×
ALMANYA

ANALİZ

Almanya’da Hükümet ve Yargı Arasında Kriz: Siyasal Yansımaları

Başbakan Olaf Scholz, muhalefeti suçlama oyununa girişmek veya yargıçları yargı darbesi yapmakla itham etmek yerine, ilk resmî açıklamasında, mahkeme kararının sonucu olarak ülkeyi zor zamanların beklediğini ifade etti.
ALMAN ANAYASA MAHKEMESİ veya Federal İdari Mahkemesi gibi yargı kurumları, kuruldukları II. Dünya Savaşı'ndan sonraki süreçten itibaren dönem dönem yürütme organını, yani hükümeti zor duruma düşüren kararlar alabiliyorlar.

Son dönemde yine federal yargı organları, bu çerçevede hükümeti krizin eşiğine getiren yeni kararlar aldılar. Bunlardan en önemlilerinden biri, Alman Federal Hükümetinin korona etkileriyle mücadele amacıyla oluşturduğu fonu, hükümetin korona süreci sonrası iklim değişikliği ile ilgili projelerde kullanmak istemesiyle ilgili.

Mahkeme, hükümetin bu planına karşı çıktı.

Böylece mahkeme kararı yüzünden beklenmedik bir şekilde Trafik Lambası Koalisyonu 60 milyar avroluk devasa bir bütçe açığıyla karşı karşıya kaldı.

Peki olay arka planda nasıl cereyan etti?

2020 yılında Şansölye Merkel, 2021 yılı bütçesinde Covid-19 ile mücadele için 60 milyar avroluk kredi alma hakkı kazanmıştı. 

2021’de iktidar olan Scholz Hükümeti bu fonu geriye dönük 2021 Ek Bütçe Yasası ile Trafik Lambası koalisyonunun İklim ve Dönüşüm Yatırım Fonu için kullanmayı kararlaştırdı. 

Bunun üzerine, Merkel’in muhafazakâr halefi Friedrich Merz önderliğindeki Hıristiyan Birlik Partileri, Anayasa Mahkemesi’ne (Bundesverfassungsgericht) iptal davası açtı.  Mahkeme de hükümetin planını iptal etti.

Alman hükümetlerinin, bütçeyi hazırlarken temel prensip olarak doğal afetler, acil durumlar ve ekonomik durgunluk dışında kredi alması Alman Anayasası’na genelde aykırıdır. Anayasa Mahkemesi, Kasım 2023’te, Korona virüsünün sonuçlarıyla mücadele için öngörülen kredilerin farklı amaçlar için kullanılamayacağına hükmetti. 

Bu nedenle, koalisyon ortaklarının hükümeti kurma pazarlıklarında birbirlerine vermiş oldukları mali anlaşmalar bile artık geçersizdir. Mahkemenin Başkan Yardımcısı Doris König, hükümetin eylemlerinin özellikle borçlanma freni prensibini ihlal ettiği için anayasaya aykırı olduğunu söyledi.

Şimdi, mahkemenin red kararı ne anlama geliyor? Almanya’da bu tarz uygulamalar nasıl yorumlanmalı? Bu yazıda bu konuyu ele alacağız.

*** 
Almanya’da ikamet eden Almanya Uzmanı, Siyaset Bilimci Bülent Güven şu değerlendirmeleri tarafımıza sunmuştur:

Bu yargı kararının anlamı, Federal hükümetin önümüzdeki yıllar için bu fon kapsamında planladığı 60 milyar Euro civarındaki harcamayı artık yapamayacağı. Sadece 2024 yılı bütçesinden Federal hükümetin planladığı harcamalardan 16 milyar Euro civarında tasarruf yapması gerekiyor. Bu karar ile 2023 yılını zaten eksi 0,3 büyüme ile kapatan Almanya’nın önümüzdeki yıllarda 60 milyar Euro daha az harcaması, yenilenebilir enerjiye geçişini sağlayacak önemli projelerini hayata geçirememesi ve önümüzdeki yıllarda bir kalkınma problemi yaşaması anlamına gelmekte.

