ANALİZ
ECOWAS vs. AES: Batı Afrika’da Neokolonyal Rekabetin Son Hali
Afrika’da yeni bir ittifak yapısı olarak Sahel Devletleri İttifakı (AES) resmen kuruldu. Sahel bölgesinde kurulan ve Afrika’da siyasal bir parçalanmaya işaret eden yeni ittifak, bölge için ve üye ülkeler için ne anlama geliyor?
BATI AFRİKA'DA 2020 yılında başlayan darbelerin domino etkisi devam ederken bölgenin uzun süre demokrasi ve istikrara kavuşmasının oldukça zor olduğu görülüyor. Çad, Mali, Gine, Burkina Faso, Nijer ve Gabon’da gerçekleşen darbeler bölgenin siyasi, ekonomik, askeri ve sosyo-kültürel dengelerinde önemli değişikliklere neden oldu. Bu gelişmelerin temelinde bölge devletlerindeki kötü yönetim, yolsuzluk ve yoksulluk gibi etkenlerin olduğu bilinse de zaman zaman kimi yabancı aktörlerin de darbeler ve sonrasındaki süreçlerde etkili olduğu iddia edilmekte.
Gerçekten de 2020 yılında Sahel kuşağının bir darbe kuşağına dönüşmesinde bölgede rekabetini arttıran küresel ve bölgesel aktörlerin önemli bir etkisi var. Bilindiği üzere 2014 sonrasında Kırım ilhakı sonrasında uluslararası alanda yalnızlaşan, siyasi ve ekonomik destek arayışında olan Rusya, Afrika’daki varlığını arttırmaya başladı. Aynı dönemde Fransa, özellikle Macron Hükümetinin Afrika politikalarındaki çatlaklar nedeniyle kıtada gücünü ve prestijini kaybetmeye başladı. Esasında Fransa Cumhurbaşkanı Macron, 2017’de seçim çalışmalarından itibaren yeni bir Afrika politikası vadetmişti. Bu yeni politikaya göre Fransızlar artık Afrikalılara müdahaleci olmayan, eşit ve adil kazanım temelinde inşa edilmiş ilişkiler geliştiren bir stratejik ortak olacaktı. Ancak bu vaatler söylemde kaldı.
Macron yönetimi başta terörle mücadele olmak üzere, siyaset ve ekonomi alanlarında Afrika’da büyük başarısızlıklara uğradı. Neticede uzun yıllardır Fransızların kolonyal ve neokolonyal politikaları altında ezilen ve büyük bir güvensizlik ortamındaki eski Fransız sömürgeleri, memnuniyetsizliklerini protestolar ve darbe girişimleriyle göstermeye başladı. Halkların bu tepkileri sadece Fransa ve eski sömürgecilere yönelik değil. Onlarla iş birliği yapan yerel elitlere karşı da muazzam bir öfke mevcut. Bu noktada darbe için uygun koşulların oluştuğunun farkında olan kimi Batı Afrika ülkelerindeki ordu mensupları, çeşitli grup ve aktörlerin desteğiyle yönetime el koymuştur. Özellikle bölgede etkisini kaybeden Fransa ve bu güç boşluğunda yükselen Rusya arasındaki rekabetin bu siyasi dalgalara ivme kazandırdığını iddia etmek mümkün. Keza Mali, Gine ve Burkina Faso’daki darbeciler iktidarı ele geçirdikten sonra Rusya ile ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. 27-28 Temmuz’da St. Petersburg’da düzenlenen “2. Rusya-Afrika Zirvesi”nde bu ülkeler ile Putin arasındaki yakınlık ayyuka çıktı. Putin güvenlik ve gıda yardımı gibi konularda yardım vaatlerinde bulunarak bu ülkelerdeki nüfuzunu artırmayı amaçladı.
Batı Afrika’da küresel güçler arasındaki bu rekabet, darbeler sonrasında siyasi etkisini bölgesel yapılanmalarda da göstermeye başladı. Özellikle Nijer darbesine karşı Fransa ve Nijerya liderliğindeki ECOWAS’ın askeri müdahaleyi de kapsayan büyük tepkisi sonrasında bölgede bir süredir çatırdayan siyasi ilişkilerde kopma yaşanmıştır. Mali ve Burkina Faso, Nijer’deki cuntaya karşı yapılacak herhangi bir askeri müdahalenin kendilerine karşı savaş ilanı kabul edileceğini açıkladı. Ardından ise Nijer’de askeri ve teknik yardımlar gönderildi. Bu yardımlar arasında Super Tucano fighter jetler de bulunmakta.
