ANALİZ
İsrail’in Peşinde, Amerika Savaşta!: Sırada Ne Var?
Göreve gelirken savaşlara son vereceğini ve ABD askerlerini başta Orta Doğu olmak üzere dünya genelindeki üslerden çekeceğini öne süren ABD Başkanı Donald Trump, şimdi İsrail'in peşinde, savaşa sürüklenmiş durumda.
DONALD TRUMP, başkan olarak seçildiğinde, Beyaz Saray'dan istediğini elde etmeye alışmış İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu ile yeni bir denge kurabileceği izlenimini vermişti. Ancak göreve gelmesinden sadece 150 gün sonra, Trump da seleflerinin düştüğü tuzağın aynısına düştü ve Orta Doğu’da İsrail’in saldırgan hırslarının peşinde İran’la savaşa girdi.
Trump'ın başlangıçta Netanyahu’nun saldırgan askeri hırslarını dizginleyeceği yönünde beklentiler varken, geldiğimiz noktada İsrail Başbakanı'nın ABD’yi, İran’ın uranyum zenginleştirme tesislerini hedef alan doğrudan bir hava saldırısına sürüklediği görülüyor.
İsrail’in başlattığı saldırılar dizisine Washington’un engel olamaması, ABD’yi adım adım çatışmanın bir parçası haline getirdi. Şimdi ise ABD, potansiyel İran misillemesine karşı alarm durumuna geçmiş durumda ve geniş çaplı bir savaş ihtimali masada.
Trump'ın göreve başlamasından birkaç gün önce, Ortadoğu temsilcisi Steve Witkoff, İsrail’e giderek Şabat günü Netanyahu ile görüşmüş ve Gazze’de Hamas’la ateşkes müzakereleri yapılması yönünde baskı kurmuştu. O dönem, bu agresif diplomasi tarzı “Trump faktörü” olarak tanımlanmış; ABD başkanının öngörülemezliği ve “anlaşma yapma becerisi”, İsrail Başbakanı üzerinde dengeleyici bir unsur olarak görülmüştü.
Trump’ın başkanlığının ilk aylarında, bazı İsrail eleştirmenleri, onun Netanyahu’nun etkisine direnebileceğini ve İsrail’e karşı bir denge kurabileceğini öne sürmeye başlamıştı. Ancak bu denge, ABD’ye ait B-2 bombardıman uçaklarının İran’daki nükleer hedefleri vurmasıyla tamamen değişti.
Trump tutarsızlığı ve küresel savaşın eşiği
Trump’ın 2020 kampanyasında sıkça dile getirdiği “yeni savaşlara girmeme” ve “Amerikan askerini eve döndürme” söylemi, ikinci döneminin henüz başında buharlaşmaya başladı. MAGA hareketine mensup, içe kapanmacı kadroların yerini daha 'şahin sesler' almaya başladı.
İran’a yönelik saldırıların ardından kamuoyunun karşısına çıkan Trump, Netanyahu’yla arasında sorun olduğu yönündeki iddiaları yalanladı. ABD ile İsrail’in “uyum içinde hareket ettiğini” vurgulayarak, Tel Aviv’in tek taraflı davrandığı yönündeki eleştirileri reddetti ve şunları söyledi: “Başbakan Bibi Netanyahu’yu tebrik ediyorum. Belki de hiçbir ekibin daha önce göstermediği kadar uyum içinde çalıştık. İsrail için korkunç bir tehdidi ortadan kaldırmak adına büyük bir adım attık.”
Oysa daha önce Dışişleri Bakanı Marco Rubio, İsrail’in İran’daki hedeflere yönelik saldırılarını “tek taraflı” olarak nitelendirmiş ve ABD’nin bu saldırılara katılmadığını vurgulamıştı.
ABD ve İsrail aynı çizgide
Artık ABD, İsrail’in saldırılarını tamamen sahiplenmiş ve doğrudan müdahil olmuş durumda. Bu da bölgedeki gerilimin daha da tırmanabileceği anlamına geliyor. Trump, kamuoyuna yaptığı açıklamalarda Fordow, Natanz ve İsfahan’daki uranyum zenginleştirme tesislerine yapılan saldırıların “tek seferlik” olduğunu savundu. İran’a, doğrudan ABD hedeflerine saldırması durumunda yeni misillemelerin yapılacağı uyarısını da açıkça verdi.
Ancak Trump yönetiminin içerisinden bile uyarılar geliyor. ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance, İran’ın karşılık vermesi halinde bu sınırlı operasyonun kolaylıkla uzun vadeli bir çatışmaya dönüşebileceğini belirtti.
