×
FRANSA

ANALİZ

Sağ – Sol – Sürpriz Aday: Fransa Seçim Tarihinde Gelenek ve Sapma

Fransa seçimleri için her zaman, son dakikada ortalığı karıştıran bir sürpriz aday olasılığı vardır. Peki bu, 2022 seçimleri için de geçerli mi? Fransa seçim tarihinde yapılacak kısa bir yolculuk, bu yıl işlerin nasıl gidebileceğine ilişkin ipuçları veriyor.
BEŞİNCİ CUMHURİYET altındaki Fransa cumhurbaşkanlığı seçimleri tarihinde, hiçbir aday ilk turda oyların %50'sinden fazlasını alarak ikinci tura gerek kalmaksızın iktidara gelmeyi başaramadı.

Yakın zamana kadar cumhurbaşkanlığı seçimleri, genellikle sağı ve solu temsil eden iki favori aday arasında gerçekleşen bir düello olarak görülüyordu. 1965'te De Gaulle/Mitterrand, 1974 ve 1981'de Giscard d'Estaing/Mitterrand, 1988'de Chirac/Mitterrand, 1995'te Chirac/Jospin, 2007'de Sarkozy/Royal, 2012'de Sarkozy/Hollande bu geleneğin tarihini biçimlendiren karşılaşmalardı.

1969 ve 2002'de iki kez bozulan bu gelenek, 2017'de, her ikisi de 1958'den beri başkanlığı elinde tutan iki büyük partiye mensup olmayan adayların karşılaşmasıyla bir kez daha bozuldu. Merkezci Emmanuel Macron ve aşırı sağcı Marine Le Pen'in karşılaştığı bu seçim, Macron’un zaferiyle sonuçlandı.

Mevcut kamuoyu yoklamalarına göre 2022 yılı da yine aynı istisna ile devam edecek gibi: Macron'un yanı sıra milliyetçi ve aşırı sağ fikirleri temsil eden iki aday Marine Le Pen ve Eric Zemmour, oyların %30'unu alma potansiyeline sahip. Ayrıca geleneksel sağın adayı Valérie Pécresse da ikinci tura yükselebilecek durumda. Diğer yandan Fransa solu tarihte olmadığı kadar bölünmüş vaziyette.

Fransa seçimleri için her zaman, son dakikada ortalığı karıştıran bir sürpriz aday olasılığı vardır. Peki bu, 2022 seçimleri için de geçerli mi? Fransa seçim tarihinde yapılacak kısa bir yolculuk, bu yıl işlerin nasıl gidebileceğine ilişkin ipuçları verebilir.

1958 ve De Gaulle'ün yeni cumhuriyeti

1958'de, İkinci Dünya Savaşı ve Fransa’nın kurtuluşundan on üç yıl sonra, Charles de Gaulle Fransa siyaset sahnesine ve iktidara geri döndü. De Gaulle, 1945'te kurulan ve siyasi partilerin bireysel adaylar üzerindeki hakimiyetiyle karakterize edilen bir rejim olarak Dördüncü Cumhuriyet'in şiddetli bir eleştirmeni olmuştu. Cezayir'deki çatışma, De Gaulle'e bir kez daha Fransa'nın kurtarıcısı rolünü verdi.

Beşinci Cumhuriyet Anayasası, De Gaulle’ün Bayeux'deki 1946 tarihli ünlü konuşmasından esinlenmişti ve büyük ölçüde, De Gaulle'ün ilk başbakanı olacak olan en yakın yardımcılarından biri Michel Debré tarafından yazılmıştı. Bu yeni anayasaya göre cumhurbaşkanı, dolaylı genel oy ile yani bugün ABD'de olduğu gibi bir seçim kurulu aracılığıyla seçildi.

1962'de cumhurbaşkanının meşruiyetinin daha da güçlendirilmesi gerektiğine ikna olan De Gaulle, vatandaşların bireysel adaylara doğrudan oy verdiği bir genel oy sistemini tanıtmak için başarılı bir referandum yürüttü.

Bu girişim, Fransa'nın siyaset mantığını ve güç dengesini tamamen değiştirdi. Bir partiye oy vermek yerine, insanlar doğrudan bir kişiye oy vererek siyasi iktidarı belirlemeye başladı. Bir programa oy vermek yerine, bir lidere oy vermeye. Böylece Fransa'da cumhurbaşkanlığı seçimleri, “bir lider ile halk arasındaki bir karşılaşma” olarak selamlandı.

“Üçüncü aday” potansiyeli

1965'te De Gaulle, Beşinci Cumhuriyet'in doğrudan genel oy ile seçilen ilk cumhurbaşkanı oldu.  O seçimin ikinci turunda sol kanat adayı François Mitterrand'la karşılaştı. De Gaulle seçimi, Mitterand'ın %44.8'lik oyuna karşı %55.2 oyla kazandı.

