ANALİZ
Avrupa Ekonomisinin Önündeki Üçlü Kriz
Avrupa, enerji krizinden sonra, Çin'den gelen ithalat dalgasındaki artış ve 2024 sonrası Trump'ın gümrük vergileri tehdidi nedeniyle baskı altında.
AVRUPA DİNAMİKLİĞİYLE tanınmaz; ancak şu anda kendi standartlarına göre bile hareketsiz bir tablo çiziyor. Rusya'nın 2022'de Ukrayna'yı işgal etmesinin ardından yaşanan enerji kriziyle sarsılan Avrupa Birliği ekonomisi, Amerika'daki %8'lik büyümeye nazaran bu on yılda sadece %4 büyüdü; 2022'nin sonundan itibaren ise ne Avrupa ne de İngiltere hiç büyüme göstermedi. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Avrupa, Çin'den gelen ve tüketicilere fayda sağlarken üreticilere zarar verebilecek, aynı zamanda sosyal ve endüstriyel çekişmeleri arttırabilecek ucuz ithalat dalgasıyla karşı karşıya. Üstelik bir yıl içinde Donald Trump, Beyaz Saray'a geri dönebilir ve Avrupalı şirketlerin ihraç ettiği mallara büyük gümrük vergileri getirebilir.
Avrupa'nın yaşadığı talihsizliğin zamanlaması da kötü. Özellikle Amerika'nın Ukrayna'ya verdiği destek kesildiğinden beri kıtanın savunma harcamalarını finanse edebilmek ve yeşil enerji hedeflerine ulaşabilmek için ciddi bir büyüme göstermesi gerekiyor. Seçmenler giderek daha fazla hayal kırıklığına uğruyor ve Almanya için Alternatif gibi aşırı sağcı partileri desteklemeye meyilli hale geliyor. Büyümenin önünde uzun süredir duran engeller (hızla yaşlanan nüfus, baskıcı yasal düzenlemeler ve yetersiz piyasa entegrasyonu) ortadan kalkmış değil.
Avrupa başkentlerinde hükümetler bu sorunlara hummalı bir şekilde çözüm bulmaya çalışıyor. Ancak dikkatli olmalılar. Avrupa'nın yaşadığı sarsıntılar dış kaynaklı olsa da kendi politika belirleyicilerinin yapacağı hatalar tahribatı ciddi ölçüde arttırabilir.
İyi haber ise enerji krizinin en acı verici dönemi geride bırakmış olması: Gaz fiyatları zirveden çok aşağılara düştü. Fakat ne yazık ki diğerleri daha yeni başlıyor. Çin etkenine bakalım. Ülke deflasyon yaratan bir yavaşlama sürecine girdiğinde, Çin hükümeti hane halkının yetersiz tüketim harcamalarını teşvik edebilirdi. Böylece bu harcamalar bir talep unsuru haline gelerek emlak yatırımlarının yerini alabilirdi. Başkan Xi Jinping ise bunun yerine, küresel mal üretiminin yaklaşık üçte birini gerçekleştiren Çin imalatına hız vermek amacıyla çeşitli sübvansiyonlar uyguluyor. Büyüme konusunda yabancı tüketicilere bel bağlıyor.
Çin'in odaklandığı konu, yeşil ürünler. Özellikle elektrikli araçlarda Çin’in küresel pazar payı, 2030 yılına kadar iki katına çıkarak pazarın üçte birini oluşturacak hale gelebilir. Bu, Volkswagen ve Stellantis gibi Avrupa'nın önde gelen şirketlerinin mevcut egemenliğini sona erdirecek bir gelişme. Rüzgar türbinlerinden demiryolu ekipmanlarına kadar her alanda, Avrupalı üretici endişeyle doğuya bakıyor.
Kasım ayından sonra üreticiler batıya da bakabilir. Trump son göreve geldiğinde çelik ve alüminyum ithalatına gümrük vergisi getirdi ve bir süre sonra Avrupa'dan ithal edilenleri de buna dahil etti. Bu da AB'nin motosiklet ve viski gibi ürünlerle misilleme yapmasına neden oldu; ta ki 2021'de Başkan Joe Biden döneminde uzlaşma sağlanana kadar. Bugün Trump, tüm ithalatı kapsayan %10'luk bir gümrük vergisi getirme tehdidinde bulunuyor; danışmanları ise daha da ileri gitmekten bahsediyor.
