H
EMEN, ELİNDE MİKROFONU olan bir dış politika muhabirini Eminönü’ne gönderelim ve şu sorulara yanıt arayalım: Almanya Neden Önemli? Başlıca toplumsal ve siyasal özellikleri neler? Dış politikada yeni dönemde amaçları ne?
Bir cevap bizden olsun:
“Dünyanın dördüncü büyük ekonomisi, Avrupa Birliği’nin siyasal-ekonomik devi, sınırları dışındaki insan ve dildaşları ile uluslararası ilişkilerin kayda değer aktörü olan Almanya’nın Türkler için yadsınamaz önemi, Almanya içinde yaşayan Türkiye vatandaşları ya da Alman vatandaşlığı almış insanlardır. Yani Almanya, yaklaşık 3 milyon, 7 kat Malta büyüklüğünde bizden birilerine memleket. Akrabayız bu ülkeyle. 1961 yılında gitmiş ilk Türkler bu Deutschland’a! (“Almanya’ya”). Heyhat ki, Göçün 50 Yılı gibi göç çalışmaları olmasa Almanya ile ilgili literatür kurak. […] Diğer tarafta: Alanya da binlerce Almana yeni vatan oldu. Dahası, İstanbul, Ankara, İzmir’de hatırı sayılır üst düzey kariyer sahibi Almanyalı Alman ve Türk kitle var. Osmanlı’dan itibaren askeri-ekonomik-siyasal-kültürel çeşitli ilişkiler kurulmuş, NATO’da ve Avrupa Topluluğu-Avrupa Birliği bünyesinde ortak çalışmalar yürütülmüştür. Soğuk Savaş sonrası ise ikili kulvarda inişli-çıkışlı bir döngüde ilerleyen ilişkiler söz konusu. Yine, Erken Cumhuriyet döneminde Almanya’dan gelen hocaların Türk eğitim sistemine katkısı da kayda değerdir. Her hâlükârda, Türkiye-Almanya ilişkileri özeldir ve özgün olarak irdelenmesi elzemdir.”
Bu paragraf, 2019 yılında Türkiye’de en kapsamlı olarak hazırladığımız Dünya Siyasetinde Almanya 1 ve 2 kitabından alındı. Alanında uzman ve seçkin bir yazar topluluğu ile Band 1’de Almanya’nın tarihi ve dış politikası; Band 2’de de ekonomi, toplum, medya, sanat vb. alanlar detaylı olarak irdelendi.
Fark edilmektedir ki, 3.85 trilyon dolarlık GSMH ile küresel ekonominin liderlerinden biri olan Almanya, Türkiye akademyasında yeteri kadar araştırılmamakta ve doğal olarak siyasetinden ekonomisine sanatından turizmine çok iyi bilinmemektedir. Bu köşe bundan sonra bu açığa ilişkin analizler sunacaktır.
1961’den bu yana bu ülkeden gelen büyük döviz miktarları veya yenilikçi maddi ürünler değil esas numara. Bu noktada babamın, arabasının bagajında mahallemizin ilk televizyonunu getirdiği günü daha dün gibi hatırlamaktayım. Misal; bu ülkenin sadece yüksek lisans ve doktora eğitiminde “siyaset-sanayi-eğitim” üçgeninde işleyen ve ülkeye büyük faydalar üreten işbirliği modeli araştırılıp raporlansa, Türkiye büyük kazanım elde edecektir. Yine örneğin İstanbul’un dört tarafında Bauhaus’larda satılan ürünler milli üretim bağlamında yerli firmalara ne kadar ilham oluyor, merak konusu! Diğer taraftan, Sosyal Demokrat Şansölye Gerhard Schröder sonrası ama özellikle 2015’ten itibaren, Angelina Merkel liderliğindeki Almanya yönetimi, ekonomik açıdan zirve yaşadığı Türkiye ile – ne yazık ki – düelloda fayda görmekte. Avrupa Birliği üyeliğinden Doğu Akdeniz’deki doğal gaz arama ve paylaşma savaşlarına, göçmenlerin paylaşımından Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Charlie Hebdo’sal çıkışlarına Almanya, Türkiye ile farklı ilişkiler yaşamaktadır. Toplamda, bu ilişkiler bağlamında Almanya’da kimi siyasetçiler ve yazarlar işbirliğini salık verirken, kimileri Türkiye’yi “zor ortak” olarak nitelendirmektedir.
