ANALİZ
Ortadoğu'da Değişen Güç Dengesi: İsrail Bölgesel Hegemonya Arayışında!
İsrail, Orta Doğu’da, istihbarat, teknoloji, askeri ortaklıklar, enerji diplomasisi, seri tedhiş faaliyetleri ve ölçüsüz bir saldırganlıkla yeni bir bölgesel düzen ve ağ temelli yeni bir güvenlik mimarisi tasarımlıyor.
HAMAS'IN 2023 Ekim'inde İsrail'e saldırısı, İsrail-Filistin çatışmasında sadece yeni bir şiddet turunu işaret etmekle kalmadı; Orta Doğu'nun güvenlik mimarisinde daha derin ve daha yapısal bir dönüşümü tetikledi. Saldırı, İsrail'in iç güvenlik düğümlerindeki taktiksel zaafları açığa çıkarırken, aynı zamanda İran'ın uzun süredir devam eden bölgesel stratejisinin aşınmasını hızlandırdı. Hem Tahran'ı hem de Tel Aviv'i caydırıcılık doktrinleri ve bölgesel güç projeksiyonlarını konusunda revizyon, kalibrasyon ve yeni bir ayarlama yapmaya sevk etti. İran saldırgan bir ileri savunma duruşundan savunmacı bir vatan merkezli stratejiye geçerken, İsrail ağ temelli bir güvenlik mimarisine geçiş yaptı. Daha genel bölgesel güç dengesi içerisinde ise Türkiye, Körfez Arap ülkeleri ve ABD dahil olmak üzere bölgedeki diğer kilit aktörler, bölgesel duruş ve doktrinlerini yeniden ayarlamaya yöneldi. Peki nasıl?
İran’ın bölgesel güvenlik doktrinin çöküşü
İran'ın bölgesel caydırıcılık doktrini, yirmi yıldan uzun bir süredir, ileri savunma kavramı üzerine inşa edildi: Orta Doğu'da çok katmanlı bir devlet dışı aktörler, vekil güçler ve siyasi ittifaklar ağı kurarak stratejik derinliğini genişletmek. Genellikle "Direniş Ekseni" olarak adlandırılan bu ağ, Lübnan'da Hizbullah, Gazze'de Hamas ve İslami Cihad, Irak'ta Halk Seferberlik Güçleri, Suriye'de İran Devrim Muhafızları Birlikleri (IRGC) ve Yemen'de Husileri kapsıyordu. Amaç açıktı: İsrail ve ABD ile yaşanacak herhangi bir askeri çatışmayı mümkün olduğunca İran topraklarından uzağa itmek.
Ancak 7 Ekim'den sonra bu ağın operasyonel işlevselliğinin ve stratejik tutarlılığının giderek azaldığı ortaya çıktı. Hamas, Gazze'de İsrail'in ağır askeri misillemelerine maruz kaldıktan sonra altyapısının çoğunun söküldüğünü gördü. Hizbullah, Lübnan'da ciddi iç siyasi ve ekonomik kısıtlamalarla karşı karşıya; bu nedenle de tam kapsamlı bir çatışmaya tam olarak girmekte tereddüt ediyor. Suriye, büyük ölçüde İsrail'in, IRGC mevzilerine ve lojistik koridorlarına yönelik düzenli saldırıları için açık bir sahne haline geldi. Irak milisleri ise hem ABD hem de İsrail'in hassas operasyonlarından sürekli baskı altında. Kızıldeniz'de deniz kesintisi yapabilmelerine rağmen Husiler bile, İran'ın daha geniş komuta yapısına entegrasyonlarını sınırlayan bir özerklikle hareket ediyorlar.
Aynı zamanda İsrail, bu ağlar boyunca önemli bir istihbarat nüfuzuna ulaşarak İran'ın dağıtılmış vekalet varlıkları arasında komuta ve kontrolü sürdürme yeteneğini zayıflattı. Mossad'ın IRGC lojistiğini bozma, silah transferlerini engelleme ve üst düzey yetkilileri öldürme stratejisi, Direniş Ekseninin etkinliğini sistematik olarak aşındırdı. Bu çok boyutlu bozulmayla karşı karşıya kalan İran, stratejik bir yeniden ayarlamaya zorlandı. İran artık güvenlik odağını giderek içeriye kaydırıyor ve yurt savunma yeteneklerinin güçlendirilmesine öncelik veriyor. Bu geçiş, önemli füze ve nükleer altyapının dağıtılmasını, derin katmanlı hava savunma sistemlerinin inşasını, sertleştirilmiş komuta ve kontrol sığınaklarının geliştirilmesini ve yerel siber savunma kapasitelerinin artırılmasını içeriyor. İran'ın stratejik derinliği, genişleyen, çok katmanlı bir dış güvenlik tamponundan, topraklarındaki hassas saldırıları absorbe ederek bunlara mukavemet göstermek üzere tasarlanmış, çok katmanlı bir yerel savunma kabuğuna doğru daraldı.
