×
FRANSA
4.07.2023

ANALİZ

Beş Yılda Üçüncü Ayaklanma: Fransa’da Toplumsal Düzenin Krizi

Fransa’da son dönemde yükselen ayaklanmalar, ülkedeki “ırkçılık ve polis şiddetine dayalı toplumsal sorunlar”, “kronikleşen toplumsal eşitsizlik” ve “parçalanmış siyaset sahnesi” üçlemesiyle derinleşen toplumsal krizin semptomlarına işaret ediyor.
FRANSA BEŞ yıl içinde, nedenleri ve kahramanları farklı, üç uzun sokak şiddeti ve protesto eylemiyle çalkalandı. 2018-2019'da Sarı Yelekli isyanları vardı. Ardından 2019’da ve bu yıl, emeklilik reformuna karşı, aşırı sol kanattan yükselen protestoların şiddeti yaşandı.

Ülke son olarak, çok ırklı banliyölerde 18 yıldır görülen en şiddetli ve yaygın ayaklanmalara tanık oluyor. Üç isyan arasında bu son ayaklanma, belki de en az şaşırtıcı ve en endişe verici olanı.

Fransız toplumunda pek çok fay hattı var. Ancak bu fay hatlarından en derin, en tehlikeli ve potansiyel olarak en patlayıcı olanı, çoğunlukla müreffeh ve beyaz şehirleri çok ırklı banliyölerden ayırmak üzere oluşturulan görünmez engellerdir.

Bu çok ırklı, izole banliyöler, onları hiç ziyaret etmeyenlerin hayal ettiğinden hem daha iyi hem daha kötü. Buralar, yoksulluk ve yaratıcılık, enerji ve çete savaşı, umut ve ıstıraptan oluşan bir takımada gibi. Bu banliyöler, aslında müreffeh şehirlerin hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu milyonlarca çalışan insana ev sahipliği yapıyor. Her 10 - 20 yılda bir, tam olarak sönmeyen, aktif bir volkan gibi patlıyor.

Bu son ayaklanmanın, Ekim ve Kasım 2005'te hemen hemen her Fransız kentine ve orta ölçekli kasabalara yayılan üç haftalık ayaklanmadan daha uzun süreli ve daha yıkıcı olup olmayacağı meçhul.

2005'teki ayaklanmalar, Paris'in kuzey banliyölerinde yavaş yavaş başladı ve bir orman yangını gibi tüm ülkeye yayıldı. 2023 isyanları ise her yerde neredeyse aynı anda patladı. 

Sosyal medyanın gelişmesi iki ayaklanma arasındaki farkı kısmen açıklıyor. Salı günü 17 yaşındaki Nahel'in Paris'in batı banliyölerinde, bir trafik polisi tarafından açıklanamayan şekilde öldürülmesine ilişkin video kayıtları, birkaç dakika içinde Marsilya, Toulouse, Bordeaux, Lille ve Strasbourg şehirlerindeki cep telefonlarında yayıldı.

Tıpkı 2005'te olduğu gibi, banliyölerden yükselen tepkiler büyük ölçüde kendine kitlesel olarak zarar vermek oldu. Fransa futbol takımı (-ki çoğunluğu banliyö şehirlerinde doğan futbolculardan oluşuyor) Cuma günü anlamlı bir sükunet çağrısında bulundu. Çağrıda, ayaklanmaların "gerçek bir kendi kendini yok etme süreci" olduğuna işaret edildi.

Çoğu 14 yaşında olan isyancılar, polis karakolları ve belediye binaları gibi Fransa devletinin sembolik kurumlarına saldırdı. Ama komşularının arabalarını da yaktılar, eğitim gördükleri okulları tahrip ettiler ve ailelerinin işe gitmek için kullandıkları tramvay ve otobüsleri tahrip ettiler.

Sokaklardaki gençlerin çoğu, anlamadıkları bir şiddet çılgınlığının içine sürükleniyor. Perşembe günü ayaklanmaların başladığı Nanterre'de sorgulanan ilk şüphelilerden hiçbiri Nahel'in adını anmadı; hiçbiri polisten korktuklarından veya nefret ettiklerinden bahsetmedi.

İsyancılardan bazıları hiç şüphesiz polis şiddetine gerçekten kızmış ve hiç tanışmadıkları bir "kardeşin" intikamını almaya kararlılar; diğerleri alışveriş merkezlerini yağmalamakla daha çok ilgileniyor gibi görünüyor.

Belediye binaları ve polis karakollarına yönelik koordineli saldırı planlarına dair bazı kanıtlar var. Son yıllarda çok ırklı banliyölerden destek toplayan, çoğunluğu beyaz olan, anarşist Kara Blok hareketinin de ayaklanmalara dahil olduğuna dair bazı kanıtlar var.

Ancak tek bir model veya strateji yok. İsyancıların çoğu, komşu şehirlerden çetelerle uzun süreli ve şiddetli bir savaş halinde olan çetelere mensup. 2005'te olduğu gibi geçici olarak güçlerini birleştirmiş görünüyorlar.

