ANALİZ
Scholz Hükümetinin Politik Açmazı: Koalisyon Politikaları ya da Devletlulaşma
Almanya’da hükümet ve parlamentonun şu ana kadarki performansına bakıldığında, koalisyon anlaşmasında titiz bir şekilde formüle edilmiş planların daha şimdiden zaman aşımına uğradığı görülüyor.
ALMANYA'DA YENİ bir dönem başladı, devam ediyor. Sosyal Demokratlar, Yeşiller, Liberaller ülkede gelenek olan koalisyon hükümetini oluşturdular.
Almanya’nın Merkel sonrası siyaset tarzı için Murat Yetkin’in 27 Eylül 2021 tarihindeki yazısından şunu aktararak başlayalım: “Her koalisyon anlaşmasında, her koalisyon ihtimalinde belli konularda küçük değişiklikler her zaman beklenebilir. Ama önemli olan Merkel-sonrası dönemde ileri derecede devamlılık, Alman dış politikasının belirleyici özelliği olacaktır.”
Bu öngörü normal şartlarda böyleydi! Ama şimdilerde durum biraz farklı. Çünkü Almanya siyasetinde çarşı-pazar sanki biraz karıştı.
Scholz yönetimine açık eleştiri öncelikle muhalefetten geldi. CSU bölgesel grup lideri Alexander Dobrindt, t-online'a yaptığı açıklamada "Trafik ışıklarında büyük bir arıza var" diyor ve ekliyor: "Kriz yönetimi yerine kalıcı bir hükümet krizi ülkeyi zora sokar. Olaf Scholz liderlik sözü veriyorsa, federal kabinesinden başlamalı." Ukrayna’ya silah tedariği hususunda acele edilmesini savunan FDP’nin Scholz’u bu konuda eleştirmesi üzerine gelmişti Dobrindt’in bu açıklaması. Yine Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ve Ekonomi Bakanı Robert Habeck (her ikisi de Yeşiller’den) ağır silahların teslimi için günler süren bir kampanya yürütmüştü.
Yeşiller politikacısı ve Federal Meclis Avrupa Komitesi Başkanı Anton Hofreiter "Bütün Avrupa Scholz'u bekliyor." dedi ve uyardı: Almanya dünyadaki itibarını her geçen gün kaybediyor.”
Daha ne söylenebilirdi? Süreci bu makalede konunun uzman isimlerinin de görüşleri ile irdeleyeceğiz.
Başta soralım: Kimlik partisi karakterine sahip bu üç parti, hükümet için ortak bir yol haritasını nasıl hazırladılar; hangi taleplerle ortaklaştılar; son tahlilde Merkel sonrası Almanya nasıl yönetilecek ve geminin kaptanı Scholz burada nasıl bir performans gösterecek?
Koalisyon Ortakları ve 177 sayfalık Tutanak
Yeni kabinede SPD’li 7, Yeşiller’den 5 ve FDP’li 4 bakan görev alıyor. 177 sayfalık bir hükümet protokolü oluşturuldu. Koalisyondaki üç parti, kendi politikaları ile koalisyona dahil olmak için istişareler yürüttüler. Almanya için hangi politikaları izleyeceklerini tartıştılar. Bu ortamda bir hükümet protokolu / programı hazırladılar.
Koalisyon anlaşmasında üç parti de karakteristik seçmenleriyle ilgili olarak kendilerini kesin bir şekilde ayırt etmeyi başardılar. Örneğin, SPD asgari ücreti yükseltmekte, Hartz IV'u rasyonel bir vatandaş ödeneğiyle değiştirmekte ve hedeflenen bir inşaat politikası yoluyla konutları daha uygun fiyatlı hale getirmekte ısrar ederek toplumsal vicdanının altını çizdi. Yeşiller, daha sürdürülebilir bir enerji arzı taahhüt etti – örneğin 2030'da bir dönüm noktası olarak kömürün kullanımdan kaldırılması radikal bir hedef. FDP, 2010'ların sağlam mali politikanın restorasyonu, dijital altyapının genişletilmesi, iş ve bilimde yenilikçi ruhun serbest bırakılması için ısrar etti.