Şimdi Almanya devletini ve toplumunu daha yakından tanıma hedefiyle tarihinden dış politikasına, toplumundan coğrafyasına bazı temel bilgiler aktaralım:
Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu (962-1806), Alman Konfederasyonu (1815–1866), Alman İmparatorluğu (1871–1918), Weimar Cumhuriyeti (1919–1933), Nasyonal Sosyalistler/Üçüncü İmparatorluk (1933–1945), Batı Almanya-Doğu Almanya (1949-1990) ve sonrası Birleşik Almanya, günümüz Alman devletinin devlet aklının arka planını oluşturmaktadır. Dönemlerine göre bu yönetim tecrübeleri şunu söylemektedir:
• Almanlar Avrupa’nın geleneksel ve söz sahibi bir milleti olup, din noktasında da lidersi bir konum arz etmişlerdir (örneğin Martin Luther).
• Alman dış politikasında 19. yy. sonlarında birleşme-sanayileşme-kolonicilik sebepleriyle ihtiras hakimdir.
• Irkçı bir iktidar ile bütün Avrupa’yı işgal eden ülke, ABD-Sovyetler Birliği-AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) üzerinden zabt-u rapt altına alınmıştır.
• İhtiyatlı politikalar ile AT (Avrupa Topluluğu) içinde “yaşam alanı” (Lebensraum) oluşturup, yeniden birleşme (1990) ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerini türbülansa sokan 2009 ekonomik krizi sonrası “kilit ülke” konumuna gelmesi, sürdürdüğü sanayileşme-ekonomik kalkınma sonucudur.
Alman Toplumunun Bir Röntgeni
83 milyonluk nüfusu ile Avrupa'nın en kalabalık toplumu olan oluşturan Almanların % 50.75’i kadın, % 49,25’ini erkektir. Alman erkekler Alman kadınlardan sonra Türk, Polen ve Rus kadınlar ile evlenmektedir. 2020 yılında nüfus artış hızı % -0.19 olduğundan ülkede profesyonel bir göç yönetimi uygulanmaktadır. Ülkede göçmenler arasında çeşitlilik arzu edilmekte, Latin Amerika’dan Orta Doğu’ya, Balkanlar’dan Kafkasya’ya uzanan bir düzlemde göçmen başvuruları değerlendirilmektedir. Göç yönetimi hususunda dikkat çeken özellik, -nüfus açığını, iş gücü ihtiyacını ve beyin göçünü yönetmenin dışında- vatandaşlık (ve eğitim) alan bu göçmenler, Almanya’nın dış politikasında köken ülke ile ilişkilerde “katkı-fayda üretebilecek bir elçi” olarak görülmektedir. Alman toplumunun % 22,5’lik oran ile dörtte birden fazlasını göçmen veya göçmen kökenliler tesis etmektedir. Göçmenlerin % 15’ini Türkler, % 10’unu Polenler ve % 6,5’ini Ruslar oluşturmaktadır. Nüfus ülke çapında oldukça eşit bir dağılım göstermektedir. Bununla birlikte ülkenin batı kesimindeki özellikle sanayi eyaleti Kuzey Ren-Vestfalya, nüfus yoğunluğu bağlamında Türkiye’nin Marmara bölgesine benzetilebilir. Ülkenin ilk dört en yoğun şehri; başkent Berlin 3.562 milyon, Hamburg 1.790 milyon, Münih 1.538 milyon ve Köln 1.119 milyon olarak sıralanmaktadır
2020 yılında kentsel nüfusun toplam nüfusa oranı % 77,5; kentleşme oranında yıllık değişim % 0.27 olarak tahmin edilmektedir.
Yüz ölçümü olarak Türkiye’nin yarısına yakın bir toprağa sahip olan Almanya’da coğrafya, çoğunlukla düzlük ve yeşilliktir, oldukça modern yöntemlerle inşa edilen demiryolu ve karayolu gibi ulaşım ağları için elverişlidir. Deprem fay hatları olmaması ülke için şanstır.
