ANALİZ
Yerel Seçimler ve Muhafazakâr Siyaset -I: Finale Giderken!
Galiba her şey bundan yaklaşık 10 yıl önce, 2014 yılında, baharı yaza bağlayan süreçte başladı. Ardından adım adım ama hiç durmadan ilerledi. Zaman içinde katmanlaştı, yapısal bir duruma dönüştü. Ve 31 Mart 2024 akşamı da büyük final gerçekleşti.
GALİBA HER ŞEY bundan yaklaşık 10 yıl önce, 2014 yılında, baharı yaza bağlayan süreçte başladı. Ardından adım adım ama hiç durmadan ilerledi. Zaman içinde katmanlaştı, yapısal bir duruma dönüştü. Ve 31 Mart 2024 akşamı da büyük final gerçekleşti. Yerel seçimlerden tarihi bir sonuç çıktı. Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), tarihinde ilk kez ağır bir seçim yenilgisi alırken Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) uzun yıllar sonra (Parti olarak 1977, siyasi blok olarak 1999’dan sonra) tekrar sandıktan birinci parti olarak çıktı.
AK Parti, aralarında İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Balıkesir, Denizli ve Şanlıurfa’nın da bulunduğu 18 büyükşehir belediyesini kaybetti. 2019’da %44 ile 15’i büyükşehir, 24’ü il olmak üzere 757 belediye başkanlığı elde eden AK Parti, 2024’te resmi olmayan sonuçlara göre; %35,49 oy alarak 12 büyükşehir, 12 il olmak üzere 507 belediye başkanlığı kazandı. Seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP, aldığı %37,77’lik oy oranıyla 14’ü büyükşehir, 21’i il olmak üzere 420 belediye başkanlığı elde etti. Seçimlerde AK Parti’den giden küskün seçmenlerin oyunu alarak en büyük sürprizi yapan Yeniden Refah Partisi (YRP) %6,10 oy alırken Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) %4,99, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) %5,70, İyi Parti ise 3,77’lik bir seçmen desteği kazandı.
Gelinen noktada en çok tartışılan konu, bu finale nasıl gelindiği. AK Parti’nin nasıl, neden kaybettiği; CHP’nin nasıl zafere ulaştığı; yerel seçim düzeyinde Türkiye’de bu tarihsel ana, kritik değişime nasıl/neden gelindiği, seçim değerlendirmelerinin merkezinde. Cevaplar, ekonomiden dış politikaya, kayırmacılıktan parti teşkilatlarına ve aday tercihlerine uzanan geniş ve güncel bir yelpazede şekilleniyor. Seçim sonuçlarına ilişkin bütün bu güncel dinamiklerin gerisinde, daha yapısal bir değerlendirme yapmak da mümkün. Bu kapsamda, güncel dinamiklerin arkasında genelde muhafazakar siyaset, özelde AK Parti’deki temsil ve yönetim ilişkisinde son on yılda ağır adımlarla yaşanan yapısal/kurumsal değişimin bu tarihsel finali hazırladığı söylenebilir.
Bugüne gelinen yolda, Muhafazakar siyaset ve AK Parti açısından 2014 yılını tarihsel bir dönüm noktası olarak işaretlemek mümkün. Zira bu tarih, AK Parti siyaset anlayışı açısından kritik virajın alındığı tarihi bir momente işaret ediyor. Bu viraj, AK Parti’nin toplum, muhafazakar seçmen ve sivil-siyasal-iktisadi kurumlarla kurduğu ilişkiler açısından kritik bir dönüşümü ifade ediyor.
Sessiz Final: Bir Kuruluş Dönemi Hikayesi!