Hamburg’ta yaşayan siyaset bilimci Dr. Bület Güven, partilerin hükümet politikaları bağlamında özellikle şu noktalara dikkat çekiyor:
“Scholz ve partisi – farklıya saygı, yaşlıya saygı ilkesiyle – somut olarak asgari ücretin artırılması veya emeklilik maaşlarının artırılması gibi tedbirleri programa dâhil etti. Yeşiller’in varlık nedeni olan çevre konusu bu seçimde de vurguladıkları bir söylemdi. Protokolle de enerjide yenilenebilir enerji üretiminde köklü bir dönüşüm amaçlıyorlar. Bu hedefte özel sektör ve kamunun 2030’a kadar 900 milyar dolarlık bir yatırımı öngörülüyor. Liberal Parti ise Almanya’nın mevcut refahını koruyabilmesi için seçimde ana söylem olarak dijitalleşme ve yapay zekâya vurgu yaptı. Altı çizilmesi gereken en önemli adımlardan biri olarak; dijitalleşmeye yönelik programda öngörülenlerin yapılabilmesi için Liberal Partili bir siyasetçi tarafında yönetilen Dijitalleşme Bakanlığı kuruldu.”
Gözlemciler, koalisyon ortakları FDP ve Yeşiller'in hükümet kurulmadan önce nasıl ve hangi karşı kozları ortaya çıkardığını ve Scholz'un onları dinlemede zarif davranıp kimi hususlarda geri adım attığını bildirmişti.
***
Yine, T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Berlin Bürosu Ülke Danışmanı Faruk Kurtulmuş hükümet politikaları olarak başlatılan uygulamalara ilişkin şu üç hususu vurguluyor:
1- Yenilenebilir Enejiye Dönüş: 2030’a kadar enerjide yenilenebilirin payının %80’e çıkarılması planlandı. Kömür santrallerinin kapatılması bu politikanın bir unsuru. Geçiş sürecinde doğal gazın kullanılması kabul edilmekte.
2- Kritik Ajanda Dijitalleşme: FDP’nin ana söylemi olan bu konuda üniversitelerdeki ARGE ve dijitalleşme kürsüsü sayısı 51’den 151’e yükseltildi. Kamu-özel ortaklığıyla bir dijitalleşme şirketi kuruldu. Vergilendirmede artan oranda dijitalleşmeye gidilecek. Devlet dijitalleşmeye 30 milyar Euro destek vereceğini bildirdi.
3- İnsana Saygı (“respekt”): Sosyal içerik ağırlıklı bu programa göre yılda 400 bin ev yapılması planlanıyor. Bu amaçla Konut, İnşaat ve Şehir Planlamasından sorumlu bir Bakanlık kuruldu. Asgari ücretin 9 Euro’dan 12’ye çıkartılması için gerekli çalışmalar gerçekleştirildi. Çocuk yapmayı, aileyi daha çok destekleyen sosyal programlar (maddi destekler) hayata geçirildi.
Son tahlilde; Dijitalleşme ve Ulaştırma Bakanlığı ile Konut, İnşaat ve Şehir Planlamasından sorumlu bir Bakanlık kurulabilmesi, koalisyondaki keskin bir zekâyı da götermiyor değil. İvedi ihtiyaçlara “Hızır çözümler”. Almanya’yı Almanya yapan kanımca bu istişare kültürü ve gerekli politikalara direk “Yap” tiki atılması, bir Konrad Adenauer kültürü olarak…
***
Başka neler mi yapıldı-planlandı politika çıktısı olarak?
Yakın zamana kadar Almanya Rusya’ya doğal gaz konusunda %55 bağımlı idi. Petrolde %35, kömürde %35 bağımlılık vardı. Scholz, enerji teminindeki darboğaz ve bağımlılık konusunda iki doğal gaz terminali inşa ederek Almanya'yı Rusya'ya daha az bağımlı kılacaklarını belirtti ve gaz ithalat rotasını da değiştireceklerini deklare etti.
