×
ASYA
14.10.2022
Çeviri: HASAN YALVAÇ

ANALİZ

Modi ve Hindu Milliyetçiliğinin Yükselişi

Başbakan Modi'nin “Hindistan'ı kaderiyle buluşturma” vizyonu çok sarsıcı: Görkemli bir Hindu medeniyeti, yabancı istilalar, giderek daha fazlasını talep eden azınlıklar ve bunlara ders vermeye hazır güçlü bir lider.
MAHATMA GANDİ'NİN Gucerat/Ahmedabad'da bulunan nehir kenarındaki ünlü inziva yerinde, onun çoğunlukçuluğa karşı duruşunu anlatan bir poster var: “‘En büyük sayı için en büyük iyi’ doktrinine inanmıyorum. Bu, tüm çıplaklığıyla, yüzde elli birin sözde iyiliğine ulaşmak için yüzde kırk dokuzun çıkarının feda edilebileceği, daha doğrusu edilmesi gerektiği anlamına geliyor. Bu acımasız doktrin insanlığa büyük zararlar verdi.” 

Bu alıntı, tarihçi Aishwary Kumar'ın ifadesiyle, Gandi'nin “ahlaki ve sosyal ilişkilerde koşulsuz bir eşitlik olmadan siyasi yaşamın düşünülemeyeceği” inancını yansıtıyor. Hindistan'ın dini eşitliğe olan bağlılığı bağımsızlık sonrası dönemde jeopolitik bir önem kazanmıştı. Zira Pakistan, Hint milliyetçiliğinin “farklı” bir versiyonunu teşkil ediyordu ve Hindistan’ın dini eşitliği, bölünme sonrasında Pakistan'a gitmek yerine “laik” Hindistan'da kalmayı tercih eden Müslümanların doğru karar verdiklerini göstermek açısından önemliydi. Ancak ülkede Kongre'nin benimsediği sömürgecilik karşıtlığına dayalı, laik milliyetçilik anlayışı her zaman meydan okumalarla karşılaştı. Pakistan'ı yaratan Müslüman ayrılıkçılığı Keşmir'de gelişmeye devam edecekti. Diğer tarafta Hindu milliyetçiliği vardı. Vaktiyle Hindistan'ın en büyük evladı Gandi’ye sahip çıkan Gucerat eyaleti, Narendra Modi'yi de yetiştirecekti.

Gandi'nin Ahmedabad'ı, 1920'lerde, şiddet ve ayrımcılık karşıtı siyasi ilkelerin manevi merkeziydi. Seksen yıl sonra Ahmedabad, Hindistan'ın en kanlı toplumsal katliamlarından birinin yaşandığı yer olacaktı. Bugünse şehir, Başbakan Modi'nin iktidarındaki “yeni normal”de, Hindistan'ın kuruluş vizyonuna tamamen zıt bir şekilde fiziksel, kurumsal ve kültürel duvarlarla bölündü. Müslümanlar, belediye hizmetlerinden mahrum bırakılan Juhapura banliyösünde tecrit edilmiş durumda. 2002 katliamına tanıklık eden ve modern Ahmedabad hakkında bir kitap yazan Amerikalı insan hakları çalışanı Zahir Janmohamad: "Ahmedabad'daki Müslümanların Hindu bölgesinde bir ev için konut kredisi almaları neredeyse imkânsız, bunun yanında Ahmedabad şehir yönetimi, Juhapura'nın büyük bir kısmını tarım bölgesi olarak belirlemiş durumda. Dolayısıyla Müslümanlar sadece şehrin sınırları dışına değil, aynı zamanda yasadışılığa da itiliyorlar," diyor.

Modi, Hindu Milliyetçiliği ve “Hindutva” 

Modi'nin Bharatiya Janata Partisi (BJP) 1980 yılında kuruldu. Ancak Hindistan'ın diğer milliyetçi hareketleri gibi kökleri 19. yüzyılın sonlarına kadar uzanıyor. BJP, genel olarak Sangh Parivar (Hintçe'de "Kuruluşlar Ailesi") olarak adlandırılan büyük bir grup ağının siyasi kanadı konumunda. Hareketin ana itici gücü, 1925 yılında kurulan ve tamamı erkeklerden oluşan Hindu şovenist bir örgüt olan Ulusal Gönüllüler Organizasyonu (RSS). Örgütün iki farklı yüzü var: Görünürdeki iyi yüzüyle RSS, sosyal hizmete adanmış gönüllülerden oluşan disiplinli bir güç ve genellikle doğal afetlerde ilk yardıma koşan bir organizasyon. Ancak arka planda RSS militanları, aşırı hoşgörüsüzlüğün ön saflarında yer alıyor. Bu haliyle örgüt, azınlıklara yönelik şiddete öncülük ediyor, zorla din değiştirmeleri organize ediyor, yazar ve sanatçılara saldırılar düzenliyor.