Üstelik 16 Eylül’de Mali, Burkina Faso ve Nijer'deki askeri liderler, Mali'nin başkenti Bamako'daki bakanlık delegasyonlarının da ortaya koyduğu gibi, karşılıklı bir savunma anlaşması imzaladı. “Liptako-Gourma Tüzüğü” olarak bilinen anlaşma, Mali'nin cunta lideri Assimi Goita'nın eski adı Twitter olan sosyal medya platformunda ilettiği üzere, Sahel Devletleri İttifakını (AES) resmen kuruyor. Goita ittifakın birincil hedefini şu şekilde açıkladı: "Toplu savunma ve karşılıklı destek için nihai olarak ilgili halklarımıza fayda sağlayacak bir çerçeve oluşturmak".
AES’in kurulmasıyla ECOWAS içerisindeki hizipleşmenin parçalanmayla sonuçlandığını söylemek mümkün. Zaten darbe gerçekleşen ülkelerin ECOWAS üyeliği askıya alınmıştı. Üyelikleri askıya alınan ve içinde bulundukları siyasi, askeri ve ekonomik zorlukları aşmada farklı aktörlerle işbirliği gerçekleştirme eğiliminde bulunan Mali, Burkina Faso ve Nijer gibi ülkeler ve onların yarattıkları birliktelikler, ECOWAS’ın işlevselliğini yitirmesine neden olabilir.
Hatırlanacağı üzere ECOWAS, Batı Afrika'da 15 üye ülkeden oluşan bölgesel bir ekonomik birlikti. ECOWAS, 1975 yılında Batı Afrika'da ekonomik entegrasyonu teşvik etmek amacıyla kuruldu. O günden bu yana siyasi ve güvenlik konularını da ele alacak şekilde gelişti. ECOWAS, serbest ticareti teşvik etme, ortak para birimini (ECO) benimseme ve ECOWAS Standby Force gibi mekanizmalar aracılığıyla güvenlik sorunlarına çözüm bulma konusunda büyük adımlar attı. Örneğin Liberya ve Sierra Leone'de barışı koruma güçlerini konuşlandırarak çatışma çözümünde aktif rol aldı. Örgüt, Fildişi Sahili ve Burkina Faso gibi ülkelerdeki siyasi krizlerin çözümünde de kilit rol oynadı.
Birçok uzman, Nijer darbesi sonrasında işlevselliği ve kuruluş amacı sorgulanmaya başlayan ECOWAS’ın bölgedeki küresel ve bölgesel aktörlerin rekabet aracı haline geldiğini ileri sürmektedir. Bu küresel ve bölgesel aktörlerin en büyük örnekleri Fransa ve Nijerya. Fransa Sahel’deki son kalesi durumunda olan Nijer’i kaybetmemek için, Nijerya ise bölgedeki lider konumunu pekiştirmek ve iç siyasi çalkantılarını gündemden düşürmek için ECOWAS üzerinden bir askeri müdahale tehdidinde bulunmuştu. Ancak hem Macron hem de Tinubu amaçladıkları stratejide çok da başarılı olamadı.
Nijer’deki cuntaya karşı Fransa ve Nijerya’nın desteklediği bir ECOWAS, askeri müdahalesi gerçekleşmedi. Niamey’deki cuntacılar ülkeden Fransız büyükelçisi ve askerinin çıkması yönünde sert ve kararlı duruş sergiledi. Ülke hava sahasını Fransız uçaklarına dahi kapattı. Sonrasında kriz silahlı çatışmaya dönüşmeden Macron, Nijer’den büyükelçinin en kısa sürede ayrılacağı, Fransız askerinin ayrılmasının da yıl sonuna kadar tamamlanacağını açıkladı. Ancak bu durum bölgedeki tansiyonun düşmesine etkide yeterli değil.