İsrail’in ağ temelli güvenlik stratejisi
İran içeriye doğru baskılanırken, aynı anda İsrail tamamen yeni bir stratejik aşamaya doğru ilerledi: Bölgesel güvenlik ağlarının proaktif mühendisliği. Geleneksel reaktif savunmanın ötesine geçen İsrail, artık güvenlik düğümlerinin kontrolüne dayalı karmaşık bir model aracılığıyla bölgesel güvenlik düzenini aktif olarak yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Bu yaklaşım yalnızca anlık tehditleri etkisiz hale getirmeyi değil, aynı zamanda Orta Doğu genelindeki operasyonel ortamı temelde kontrol etmeyi amaçlıyor.
İsrail'in ağ merkezli güvenlik mimarisinin özünde, birbiriyle bağlantılı birden fazla güvenlik sütunu yer alıyor. Mossad'ın İran, Suriye, Lübnan ve Irak sistemlerine derin ve kolay nüfuzu sayesinde İsrail, buralardaki liderlik kadrosu, lojistik zincirler ve stratejik varlıkları, varoluşsal tehditlere dönüşmeden önce pervasızca hedef alabiliyor ve suikastlar düzenliyor. Çelik kubbe, David's Sling ve Arrow 3 gibi çok katmanlı hava savunma sistemleri, kısa menzilli roketlerden gelişmiş balistik füzelere kadar çeşitli saldırılarla başa çıkabilen katmanlı savunma yetenekleri sağlıyor. Teknolojik olarak İsrail, saldırı amaçlı insansız hava aracı teknolojisi, siber savaş, elektronik savaş ve yapay zekanın, savaş alanında gerçek zamanlı karar verme süreçlerine entegrasyonu konularında bölgeye öncülük ediyor. Ayrıca İsrail, güvenlik diplomasisi alanında, BAE, Bahreyn, Mısır ve giderek artan şekilde Suudi Arabistan gibi önemli Arap devletlerinin güvenlik çerçevelerine etkili bir şekilde entegre olmuş vaziyette. Bu ortaklıklar diplomasinin ötesine geçerek operasyonel istihbarat paylaşımı, ortak eğitim ve savunma tedarikine kadar uzanıyor. Enerji jeopolitiğinde, Doğu Akdeniz enerji şebekesindeki konumunu güvence altına alarak, bölgeyi doğrudan Avrupa pazarlarına bağlayan bir enerji koridoru geliştirmeye çalışıyor ve stratejik nüfuzunu daha da genişletiyor. Bu kapsamlı güvenlik mimarisi, İsrail'in yalnızca kendini daha etkili bir şekilde savunmasını değil, aynı zamanda kendi öncülüğünde kalıcı bölgesel güvenlik ortaklıkları kurarken, tehdit olarak gördüğü alternatif ağları saldırgan ve pervasız bir şekilde ortadan kaldırmasını sağlıyor.
İran'ın bölgesel saldırı kabiliyetlerinden iç savunmaya doğru geri çekilmesi, Tahran'ın ulusal güvenlik stratejisinde İran-Irak Savaşı'ndan bu yana en önemli dönüşümü işaret ediyor. Artık vekiller aracılığıyla güvenilir bir dış caydırıcılık sağlayamayan İran, bunun yerine stratejik dağıtım, derin gömülü altyapı, hava savunma sistemleri ve siber kabiliyetler aracılığıyla hayatta kalmaya dayalı bir stratejiye yatırım yapıyor. Yine de bu savunma duruşu İran'ı, İsrail'in uzun menzilli hassas saldırı kabiliyetlerine ve istihbarat nüfuzuna karşı giderek daha savunmasız hale getiriyor.
Türkiye ve Yeni Arap Ekseni (BAE, Bahreyn, Suudi Arabistan)
Türkiye, bölgede bağımsız bir güç yörüngesi izleyen birkaç aktörden biri olmaya devam ediyor. Ankara, Kuzey Suriye, Irak, Kafkaslar ve Doğu Akdeniz'deki stratejik etkisini sağlamlaştırdı. Buna paralel olarak Türkiye, Arap dünyasında kendi güvenlik diplomasisi biçimini uygulayarak dini-kültürel bağları kaldıraç olarak kullanıyor. İsrail'in bakış açısına göre, Türkiye, enerji koridorları, Arap siyasi alanları ve bölgesel diplomaside büyüyen varlığıyla İsrail'in kurmaya çalıştığı güvenlik düzenine yapısal zorluklar getiren uzun vadeli bir jeopolitik ve ideolojik rakibi temsil ediyor.