Trump şu anda hem sertlik yanlısı bir duruş sergiliyor hem de uzun vadeli savaştan kaçınabileceğini iddia ediyor. Ancak İsrail cephesi, Trump'ın baskınıyla daha da cesaretlenmiş durumda. Netanyahu, Trump’a doğrudan teşekkür ederek, bu saldırının “tarihi değiştireceğini” söyledi ve ekledi:
“Başkan Trump’ı tebrik ediyorum. İran’ın nükleer tesislerini hedef alma kararı, Amerika’nın muhteşem ve haklı gücünü kullanarak verilmiş cesur bir karardır.”
Kongre’den tepki: Anayasaya aykırı
ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’daki nükleer tesislere yönelik hava saldırısı kararı, Kongre’de tepkiye neden oldu. Hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat partiden birçok milletvekili, Başkan’ın Kongre onayı olmadan bu tür bir askeri operasyonu başlatmasının Anayasa’ya aykırı olduğunu vurguladı.
Senato’nun Demokrat Parti lideri Chuck Schumer, “Hiçbir başkan, bu ülkeyi tek başına, belirsiz tehditlere dayanarak ve önceden planlama yapmadan savaşa sokamaz” ifadelerini kullandı. Temsilciler Meclisi Azınlık Lideri Hakeem Jeffries ise Trump’ın Kongre’yi bilgilendirmeden böyle bir hamle yaparak Amerikan halkını yanıltmakla suçladı ve bunun Orta Doğu’da büyük bir kriz ve savaş riskini artırdığını belirtti. Jeffries, “Bu açıkça azil sebebidir. Netanyahu’nun Amerika’yı savaşın içine çekmesine izin veremeyiz.” dedi.
Demokrat yetkililer, bu askeri eylemin Trump’ın görevden alınması için yeterli gerekçe oluşturduğunu savunurken, Cumhuriyetçi bazı üyeler ise İran’ın nükleer programına karşı sert bir tutum alınmasının gerekliliğini dile getirerek saldırıyı destekledi. Kongre’de, Başkan’ın savaş yetkilerinin kapsamı ve Kongre’nin denetim rolü üzerine süren tartışmalar yoğun şekilde devam ediyor.
Saldırı, Trump’ın Dış Politika Doktrini açısından ne anlama geliyor?
İran'a yönelik saldırılar, Trump'ın en iyi ihtimalle tutarsız bir dış politika mirasının şekillenmesine yardımcı olacak. Beyaz Saray'a yakın bir Cumhuriyetçi Parti görevlisi olan Bill Cortese, Trump'ın "diplomasiyi vurguladığını ancak bu diplomatik pencerelerin sonsuza kadar açık kalmayacağı konusunda pek şüphe bırakmadığını" söyledi. Trump için "güç kullanımı her zaman masada; ancak ABD varlıklarının kullanımı sınırlı, odaklanmış ve nihai bir hedefe yönelik. Artık açık uçlu çatışmalar yok.
Obama yönetimi için çalışan yaptırım uzmanı Eddie Fishman Trump’ın dış politika anlayışıyla ilgili şunları ifade ediyor: "Trump, ABD gücünün hızlı ve kararlı bir şekilde uygulanmasının -ister ekonomik ister askeri olsun- maksimalist hedeflere ulaşabileceğine inanıyor. Trump'ın gördüğü kadarıyla, ABD ile diğer ülkeler arasındaki güç eşitsizliği o kadar büyük ki, ona göre Amerika cesurca hareket ettiğinde diğer ülkeler kolayca teslim olacak."
Trump'ın İran'a saldırma kararı bu teorileri ve risk toleransını test edecek. Ayrıca, "doktrininin" (buna ne kadar öyle denebilirse) nihayetinde nasıl tanımlanacağını da belirleyecek.
İsrail'in bir haftadan fazla bir süre önce İran hedeflerine saldırmasıyla başlayan ve Trump’ın İran’a saldırmasıyla daha da kötüleşen bu çatışma Trump’ın dış politika yaklaşımıyla ilgili üç noktaya işaret ediyor.
İlki, Trump aşırı bir şekilde bile olsa güç kullanma konusunda blöf yapmıyor. İlk döneminde askeri saldırılar gerçekleştirmiş olsa da ( Suriye'de, Irak'ta bulunan bir İranlı generale karşı ) bu hareketlerin, bu hafta sonu İran topraklarında gerçekleşen sığınak delici bombalamadan daha kalibreli olduğu söylenebilir.
İkincisi, Trump, diplomasiyi bir seçenek olarak görse de bunu kaba bir “emir-komuta” ilişkisi olarak görüyor. Bu durum, özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nden daha zayıf olarak gördüğü rakip ülkeler söz konusu olduğunda daha fazla geçerli.
