ANALİZ
Alman Liberaller: Neden Dijitalleşme Bu Kadar Önemli?
Bugün büyük ekonomiler arasında dijital dönüşüm üzerinden yeni bir güç dağılım mücadelesi yaşanıyor. Almanya bu mücadeleyi aktif devlet ve serbest piyasa ilkesiyle kurumsallaştırmayı hedefliyor.
BU YAZI BİR ÜLKENİN ekonomik mücadelesini ve bir partinin cevvalce parti programına yerleştirdiği bir hedefi gündeme taşıyor. Neden mi? Almanya internet ekonomisinde ve dijitalleşmede adeta bir fare; ABD, Çin gibi dağ’larla karşılaştırıldığında. Ama 1870-1913 yılları arasında gerçekleşen teknolojik dönüşüm gerçek bir hikâyeydi – ki sonuçta Almanya dünya ekonomilerini Mercedes gibi solladı geçti. Fakat II. Dünya Savaşı’ndan sonra önce Japonya’ya geçildi, sonra Çin’e. Dünyada hala dördüncü en büyük ekonomi fakat Hannover’de 2011’de duyurdukları Endütri 4.0 Devrimi’nin dijitalleşme ayağında ödevleri büyük. Merkel bu sorunu gördü ve yola koyuldu. Fakat Almanya bile bu konuda fersah fersah geride ise düşünün ABD’nin ders kitapları gibi okutulan internet ekonomisi performansını.
“Bırakınız yapsınlar” sloganının Almanya temsicisi olan FDP, Scholz hükümetinin koalisyon ortaklarından biri. İş dünyasının taleplerini önceleyen yaklaşımları ile dikkat çeken bu parti, şimdi de ülkelerini yeni dönemin çığır açan ekonomi kulvarında ilerletmenin yollarını arıyor. Dijitalleşmeyi bir bakanlığın temel üst görevi olarak konumlandırıyor. Burada nasıl bir parti performansı olacak, Almanya buradan ne kadar kazanacak, göreceğiz. Diğer yandan, bu konuya bu kadar değer atfetmelerine dikkat çekmek, sadece Almanya içi bir siyaset meselesi değil kanımca, bir o kadar da küresel ve Avrupa güç mimarisinde içkin bir mevzu. Önceklikle FDP’yi parti programı-ilkeler-seçmenler başlıklarında analiz edelim:
FDP nasıl bir parti; kimleri-hangi görüşleri temsil etmekte?
1948’de kurulan Hür Demokrat Parti (FDP), Almanya’da en fazla yönetim erkinde bulunan parti. Küçük ortak olarak bile olsa 1949'dan 1956'ya, 1961'den 1966'ya, 1969'dan 1998'e ve en son 2009'dan itibaren Almanya’nın iktidar saflarında. Tarihinde ilk defa 2013 seçimlerinde baraj altı- parlemento dışı kalması bu partinin Almanya siyasetinde aslında ne kadar kilit bir role sahip olduğuna vurgu yapıyor.
FDP – bütün Avrupa’da diğer liberal ailesi partileri gibi – liberal çizgide bir siyaset takip etmekte. Düşünün, Türkiye’de kaç tane “liberal tüzüğü” içselleştirmiş seçmen var!
Özgür toplum, sorumlu birey, serbest piyasa ve kalkınma odaklı olan parti, devletin bu alanlara olabildiğince az müdahalede bulunmasını, daha doğrusu aktif rol almadan yönetmesini tercih ediyor.
Genel olarak; üst gelirli, şehirli, genç-yaşlı altı yaş aralığında ve eğitim düzeyi yüksek seçmenler tarafından tercih edilse de liberal olan her beklentiden karşılık bulabiliyor FDP. Kürtaj gibi dönem dönem sert liberal tartışmalara girebiliyor. Serbest meslek sahipleri, serbest çalışanlar, yöneticiler ve memurlar, geniş temsil grupları. Coğrafi olarak odak noktaları, Almanya’nın Marmara’sı hükmündeki Rheinland'daki ve Stuttgart, Frankfurt ve Münih çevresindeki ekonomik olarak müreffeh bölgeler denirse kabaca yanlış olmaz. Doğu Almanya eyaletlerinde görece düşük oranlı ekonomik sosyalizasyondan ötürü az temsil bulmakta.
