ANALİZ
Laiklik Bağlamında Fransa’da İslam Tartışmaları: “Ayrılıkçılık Karşıtı Yasa Tasarısı”
Ayrımcılık yasa taslağı üzerinden yapılan eleştiriler arasında, “geçmişi köklü problemlere yeni adlar verilerek o problemlerin çözülemeyeceği”, “yeni uygulamaların radikalleşmeye daha fazla kapı aralayabileceği” eleştirileri öne çıkıyor.
FRANSA'NIN MÜSLÜMAN TOPLULUKLARLA olan ilişkilerini düzenleyecek hukuki zemin arayışı belli dönemlerde farklı başlıklar altında kamuoyu gündemine gelmekte. 16 Ekim tarihinde daha önceden de toplumsal bir krize dönüşen Charlie Hebdo karikatürünü derste ifade özgürlüğüne örnek olarak kullanan Samuel Paty’nin bir öğrencisi tarafından öldürülmesi Fransa’da kamusal alanda İslam tartışmalarını yeniden alevlendirdi.
İslam tartışmalarını Fransa kamuoyu gündeminde hararetli bir gündem konusu haline getiren sürecin, tartışmanın yeni bir kavramsal boyut etrafında ele alınmasıyla şekillendiği söylenebilir. “Ayrımcılık karşıtı” yasa tasarısı olarak adlandırılan tasarı Eylül ayında İçişleri Bakanı tarafından kamuoyu ile paylaşılmıştı. Darmanin “bekarlık testi” olarak bilinen testin yasaklanması ve uygulanmasının cezalandırılmasını teklif edeceğini belirtmişti. 2 Ekim’de Cumhurbaşkanı Macron tartışmaya yeni bir kavramsallaştırma ile katıldı: “İslami Ayrılıkçılık”.
Macron’un oldukça ses getiren konuşması halen devam eden tartışmaların zeminini oluşturuyor. Cumhurbaşkanının “İslamcı Ayrımcılık” ile mücadele planı üç ana başlık etrafında şekilleniyor. Bunların başında “Eğitim” politikasında değişiklik yapılarak evde eğitime sadece sağlık engelleri durumunda izin vermek geliyor. Eğitim politikasındaki ikinci ana başlık ise “Etnik kültür ve anadilde eğitim” projesi olarak bilinen “ELCO” projesine son vermek. Macron’un planı son olarak Müslüman cemaatlerin dört yıl içerisinde yabancı ülkelerle kurduğu bağın ve onlardan aldıkları maddi desteğin kaldırılmasını barındırıyor.
Cumhurbaşkanı’nın 2 Ekim’de yapmış olduğu konuşma metni somut planların yanı sıra Fransa hükümetinin politikasını şekillendiren tanım ve söylemlerinde de değişikliğe gittiğini gösteriyor. “Radikal İslam” tanımı şiddet eylemleri ile ilişkili bir tanımken, Macron bu söyleminde “kendi yasalarını Cumhuriyetin yasalarından üstün görenleri” radikal İslam yanlısı olarak tanımlıyor. Bu söylem özellikle domuz ürünlerini haram olarak gören Müslümanların kantinlerde farklı menü talepleri ve havuzları kadın erkek ayrı kullanım gibi kamu hizmetleri talebinde bulunmasını da “ayrımcılık” kapsamına alarak bu taleplerde bulunan Müslümanları “radikalleştiriyor”. İçişleri bakanı da Eylül ayında yaptığı açıklamalarda havuzların kadın erkek ayrı kullanıma kapatılması ve kantinlerde menü birliğinin sağlanmasına verdiği önemin altını çizmişti.
Macron’un yeni “radikal İslam” tanımı kadar eleştiriye konu olan diğer bir husus da “İslam’ın dünyanın her yerinde krizde olduğu” ve 18. Yüzyıldaki “Aydınlanma Çağı”na referansla, Fransa’nın “İslam aydınlanmasını” sağlanmayı amaçladığı yönündeki iddiasıdır. Macron’un söyleminin bizatihi ayrımcı bir dile sahip olduğu eleştirileri işte bu söylemler üzerine inşa edilmektedir.
Daha yasa tasarısı metni ortaya çıkmadan birçok farklı kesimin farklı motivasyonlarla Macron’un politikasına karşı çıktığını belirtmek gerekir. Sosyalistler yasa tasarısındaki maddelerin ayrımcılığı önlemek gibi bir gaye taşımadığı eleştirilerinde bulunurken Cumhuriyetçi senatörler tasarıyı ayrımcılığı önlemek için “çok zayıf ve eksik” bulmaktadır.