Diğer taraftan BAE, Bahreyn ve Suudi Arabistan, ABD güvenlik garantilerine olan tarihi bağımlılıklarından çıkarak, İsrail ile uyumlu, aktif birer bölgesel güvenlik oyuncuları haline gelmeye geçiş yapıyor. Körfez monarşileri, İsrail hava savunma sistemleri, siber teknolojiler ve istihbarat iş birliği edinimleri yoluyla kendilerini İsrail'in geniş güvenlik ağına entegre ediyorlar. Suudi Arabistan'ın İsrail ile ilişkilerinin normalleşmesi beklentisi, planlanan bu güvenlik mimarisini resmileştirme ve İran'ı dengeleyen, aynı zamanda Türkiye'nin potansiyel yükselişini yumuşatan bölgesel bir eksen oluşturma potansiyeli taşıyor.
İkinci Trump yönetimi altında, ABD, bölgedeki doğrudan askeri angajmanını daha da azaltırken İran'a karşı azami baskı kampanyasını yeniden başlatmaya hazırlanıyor. ABD, lojistik, gelişmiş silahlar ve stratejik istihbarat için kritik bir tedarikçi olmaya devam ederken, bölgesel operasyonel yönetimi giderek artan bir şekilde Tel Aviv-Riyad-Abu Dabi eksenine devredecek. Bu duruş, ABD'nin bölgesel çatışmalara doğrudan maruz kalmasını en aza indirirken kapsamlı etkisini korumasına olanak tanıyacak.
Taktiksel güvenlik kaygılarının ötesinde, İsrail'in bölgesel hegemonya arayışı, Orta Doğu'nun değişen mimarisinin jeopolitik dinamiklerine uzanan derin köklere sahip. Birden fazla yapısal değişim, bu anı İsrail'in uzun vadeli hedefleri açısından stratejik olarak benzersiz kılıyor.
Amerika, İsrail ve Yeni Arap Ekseni: Orta Doğu’da İsrail Düzeni mi?
Geleneksel askeri tehditlerin çöküşü yeni fırsatlar yarattı. Klasik Arap koalisyonlarının yenilgisi, Suriye'nin çöküşü, Irak'ın parçalanması ve Mısır'ın stratejik yeniden hizalanması, İsrail'in yakın çevresindeki geleneksel askeri zorlukları / baskıları, büyük ölçüde ortadan kaldırdı. Bunların yerine, İsrail, (esas olarak İran'ın vekil yapısından kaynaklanan) asimetrik, karma ve ağ tabanlı baskılarla karşı karşıya. Bu tehdit ve baskılar karşısında İsrail, yalnızca tepkisel savunmaya değil, saldırgan ve ölçüsüz bir şekilde, bölgesel güvenlik ekosisteminin kontrolüne yöneliyor.
ABD'nin Orta Doğu'daki doğrudan askeri bağlantılardan kademeli olarak çekilmesi, genişleyen bir stratejik boşluk yarattı. Washington'ın bölgesel aktörlere daha fazla operasyonel kontrol devretmesiyle, İsrail, bölgenin birincil güvenlik yöneticisi olarak öne çıkmak için ölçüsüz bir çaba sarf ediyor. Kendi bağımlılığını azaltırken ABD'ye büyük ölçekli Amerikan askeri konuşlandırmaları olmadan bölgesel istikrarı sağlayabilecek vazgeçilmez bir ortak olacağı vaadini sunuyor.
İran giderek daha fazla iç savunmaya yönelirken ve dış ağları İsrail'in saldırgan operasyonları altında zayıflarken, İsrail, bunu Tahran'ın bölgesel etki yapısını stratejik düzeyde etkisiz hale getirmek için bir fırsat olarak görüyor. İsrail ve Amerika’ya göre, zayıflamış bir İran, hem Orta Doğu’da kurulacak bir İsrail düzeninin yolunu açmış olur hem de İsrail'in bölgede alternatif bir eksenin oluşmasına engel olan, saldırgan güvenlik hedeflerini gerçekleştirme fırsatı sunar.
Körfez ülkeleriyle (özellikle Suudi Arabistan) derinleşen güvenlik koordinasyonuyla birleşen İbrahim Anlaşmaları, İsrail'in yeni bir jeopolitik derinlik geliştirmesine olanak sunmuştu. Entegre hava savunması, istihbarat paylaşımı, ortak teknolojik iş birliği ve enerji projeleri aracılığıyla İsrail, büyük güçler etrafında şekillenen önceki ittifakların yerini alarak, bölgesel güvenlik iş birliğinin ağırlık merkezine yerleşmeye ve böylelikle kendi etrafında biçimlenen yeni bir güvenlik mimarisi oluşturmaya çalışıyor.