ECOWAS ve AES arasındaki ayrılık ve siyasi gerginlik bölgedeki güvenlik tehditlerini arttırmakta. Bilindiği üzere bölgede ayrılıkçı gruplar, teröristler ve suç örgütlerinin yoğun şiddet eylemleri mevcut. Örneğin “Armed Conflict Location & Event Data Project” raporuna göre Mali’de cuntacıların iktidara geldiği 2020 yılından 2023 ortasına kadar ülkedeki şiddet olayları neredeyse üç kart arttı. 2023’ün ilk yarısında başkent Bamako’nun 150 kilometre yakınında 16 terörist eylem meydana geldi. Kuzeyde ise Tuaregler yine Mali ordusuna karşı silahlı çatışmaları başlattı. Benzer gelişmeler Burkina Faso’da da var. Henüz Ağustos ayının başında Togolese sınırı yakınlarında çoğunluğu tüccar olan 20 kişi teröristler tarafından katledildi. Bir sivil toplum kuruluşu tarafından belgelendiği üzere, terör saldırılarının bilançosu çok yıkıcı. Aktarılan bilgilere göre siviller, askerler ve polislerden oluşan 16.000'den fazla kayıp var. Bu trajediye ek olarak, kriz, kendi ülkelerinde 2 milyondan fazla kişiyi yerinden etti ve bu, Afrika'daki en ciddi “ülke içinde yerinden edilme” örneklerinden biri oldu.
Mali, Burkina Faso ve Njjer bu güvenlik meselelerini çözmede Fransa ile iş birliklerini sonlandırdı. Mali’deki BM misyonu olan MINUSMA da ülkeden ayrıldı. Ancak kendi potansiyelleriyle de bu sorunların üstesinden gelebilmeleri imkânsız. Mali’nin Rus özel askeri şirketi Wagner ile ayda 11 milyon dolar ve çeşitli maden imtiyazları karşılığında girdiği güvenlik iş birliği de beklenen sonucu yaratmadı. Aksine Mali Ordusu ve Wagner milislerinin sivil halka karşı insan hakları ihlalleri, toplu katliam, tecavüz ve yağma iddialarıyla güvenlik sorunları daha karmaşık bir hal aldı. Bu üç ülkenin sahip oldukları yapısal ve finansal sorunlar nedeniyle kendi aralarında oluşturdukları AES oluşumunun da bu derin sorunları çözmede başarılı olabilmesi hakkında derin şüpheler mevcut.
Sonuç olarak Batı Afrika halklarının barış ve istikrara kavuşması için ulusal stratejilerin asla yeterli olmayacağını hatırlatmakta fayda var. Terörizm, iç savaş, iklim değişikliği ve doğal afetler gibi sınır aşan sorunlar için uluslararası iş birliğine ihtiyaç var. Afrika Birliği ve ECOWAS gibi oluşumların işlevselliği de bu yüzden Afrika için hayati öneme sahip. Ancak diğer yandan neokolonyal politikalarla dış güçlerin rekabetinin bu bölgesel oluşumlara etki etmesi bölge devletleri, Afrika kıtası ve uluslararası toplum için çeşitli seviyelerde büyük güvenlik sorunlarına neden olmaya devam edecektir.
Lisans ve Yüksek Lisansını Uluslararası İlişkiler alanında Akdeniz Üniversitesinde tamamlayan Yıldırım Çinar, Yüksek Lisans tez aşamasında Fransa’da Institut D’etudes Politique de Rennes’de bulundu. Doktora derecesini ise Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden aldı. Doktora tezinin başlığı “Sahraaltı Afrika’da Devlet İnşası ile Terörizm İlişkisi: Nijerya ve Boko Haram Örneği”dir. Yazar şu anda TASAM Afrika Enstitüsü’nde Eş Direktör olarak görev yapmaktadır.
İyi derecede İngilizce ve Fransızca bilen yazarın başlıca çalışma alanları Bölgesel Çalışmalar, Türkiye-Afrika İlişkileri, Afrika Çalışmaları, Afrika’da Güvenlik Meseleleri, Güvenlik Çalışmaları, Radikalizm ve Terörizmdir. Yıldırım Çinar, çok sayıda makale/kitap bölümü yanında Afrika Politikası: 21. Yüzyılda Güvenlik, Refah ve Demokrasi Arayışı ve Küresel Aktörler ve Büyük Güç Rekabeti başlıklı iki kitabın editörleri arasında yer almaktadır. Bunların dışında yazar, Afrika meselelerine yönelik olarak ulusal ve uluslararası basında yer almaya ve çeşitli projeler üzerinde çalışmaya devam etmekte.