“Güvenlik Yasa Tasarısı”nda geri adım atmak durumunda kalan hükümet için “Ayrımcılık Yasası”, söz konusu tasarıda aldığı politik hasar da göz önünde bulundurulduğunda daha da önem taşımakta. Tartışmalar devam ederken toplumun çeşitli kesimlerinin eleştirilerini tek bir başlık altında sıralamak mümkün değil. Hem sağ hem de solun oylarını alarak iktidara gelen Macron’un giderek sağa kaydığı uzun zamandır yöneltilen eleştirilerin başında geliyor. Son kanun tasarısını da bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Politikalarını, geniş kesimlerde tepki doğuracak olmasına rağmen uygulamaya alma çabalarının, hükümetin sağlık krizini fırsata çevirme girişimi olarak algılandığını da belirtmekte fayda var. Ayrımcılık yasa taslağı üzerinden yapılan eleştiriler arasında, “geçmişi köklü problemlere yeni adlar verilerek o problemlerin çözülemeyeceği”, “yeni uygulamaların radikalleşmeye daha fazla kapı aralayabileceği” eleştirileri öne çıkmakta. Söylemin semantik yapısının Makkartizm’e neden olabileceğinin de altı çizilmekte.
Fransa farklı etnik kökenlere sahip Müslüman toplulukların, radikalleşmelerini engellediği ölçüde, anayurtları ile etkileşimlerine müsamaha ile yaklaşmaktaydı. Macron bu politikada keskin bir dönüşüme gitmekte. 2003 yılında kurulan “Fransız Müslümanlar Konseyi” (CFCM) bu dönüşümde oldukça kilit bir role sahip. Özetle bu konsey, Fransa’da yaşayan farklı etnik kökenli vatandaşların anavatanları ile etkileşimini örgütleyen dokuz farklı federasyondan oluşmakta. Fransa’da 1500-1800 arasında bir sayıya sahip olduğu düşünülen Camilerde görevli 300’e yakın imam Cezayir, Tunus, Türkiye gibi ülkelerden Fransa’ya CFCM bünyesindeki bu federasyonlar aracılığı ile gönderilmekte. Doğu Akdeniz’deki radikal terör örgütlerinin aktif olduğu dönemlerde CFCM’nin yurt dışındaki bağlantılar ile ilişkilerinin ulusal güvenlik kapsamında problemli görülmediğini belirtmek gerekir. O dönemlerde Müslüman Fransızların yurt dışındaki anavatanları ile iletişimleri faydalı bulunurken, şimdi Macron “halen mücadele verdikleri Doğu Akdeniz coğrafyasında bölgesel halifelik iddialarının ve cihat ruhunun İslam krizinde” başat rol üstlendiği söylemine dayanarak CFCM’nin cami imamlarını yetiştirmekte tek yetkili merci olduğu bir sistem arayışında. Laiklik ilkesinin bir gereği olarak doğrudan müdahil olmadan Fransa’da camiler ve imamlara yönelik beklentiler doğrultusunda sistemi nasıl regüle edeceği de ayrı bir merak konusu.
Macron’un “reform” çabalarında CFCM oldukça önemli bir role sahip. 2 senedir imamların yetiştirilmesinde tek yetkili merci olma çabasındaki CFCM temsilcisi dokuz federasyonun başkanı 18 Kasım’da Elysee sarayında Macron tarafından ağırlandı. Kendilerine imzalamaları için “Cumhuriyet değerleri ile uyumlu bir taslak” verilen CFCM’nin 15 gün içerisinde bu taslağı onaylaması bekleniyordu. Türk kökenli vatandaşların temsilciliğini üstlenen “Milli Görüş” ve “Diyanet İşleri Türk İslam Birliği” federasyonları dahil olmak üzere üç federasyonun bu taslağı imzalamaya sıcak bakmadığı biliniyordu. Hükümetin planına göre uzlaşma sağlanırsa CFCM imam yetiştirme ve camilere yerleştirmede tekel olacak ve böylelikle Fransa’daki Müslüman cemaatlerin yabancı ülkelerle bağlantısı ortadan kaldırılmış olacak. Bu imamların finansmanının ise Fransa’daki Müslümanların Hac ve Umre organizasyonlarını yapan AMIF tarafından karşılandığı bir sistem tasarlanıyor. CFCM üyesi dokuz federasyon da projeyi kendilerine tanınan süre içerisinde kabul etti. Ancak Müslüman cemaatlerin de kendi içerisinde bir görüş birliğinde olduğunu söylemek mümkün değil. Son olarak 28 Aralık’ta Paris Camisi eğitim müdürü projeden çekildiklerini açıkladı.
