ANALİZ
Taliban’ın Tanınma Sorunu: Açmazlar, Son Gelişmeler ve Olasılıklar
Taliban’ın terör örgütü listesindeki gruplarla olan ilişkisi, rejim ihraç etme potansiyeli, insan ve kadın hakları konusundaki olumsuz tutumu, ülkedeki Peştunlaştırma politikası, açık bir şekilde iç ve dış meşruiyet sorunu doğuruyor.
AMERİKA Birleşik Devletleri’nin (ABD), 2021'de, Afganistan’dan çekilme sürecinde Taliban, ülke yönetimini ele geçirdi. Bu durum Taliban’ın ikinci kez Kabil’de yönetimi alması manasına geliyordu. 1996-2001 yılları arasındaki ilk Taliban yönetimi Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan tarafından tanınmıştı. Günümüzde ise Taliban’ı tanıyan bir devlet bulunmuyor ve hareketin ülke içinde tam olarak otoritesini tesis ettiğini söylemek zor. Bu da Taliban için iç ve dış meşruiyet sorununu doğuruyor.
18-19 Şubat tarihlerinde Doha’da Afganistan temalı bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantıya Taliban katılmazken Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in yaptığı açıklama dikkat çekti. Taliban’ın katılmama nedeni ise tanınma ve Afganistan’la ilgili sadece kendisinin muhatap alınma isteğinin kabul edilmemesiydi. Guterres, konuşmasında Taliban’ın tanınması için gerekli olan şartların ipuçlarını verdi. Öncelikle kendisiyle ve komşularıyla barış içinde yaşayan ve daha önce verdiği taahhütleri yerine getiren bir ülke görmek istediklerini vurguladı. Ardından Afganistan’ın terör örgütlerinin “yatak odası” olmaması ve özellikle kadınlar ile kız çocukları için insan haklarının desteklenmesi gibi konulara dikkat çekti. Söz konusu açıklamalar Taliban’da karşılık bulmazken, bu durum hareketin bir süre daha tanınma sorunuyla uğraşacağını gösteriyor. Ancak yakın bir gelecekte, uluslararası toplumda farklı aktörlerin Taliban’ı tanıması söz konusu olabilir. Özellikle Rusya ve Çin’in Taliban’a tanıma konusunda oldukça yumuşak bir tutum takındıkları görülüyor.
Taliban’la İlgili Temel Sorunlar
Taliban’ın ABD’ye karşı mücadele ettiği dönemlerde çeşitli terör örgütleriyle arasında doğrudan bir ilişki bulunuyordu. Zira ülkeyi işgal eden yabancılara karşı bağımsızlık siyaseti etrafında farklı eylem gruplarıyla kolaylıkla işbirliği ağları geliştirmekteydi. Bu nedenle özellikle Hakkani Ağı, Taliban’ın çeşitli terör örgütleriyle ilişki geliştirmesini sağladı. Taliban, bugün örneğin ABD tarafından terör örgütü olarak tanınmıyor. Ancak Hakkani Ağı, terör örgütü olarak görülüyor ve bu ağ, Taliban’ın içindeki en güçlü grup. Bu durum da Taliban’a yönelik olumsuz algıyı körüklüyor.
Hakkani Ağı üzerinden, uluslararası arenada terör örgütü olarak kabul edilen gruplarla bağ kuran Taliban, ABD’nin çekilme sürecinde Afganistan’ın terör örgütleri için bir güvenli bölge olarak kullanılmayacağı sözünü vermişti. Ancak El Kaide’nin lideri Eymen El-Zevahiri’nin 31 Temmuz 2022 tarihinde Hakkani Ağı’nın lideri Siraceddin Hakkani’ye yakın birinin evinde öldürülmesi, Taliban’ın, (en azından Hakkani Ağı’nın) terör örgütleriyle ilişkilerini kesmediğini gösterdi. Ayrıca Taliban’ın hala çeşitli örgütlerle ilişkisini sürdürdüğü konuşuluyor. Taliban, bunu reddetse de tanınmasının önündeki ana engellerden biri bu sorun. Ayrıca Taliban’ın yönetim olarak radikal bir anlayışa sahip olması da bölgedeki komşuları üzerindeki endişeyi derinleştiriyor.
Diğer yandan Taliban’ın yönetimi ele geçirmesinden sonra dünyada oluşan beklenti, yeni kabinenin ülkedeki çeşitli etnik ve dini grupları temsil edecek şekilde kapsayıcı olması yöndeydi. Ancak bu durum gerçekleşmedi ve ülke nüfusunun %50’ye yakınını içeren Peştunlar, yönetimde hakim aktör oldu. Peştunlaştırma politikası da izleyen Taliban’ın politikaları özellikle Tacikleri ve Türk soyluları rahatsız ederken, ülke içinde toplumsal uzlaşı yerine bir etnik grubun dini argümanlarla süslenmiş baskıcı bir yönetim görüntüsü ortaya çıkardı. Farklı ülkeler bu duruma tepki gösterirken ve kapsayıcı bir yönetim çağrısında bulunurken, Taliban için iç meşruiyet daha tartışmalı bir hale geldi.