“Almanya'yı ABD'leştirmek isteyenlerin partisi” gibi bir etiketlemeye maruz kalabiliyor; bir seçimde yüzde 15 diğer seçimde yüzde 4,6 alabiliyor – iktidar faturasını olumlu-olumsuz çok görmüş bir parti.
Avrupa’da lider ekonomi olan Almanya, ABD ve Çin ekonomilerinden 5 ve 4 kat daha küçük. Bu konjonktürde FDP mücadeleyi temsil ediyor kendi açısından; “Zaaflara acilen çare aranmalı!” fikrini öne çıkarıyor. Bu küresel yarışta Avrapa Birliği’ni bir fırsat olarak görüp, ilgili politikalarda liberal kuşaktan genişlemeyi tavsiye ediyor.
Neden Dijitalleşme Bakanlığı?
Merkel 2015’te Almanya’nın darda kalışını şu sözlerle afişe etmişti: “Dijital dünyanın endüstriyel üretim dünyası ile birleşmesinde hızlı bir şekilde ustalaşmalıyız; aksi takdirde dijital alandaki mevcut liderler endüstriyel üretimi devralacaklar.”
Roland Berger 2016 yılında Fair Play in der digitalen Welt adlı kitapta şunları yazıyordu: “ABD şirketleri küresel arama motoru pazarının %89’unu, akıllı telefonlar için işletim sistemlerinin %98’ini, mobil uygulamalar için dağıtım kanallarının %89’unu, çevrimiçi mesajlaşma pazarının %43'ünü kontrol etmekte, böylece gelirlerinin % 90'ını e-ticaretten sağlamakta. Almanya ise vatandaşları için bir fiber optik ağın mevcudiyeti açısından OECD ülkeleri arasında 28.; e-devlet hizmetleri sunma açısından AB üyeleri arasına 20.; kamuya açık verilerin ticari amaçlarla paylaşılması açısından dünyada 27. sırada. Bu rakamlar, Almanya ve hatta AB ülkelerinin ne kadar geride durduğunu net olarak ispat etmekte.”
Yukarıdaki sebepten ötürü; “görev belli” düşüncesi, koalisyon görüşmelerinin başından itibaren vardı FDP’de. Bu motivasyonla koalisyon görüşmelerinde çoğu zaman liberal ekonomik hamleleri gündeme aldı.
Örneğin bu talepler doğrultusunda alınan bir karara göre; ülkede 2030 yılına kadar piyasaya 15 milyon elektrikli aracın sürülmesi planlanıyor.
FDP’nin dönüşüm sağlamak istediği esaslı bir meydan okuma, dijitalleşme. Öyle ki hükümet ortağı olarak FDP, dijitalleşme konusunu seçim programının merkezine koydu.
Almanya, dijitalleşme ve yapay zeka konusunda Çin ve ABD'nin çoktandır gerisinde olduğunun farkında. Bundan dolayı Merkel hükümeti döneminde bu konuda Ekonomi Bakanlığı tarafından bir dijitalleşme master planı açıklanmıştı.
Bu hedefle yeni dönemde üniversitelerdeki yapay zeka kürsülerinin sayısı 50'den 151'e çıkarıldı. Ayrıca devlet, dijitalleşme projelerine farklı teşvik paketleri de geliştirdi. Scholz hükümeti bu alandaki dönüşümü hızlandırmayı ve bir umut olarak ABD ve Çin ile aynı seviyeye gelebilmeyi umuyor. Dijitalleşmeyi destekleyecek farklı altyapı projeleri de devrede.
Bütün bunlar dünya çapında en büyük ekonomiler arasında yeniden bir güç dağılım mücadelesini akla getiriyor; o da Endüstri 4.0’lı katma değerlerli çıktılardan ve ilintili dijital dönüşümden geçiyor.
