ANALİZ
Britanya’nın Yeni Anatomisi
Eski Muhafazakâr Milletvekili Rory Stewart yeni kitabında İngiliz kamu hizmetlerindeki bozulmayı analiz ediyor. Stewart bu konuda iki potansiyel suçlunun altını çiziyor: Siyasi manevralarla meşgul bir yönetici sınıf ve bürokrasiye odaklanmış bir kamu hizmeti.
ANTHONY SAMPSON'IN 1962’de yayınlanan Anatomy of Britain (Britanya’nın Anatomisi) adlı eseri, Birleşik Krallık’ın düşüşte olduğu algısının İngiliz kurumlarına olan güveni sarstığı bir dönemde ortaya çıkan derin ve bilimsel bir çalışmaydı. Eski Muhafazakâr Bakan Rory Stewart’ın yeni anı kitabı Politics On the Edge çok daha kişisel ve daha dar kapsamlı olsa da benzer şekilde Birleşik Krallık’ın durumu üzerine düşünmek için bir fırsat sunuyor.
Stewart’a göre, İngiliz politikacılar “son 15 yılın önemli sorunlarına yeterince yanıt veremediler.” Birleşik Krallık ekonomisinin bazı sektörleri iyi işlerken, Ulusal Sağlık Hizmeti (NHS), okullar, toplu taşıma, kamu hizmetleri, polis ve hapishaneleri kapsayan “kamu hizmeti Britanyası” kötüye gidiyor. Stewart’a göre sorun büyük ölçüde, siyaseti etkili politikalar için bir araç olarak değil de bir “son oyun” olarak gören işlevsiz bir siyaset sınıfından kaynaklanıyor.
Stewart’ın İngiliz siyasetindeki konumu, ona bu tür gözlemler yapabileceği eşsiz bir bakış açısı sağladı. Bu anı kitabında anlatılan dokuz yıl boyunca (2010-19), Stewart, İngiliz siyaset sahnesinin büyük ölçüde kenarında durdu. Siyasete ünlü bir seyahat yazarı ve Saddam sonrası Irak’ta eski bir eyalet valisi olarak girdiği göz önüne alındığında, sahip olduğu yabancı statüsü pek de sürpriz değildi.
Penrith ve The Border’ın Muhafazakar Milletvekili olarak -ve Başbakan David Cameron ve Theresa May’in altındaki çeşitli bakanlık görevlerinde- Stewart içeriden bir bakış açısı kazandı. Bununla birlikte, ülkeyi yöneten kariyer sahibi politikacılar ve bürokratlar onu her zaman esrarengiz bir davetsiz misafir olarak gördüler. O da onları, yaklaşımları ve performansları hakkında sert bir eleştiriyle ödüllendirdi.
Stewart büyük bir siyaset teorisi sunmaktan kaçınıyor. Bunun yerine ampirik bir yaklaşım benimseyerek okuyucuları kendi deneyiminin merceğinden bakmaya çağırıyor. Bu şekilde, İngiliz hükümetini rahatsız eden sorunların çoğunun (“ne” ya da “nasıl” da değil) operasyonel düzeyde olduğunu gösteriyor. NHS’nin kötüye gidişi bunun bir örneği. Yaşlı bir seçmenin belirttiği gibi, ötenazi için İsviçre’ye gitmenize gerek yok, sadece yerel Cumberland Reviri’ne gitmeniz yeterli.
Stewart’ın vardığı temel sonuç, kariyer politikacılarının doğaları gereği etkili politika üretmekten aciz oldukları. O, Parlamentodaki ilk ayında, “başka hiçbir meslekte görmediğim kadar iktidarsızlık, şüphe, kıskançlık, kızgınlık, klostrofobi ve başkasının mutsuzluğundan mutlu olma”ya tanık oldu. Eski akademisyenler bile “hükümet politikasını tartışma girişimlerimi bir kenara itip konuyu kişiliklere, terfilere ve güce getirdiler.”
Birleşik Krallık’ın kamu hizmetlerindeki kötüleşmeyi analiz eden Stewart, iki olası suçlunun altını çiziyor: Siyasi manevralarla meşgul bir yönetici sınıf ve bürokrasiye aşırı odaklanmış bir kamu hizmeti. Stewart’a göre bu ikisi birbirlerinin zayıflıklarını daha da kötüleştiriyor. Stewart bunu ele almak için Burkean bir yaklaşımı savunuyor ve her politikanın yerel düzeyde anlaşılabilecek ve uygulanabilecek kadar basit olması gerektiğini iddia ediyor.