Ülkede 1990 yılından itibaren eyalet sayısı 16’dır. Devlet; “özgür, demokratik ve sosyal” olarak tanımlanan bir anayasa ile yönetilmektedir.
Ülkede dinsel dağılım 2018 yılında şu şekildedir: Hiç biri 38, Katolik % 27,5, Protestan % 25,5, Müslüman % 5, Ortodoks % 1,9, diğer Hıristiyan % 1,1, diğer % 0,9. Anlaşılmaktadır ki; orta yollu inançların-uygulamalarının ve ateist bakış açılarının yanı sıra Katolik ve Protestan mezheplerinin yaygın olduğu Almanya’da, Hıristiyan Demokrat geleneği ve Sosyal Demokrat anlayışlar, yeşil politikalar, sol fikirler, liberal talepler ve son dönemde aşırı sağ eğilimler (örneğin Almanya için Alternatif Partisi), ülkenin din ve siyaset kodlarını temsil etmektedir. Almanya’da 5 milyon civarında olan Müslüman nüfusu dünyadan çok sayıda ülkeden gelmekle birlikte büyük çoğunluğunu Türkler, ardından Suriyeliler, İran, Fas ve Lübnanlılar oluşturmaktadır.
Ayrıca 2020 yılındaki Almanya’da nüfusun yaş piramidini verelim, çünkü eğitimden tüketim alışkanlıklarına, emeklilik giderlerinden iş gücü sayısına ilişkin bilgileri bize bu rakamlar vermektedir:
0-14 yaş: % 12.89 (erkek 5,302,850 / kadın 5,025,863)
15-24 yaş: % 9,81 (erkek 4,012,412 / kadın 3,854,471)
25-54 yaş: % 38,58 (erkek 15,553,328 / kadın 15,370,417)
55-64 yaş: % 15,74 (erkek 6,297,886 / kadın 6,316,024)
65 yaş ve üstü:% 22.99 (erkek 8.148.873 / kadın 10.277.538)
20 milyon civarında vatandaşının emeklilik masrafları, ülkenin Endüstri 4.0 gibi yeni nesil teknolojiler bağlamında genç nüfusunun eğitimine ve iş gücünün dönüşümüne yönelik meydan okuyucu ve stratejik ödevde işi daha sıkı tutmasının kayda değer bir nedeni olmaktadır.
Almanya Küresel, Bölgesel Düzlemlerde ve Türkiye İle İlişkilerde Dış Politikada Ne İstiyor?
Küresel düzlemde; özellikle Avrupa Birliği üyeleri arasında 2010 sonrası yaşanan Avro Ekonomik Krizi ve İngiltere’nin Birlik’ten ayrılması sonucu (Brexit) Avrupa coğrafyasında ekonomik ve siyasal lider konumuna evrilen Berlin, Trump’lı ABD ile (NATO’dan dinleme skandallarına varan bir dizi başlıkta) farklılaşan politik yaklaşımlardan sonra, daha fazla dünyalı aktör olmayı amaçlamaktadır. Gerek göç ve gerekse ekonomik konularda üye ülkelerin daha fazla sorumluluk paylaşmasını talep eden Alman hükümeti, Birlik içinde daha fazla sorumluluk alarak kendisini Fransa’nın üzerinde -dayanışma ilkesine ters biçimde rakip pozisyonu uyandırmak istemeden- konumlandırmaktadır. Türkiye karşıtı üyelerin ve (aşırı) sağ eğilimlerin yükseldiği Birlik’i ayakta tutabilmek ve mülteci anlaşması gibi kimi durumlarda rasyonel açılardan hak verdiği Türkiye ile ilişkileri tamamen yıkmamak hedefleriyle, kimi zaman negatif kimi zaman pozitif diplomasiyi kullanarak, son tahlilde -AB üyeliği yerine yakın işbirliklerinin örülebildiği bir denklemde- ekonomik ve politik istikrarlı bir ilişkinin muhafazasını salık vermektedir.
İç ve dış Macron’lara rağmen ve onlarla birlikte!