FDP, Almanya’da bu uyanışın en cevval uygulayanı olmak istiyor. Hatta bu bağlamda “Almanya’yı ABD’lileştirmek” için can atıyor.
Dijital transformasyon, iktidar dengeleri ve Almanya siyaseti
21. yüzyılda Almanya’nın teknolojik açıdan dönüşmesi farklı branşlarda ilerliyor fakat dijitalleşme konusunda ülke küresel rekabette şu ana kadar iyi bir sınav veremedi. Hamburg’da Evangelische Hochschule für Soziale Arbeit und Diakonie’de görevli Almanya-Türkiye Siyaset Uzmanı Dr. Yaşar Aydın bu konuda tarafımıza şu bilgileri aktarıyor: “'Dijital ve Ulaşım Bakanlığı' 2013 yılında Şansölye Merkel'in bir kararnamesi ile kuruldu. 1245 çalışanı olan bakanlığa 44 devlet dairesi bağlı ve bu dairelerde toplam çalışan sayısı 23.500. Bakanlığın kuruluş amacı ekonominin, ulaşımın, şehirlerin ve özel hanelerin dijitalleşen dünyanın gereklerine uyumla hale getirilmesi. ABD ve Çin gibi ülkelerle karşılaştırıldığında Almanya dijitalleşme sürecinde bir hayli geri kalmış durumda. Bu açığın giderilmesi, Almanya'nın dijital altyapısının çağın ve teknolojik gelişmelerin gereklerine uyumlu hale getirilmesi 2021 hükümet sözleşmesinde de yer alıyor.”
Aydın’dan aydınlanıyoruz ki teknolojik dönüşüm ve dijitalaleşme hamleleri, partiler üstü bir akılla ilerliyor; Merkel’den sonra FDP buraya çıpa attı ve bu konu ülkede artık yüksek politika alanı olarak görülüyor.
***
Yıllarca Almanya’da yaşamış ve eğitim görmüş, Almanya üzerine çok sayıda özgün çalışmaların sahibi Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Gümüş ise özellikle şu hususların altını çiziyor:
“8 Aralık 2021 tarihinde Ulaştırma ve Dijital Alt Yapı Bakanlığı Dijitallik ve Ulaştırma Bakanlığı’na dönüştürüldü ve çeşitli bakanlıklarının ilgi ve yetki alanlarını devraldı. Ekonomi ve İklim Koruma Bakanlığı’ndan telekomünikasyon ile ulusal, Avrupai ve uluslararası dijital siyaset alanlarını devraldı; Federal İnternet Ajansı kendisine bağlandı. Yine Başbakanlığa bağlı dijital alanda operasyonel planlama alan ve yetkisi bu bakanlığa bağlandı. Böylece geleneksel olarak sanayi ve sermaye çevreleriyle arası iyi olan liberal demokrat FDP üç partili koalisyonunun en ufak ortağı olmasına rağmen hükümet içinde önem arzeden bir stratejik konuma yükselmişti.
Trafik lambası koalisyonun diğer iki büyük ortağı bu konuyu tam kabul etmemiş görünüyorlar, çünkü 6 ay sonra Haziran'ın ortasında verilen yeni bir karar ile hem bakanlıklararası hem de koalisyon ortağı partilerarası denge açısından bu bakanlığın yetkileri, yeni kurulmuş olan müsteşarlararası bir koordinasyon kurulu ile bütçesinin sorumluluğu SPD güdümünde başbakanlık ve Yeşiller Eş Başkanının bakan olduğu Ekonomi Bakanlığı'nın ortak sorumluluğuna verildi.
Müsteşar seviyesinde kurulmuş olan Koordinasyon Grubunda; Dijital Bakanlık (FDP, Wolfgang Wissing), Başbakanlık (SPD, Olaf Scholz), İçişleri Bakanlığı (SPD, Nancy Faeser), Maliye Bakanlığı (FDP, Christian Lindner), Ekonomi ve İklim Koruma Bakanlığı (Yeşiller, Robert Habeck) yer alıyor. Böylece Dijital Bakanlığı ilk bakışta etkin ve yetkin görünse de SPD ve Yeşiller'e ait bakanlık ile egemenlik alanını paylaşmak zorunda ve onların oluruna da bağı(m)lı hale gelecektir.