RSS ve ona bağlı Sangh Parivar, Hindistan'ın çoğunluk dini olan Hinduizmin statüsüne yönelik tehdit algısıyla hareket ediyor. Ve tarih boyunca diğer faşist grupların yaptığı gibi Hindu Sağı da en iyi savunmanın saldırı olduğuna inanıyor.  Hindu Sağı, iktidar verildiği takdirde Hindistan'ı yeni bir ihtişam çağına sürükleyecek güçlü bir Hinduizm öngörürken, daha liberal görüşlere sahip Hindular da dahil olmak üzere yollarına çıkan muhalefete tahammülleri bulunmuyor. Şiddet, Dünya Hindu Konseyi (VHP) üyeleri ve sağcı Sangh Parivar içindeki diğer aşırı gruplar tarafından uygulanıyor veya kışkırtılıyor.

Sangh Parivar'nın ideolojisini, Hinduizm'den ayırt etmek için Hindutva ("Hinduluk") tabiri kullanılmakta. Hareket, teokratik bir devlet ya da Hinduizm'in devlet dini olarak açıkça benimsendiği bir rejim talebinde bulunmuyor. Hindutva, dini bir kategori olmaktan ziyade ulusal-kültürel bir kategori ve Hindistan fikriyle eşanlamlı olarak görülüyor. Sangh Parivar'a göre Müslümanlar da dahil olmak üzere diğer inançlara sahip Hintliler, Hindutva'yı kabul etme noktasında bir beis görmemeliler, zira eğer bunu kabul etmezlerse vatana ihanet etmiş sayılırlar. Sangh Parivar'ın temel hoşnutsuzluğu, Hindistan'ın Kongre tarafından inşa edilen laikliğinin Müslümanlara ve diğer azınlıklara karşı fazla uzlaşmacı olması. Önemli sembolik sorunlardan biri ise diğer Hintliler tek tip bir medeni kanuna tabiyken, devletin evlilik ve miras konularında Müslümanların özel hukukunu tanıması. Sangh Parivar, esas olarak azınlık haklarını korumaya yönelik politikaları ortadan kaldırmaya çalışırken, görünürde toplumsal bir eşitlik arayışında olduğunu iddia ediyor. Ancak hareket, afet yardımı dağıtımında bile dini ayrımcılığın yanı sıra fiziksel şiddetle desteklenen aşırı hoşgörüsüzlük konusunda ağır bir sicile sahip.

Üç Yapısal Açmaz ve Modi’nin Başarısı

Adına rağmen Hint gazeteciliğinde seküler demokratik değerlerin en güçlü savunucularından biri olan ulusal gazete Hindu'nun siyasi editörü Varghese K. George, Sangh Parivar hareketi hakkında en azından tarihsel olarak onun seçim umutlarını sınırlayan üç yapısal zayıflığa işaret ediyor. Bunlardan ilki, dinsel olana odaklanan Hindu gelenekçiler ile daha yüksek yaşam standartları için sabırsızlanan orta sınıf arasındaki gerilim. İkincisi, Hindu toplumu içerisinde BJP seçkinlerinin alt gruplara etkileşimini sınırlandıran kast sistemi. Üçüncüsü, BJP'nin seçim pragmatizmi ile RSS’nin kültürel dogmatizmi arasındaki huzursuz güç dengesi.
 
George, Narendra Modi'nin her üç ikileme ve probleme de cevap veren bir siyasi kişilik olarak ortaya çıktığını öne sürüyor. George’a göre Modi ilk olarak, geleneksel ve modern arasında bir köprü kurdu. 2002 yılındaki Gucerat katliamının ardından, eyalet başbakanı olarak Modi, inançlı insanların yılmaz savunucusu olduğunu öne sürdü. Sonraki on yılını, bir yorumcunun deyimiyle "fanatik Hindutva ve reform yanlısı zeka”dan oluşan “ikisi bir arada paketinin" ikinci kısmını geliştirerek geçirdi. Modi, örneğin ineklerin kesilmesine karşı çıkarak büyük ölçüde sembolik dini davaları savunurken, agresif bir şekilde ekonomik büyümeyi sürdürdü. George'un deyimiyle Hindutva 2.0, geçmişten esas olarak neoliberalizmi kucaklamasıyla ayrılıyordu. Modi yönetimindeki Gucerat, yeniden dağıtım politikalarına direnerek, ekonomik büyümeyi benimsemişti. George: "Modi'nin birkaç yıldır kamuoyuna yaptığı açıklamalara bakılırsa Hindutva 2.0, din ve milliyetçiliği ekonomik ilerlemeyle birleştiren neoliberalizmin farklı bir versiyonu" diyor.