İsrail, İran ve ABD yetkililerinin buluşmasından iki gün önce İran'a saldırmaya karar verdiğinde, Tahran, Trump yönetiminin İran topraklarında uranyumun sıfır zenginleştirilmesi talebine karşı kendi taleplerini öne sürdüğünde, Trump için diploması bitmiş oldu ve İsraillileri durdurmak için fazla çaba sarf etmedi.
Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Pazar günü CBS'nin "Face the Nation" programına verdiği demeçte, "Son 30 veya 40 yıldır oyun oynadıkları türden liderler gibi farklı bir liderle uğraştıklarını düşünüyorlardı. Ve durumun böyle olmadığını gördüler." dedi.
Üçüncüsü, Trump, karşısında kendisinden daha zayıf bir ülke varsa, en kötü senaryoyu uygulama konusunda çok hevesli. Sizi bombalayıp bombalamamaya "iki hafta içinde" karar vereceğini söylediğinde, muhtemelen o an saldırmaya başlayacağı anlamına geliyor. Kaba güç kullanımı konusunda daha istekli.
İran’ın önündeki seçenekler
Trump, İran'a misilleme yapmaması ve ABD saldırısını bir tür barış müzakeresi fırsatı olarak kullanması çağrısında bulundu.
Ancak İran intikam tehdidinde bulundu ve neredeyse her ABD yetkilisi, İran’ın bu hamleyi yapacağını düşünüyor. Trump'ın İran'ın nükleer tesislerine saldırı kararı, Ortadoğu'yu istikrarsız bir konuma sokarken, tüm gözler şimdi Tahran'ın bir sonraki hamlesine çevrildi.
Hürmüz Boğazı’nın kapatılması İran’ın önündeki misilleme hamlelerden biri. Pazar günü, İran'ın Hürmüz Boğazı'nı kapatabileceğine dair haberler vardı. Bu hamle, küresel petrol fiyatlarını artırma, piyasaları altüst etme ihtimali taşıyor. İran böylelikle küresel petrol ticaretini ve küresel ekonomiyi bozabilir. ABD'nin ayrıca Orta Doğu'da konuşlanmış yaklaşık 40.000 askeri var. Bölge genelinde toplam 19 askeri üste varlığını sürdürüyor ve bunlardan sekizinin doğrudan ABD varlığına sahip olduğu düşünülüyor. Bu askeri üsler de İran'a birçok potansiyel hedef sağlıyor.
Trump'ın tek seferlik bir saldırı umudu bitmek bilmeyen bir misillemeye dönüşürse, ABD uzun zamandır kaçınmaya söz verdiği türden bir savaşa sürüklenmiş olacak.
Trump yanlış yolda!
Gelinen noktada İran’ın, Amerika ve İsrail saldırmadan önce zenginleştirilmiş uranyum ve temel bileşenleri saklamayı başardığını kimse bilmiyor. İran programını yeniden başlatırsa, bir bombaya doğru ilerleme birkaç yıl sürebilir veya hızlı olabilir.
Her iki durumda da Amerika, İsrail'in İran’ı vurmasına sürekli olarak yardım etme zorunluluğuyla karşı karşıya kalacak veya (Pazar günkü saldırıda olduğu gibi) işi kendisi yapmak zorunda kalacak. İran'ın bugün Amerika'yı cezalandırmasının bir nedeni de gelecekteki bu tür operasyonları, bir maliyeti olduğunu göstererek, engellemeye çalışmak olacaktır. Bu doğrultuda, Amerika'nın hemen görüşme teklifi, İran'ın herhangi bir misillemesini itibarını kurtarma saldırılarına indirgemeyi hedefliyor.
Trump, Orta Doğu'yu sürekli savaş düzenine sürüklemek yerine İsrail’in yörüngesinden çıkarak onu dengelemek ve dizginlemek zorunda. Pazar günkü bombardımanla Arap müttefiklerini fena halde rahatsız etmiş durumda. Mayıs ayında Körfez'e yaptığı ziyaretten sonra, Körfez ülkeleri, müzakerelere devam ederken Trump'ın İsrail'i dizginleyeceğine inanmaya başlamışlardı. Amerika tarafından desteklenen İsrail'in İran'a tekrar tekrar saldırması ihtimali, "refah yoluyla barış bulan bir bölge" vizyonu için ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Bu yazı, 22 Haziran 2025’te Guardian’da yayınlanan “What a difference a week makes: Trump falls into the Netanyahu trap” başlıklı, POLITICO’da yayınlanan “With Iran Strikes, Trump is ‘Unchained’” başlıklı ve Economist’te yayınlanan “Trump must offer Iran more than bombs, rage and humiliation” başlıklı yazılarından özetle hazırlanmıştır. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.