Ayrıca SPD'ye bağlı Başbakanlık dairesinin başkanı Wolfgang Schmidt, Bilgi Teknolojisi (Informationstechnologie-İT) Kurulu üzerinden federal yönetim ve yürütmenin dijitalleşmesinin sorumluluğunu üstlendi.”
Gümüş burada ilginç bir noktaya da dikkat çekiyor: “Böylece aslında hem atılımlar yapabilecek ve inisyatif alabilecek Dijital Bakanlığı’nın hem de bütçe ve karar verme bağlamlarında FDP’nin öne çıkma ve kendi başına hamle yapma olanağı kısmen törpülendi.”
Gümüş, son olarak, “eşgüdümlük oydaşmacı demokrasi açısından kararların dengeli ve ortaklaşa verilmesi için meşruiyet zeminini arttıracak bir husustur ama devlet kurumları içinde paylaşım kavgaları açısından bakıldığında, FDP'nin fazla palazlanması veya sermaye ve endüstrinin mantığına göre dijitalleşmede hızlıca adımlar atabilmesi ülkelerarası rekabet bakımından sorunludur” fikrinde.
Teknolojiye hâkim olan dünyaya hâkim olur!
Koalisyonda her türlü güç paylaşma-ortak yönetme adımlarına rağmen; son tahlilde “Bir ülkede küçük ortaklar da iş yapar!” demek istiyor FDP iç kamuoyuna, dijitalleşme mücadelesiyle.
Dış dünyaya ise; bir iktidar bitince “kritik önemde” konular halı altına süpürülmemeli, ülke meselesi haline getirilip o alanda yol almanın Don Kişot’luğuna soyunulmalı!
Böylece topyekün ülke bilinçlenmesinin ve kalkınmanın yolunun; eğitim-iş dünyası kadar siyasetten de geçtiği idrak ediliyor.
Demek ki Almanya’da o kadar dijitalleşme kurumları-yapay zekâ merkezleri vb. boşu boşuna kurulmuyor, yatırımlar ekonominin en kırılgan - en gerekli alanlarına kendiliğinden gidivermiyor!
Alfred Mahan’ın Deniz Hâkimiyeti teorisinde ortaya koyduğu “Denizlere hâkim olan dünyaya hâkim olur” tezi güncel konjonktürde çoktan “Teknolojiye hâkim olan dünyaya hâkim olur” kabulüne evrildi.
Sesimiz geliyor mu?
Halen İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olan Prof. Dr. İsmail Ermağan, lisansını Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nde, yüksek lisansını Hamburg Üniversitesi Sosyoloji ve Siyaset Bilimi Bölümlerinde yaptı. Ermağan doktora derecesini Erfurt Üniversitesinin Max Weber Yüksek Araştırmalar Merkezi’nde aldı. Başlıca çalışma alanları şunlardır: Avrupa Birliği entegrasyonu, Türkiye-AB ilişkileri, Türkiye-Almanya İlişkileri, Almanya’daki Türkler, Afrika, Latin Amerika ve Asya-Pasifik okumaları, göç ve göç yönetimi. Yurt içinde ve yurt dışında 70 civarında makalesi/kitap bölümü olan yazarın şu kitapları yayımlanmıştır: Almanya Türkleri’nin Uyum ve Ayrılım Eğilimleri; Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Üyeliği: Türk Partilerinin ve Avrupa Parlamentosundaki Partilerin Politikaları; Türkiye’nin Yönü Avrupa Birliği’ne mi: Türkiye’de AB Şüpheciliği; Türkiye’deki Sivil Toplum Örgütlerinin AB Üyeliğine İlişkin Davranışları; 21. Yüzyılda Uluslararası İlişkilerde Yeni Trendler: İnsanımız İlk 10 Yolunda mı?; Dünya Siyasetinde Almanya 1-2; Dünya Siyasetinde Latin Amerika 1-2; Dünya Siyasetinde Afrika 1-8; Dünya Siyasetinde Doğu Asya.