2005'in aksine, ayaklanma son iki gün içinde banliyöler ve şehirler arasındaki görünmez duvarı aştı. Paris'in merkezinde, Lyon Strazburg'da ve Marsilya'da arabalar ateşe verildi ve dükkanlar yağmalandı.

Neden bu kadar öfke ve şiddet?

2005'ten bu yana banliyölerde hiçbir şeyin değişmediğini söylemek yanlış olur. Barınma ve ulaşım bağlantılarının iyileştirilmesi için milyarlarca avro harcandı. Kesinlikle daha fazlası yapılabilirdi. Başkan Emmanuel Macron, 2018'de en yoksul ve en sorunlu banliyö sitelerinin daha radikal bir dönüşümü için planlar açıkladı ve ardından rafa kaldırdı.  

Değişmeyen tek şey, gençler ve polis arasındaki düşmanlık. Evet, bütün gençler melek değildir; tüm polisler de ırkçı değildir. Ancak Kuzey Afrika veya Afrika kökenli bir gencin Fransa'da polis tarafından durdurulma ve sorgulanma olasılığı beyaz bir gençten 20 kat daha fazla. Banliyölerde yasalara uyan vatandaşlar, çetelerden korktukları kadar polisten de korkarlar.

Banliyö sitelerinde polisler, koruyucu olarak değil, düşmanca ve işgalci bir güç olarak görülüyor. Daha yerel, mahalleli bir polislik sistemi yaratma girişimleri, yirmi yıl önce içişleri bakanı olan Nicolas Sarkozy tarafından rafa kaldırıldı.

Fransız polisi ırkçı mı? Hepsi değil elbet. Ancak (ırkçılık suçlamalarını reddeden) en büyük iki Fransız polis sendikası, Cuma günü yaptıkları olağanüstü bir basın açıklamasında kendi temel tutumlarını ortaya koydular. Açıklamada isyancılardan "haşarat" (nuisibles) ve "vahşi sürüler" olarak söz edildi. Ayrıca Fransa'nın bir iç savaşın ortasında olduğu konusunda uyarıda bulunuldu.

Deneyimli ve madalyalı bir polis çavuşunun (brigadier) 17 yaşındaki Fransız-Cezayirli bir çocuğu Salı günü birden fazla trafik suçundan dolayı durdurduktan sonra, neden göğsünden vurduğuna dair resmi raporunda “Nahel'i bacağından vurmak istediğini ancak arabanın ilerlediğini ve kolunu ittiğini” söylüyor. Ama neden onu vuruyorsun? Fransa'da son 18 ayda arabalarını durdurmayı reddeden çoğu Afrika ve Kuzey Afrika kökenli 17 kişinin polis tarafından vurularak öldürülmesi olağanüstü bir gerçeklik.

Mevcut ayaklanmaların, daha hızlı sönseler ya da sönmeseler de 2005'tekilerden daha tehlikeli olabileceğinden korkmak için pek çok neden var.

Parçalı siyaset sahnesi

Fransa siyaset sahnesi 18 yıl öncesine göre daha fazla parçalanmış durumda. Jean-Luc Melenchon başta olmak üzere Radikal Sol’un önde gelen isimleri, ayaklanmalarla ilgili "sükunet" çağrısında bulunmayı reddettiler ve şiddeti neredeyse onayladılar.

Daha güçlü ama bölünmüş bir Fransa Sağı, Macron ve hükümetini isyancılara daha şiddetli bir şekilde baskı yapmaya teşvik ederek alevleri körüklemeye çalışıyor. Sanki polis şiddetine karşı bir isyana yanıt daha fazla polis şiddetiymiş gibi.

Aşırı Sağ’da Marine Le Pen, daha saygın görünme kampanyasının bir parçası olarak nispeten sakin bir dil kullandı. Fakat rakibi Eric Zemmour, ayaklanmadan "aramızdaki yabancı yerleşim bölgelerinin" bir isyanı olarak söz etti.

Ayaklanmaya katılan gençlerden “yabancı” olarak söz etmek çok sorunlu bir yaklaşım. Sokaklardaki gençlerin neredeyse tamamı Fransa doğumlu ve ikinci veya üçüncü nesil göçmen ailelere mensup.

Zemmour'un Le Figaro'da ve diğer yerlerdeki okuyucu yorumlarında yankılanan sözleri hem çok manidar hem de lanetleyici.

Bu isyanın birçok nedeni var ve her tarafta birçok kusur var. Ancak Fransız banliyölerinde yeni bir genç neslin yabancılaşmasının temel nedeni sadece polis şiddeti değil. Asıl neden, Fransa nüfusunun büyük bir kısmının, onları asla bir Fransız olarak kabul etmemesi. [Dışlaması ve gettolaştırması!]

