte olan dünyada serbest ticareti savunduğunuzda ise Batı tahakkümünü sürdüren yeni nesil bir sömürgeci olarak resmedilebilirsiniz.
Küresel ekonomi alanında şekillenen yeni rejimin merkezinde, serbest piyasanın yarattığı sarsıntılarla başa çıkmanın yolunun korumacılık olduğu fikri yer alıyor. Bu noktada Çin’in temel başarısı, Batı’daki işçi sınıfını, malların sınırlar arasında serbest dolaşımından çok şey kaybedeceklerine ikna etmesi. Covid-19 salgını, elitlerin küresel tedarik zincirlerinin “riskten arındırılması” gerektiğini düşünmelerine yol açtı. Çin’in “devlet kapitalizmi” altındaki yükselişi, kurallara dayalı ticareti göz ardı etmesi ve Amerikan gücüne meydan okumasıyla, zengin ve gelişmekte olan ekonomiler için “müdahale” bir gereklilik olarak işaretlendi.
Bu korumacılık, ekstra hükümet harcamalarıyla birlikte ilerliyor. Sanayi sektörü, enerji geçişini hızlandırmak ve stratejik malların tedarikini garanti altına almak için sübvansiyonları silip süpürüyor. Pandemi sırasında hane halkına yapılan büyük yardımlar, hayatın talihsizliklerine karşı bir siper olarak devletten beklentileri artırdı. İspanyol ve İtalyan hükümetleri, artan ipotek maliyetlerini karşılayamayan borçluları bile kurtarma yolunu seçti.
Ve kaçınılmaz olarak, devlet yardımları ekstra düzenlemelerle birlikte geliyor. Tekelcilik karşıtlığı aktivist bir hal aldı. Düzenleyiciler bulut oyunlarından yapay zekaya kadar yükselen piyasaları izliyor. Karbon fiyatları hala çok düşük olduğu için, hükümetler enerji dönüşümünü kararnamelerle küçük çapta yönetmeye başladı.
Bu koruma, harcama ve düzenleme karışımının ağır bir bedeli var. Öncelikle, bunun yanlış bir teşhis olduğunu ifade etmeli. Risklerin bir havuzda toplanması gerçekten de hükümetlerin temel bir işlevidir. Ancak tüm riskler değil: piyasaların işleyebilmesi için eylemlerin sonuçları olmalı.
Aslında, kabul gören görüşün aksine, Covid ve Ukrayna savaşı, piyasaların iktisadi risklerle planlamacılardan daha iyi başa çıktığını göstermiştir. Küreselleşen ticaret, tüketici talebindeki büyük dalgalanmalarla başa çıktı: 2021’de Amerika limanlarındaki iş hacmi 2019’a göre %11 daha yüksekti. 2022’de Almanya ekonomisi Rus gazından diğer enerji kaynaklarına hızla geçerken hiçbir felaket yaşamayarak bu başarıyı tekrarladı. Buna karşın, Ukrayna’ya mermi tedariki gibi devlet egemenliğindeki piyasalar hala zor durumda. Tıpkı Amerikalıların, reel gelirlerini artıran Çin ile ticaret konusundaki eski şikayetleri gibi, küreselleşmenin sözde kırılganlığı hakkındaki şikayetler de bir hakikatin üzerine kurulu korku katedrali inşa etti.
Ulusal ekonomilerin bir diğer kusuru da devlete aşırı yüklenmektir. Hükümetler, tam da refah harcamalarını kısmaları gereken bir dönemde tüm kontrollerini kaybediyor. Yaşlanan nüfus, emeklilik ve sağlık hizmetleri için ekstra faturalarla bütçeleri zorluyor ve yükselen faiz oranları her şeyi daha da kötüleştiriyor. 2022'deki tahvil piyasası krizinin ardından İngiltere'nin sağcı hükümeti, GSYH'ye oranla vergileri ülke tarihindeki hiçbir parlamento döneminde olmadığı kadar artırdı. Uzun vadeli tahvillerin getirileri artarken, borçlu İtalya yeniden sallantıda görünüyor. Amerika'nın artan borç servisi faturası muhtemelen on yılın sonuna kadar tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşacak ve bu da yeni dönemin mali kırılganlığının bir kanıtı olacak.
Çok az fark edilen, ancak potansiyel olarak en maliyetli sorun ise hızlı bir değişimin yaşandığı bir dönemde ulusal ekonominin kör bir enstrüman olmasıdır. Enerji ve yapay zeka geçişleri herhangi bir hükümetin planlayamayacağı kadar büyük. Kimse karbonsuzlaşmanın en ucuz yollarını ya da yeni teknolojinin en iyi kullanımlarının nasıl olacağını henüz bilmiyor. Fikirlerin merkezden gelen kontrol listeleriyle değil, piyasalar tarafından test edilmesi ve yönlendirilmesi gerekli. Aşırı düzenlemeler inovasyonu engelleyecek ve maliyetleri artırarak değişimi daha yavaş ve sancılı hale getirecek.
Kusurlarına rağmen ulusal ekonomiyi dizginlemek zor olacaktır. İnsanlar başkalarının parasını harcamaktan hoşlanır. Devlet bütçeleri büyüdükçe, bu bütçelerden beslenen özel çıkar gruplarının boyutları ve etkileri de büyüyecek. Koruma ve yardımları geri çekmek, bunları vermekten daha zordur, özellikle de ekonomik büyümede daha az payı olan yaşlı seçmenler söz konusu olduğunda. Tarihin ilerlemeye doğru aktığı konusunda gözü dönen herkes, Arjantin'in bir asır önce İsviçre kadar zengin olduğunu hatırlamakta yarar var.
Gelecekte ne var?
Yine de hayal kırıklığı eninde sonunda ortaya çıkacak. Bunun nedeni, mali savurganlığın borçlu hükümetleri hizaya getirmesi olabilir. Belki de rant peşinde koşanların açgözlülüğünü gizlemek çok zor hale gelecek. Ya da durgunlaşan, baskıcı bir Çin artık devlet eliyle refah vaat etmeyebilir.
Değişim geldiğinde, en azından demokrasilerde bu şaşırtıcı derecede hızlı olabilir. 1970'lerde serbest piyasalar lehine dönen rüzgar, Margaret Thatcher ve Ronald Reagan'ın seçilmesine yol açacak şekilde hızla aleyhe dönebilmişti. Klasik liberallerin görevi, fikirlerini daha tehlikeli, birbirine bağlı ve parçalanmış bir dünyaya uyarlayan yeni bir konsensüs tanımlayarak bu ana hazırlanmak. Özellikle Amerika ve Çin arasındaki rekabet karşısında bu kolay olmayacak. Ancak geçmişte bu yapılabildi ve eğer bu tekrar başarılırsa kazanılacak ödül oldukça büyük olacak.
Bu yazı 5 Ekim 2023 tarihinde The Economist sitesinde “Are free markets history?başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.