Stewart, İngiliz kamusal söyleminin düşüşünü tartışırken daha sağlam bir zemin üzerinde duruyor. Sık sık, geniş ama muğlak sorumluluklar öneren birim kısaltmalarının çoğalmasına ve kurumsal misyon beyanlarının “muğlak ve anlaşılmaz söylemine” vurgu yapıyor.
Bu noktayı açıklamak için, o dönemde Adalet Bakanlığı’nda daimi sekreter olarak görev yapan Michael Spurr’un şu sözlerini aktarıyor: “Bakanlık, kurumsal değerlerimizi yerleştirmek ve bunların stratejik kararlarımıza dayanak teşkil etmesini sağlamak için çalışıyor; bunu da işbirliğine dayalı çalışma ve hedefler doğrultusunda ilerleme kaydetmeye yönelik sağlam taahhütler yoluyla yapıyor.”
Ulusal Güvenlik Konseyi’nin bir üyesi olarak Stewart, “siyasi meslektaşlarımın bilgi eksikliği, konunun karmaşıklığı ve İngiltere’nin istihbarat servislerinin yeterli sivil gözetimini imkansız kılan belirsiz komite yapıları” karşısında şaşırıyor.
Stewart’ın kitabı her ne kadar aydınlatıcı olsa da kilit soruları cevapsız bırakıyor. Örneğin, İngiltere’nin kamu hizmetlerindeki bozulma kalifiye personel eksikliğinden mi kaynaklanıyordu, yoksa karşılaşılan zorluklar mevcut sistemlerin üstesinden gelebileceğinden daha mı fazla?
Birleşik Krallık’ta kamu hizmeti istihdamının ve uzmanlığının dar kapsamına ilişkin endişeler, pek çok kamu görevlisinin görevleri için gerekli becerilerden yoksun olduğu uyarısında bulunan 1968 Fulton Raporu’na kadar uzanıyor. O zamandan bu yana bozulmuş gibi görünen şey, İngiliz siyasi sınıfının karakteriydi. 1960’larda, bugün anladığımız anlamda profesyonel siyasetçiler (genç yaştan itibaren siyaseti tek kariyer tercihi olarak gören insanlar) nadirdi. Bunun yerine, siyaset hala büyük ölçüde diğer mesleklerin bir uzantısı olarak görülüyordu.
Milletvekilleri ve seçim bölgeleri arasındaki ilişki Stewart’ın tek ulus muhafazakârlığının ve etkili kamu politikalarını yönlendirmesi gerektiğine inandığı yerelciliğin temelini oluşturuyor.
Ancak günümüzde çoğu milletvekilinin, kendilerini temsil etmek üzere seçilmeden önce seçim bölgeleriyle hiçbir bağı bulunmuyor. Dolayısıyla görüşleri, seçmenlerinin yaşadıkları deneyimlerle değil, parlamentonun yalıtılmış ortamıyla şekilleniyor. Dolayısıyla, İngiliz siyasi sınıfı daha “kapsayıcı” hale geliyor olsa da genel nüfusu daha az yansıtıyor. İşçi sınıfı Muhafazakârlar artık uzak bir hatıra haline geliyor ve İşçi Partisi içindeki işçi sınıfını temsilleri de azalıyor.
Stewart’ın İngiliz toplumuna yönelik eleştirisinde, siyasi eylem alanının giderek daraldığının göz ardı edilmesi dikkat çekici. 1960’larda Birleşik Krallık hala inandırıcı bir şekilde büyük bir güç olduğunu iddia edebiliyordu. İngiliz siyaset kurumunun sürekli olarak kaçındığı daimi zorluk, İngiltere’nin azalan küresel itibarına uygun bir yönetim çerçevesi belirlemek.
Stewart’ın kendisi de emperyal nostaljinin cazibesinden muaf değil. Umutsuzluk ve idealizm arasında bocalayan anlatısı, en derin kültürel sorunlarımızdan bazılarının tedavi edilemez olabileceğini kabul ederken proaktif doğası düşünceli eylem potansiyelini reddetmeyi kabul etmeyen birinin iç kargaşasını ortaya koyuyor.
Bu yazı, Project Syndicate’de 22 Eylül 2023 tarihinde “The New Anatomy of Britain” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında kısaltma ve editoryal düzenleme yapılmıştır.
İngiliz Lordlar Kamarası üyesi ve Warwick Üniversitesi'nde Fahri Politik Ekonomi Profesörü.