Tartışmanın seküler bir zemine hapsedilmesinin konunun anlaşılması ve çözülmesinde engel teşkil edeceğini söyleyen Fransız din adamlarının eleştirileri, tartışmanın boyutunun anlaşılması için ehemmiyetli. Aslında Fransa’daki camilerin %80’i orada yerleşik olan cami cemaatleri tarafından finanse edilmekte. Macron’un yasa tasarısının dayanağı olarak gördüğü “Fransa’daki dini grupların üzerindeki yabancı etkisi”nin, aslında geniş bir zemine sahip olmadığı böylelikle anlaşılabilir. Bu amacın yanı sıra iki temel amaca daha işaret ediliyor ki bunlar: “Cami yönetimini istikrarlı bir hale getirmek” ve “İslam ile Cumhuriyet değerlerini bağdaştırmak.”
Fransız din adamlarına göre hükümetin politikası temelde üç yanlış ön kabule dayanıyor. Bu yanlış ön kabullerin başında hükümetin CFCM’nin bir temsil organı olduğunu düşünmesi geliyor. CFCM gerek kuruluşu gerekse işlevi itibari ile anayurtlarıyla bağlantıları devam eden Müslümanların yerel temsilciliği görevini üstlenmekte. Ve işin aslı, CFCM Fransa’daki Müslüman cemaatlerin %20’sini temsil etmekte. İkinci olarak hükümet gençlerin radikalleşmesini sadece eğitime bağlamakta. Oysaki gençlerin radikalleşmesinde insani, entelektüel ve finansal birçok bileşen etkili ve hükümetin getirdiği çözümlerde bu bileşenlere yönelik hiçbir öneri yok. Son olarak mevcut yapısı ile camilerin şiddet eğilimi olan gençleri engelleyen kurumlar olduğu yok sayılıyor. Başarısı sosyal hayattaki saygınlığı ve toplumla kuracağı bağa bağlı olan imamları, devlet eli ile toplumsal hassasiyetleri değiştirme aracı haline getirmenin yaratacağı problemlerin göz önünde bulundurulmadığına dikkat çekilmekte. Anayurtları ile bağlantıları devam eden Fransız vatandaşlarının camilerindeki imama vize vermemekle sorunun çözülemeyeceği, bu vatandaşların problemlerin kökenini hızlı medya araçları ile ithal etmeye devam edecekleri dile getirilmekte.
Kimi Fransız imamlara göre temeli uyuşturucu, işsizlik, güvensizlik ve marjinalleşmeye dayanan problemlerin “radikal İslam”da aranması hem problemlerin çözümüne fayda sağlamayacak hem de “radikal İslam” kaynaklı problemlerin de hafife alınması sonucunu doğuracaktır.
9 Aralık’ta İçişleri bakanı tarafından bakanlar kuruluna sunumu yapılan kanun tasarısının önündeki en büyük engellerden biri de bakanın güvenlik yasa tasarısı nedeni ile yıpranmış olması. Bu nedenle 7 Aralık’ta yemekte bir araya gelen hükümet temsilcileri yemek sonrasında Başbakan Castex’in yaptığı açıklama ile tasarının İçişleri bakanının değil hükümetin tasarısı olduğunun altını özellikle çizdi. Taslak aynı zamanda iktidarın kendi içindeki çatlağı da büyütme riski taşıyor. Yasa tasarısındaki değişikliklere dayanak teşkil eden laiklik ilkesine takılmadan Fransa’daki “imamet” meselesinin nasıl düzenleneceğini önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz.
1988 senesinde doğdu. Liseyi Saint-Benoit Fransız Lisesi’nde okudu. Lise eğitimi sonrasında Sorbonne Hukuk Fakültesi’ne kabul aldı. İki yıl eğitim aldıktan sonra buradaki eğitimini yarıda bırakıp Marmara Üniversitesi İktisat bölümünde eğitimine devam etti. İktisat Tarihi anabilim dalında Osmanlı’daki ilk Fransız elçiliği üzerine yaptığı çalışması ile yüksek lisansını tamamladı. Marmara Üniversitesi’nde halen devam ettiği doktora eğitiminde Osmanlı klasik döneminde kapitülasyon politikaları üzerine araştırma yapmakta.