İsrail’in bölgesel hegemonya arayışı
İsrail, askeri teknolojideki girişimleriyle (siber yetenekler, insansız hava araçları (İHA'lar), füze savunma sistemleri, AI destekli savaş alanı yönetimi ve hassas vuruş yetenekleri) yalnızca güvenlik tüketicisi ülke olmaktan ziyade bölgede, kendi öncelikleri etrafında “güvenlik sağlayıcı” bir ülke profili oluşturmaya çalışıyor. Bu askeri teknoloji profili üzerinden bölgede hem askeri hem de diplomatik düzeyde bir hegemonik kaldıraç geliştirmeyi amaçlıyor.
Coğrafi küçüklüğü, demografik kırılganlığı ve stratejik derinliğinin olmaması göz önüne alındığında, İsrail'in hegemonik kontrol arayışı nihayetinde bir hayatta kalma stratejisi. Bölgenin güvenlik mimarisini şekillendirerek, rakiplerinin operasyonel kapasitesini etkisiz hale getirerek ve komşu rejimler arasında uyumluluğu sağlayarak İsrail, kendisini varoluşsal tehlikelerden izole edecek uzun vadeli bir denge kurmaya çalışıyor. Bu denge ile hem iç istikrarı hem de bölgesel hakimiyeti korumayı hedefliyor.
Türkiye'nin Doğu Akdeniz, Kızıldeniz ve Arap dünyasındaki artan iddialılığı, İsrail'in hegemonik vizyonuna potansiyel olarak uzun vadeli bir jeopolitik rakip oluşturuyor. İsrail, proaktif bölgesel yönetim yoluyla, Ankara'nın İsrail'in ortaya çıkan bölgesel liderlik rolünü bozma kapasitesini sınırlayan kalıcı bir koalisyon sistemini önceden sabitlemeye çalışıyor.
Bu nedenle, Orta Doğu'da gelişen yeni güvenlik düzeni, açık yapısal değişimlerle tanımlanabilir. İran, eski dış güvenlik tamponları üzerindeki etkili kontrolünü kaybederken iç caydırıcılık kapasitelerini güçlendirerek, vatan merkezli savunmaya veya geriye dönük savunma olarak adlandırabileceğimiz savunma biçimine geri çekiliyor. İsrail, istihbarat, teknoloji, askeri ortaklıklar ve enerji diplomasisi, [sistematik bir saldırganlık ve seri bir tedhiş faaliyetinden] oluşan ulusötesi bir ağ işleterek bölgesel güvenliğin ana aktörü olmayı hedefliyor. Körfez Arap devletleri, İsrail'in kontrolünde genişleyen güvenlik düzeni içinde işlevsel ortaklar olarak duran, bölgesel güvenlik oyuncularına dönüşüyor. Türkiye, kendi jeopolitik hedeflerini sürdürürken bölgesel rekabetleri içerisinde yarı özerk bir dengeleyici rol sürdürüyor. ABD, dolaylı yönetim yoluyla kapsamlı stratejik denetimi korurken ön cephe operasyonel hakimiyetinden geri çekiliyor.
İsrail-İran çatışmasının doğası 7 Ekim'den bu yana derin bir yapısal değişime uğradı. Artık yalnızca vekalet savaşıyla tanımlanmayan bu çatışma, güvenlik ağları ve operasyonel düğümler üzerindeki bir savaşa dönüştü. Bölgesel operasyonel derinliğinin çoğunu kaybeden İran, katmanlı iç savunmaya geçerken, İsrail İran'ın dış ağlarını ağır bir şekilde söküyor ve aynı anda Orta Doğu'nun merkezi güvenlik yöneticisi rolünü üstlenmeyi hedefliyor. İsrail, istihbarat, teknoloji, enerji diplomasisi ve askeri inovasyondaki imkanları ile yalnızca sınırlarını savunmuyor; aynı zamanda baskın güvenlik düğümü olarak işlev gördüğü, operasyonel tempoyu kontrol ettiği, angajman kurallarını tanımladığı ve birden fazla cephede güç dengesini yönettiği tamamen yeni bir bölgesel düzeni sistematik olarak tasarlıyor.
Bu yazı, JURISTnews'de 14 Haziran 2024 tarihinde "The Shifting Balance of Power in the Middle East After October 7: Israel’s Pursuit of Regional Hegemony" başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.