Almanya, krizle beraber kömürde alternatif kaynaklar buldu ve bu alanda bağımlılığı sıfırladılar.
Petrolde yüzer rafineriler kiralanıp bağımlılık %12’ye düşürüldü. Bu alanda bağımlılığı yakın vadede sıfırlamayı planlıyorlar.
Doğal gazda Rusya’ya bağımlılık kısa sürede 20 puan düşürüldü. (%35 oldu).
Dışişleri Bakanı krizin başlamasıyla beraber Katar, İran ve BAE’ne ziyaretler gerçekleştirerek bu konuda kayda değer bir çaba sergiledi.
Savaş ve koalisyon ortaklarında politika değişimi
Scholz ve hükümeti, Ukrayna savaşıyla birlikte Ukrayna’ya dikkatini yoğunlaştırmak zorunda kaldı.
Savunma sektörüne ve harcamalarına bakışta ciddi bir değişiklik oldu. Bir defaya mahsus, yatırım ihtiyacı yıllardır ertelenen ordudaki eksiklerin giderilmesi için 100 milyar Euro ayırdılar. Bunun için devlet borçlanmasını göze aldılar. Yıllardır bu alana takribi GSMH’nın yüzde 1- 1.3’ünü ayırıyorlardı. Rusya’nın Ukrayna’ya girmesiyle yıllık savunma harcamalarını %2’ye çıkarma kararı aldılar. Böylelikle harcamalar 55’ten 75 milyar Euro bütçesine doğru çıkıyor olacak.
Ukrayna Savaşı, Sosyal Demokrat Parti ve Yeşiller gibi pasifist hareketten gelen iki partinin, çizgileri dışında politikalara yönelmelerine neden oldu.
Almanya yıllardır güvenlikte Amerika, enerji tedariğinde Rusya ve ticarette Çin ile büyük bir iş birliği yürütüyordu. Rusya’nın saldırganlığı, küresel tedarik zincirinde yaşanan bozulma, Çin-Rusya yakınlaşması, Alman dış politikasında değişikliğe gidilmesine neden oldu.
Uzun vadede artık Çin’le ticaretin de olabildiğince azaltılması amaçlanıyor. Bu her ne kadar resmi ağızlarda dile getirilmese de, Scholz’un geçtiğimiz ay Doğu Asya ziyaretinde Çin’i atlayarak Japonya’ya gitmesi bu politikanın bir tezahürü olarak görülüyor.
Politik Nostalji: "Daha fazla ilerlemeye cesaret et" & "Daha fazla demokrasiye cesaret et"!
Almanya’nın Erfurt şehrinde Max-Weber Kolleg’de beraber doktora yaptığımız dostum Alman tarihçi Dr. Phil. Michael März, partilerin ve Scholz’un koalisyon performasına ilişkin tarafıma şu değerlendirmeyi yaptı:
Koalisyon anlaşması "Daha fazla ilerlemeye cesaret et" başlığını taşıyor ve bu nedenle eski Şansölye Willy Brandt'in ilk hükümet açıklamasından bilinen "Daha fazla demokrasiye cesaret et" sloganını alıyor. 1969'da SPD, FDP ile ilk kez bir hükümet ittifakına girmişti ve yasama dönemini büyük hırslarla başlatmıştı: O zamanlar daha fazla demokrasi, daha fazla istişare ve birey için daha fazla özgürlükten söz ediliyordu. Bugünün koalisyon ortakları, o zamandan beri reform yapmak için enerjik bir isteklilik içinde ve temel bir rota değişikliği için çabalıyor. Üç parti de "ilerleme"yi, öncelikle ülkenin (ve yönetiminin) altyapı, araştırma ve iklim koruması açısından modernizasyonu olarak tanımlıyor. Yasama meclisinin şu ana kadarki performansına bakarsanız, koalisyon anlaşmasında güzelce formüle edilmiş planların daha şimdiden zaman aşımına uğradığı görülüyor. Tam da bu nedenle 27 Şubat 2022'de Şansölye Olaf Scholz, Federal Meclis'te bir "dönüm noktası" ilan etmek zorunda kaldı.