Ticaret savaşının başka bir safhasında ise 2023 yılında Amerika'da 500 milyar Avroluk (540 milyar Dolar) satış yapan Avrupalı ihracatçılar tehdit altında. Trump ikili ticaret dengelerine kafayı takmış durumda; bu da mal ticareti fazlası veren 20 (27) AB üyesi ülkenin doğal hedef olduğu anlamına geliyor. Trump'ın ekibi ayrıca Avrupa'nın dijital vergileri, karbon sınır vergisi ve katma değer vergilerinden de rahatsız.
Peki bu durumda Avrupa ne yapmalı? Önümüzdeki yol tuzaklarla dolu. Yapılabilecek en büyük hatalardan biri, kırılganlığın arttığı bir dönemde ekonomi politikasını çok sıkı tutmak olur. Avrupa Merkez Bankası daha önce de bu hataya düşmüştü. Banka son yıllarda faiz oranlarını artırmak suretiyle enflasyonla doğru bir şekilde mücadele etti. Ancak serbest harcama yapan Amerika'nın aksine, Avrupa hükümetleri bütçelerini daha dengeli hale getiriyor. Bu noktada ucuz Çin malları, enflasyonu düşürme ve ekonominin sakinleşmesini sağlama olanağı sunuyor. Bu durum Avrupa merkez bankalarına büyümeyi desteklemek için faiz oranlarını düşürme imkanı verecek. Merkez bankaları işsiz kalan insanların yeni iş bulamamasına yol açacak bir ekonomik çöküşü engeleyebilirse, dışarıdan gelecek kesintilerle baş etmek daha kolay olur.
Bir başka tuzak da Amerika ve Çin'in korumacılık politikalarını taklit ederek gözde sanayilere büyük sübvansiyonlar sağlamak olabilir. Sübvansiyon savaşları sonuç vermediği gibi kıt kaynakları da israf ediyor. Avrupa'da ülkeler daha şimdiden kendi aralarında bir tür dibe vurma yarışı başlatmış durumda. Çin'in yaşadığı son ekonomik sıkıntılar aşırı devlet planlamasının faziletlerini değil kusurlarını gösteriyor. Amerika'nın sanayi politikaları ise Başkan Biden'ın arzuladığı gibi seçmenleri etkileyebilmiş değil. Gümrük tarifeleri de yarattığından daha fazla istihdama mal oldu.
Oysa ticaretin, ticari ortaklar korumacı olsa bile, ekonomiyi zenginleştirmesi gerekiyor. Amerika'daki üretim patlaması Avrupalı üreticilerin parça tedarik etmesi için bir fırsat; Çin'den yapılacak ucuz ithalat ise yeşil enerjiye geçişi kolaylaştırabilir ve enerji krizi sırasında sıkıntı çeken tüketicilerin rahatlamasını sağlayabilir. Korumacılığa karşı orantılı ve dikkatli bir misilleme yapılırsa Amerika ve Çin'in küresel ticaret akışına olumsuz etkilerinin önüne geçilebilir. Ancak bu, Avrupa ekonomisine pahalıya mal olur ve asıl hedeflerine zarar verir.
Avrupa'nın şu an için kendi ekonomi politikasını oluşturması gerekiyor. Amerika'nın kamu parasıyla sanayiyi ihya etmesi gibi, Avrupa da altyapı, eğitim ve araştırma-geliştirme için harcama yapmalı. Avrupa, Çin'in müdahaleciliğini taklit etmek yerine, Çinli firmaların geniş bir iç pazardan nasıl fayda sağladığına bakmalı. Avrupa'nın hizmet sektöründe ticari zorluklar yaşanıyor, bu pazarın entegre edilmesi firmaların büyümesine yardımcı olur, inovasyonu teşvik eder ve üretim sektöründe kaybolan bazı pozisyonları telafi eder.
Ayrıca AB, hizmet sektörünü frenleyen ağır ve dağınık mevzuatında da reform yapmak zorunda. Sermaye piyasalarının (Londra'dakiler de dahil olmak üzere) birleştirilmesi de aynı etkiyi yaratabilir. Avrupalı diplomatlar, yakın geçmişteki bazı müzakerelerde olduğu gibi çiftçilere engel olmak yerine, fırsat buldukları her yerde ticaret anlaşmaları imzalamalı. Elektrik şebekeleri birbirine bağlanırsa ekonomi enerji şoklarına karşı daha dirençli hale gelebilir ve yeşil dönüşüm de kolaylaşır.
Korumacılık çağında böyle açık bir gündem oluşturulması belki naif bir yaklaşım gibi görünüyor. Ancak değişen dünyada Avrupa'nın büyüme potansiyelini artıracak olan şey, açık ve derin pazarlar. Sarsıntılar devam ediyor ve karar mercileri bu gerçekliği göz önünde bulundurmalı.
Bu yazı, The Economist’te “The triple shock facing Europe’s economy” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.