Geriye dönüp bakıldığında, 2000’lerin başında bir toplum, değişim, kadro hareketi olarak ortayı çıktı AK Parti. Siyasal sistem, ekonomi, hukuk, sivil toplum ve dış politika alanlarında var olan toplumsal taleplere yaslanan, ülkeyi adalet ve kalkınma temelinde dönüştürmeyi, toplum-devlet ilişkilerini demokrasi yönünde değiştirmeyi önceleyen bir kadro hareketi olarak belirdi. 2010’ların başına gelindiğinde Türkiye’de ekonomi, toplum ve siyaset alanlarında tarihsel bir dönüşüme aktörlük etti. İç politika ve dış politika alanını bu değişim temelinde dengeleyen; iç siyaseti güçlendirerek dış politikayı biçimlendirmeye çalışan bir siyaset izledi. Sivilleşme, hukuk üstünlüğü, sınırlı iktidar, toplumsal siyaset, refah, temel özgürlükler ekseninde siyaseti/iktidarı, topluma, insana, onun gündelik hayatına ve sosyal gerçekliğe duyarlı aynı zamanda norm ve kurala karşı duyarlı bir yapısal zeminde kurdu. Bu noktada toplum-hukuk-ekonomi-siyaset-dış politika arasındaki ilişkiyi dengeli, etkili ve dinamik bir şekilde kurabilen, sorunlara çözüm üretebilen, temsil ve yönetim profili yüksek, deneyim ve birikim sahibi bir siyasi kadro hareketi olarak ilerledi.
Bu dönemde AK Parti siyaset aklı, siyasi kadrolar ve parti liderlik yapısı arasındaki ilişkilerin “toplumsal alan dolayımlı, toplumsal eğilimler üzerinden” kurulduğu bir siyasal zeminde biçimlenecekti. Bu vizyona uygun olarak AK Parti liderlik yapısı hem temsil ettiği sosyal grupların hem de geniş toplumsal kesimlerin temel talep, tepki, öncelik ve tercihlerine duyarlı; bunları karar ve politika süreçlerinde dikkate alan; toplumsal gerçekliğe nüfuzu önemseyen, karşılıklı ilişki, etkileşim ve pazarlığa dayalı, çoğulcu, sağduyulu bir karakter sergileyecekti. Norm ve kurala, kurumsal akla ve sağduyuya dayalı olarak politika üreten ve yöneten bir siyaset tarzıydı bu. Bu dönemin belki de en temel özelliği hem parti içinde hem siyaset alanı içinde hem de siyaset ile diğer sektörler (toplum, ekonomi, medya, hukuk vs.) arasında kurumsal özerkliğe dayalı bir siyaset ve yönetim sürecinin işlemesiydi. Bu kurumsal özerklik, bu dönemde AK Parti siyasetine, ülkede uzun vadeli program ve politikalar izleme, öngörülebilir bir siyasal / toplumsal düzen kurma, hasılı "iyi yönetim" kabiliyeti sağladı.
Tarihsel Finalin Sıfır Noktası: 2014 ve Elit İçi Rekabet Turnuvaları!
AK Parti’nin siyaseti, içerden dışarıya, toplumdan partiye, normdan iktidara, kadrodan lidere doğru kuran siyaset anlayışı, 2014 itibariyle farklı bir noktaya evrilerek adım adım “parti, iktidar, lider, dışarı” temelinde, içe kapalı, bu anlamda kapalı devre çalışan bir karakter edinmeye başladı. Kuşkusuz bu dönüşümün kurucu kodu, bu dönem itibariyle AK Parti’nin siyaseti parti içi, elitler arası bir rekabete dönüştürmesi ve indirgemesiydi. Bu dönemde AK Parti kadroları özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimine giden süreçte devlet ve parti yönetiminin geleceği ve bu geleceğin şekillendirilmesi konusunda ağır bir parti içi rekabet sürecine girdi. Bu süreçte lider karizmasına (gündelik kullanımla “reisçiliğe”), gücün liderlik makamı etrafında yoğunlaştırılmasına dayalı bir yaklaşım öne çıkarken, genel merkezden yerel teşkilatlara doğru uzanan bir çizgide kadro içi bir tasfiye siyaseti gelişti. Ülkede siyaset, ağırlıklı olarak AK Parti içerisindeki elit içi rekabet ve tasfiyelerle, yer değiştirmelerle şekillenmeye başladı. Bütün bu rekabet ve tasfiye süreci, bir yandan muhafazakar siyaset içerisindeki ayrışmayı beslerken aynı zamanda bu parti içi rekabet ve tasfiye süreci, parti etrafındaki medya aktörleri ve entelektüel kadrolar tarafından teorik bir çerçeveye yerleştirilerek meşrulaştırıldı.