**
Fransa’nın “Sahipleri” ve “Yoksulları” Arasındaki Uçurum

Sağcı ve solcu politikacılar, sosyal bilimciler, analistler ve yorumcular, Salı günü Kuzey Afrika kökenli, 17 yaşındaki Nahel Merzouk'un polis tarafından vurularak öldürülmesinin ardından pek çok Fransız şehrinde patlak veren öfke ve şiddeti çeşitli şekillerde kınamak, açıklamak, sömürmek ve haklı çıkarmak için yarıştı. Ancak en açıklayıcı ve anlamlı ifadeler, Paris'in Nanterre banliyösündeki Pablo Picasso malikanesinde, (Nahel’in trafik durduğu sırada öldürüldüğü yerin yakınında) oturan Kendra'dan geldi. Fransa’da 2020'den bu yana 21 insan, polis tarafından trafikte durduruldu ve polis silahıyla öldürüldü. Kurbanların çoğu siyah veya Arap kökenliydi.

40 yaşındaki Kendra, Guardian muhabiri Angelique Chrisafis'e "Dün gece saatlerce, birçok farklı yolda, gruplar halinde gençler vardı" dedi. “Bence buradaki gençler kendilerini gerçekten savaşta görüyorlar. Bunu sisteme karşı bir savaş olarak görüyorlar. Bu sadece polise karşı bir savaş değil, bundan daha ileri gidiyor. Aksi halde bunu tüm Fransa'da görmezdik. Saldırıya uğrayan sadece polis değil, belediye binaları ve diğer binalar hedef alınıyor… Siyasi bir boyut var, sistemin işlemediğine dair bir his var. Gençler ayrımcılığa uğradıklarını ve görmezden gelindiklerini hissediyor.”

Nahel’in ölümü ve arabasının içinde yakın mesafeden vurulduğu anı gösteren video kaydının ortaya çıkması, annesi, ailesi ve arkadaşları için benzersiz bir üzüntü kaynağı. Yine de bunun münferit bir olay olmadığı, aksine Fransa polis sistemi, ırksal ilişkiler ve Fransa toplumundaki geniş sorunları yansıttığı ortada. Nahel’in ölümü, Fransa'nın ırksal asimilasyon, laiklik ve herkese uyan tek kimlik konusundaki dogmatik ısrarına dair can sıkıcı soruları yeniden gündeme getirdi. Sömürge geçmişinden derinden etkilenen ve giderek daha fazla çeşitlenen bir cumhuriyet, resmi olarak hâlâ renk körü.

Ağır silahlı, disiplinsiz Fransız polisinin uyguladığı agresif, bazen acımasız yöntemler uzun süredir devam eden bir sorun. Konu, binlerce göstericinin (ve çok sayıda memurun) yaralandığı 2018-19'daki "sarı yelekliler" sokak protestoları sırasında vurgulanmıştı. Bu yıl emeklilik reformu protestoları sırasında da benzer sorunlar yaşandı. Bu noktada sivil özgürlük örgütleri son derece kritik. BM'nin insan hakları gözlemcisi, Nahel’in vurulmasının "[Fransa] için kolluk kuvvetlerindeki derin ırkçılık ve ırk ayrımcılığı sorunlarını ciddi bir şekilde ele alma zamanına" işaret ettiğini öne sürdü.

Fransa siyaset sınıfının bu konuyu ele almadaki başarısızlığı, birçok gencin, özellikle beyaz olmayanların kendilerini "sistem" ile savaş halinde olduğuna inandırmasının açık bir nedeni. "İç savaş" ve "ayaklanma" terimleriyle konuşan Éric Zemmour gibi aşırı sağcı politikacıların kışkırtıcı tepkisi utanç verici ve tipik olarak ırkçı. Ancak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da bu işin içinden çıkamıyor. Macron, Paris yanarken Elton John konserinde fotoğraflandı, sorumsuzlukla suçlandı. Kontrolü yeniden ele almak üzere yaptığı “kanun ve düzeni koruma” çağrıları geniş çapta görmezden gelinirken, Nahel’in polis tarafından vurulmasını "mazur görülemez" olarak nitelendirmesi, polis sendikalarını kızdırdı.

Polis liderlerinin genç isyancıları "haşarat" ve "vahşi sürüler" olarak tanımlama konusunda kendilerini haklı hissetmeleri, Fransa'nın "sahipleri" ve "yoksulları" arasındaki tehlikeli ve sürekli genişleyen uçurumun bir göstergesi.

Yoksulluk, getto benzeri banliyö siteleri, işsizlik, sınırlı yaşam şansı ve sosyal yabancılaşma, başta İngiltere olmak üzere birçok gelişmiş ülkede gençlerin karşı karşıya olduğu temel sorunlar. Bu kırılgan adalet sistemine, diğer devlet yapılarında ve genel olarak toplumdaki kronik kurumsal ırkçılık eklendiğinde, kontrolsüz patlamaların meydana gelmesi şaşırtıcı değil. Fransa'da yaşananlar herkes için bir uyarı!


Bu yazı John Lichfield'ın 01 Temmuz 2023 tarihinde The Local’de “Riots could become France's most dangerous crisis in decades” başlığıyla yayınlanan; yine 02 Temmuz 2023’te The Guardian’da “The Observer view on the riots in France: A grim tale of the growing gulf between haves and have-nots” başlığıyla yayınlanan metinlerden hazırlanmıştır. Kısaltılarak hazırlanan metinde editoryal düzenleme yapılmıştır.