Benzer şekilde, yine Alman Anayasa Mahkemesi, 2021 yılında yapılan federal seçimlerde Berlin'de 400 sandıkta usul hatası tespit ettiği ve bu eyalette 400 sandıkta seçimlerin yenilenmesi yönünde karar aldı. İlk aşamada parlamento aritmetiğini değiştirecek bir karar gibi görünmese de koalisyon ortağı partiler eğer anketlere yansıdığı gibi bir sonuç alırlarsa, hükümetin parlamentodaki sayısal çoğunluğunun kırılgan hale gelme ihtimalinin ortaya çıkması mümkün ve bu karar Almanya'yı bir hükümet krizine sürükleyebilir.

Benzer şekilde yine son dönemde Federal İdari Mahkeme, Almanya'nın Bavyera eyaletinde sınıflarda haç işaretinin asılabileceği yönünde bir karar verdi. Toplam nüfusun yaklaşık yüzde 30'unun göçmen kökenli insanlardan oluştuğu, Hıristiyanlar dışında Müslümanlar gibi farklı dinlere mensup insanların bulunduğu Almanya'da bu mesele ciddi bir toplumsal tartışmaya yol açtı.

Geçmişte olduğu gibi, yukarıda vurgulanan yüksek mahkeme kararlarının çok ağır siyasal ve toplumsal sorunlara yol açma potansiyeli olmasına rağmen, kimse bu kararları veren kurumların meşruiyetini tartışmaya açmıyor. Ne kararlardan menfi anlamda en çok etkilenecek olan hükümet yetkilileri, ne de farklı toplum grupları Anayasa Mahkemesinin kararlarının meşruiyetini sorgulamadan, kararların muhtemel sonuçlarından çıkan problemleri çözmeye çalışıyor.

Hükümetin ve kararlardan etkilenen farklı grupların yüksek yargı organlarına karşı bu kadar saygılı olmalarının tarihsel nedenleri var. 1933'ten 1945'e kadar Almanya'yı Hitler liderliğinde yöneten Naziler, iktidarda oldukları süre içinde devlette denge ve denetimi sağlayabilecek tüm kurumları ya ortadan kaldırdılar ya da etkisiz hale getirdiler. Bu durumun Alman toplumuna ve Avrupa'ya maliyeti, İkinci Dünya Savaşı'nın getirdiği sonuçlarla ortada. Bu nedenle Almanya, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yeni anayasayı yazarken ve yeni kurumları oluştururken, bu dönemin tecrübelerinden yola çıkarak yeniden yapılanmaya gitti.

Daha sonraki süreçte de Merkez Bankası ve Anayasa Mahkemesi gibi kurumların bağımsızlığına gölge düşürecek davranışlarda bulunulmaması hem siyasilerin hem medyanın hem de farklı toplum kesimlerinin mutabık olduğu bir durum. Dolayısıyla Almanya'da bu gibi durumlarda eleştiri okları, bu tür kararları alan kurumlardan ziyade, bu kararların alınmasına yol açan kişi ve kurumlara yöneltilir. Son Anayasa Mahkemesi kararlarında da oklar daha çok geçmişte Maliye Bakanı olarak bu kararı alan Başbakan Olaf Scholz'e yönelmiş durumda. Hükümet de kararı eleştirmeden kararın gereğini yerine getirdi.

*** 
Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi Almanya Uzmanı Prof. Dr. Burak Gümüş bu bağlamda şu fikirleri tarafıma iletti:

Kararın ekonomik-sosyal-politik sonuçlarına girmeden önce Alman yargısı hakkında belirli bilgiler vermekte fayda var. İktidarın yargıya nüfuz etmesini engellemek ve böylece Yargı Bağımsızlığı’nı korumak için Almanya’da iki federal meclisin, yani tüm vatandaşları temsil eden Federal Parlamento (Bundestag) ve eyalet çıkarlarını korumayı amaçlayan Federal Konsey’in (Bundesrat) üçte ikişer oyuyla Federal Anayasa Mahkemesi’nin yargıçları seçilmektedir. Başka bir deyişle bu seçilme usulü ile iki senatonun birer yarısı, iki meclisin üçte ikişer oyuyla seçildiğinden dolayı, genel seçim sistemi ve toplumdaki çeşitliliğin kısmi etkisiyle, yargıçlar sadece iktidar çoğunluğu tarafından değil de aynı zamanda azınlık tarafından birlikte seçilmekte ve böylece iki tarafın mutabık kalması nedeniyle ölçülü ve daha tarafsız insanlar hâkim olabilmekte. 

Görev süresinin 12 sene ve emeklilik yaşının 68 olduğu bu mahkemede yargıç olabilmek için ya hukukçu ya da hukuk anabilim dalı profesörü olmak gerekiyor.

2018 yılında iki mecliste de genelde ilk dört sırada yer alan Sosyal Demokratlar (SPD), Hıristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU), Liberaller (FDP) ve Yeşiller’den (Bündnis’90/Die Grünen) oluşan partiler bir dağıtım anahtarında oydaşmaya vardılar. Yargıçlar dört partinin oluruyla bu dengeye göre seçilmekte ve her bir senatoda 3:3:1:1 oranı arandığı için, ilk iki parti mahkemede altışar, son iki parti de ikişer yargıç ile temsil edilmekte. 2018 öncesi hangi ağırlık söz konusu olmuşsa olsun, oydaşma sonrası mahkemede temsil açısından denge sağlandı. Almanya’yı Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Liberaller’den oluşan Trafik Lambası Koalisyonu 2021 yılından bugüne değin yönettiğinden dolayı 16 yargıcın 10’nun siyasal yakınlık ve kontenjan sebebiyle şimdiki koalisyona daha yakın olması da beklenemez, çünkü parti kontenjanına dayalı seçimlere diğer paydaşların da razı olması gerekir. Örneğin, SPD’nin Eyalet düzeyindeki idari yargıç olan Lars Brocker’i önermesi, CDU’nun AYM hâkimlerinin Federal yargıçlardan olması gerektiğine dair hatırlatması üzerine sekteye uğradı ve Hıristiyan Demokratların da oluruyla Federal Konsey’de SPD’nin alternatif adayı Miriam Meßling, üçte iki çoğunluk şartını yerine getirerek seçildi. Bu dağıtım anahtarı ile üçte iki çoğunluk eşiği partiler arası dengeyi sağlamakta ve onları seçen partilerin sempatizanları yerine, daha ölçülü adayların seçilebilmesini mümkün kılmaktadır. 

Güncel Alman siyasal kültüründe kutuplaşmanın olmadığı, saygıdeğer bir kurum olarak kabul edilen anayasal yargının siyasi polemik malzemesi haline gelmesi düşünülemeyeceğinden, mahkeme kararlarını eleştirmekten ziyade kararlara saygı gösterilmesi ve uyum sağlanması verili bir durum olarak kabul edilir. Bu nedenle de Başbakan Olaf Scholz (SPD), başka ülkelerdeki bilindik, muhalefeti suçlama oyununa (blame game) girişmek veya yargıçları yargı darbesi yapmakla itham etmek yerine, ilk resmî açıklamasında mahkeme kararını suçlamadan ancak özeleştiri yapmaktan da kaçınarak, kararın sonucu olarak ülkeyi zor zamanların beklediğini ifade etti. Böylelikle Alman kamuoyunu hazırlamaya başladı: “Bu karar yeni bir gerçeklik yaratmaktadır .... Ancak bu gerçeklik, ülkemiz için … hedeflere ulaşmayı zorlaştıran bir gerçekliktir.” 