Taliban’a yönelik en önemli eleştirilerden biri de kadın hakları, kız çocuklarının eğitiminin engellenmesi, medya ve sivil toplum kuruluşlarına yönelik baskıcı tutumuna yönelik. Kadınları toplumsal ve kamusal alandan izole etmeye çalışan Taliban, kız çocuklarının eğitimini engelleyerek büyük bir tepki topladı. Bazı kesimler, kadın hakları üzerinden Taliban’a yönelik getirilen eleştirileri suni bir konu olarak görse de Taliban, özellikle meşruiyet tesisinde önemli bir engelle karşılaştı.
İdeolojilere bakıldığında liberallerden sosyalistlere, milliyetçilerden dini gruplara kadar her kesim kendi değerlerinin daha doğru olduğunu savunur. Bununla birlikte bir grup, dünya kendisine ne kadar çok benziyorsa aslında kendisini o kadar güvende hisseder. Bu nedenle ABD veya Sovyetler Birliği uzun yıllar boyunca kendi değerlerini dünyaya ihraç etmek için mücadele etti. Ya da İran, uzun süre boyunca rejim ihracı politikası izledi. Bu noktada Taliban’ın aslında Afganistan’la sınırlı bir örgüt olduğu düşünülse de aslında tam tersi bir durum söz konusu. Taliban’la ilişkili olan ve Pakistan Taliban’ı olarak da bilinen Tehrik-i Taliban Pakistan (TTP) Pakistan’a karşı cihat ilan etmiş durumda.
TTP’nin en önemli argümanı, Pakistan’ın İngiliz sistemine sahip olduğu ve ülkenin dini değerlerle yönetilmediği. TTP Pakistan’da saldırılar düzenlerken Taliban, örgütün Afganistan sınırları içinde faaliyet yürütmesine göz yumuyor. Bu durum Taliban ile Pakistan arasında önemli bir gerilime neden oluyor. Bu durum esas olarak Taliban’ın, ulaşabildiği noktalara rejim ihracı gerçekleştirme düşüncesine ve potansiyeline sahip olduğunu gösteriyor. Özellikle dini argümanları kullanan Taliban’ın, kendi değerlerini dünyaya yaymak için cihat anlayışını sürdüreceği aşikar. Zira demokrasi ve cumhuriyet karşıtı bir oluşum olarak Taliban, bu değerleri farklı seviyelerde benimseyen ve demografik açıdan Müslüman ülkelerin şeriatla yönetilmesini istiyor. Model olarak kendilerini “saf İslam” anlayışının temsilcisi olarak gösteriyorlar.
Saf bir İslami yönetim kurmak istediğini beyan eden Taliban, bu kapsamda dünyada İslam anlayışına ve değerlerine uygun olan yönetimin kendi Emirliği olduğunu iddia ediyor. Bu noktada Taliban liderlerine de bir nevi üstünlük ve kutsallık atfediyor. Zira Taliban kadrolarına göre, söz konusu “saf İslam” yönetimi bu liderler sayesinde hayata geçirilebilecek.
Bütün bu faktörler, küresel arenada Taliban yönetiminin tanınmasında olumsuz bir etkiye sahip. Gelinen noktada hareket, iç ve dış meşruiyetini güçlendirecek ve kendisine karşı olan tutumu değiştirecek politikalara yönelmek yerine mevcut pozisyonunu korumaya devam ediyor. Bu da Taliban’ın tanınma sürecini zorlaştırıyor. Her ne kadar kendi iç siyasetinde bağımsız olduğunu savunsa da iç ve dış politika arasındaki ayırımın zayıfladığı günümüzde Taliban’ın argümanı geçerliliğini yitiriyor.
Yaşanan Olumlu Gelişmeler
Diğer taraftan söz konusu olumsuz noktalara rağmen hareket açısından çeşitli olumlu gelişmelerin yaşandığını da söylemek mümkün. Örneğin Çin, Taliban’ın yönettiği Kabil’e Eylül 2023’te büyükelçi ataması gerçekleştirdi. Ocak 2024’te ise Taliban, Pekin’e bir büyükelçi atadı. Bu bir ilk. Bu durum taraflar arasındaki ilişkilerin önemli ölçüde geliştiğini gösteriyor. Zira ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinden sonraki süreçte Afganistan’ın Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’na (CPEC) dahil edilmesi konuşulurken daha sonra enerji de dahil olmak üzere çeşitli anlaşmalar imzaladıkları biliniyor.