Dönüm Noktası ve “Scholz'un başbakanlığına bir kuğu şarkısı söylemenin erkenliği”
Ukrayna Savaşı’nın patlak vermesi, siyasal durumu temelden değiştirdi ve ittifakta önemli projeleri ertelemeye zorluyor: SPD, silahlı kuvvetleri küçültmek yerine daha yüksek askeri harcamaları savunuyor. Yeşiller, yeşil gaza geçişi teşvik etmek yerine geleneksel gaz arzının dönüştürülmesini organize etmeye dümen kırmış durumda. FDP’li Maliye Bakanı Christian Lindner ise federal bütçeyi yeni zorluklara göre ayarlamak için sağlam maliyeye şimdilik veda etmiş görünüyor. Dolayısıyla gerçek bir "ilerleme" yok ve ittifak çıkış yolu arıyor. Bununla birlikte, önceki hükümetle karşılaştırıldığında, üçlü ittifak, küresel siyasi olaylara hızlı ve bir dereceye kadar kararlılıkla tepki verebileceğini kanıtladı. Bu eylemi soğukkanlı ve tarafsız bir şekilde değerlendirmek, gelecek neslin tarihçilerine kalıyor. Şu an için içeriğin eleştirisi haklı görünüyor. Ancak Olaf Scholz'un başbakanlığına bir kuğu şarkısı söylemek için kesinlikle çok erken.
Sevgili März’e biz de şunu söyleyebiliriz: Şimdilerde Scholz, Rusya'ya yaptırımların devam etmesinin önemini vurguluyor. Demek ki “lider, makulü görerek sağduyuya kulak veriyor!”
Yaşanan zorlu sınav ve devletlulaşma
Tabii yaşanan bir nevi “ustabaşıların üstad olması” gibi bir şey aslında. Zorlu sınavlar üst üste geldi. Hayatta da böyle değil mi?
Koalisyon üyelerinde belli bir ortak irade-uyum olsa da Ukrayna, nükleer silahlar, sıkı maliye gibi kimi yakıcı hususlar, bu partileri devlet politikalarında – kendi öz iddialarından vazgeçerek ya da onları yumuşatarak – yeni bir sayfa açmaya zorluyor. Yani koalisyon partilerinde bir nevi devletlulaşma yaşanıyor ve Almanya’nın yeni yönetimi, dev okyanus dalgaları arasında boğuşurken gemiyi sahile erdirecek ortak hüner arıyor.
Halen İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olan Prof. Dr. İsmail Ermağan, lisansını Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nde, yüksek lisansını Hamburg Üniversitesi Sosyoloji ve Siyaset Bilimi Bölümlerinde yaptı. Ermağan doktora derecesini Erfurt Üniversitesinin Max Weber Yüksek Araştırmalar Merkezi’nde aldı. Başlıca çalışma alanları şunlardır: Avrupa Birliği entegrasyonu, Türkiye-AB ilişkileri, Türkiye-Almanya İlişkileri, Almanya’daki Türkler, Afrika, Latin Amerika ve Asya-Pasifik okumaları, göç ve göç yönetimi. Yurt içinde ve yurt dışında 70 civarında makalesi/kitap bölümü olan yazarın şu kitapları yayımlanmıştır: Almanya Türkleri’nin Uyum ve Ayrılım Eğilimleri; Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Üyeliği: Türk Partilerinin ve Avrupa Parlamentosundaki Partilerin Politikaları; Türkiye’nin Yönü Avrupa Birliği’ne mi: Türkiye’de AB Şüpheciliği; Türkiye’deki Sivil Toplum Örgütlerinin AB Üyeliğine İlişkin Davranışları; 21. Yüzyılda Uluslararası İlişkilerde Yeni Trendler: İnsanımız İlk 10 Yolunda mı?; Dünya Siyasetinde Almanya 1-2; Dünya Siyasetinde Latin Amerika 1-2; Dünya Siyasetinde Afrika 1-8; Dünya Siyasetinde Doğu Asya.