Mahkeme kararı sonucunda birdenbire açılan bu deliği kapatmak için, Scholz hükümetinin kaynak eksikliği sebebiyle bazı icraatlarını ertelemesi veya koalisyon ortaklarının siyasal ve ideolojik açıdan kendi içlerinde daha az önemli bulmuş olduğu uygulamalardan kısmen vazgeçmeleri ve kesinti yapmaları gerekmekte. Bu durum da hem koalisyon ortakları hem de siyasal otorite tarafından sağlanan veya sağlanması vaat edilen maddi kaynakların kesintiye uğraması sebebiyle AYM ve muhalefeti de suçlayamayan iktidar ile farklı kesimler arasında sıkıntılara neden olacaktır. Kesintinin nerede yapılacağı ve finansmanın hangi kaynaklardan sağlanacağı, hukuki hükümler ve ekonomik-sosyal duruş açısından üç benzemez olan Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Liberallerden oluşan koalisyon ortaklarının siyasal tercihlerine bağlı. 

*** 
Sonuç: Kıssadan hisse

Aslında Almanya'da Nazi dönemi ayrı tutulursa, devlet içinde bağımsız kurumların ağırlığı ve aldığı kararların yaptırım gücü her zaman dikkate alınmıştır.

Gerçek olup olmadığı tartışılsa da Almanya'da bu gibi durumlarda sıkça dile getirilen bir söz vardır: "Berlin'de hâkimler var." Hikâyeye göre Alman Kralı II. Frederik 1750 yılında adamlarıyla Potsdam'dan geçerken bir değirmen görüyor. Adamlarını değirmeni satın alıp kendisine bir saray yaptırmak için değirmenin sahibini gönderiyor. Değirmenin sahibi değirmenin babadan miras kaldığını ve satmayı düşünmediğini belirtiyor. Bunun üzerine Kral bizzat değirmencinin yanına gidiyor ve kendisinin Kral olduğunu, istese değirmene ücretsiz dahi el koyabileceğini belirtiyor. Bunun üzerine değirmenci tarihi şu cevabı veriyor Krala: "El koyamazsınız, çünkü Berlin'de hakimler var." Adil bir Kral olan ve zaten yargıyı yeniden yapılandırmaya çalışan II. Frederik, değirmencinin bu sözüne karşılık şu cümleleri telaffuz ettiği söyleniyor:

“Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar kral bile olsa adaletten üstün değildir. Hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz.”

Kral değirmen ile ilgili ısrarından vazgeçerek, sarayını değirmenin yanına yaptırır.

Kral üzerinden anlatılan bu metafor, Almanya'da yargının konumu ile ilgili hala geçerli olan bir durumdur.

İSMAİL ERMAĞAN

Halen İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olan Prof. Dr. İsmail Ermağan, lisansını Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nde, yüksek lisansını Hamburg Üniversitesi Sosyoloji ve Siyaset Bilimi Bölümlerinde yaptı. Ermağan doktora derecesini Erfurt Üniversitesinin Max Weber Yüksek Araştırmalar Merkezi’nde aldı. Başlıca çalışma alanları şunlardır: Avrupa Birliği entegrasyonu, Türkiye-AB ilişkileri, Türkiye-Almanya İlişkileri, Almanya’daki Türkler, Afrika, Latin Amerika ve Asya-Pasifik okumaları, göç ve göç yönetimi. Yurt içinde ve yurt dışında 70 civarında makalesi/kitap bölümü olan yazarın şu kitapları yayımlanmıştır: Almanya Türkleri’nin Uyum ve Ayrılım Eğilimleri; Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Üyeliği: Türk Partilerinin ve Avrupa Parlamentosundaki Partilerin Politikaları; Türkiye’nin Yönü Avrupa Birliği’ne mi: Türkiye’de AB Şüpheciliği; Türkiye’deki Sivil Toplum Örgütlerinin AB Üyeliğine İlişkin Davranışları; 21. Yüzyılda Uluslararası İlişkilerde Yeni Trendler: İnsanımız İlk 10 Yolunda mı?; Dünya Siyasetinde Almanya 1-2; Dünya Siyasetinde Latin Amerika 1-2; Dünya Siyasetinde Afrika 1-8; Dünya Siyasetinde Doğu Asya.