İkinci sorun olan kast sistemi, BJP'nin Hindistan'ın yoksul eyaletlerinde iktidara ulaşmasının önündeki en büyük engeldi. Geleneksel olarak dışlanmış ya da dokunulmaz olarak görülen Dalitler gibi geri kalmış kastlar, ulusal Bahujan Samaj Partisi ve Uttar Pradeş'teki sol eğilimli Samajwadi Partisi gibi eyalet düzeyindeki örgütler tarafından daha iyi temsil edildiklerini düşünüyorlardı. Modi, onları etkilemek için kendi yoksul ve geri kalmış kast kökenlerini öne çıkararak cazibesini önemli ölçüde arttırdı. Ancak kast ayrımlarını aşan bir Hindu birliğini teşvik etmek için Modi'nin ortak bir düşman yaratması da gerekiyordu. Pakistan’la ve küresel terörizmle ilişkilendirilen Müslümanlar bu amaca kolayca hizmet edebilecek hedeflerdi. Modi'nin selefleri Ayodhya'daki Babri Camii’ni yıktıklarında bunu fark etmişlerdi. Yüksek Mahkeme, yıkılan caminin yerine yeniden cami inşa edilmesini yasakladı. Böylece orası Müslümanlara karşı korku ve nefreti körükleyen güçlü bir adaletsizlik sembolü haline geldi.

Üçüncü sorun etrafında, Modi RSS-BJP arasındaki gerilimi de aşmayı başardı. Sekiz yaşından beri RSS'nin bir üyesi olan Modi'nin soyağacı tartışılmazdı. BJP'nin ilk başbakanı Atal Behari Vajpayee, RSS'nin aşırılıkçı eğilimlerinin önüne geçmeye çalışmıştı. Gucerat'taki 2002 katliamını sindiremeyerek eyalet başbakanı olan Modi'yi görevden almaya bile uğraşmıştı. Ancak o zamana kadar Modi, Gucerat'ta zaten dokunulmaz hale gelmişti. Modi, 2013-14 yıllarında BJP içindeki rakiplerini tasfiye ederek bir kenara itti. Sangh Parivar'ın iktidara dönmek için en büyük umudu olarak ortaya çıktı. Gazeteci Dinesh Narayan: “RSS, Pragmatik bir ekonomi felsefesini benimsemiş görünen, aynı zamanda erkeksi bir Hindu gururu yansıtan, Movado saat, Bulgari gözlük ve Montblanc kalemler kullanan Gucerat başbakanının kişiliğinde kendi değerleri ile çağdaş siyasi yaşamın zorunlulukları arasındaki gerilimleri çözmenin ya da en azından dağıtmanın bir yolunu bulmuş olabilir,” diyor.

İktidara Giden Yol

BJP'nin 1998'de Delhi'ye, iktidara, giden yolu Babri Camii'nin parçalanmış taşlarıyla döşenmişse, 2014'teki çarpıcı dönüşü de Ahmedabad'ın kana bulanmış sokaklarından ve büyük şirketlerin destekleyici yönetim kurulu odalarından geçmiştir. Modi'nin Gucerat'ın başbakanı olmasından sonraki 150 gün içinde, aşırılık yanlısı Hindular, Müslümanları katlediyordu. Hinduları ve diğer inanç temelli grupları içeren bir sivil toplum örgütleri ağı olan Soykırıma Karşı Kampanya (Campaign Against Genocide) tarafından isyanlarla ilgili olarak yapılan bir soruşturma, eyalet hükümetini "en üst düzeyde suç ortağı ve suçlu" buldu. Modi 2002 katliamı ile olan ilişkisini hiçbir zaman unutturamadı. Bunu yapmaya çalışmadı da. Kemik seçmen kitlesinin önemli bir kısmı için Gucerat katliamı, nihayetinde tehlikeli bir azınlık olan Müslümanlara karşı vadesi çoktan geçmiş bir ders verme anlamına geliyordu. Hindu nüfusu içindeki ılımlılar dehşete kapılmıştı. Ancak dünyanın pek çok yerindeki siyasetçilerin de bildiği gibi ılımlılar bir seçim kampanyası için istenen “en etkili orduyu” oluşturmazlar. 1980'de BJP'yi kuran birlikler Modi'nin coşkularına en çok ihtiyaç duyduğu RSS üyeleriydi. Modi ancak onların desteğiyle BJP içinde üstünlük kazanabildi. Açık ara önde gittiği ortaya çıktıktan sonra bile (sağduyu kendisini daha ılımlı ve kapsayıcı bir başbakan adayı olarak konumlandırmasını önerebilecekken), Modi'nin kampanyası “Hindu bir güçlü lider” imajıyla şekillendi. 