Bu durum açıkça, partide güç, inisiyatif ve sorumluluğun lider etrafında ve lidere referansla tanımlandığı yeni bir siyaset anlayışını geliştirdi. 2015-2016 sürecinde bu anlayış parti içerisinde yerleşik bir programa dönüştü. Bu doğrultuda, kuruluş yıllarından itibaren partide güçlü toplumsal karşılığı bulunan kurucu kadrolar, genel olarak parti üst yönetimindeki ve karar süreçlerindeki etkin konumlarını kaybedecek; onların yerini genel itibariyle siyasete ve topluma “liderlik karizması” üzerinden yaklaşan yeni kadrolar alacaktı. Parti merkez yönetiminde yaşanan bu dönüşüm aynı şekilde yerel teşkilatlara da uzanacak, oralarda da siyaseti “liderin gücü” olarak kavrayan kadrolar görev üstlenecekti. Böylece parti yönetim ve teşkilat yapısı, bütün gücünü, meşruiyetini, varlık sebebini liderden, liderle kurduğu ilişkiden alan yeni kurumsal kadrolarla biçimlenme eğilimi geliştirdi. Bu noktada parti içi iktidar örgüsünün, “gücün liderde yoğunlaşması ve yine liderden dağılması” fikri üzerinden tanımlandığını öne sürmek mümkün. Sonuçta parti kadroları arasında, toplumsal alan ile lider dolayımlı, lider öncelikli, lider eksenli ilişki kurma eğilimi güçlenmeye başladı. Bunun doğal uzantısı olarak partinin kurumsal söylem, vizyon, ilke, program ve politikalarının en temelde liderlik karizması üzerinden biçimlenmeye, tanımlanmaya başladığı ifade edilebilir.
Yeni Dönem, Yeni Siyaset: Güçlü Lider Siyasetinin Yükselişi
Bu noktada AK Parti’nin ülkede MHP ile kurduğu ittifak üzerinden 2017-18 yılında siyasal sistemi başkanlık rejimi temelinde dönüştürmesi, yeni sistemin yürütmenin üstünlüğü ilkesi etrafında gücü Cumhurbaşkanlığı etrafına yoğunlaştırması, AK Parti siyasetini, güçlü lider siyaseti temelinde biçimlenen bir yapaya dönüştürdü. Artık parti çoğulcu, sağduyulu bir kadro partisi olmanın ötesinde güç temelinde hiyerarşik bir lider partisine dönüşecekti. İşte bu yeni siyaset anlayışı, AK Parti’nin toplum ve muhafazakar seçmenle kurduğu temsil ilişkisini ağır bir çözülmeye uğratırken partinin ülkede ekonomi, sağlık, konut, ulaşım ve hukuk alanlarıyla kurduğu kurumsal ve kurala dayalı yönetim ilişkisini de giderek derinleşen bir yıkıma uğratacaktır. Kuşkusuz bunun seçimlere, seçmen davranışına ve halk tercihine yansıyan sonuçları olacaktı. Belki de hiç umulmadık bir zamanda ve şekilde!
Yarın buradan devam edelim!
Lisans eğitimini Marmara Üniversitesi’de, yüksek lisansını İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde tamamladı. Doktorasını İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde yaptı. Karşılaştırmalı siyaset, siyasi sistemler, siyaset sosyolojisi, Türkiye siyaseti ve muhafazakar siyaset konularıyla ilgileniyor.