De Gaulle'ün yeni sistemi aynı zamanda 1965'te Jean Lecanuet ve 2007'de François Bayrou gibi potansiyel bir üçüncü adayın ortaya çıkması için bir alan yarattı. Bunlar genellikle sembolik, başkan olma şansı çok az olan “küçük” adaylardı.

Ancak bu sürpriz/üçüncü adaylıkların artışı, sağ-soldan oluşan ana akım iki parti ve bunların liderleri arasındaki geleneksel savaşı altüst edebilirdi ve bu ilk kez 1969’da gerçekleşti. 1969'da sol, ikinci tura kalamadı. Bunun yerine De Gaulle'ün eski başbakanı Georges Pompidou, De Gaulle'ün istifasının ardından geçici başkan olarak görev yapan senato lideri merkez sağ adayı Alain Poher'i mağlup ederek başkan oldu.

2002'de tüm ülke, görevdeki sağcı Jacques Chirac ile sol görüşlü Lionel Jospin arasında geleneksel bir sağ-sol düellosu bekliyordu. … Ancak seçimlerin ilk turunda Jospin %16.18 oyla üçüncü olurken, sürpriz aday aşırı sağcı Le Pen %16.86 oy alarak ikinci tura kaldı. Chirac ve sürpriz aday arasındaki ikinci turu Chirac %82 oyla kazandı.

Kırılgan meşruiyet

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2007’de sağcı aday Nicolas Sarkozy ve solcu aday Ségolène Royal arasında; 2012’de ise Nicolas Sarkozy ve solcu aday François Hollande arasında bir düello olarak gerçekleşmesiyle siyasi rekabet tekrar normale, geleneksel çizgisine dönmüş gibi görünüyordu.

Ancak 2017 cumhurbaşkanlığı seçimleri bir dönüm noktası oldu. 2002'de olduğu gibi aşırı sağ aday Jean-Marie'nin kızı Marine Le Pen ikinci tura kalmayı başardı. Ancak son başkanlık yarışının bu aşamasında Le Pen'in varlığı, babasının 2002'deki başarısının yol açtığı ulusal krizi yaratmadı. Bu, aşırı sağın aradan geçen yıllarda nasıl normalleştiğini gösterdi. Bu seçimlerin diğer ilginç tarafı, Fransız siyasinin merkezinde duran geleneksel partilerin hiçbiri ikinci tura çıkamadı ve Emmanuel Macron onların desteği olmadan kazanmayı başardı.

Doğrudan genel oy hakkının sınırları

Peki bu yıl ne olacak? 2022, son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oluşan eğilimi güçlendirebilir gibi görünüyor. Sol siyaseti temsil eden adaylardan hiçbirinin ikinci tur için rekabet edebilecek konumda olmaması ve aşırı sağ fikirlerin seçmenler arasında yayılmasıyla, geleneksel sağ-sol muhalefeti uzak bir hatıra gibi görünüyor. Milliyetçi aşırı sağ fikirleri savunan bir aday, üst üste ikinci kez ikinci tura çıkabilir.

Bu noktada 2017 ve 2022 seçimleri, bir tarafıyla De Gaulle bakiyesi siyasi sistemi, geleneksel partilerin parçalandığı bu sistem içerisinde cumhurbaşkanının meşruiyetini sorgulanır hale getirebilir. Ve bu durum “üçüncü aday” kavramını anlamsızlaştırabilir.

Öte yandan, 2022 seçimlerinde geleneksel sağ-sol siyaset hattının dışında konumlanan bir aday, tıpkı Macron'un 2017'de yaptığı gibi, parlamento çoğunluğuyla birlikte cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanacak olursa o zaman bu da üçüncü aday teorisinin nihai doğrulaması olarak görülebilir.

Son dönemde Fransa’da doğrudan genel oy sisteminin değiştirilmesi ve Altıncı Cumhuriyet’e geçiş çağrılarının düzenli olarak dile getirilmesi, Fransa halkının daha katılımcı bir demokrasi arzusunun, cumhurbaşkanlığı seçimleri konusundaki sınırlarına işaret ediyor.

Sonuç olarak Fransız halkı her konuda söz sahibi olmak istiyor, aynı zamanda karar veren, sorumluluk alan ve inisiyatif üstlenen bir lider de istiyor. Son yıllarda siyasi sistemdeki dalgalanmalara rağmen, 1962'de De Gaulle'ün başlattığı gelenek, ana oyuncular farklılaşsa bile, bugüne kadar güçlü bir şekilde varlığını sürdürüyor.


Bu yazı 18 Ocak 2022 tarihinde, The Conversation’da “Will a surprise candidate shake up the French election?” başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.

OLIVIER GUYOTTOT

INSEEC Grande École