Yeni Başbakan

İktidarın gerçekleriyle yüzleştiklerinde, aşırılık yanlısı bir çizgide kampanya yürüten adaylar genellikle ılımlı bir yönetim anlayışına yönelirler. Ancak Modi'nin Delhi'ye gelişinden iki yıl sonra Hindutva'nın nefret söyleminde ılımlılığa dair çok az işaret var. Modi, seçim kampanyasında verdikleri desteğin mükafatı olarak eğitim ve kültür alanlarını fanatik RSS'ye teslim etti. Tarihçi Ramachandra Guha, hareketin başbakan üzerindeki gücünü giderek artırdığını söylüyor. Adityanath gibi politikacılar Modi'nin uluslararası itibarını zedelese de din temelli milliyetçi platformlar kendisini seçtirdiği için onları dizginlemesi zor görünüyor. Varghese K. George, "Bu uzaktan kumandayla istediğiniz gibi açıp kapatabileceğiniz bir şey değil," diyor.

Modi'nin diğer kilit platformu olan ''Ekonomik Canlanma'' ise sallantıda görünüyor. İktidara geldikten sonra görkemli seçim vaatlerinin pek azını hayata geçiren BJP, sonraki ilk büyük seçim sınavında başarısız oldu: 2015'te Delhi ve Bihar'daki seçimlerde ağır bir yenilgi aldı. Sağlam ekonomik sonuçların yokluğunda, kimlik siyaseti destek kazanmanın en ucuz yolu olmaya devam edebilir. Buna rağmen Başbakan ilk döneminin ortalarında dahi azınlıkların statülerinin güvende olduğuna dair garanti vermek için herhangi bir girişimde bulunmadı.

Hindutva gündeminin önündeki en büyük engel ülkenin tam anlamıyla kontrol edilememesi olabilir. Hintli liderlerin niyetlerinin önünü kesen aynı engel, Modi'nin Hindu milliyetçiliğine de aynısını yapabilir. Hindistan'ın federal sisteminden gem vurulamaz tartışmacı geleneğine kadar her şey bütüncül bir Hindistan rüyasının altını oyuyor. Anayasa hukukçusu Bhairav Acharya, mahkemeler ve yarı-yargısal komisyonların Modi yönetimine ek yapısal teminatlar sağladığını söylüyor. Buna ek olarak, başta ulusal güvenlik olmak üzere devletin diğer zorunlulukları da devreye girebilir. Yaşlı bir rahibenin acımasızca tecavüze uğraması da dahil olmak üzere Hıristiyanlara yönelik geniş çaplı saldırıların ardından, eski donanma şefi Sushil Kumar, çarpıcı bir müdahalede bulundu: Hindistan, laik toplumsal yapısını ve çok ırklı silahlı kuvvetlerini tehlikeye atacak kadar bozulmayı göze alamaz. "Silahlı kuvvetler Hindistan'da her zaman toplumumuzun en güçlü direği olarak görülmüştür ve bunun nedeni de basitçe laik bir silahlı kuvvet olmamızdır. Şimdi, böyle bir virüsün silahlı kuvvetlerin içine sızmasına izin vermek çok tehlikeli bir şey." dedi. 

Başbakan'ın söylemlerinin çoğu ekonomi ve dış ilişkilere odaklanıyor. Aynı zamanda Modi, Hindu Sağı’ndaki kemik seçmen kitlesini Hindutva rüyasının hala hayatta olduğu konusunda cesaretlendirecek şeyler söylemeye ve yapmaya devam ediyor. Modi’nin ayrımcı söylemi ülkenin ekonomisi için dikkat çekici. Fazla bir şey söylenmesine gerek yok. On yıllardır süren Hindutva nefret propagandası, devam etmekte olan Hindistan tarihini yeniden yazma kampanyası ve Muzaffarnagar ve Gucerat katliamları sayesinde Modi'nin hayran kitlesi, liderlerinin bıraktığı boşlukları zihinsel bilgi kartlarıyla kolayca doldurabilir. Modi, başbakan olarak yaptığı ilk parlamento konuşmalarından birinde, "1200 yıllık köle zihniyetinden" kurtulma ihtiyacından söz etmişti. Bu konuşma üzerine, dinleyiciler daha fazla ayrıntıya gerek duymadı. 12 asırlık tarihi yok saymanın sadece İngiliz sömürgeciliğini değil, Hindistan'ın Müslüman mirasını da aşmak anlamına geldiğini biliyorlardı. İşte Modi'nin “Hindistan'ı kaderiyle buluşturma” vizyonu: Görkemli bir Hindu medeniyeti, yabancı istilalar, giderek daha fazlasını talep eden azınlıklar ve bu istilacılara ders vermeye hazır güçlü bir lider.


Bu yazı The MIT Press'te "The Rise of Hindu Nationalism" başlığıyla yayınlandı. Kısaltılarak çevirilen metinde editoryal düzenleme yapılmıştır.