Diğer yandan Türkistan devletleri olarak bilinen Orta Asya ülkeleri, çeşitli dönemlerde ülkelerinde nükseden radikalleşme ve terörizm tehdidi nedeniyle “faaliyet göstermesi yasaklı” olan çeşitli örgüt, grup ve aktörlere yönelik bir liste yayınlar. Bu liste içinde Taliban da bulunuyor. Ancak Orta Asya devletleri, Taliban’ın Kabil’i yönetmeye başlamasından bu yana bu aktörü tanımadan çeşitli konularda ilişkiler geliştirdi. Bu durum yasal çerçevede önemli bir sorun yaratırken Kazakistan, Taliban’ı yasaklılar listesinden çıkardı.
Diğer yandan Özbekistan ile Taliban arasında Kuştepe Kanalı’na dair gerginlik sürse de Taşkent yönetimi, ülkedeki Afgan Büyükelçiliği’ni Taliban’a devretti. Özbekistan zaten uzun bir süredir Afganistan’da yaşanan sorunları dünyaya duyuran ana aktördü. Çünkü sınırındaki insani krizin ve çeşitli tehditlerin kendisini olumsuz etkilemesinden endişe etmekteydi. Diğer yandan Azerbaycan, Kabil’e Büyükelçi atadı. Bu durum Taliban’ın tanınması konusunda beklentileri artırdı.
Taliban açısından farklı düzeylerde olumlu gelişmeler yaşansa da Kazakistan’ın yaptığı açıklamadaki bir ayrıntı dikkat çekiyor. Kazakistan, BM bünyesinde alınacak kararlara bağlı olacaklarını açıkladı. Bu da Taliban’ın tanınması noktasında önünde önemli bir engelin bulunduğunu gösteriyor. Taliban’ın terör örgütü listesindeki gruplarla olan ilişkisi, rejim ihraç etme potansiyeli, insan ve kadın hakları konusundaki olumsuz tutumu, ülkedeki Peştunlaştırma politikası, açık bir şekilde iç ve dış meşruiyet sorunu doğuruyor. Ayrıca geçmişte Pakistan tarafından tanınan Taliban, bugün net bir şekilde iki ülke arasındaki sınırı tanımadığını bildirerek bu ülkeyi de karşısına alıyor. Söz konusu gelişmeler, Taliban’ın tanınma sorununun devam edeceğini gösteriyor.
Bunların yanı sıra Çin, bu noktada farklı bir tutum sergileyebilir. Çünkü Batı merkezli sisteme karşı çıkan Çin, yeni bir dünya sistemi inşasını istiyor. Bu kapsamda kural koyucu aktör olarak yeni bir güç/kutup olmayı hedefliyor. Her ne kadar, uluslararası hukuka yönelik atıflarda bulunsa da Çin’in, terör örgütleriyle olan bağını kesmesi ve Uygurlar noktasında Çin’e güven telkin etmesi durumunda Taliban’ı tanıma potansiyeli, diğer devletlere göre daha yüksek. Çünkü Taliban’la en güçlü ilişkilere sahip olan devlet, Çin. Bu sayede de Çin, Taliban aracılığıyla Afganistan’daki kazanımlarını sürdürürken, ABD merkezli hegemonyaya karşı çıkarak kendi çıkarlarını önceliklendiren devlet olduğu mesajını verebilecek.
Dr. Emrah Kaya, 2011 yılında Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans derecesini 2014 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde hazırladığı “Latin Amerika’da Sol Liderlerin Yükselişi ve Uluslararası Politikaya Etkisi: Venezuela-Bolivya Örneği” başlıklı teziyle aldı. Kaya, doktora derecesini de 2022 yılında aynı üniversitede hazırladığı “Terörle Mücadelede Müzakere Yöntemi: ETA-FARC-LTTE-PKK” başlıklı teziyle elde etti. “Terörizmle Mücadelede Müzakere Yöntemi: ETA-LTTE-PKK-FARC” (2022) adlı kitabı yayınlanan ve uzun süre düşünce kuruluşunda çalışan Kaya, Afganistan ve Irak da dahil olmak üzere farklı çatışma bölgelerinde saha araştırması yaptı. “Hugo Chávez’in Petrol Politikası ve ABD” (2014), “Afganistan Barış Süreci: Küresel ve Bölgesel Aktörler” (2021) ve “Ripeness Levels and Their Relations with the Success of the Negotiation Method: CPP-NPA, TTP, IRA” (2023) başlıklı çeşitli akademik çalışmaları yayınlanan Kaya’nın başlıca araştırma alanlarını Latin Amerika, Orta Asya, terörizm ve barış süreçleri oluşturuyor.