ANALİZ
İran: “Bu Bir Devrim Değil?”
"Başörtüsü protestoları", İranlı feministlerin ülkenin baskıcı ahlak polisine yönelik öfkesi olmaktan çıkıp doğrudan İran rejimine yönelik genel bir hoşnutsuzluk ve direniş ifadesine dönüştü.
İRAN'DA MAHSA AMİNİ'NİN, kadınların başörtüsü takmasını zorunlu kılan yasalara uymamasını izleyen ölümünün üzerinden uzun bir zaman geçti ve öfkeli protestolar büyük şehir sokaklarında şiddetlenerek devam ediyor. Protestocular [geçtiğimiz haftalarda], mesajlarını tüm ülkeye duyurabilmek için İran'ın en büyük haber kanalını hacklemiyi başardılar.
O an, dini lider Ali Hamaney'in devlet yetkilileriyle yaptığı toplantının yer aldığı bir yayının yerini, İran'daki ayaklanmaya karşı rejimin sergilediği şiddetli baskı sırasında ölen protestocuların görüntüleri aldı. Görüntülerde, protesto eylemlerinin sloganı haline gelen “kadın, yaşam, özgürlük” sloganı bir şarkıya aktarılmıştı. Şarkının bir bölümü izleyicilere “bize katıl ayağa kalk” çağrısı olarak yayınlandı.
Amini'nin ölüm haberinin geldiği 16 Eylül'den bu yana en az 19'u çocuk 185 kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Çatışmalarda İran güvenlik güçlerinden 14 kişinin öldüğü bildirildi.
"Başörtüsü protestoları", İranlı feministlerin ülkenin baskıcı ahlak polisine yönelik öfkesinden, İran yönetiminin kendisine karşı genel bir direniş ve hoşnutsuzluk ifadesine dönüştü. Şehirlerden gelen genel protesto haberleri çoğalıyor.
Bu protesto eylemlerinde İran'da son Şahı deviren 1979 devrimiyle paralellikler var. Kadınlar o ayaklanmada da önemli bir rol oynadılar. O ayaklanmada kadınlar, 1936'da Şah'ın babası tarafından getirilen başörtüsü yasağını reddettiklerini göstermek için başörtüsü taktılar. Daha sonra yönetim devrildi. Ancak başörtüsü, bu kez takma zorunluluğuyla, yine baskıcı monarşinin bir sembolü oldu.
Ancak 1979 devrimi, Batı emperyalizmine karşı uzun zamandır aranan bağımsızlığı getirdiyse de İran halkını, patriarşinin otoriter bir biçimine teslim etti. Pek çok kadının Şah rejimine meydan okuyarak taktığı başörtüsü, hızla İran Cumhuriyeti'nin kadınlara yönelik baskısının bir aracı haline geldi.
Ancak İran Cumhuriyeti'nin ahlak polisinin yükselişi, kamusal alanda ve giderek özel yaşamda cinsiyet ayrımını dayatması hem erkek hem kadın herkesin özgürlüğünü etkiledi. Protestolar, 1979'da olduğu gibi, okullarda ve üniversitelerde son derece şiddetli, ayrıca toplumun daha geniş bir kesimine yayıldığına dair işaretler var. Pek çok insan, rejimin Batı yaptırımları karşısında ekonomiyi yönetme biçimine ve hükümetin Washington'la bu kısıtlamaların etkisini azaltabilecek bir anlaşmayı müzakere etme konusundaki beceriksizliğine kızgın.
Bu bir devrim değil
2009'daki kitlesel protestolarda sorulan soruların aynısı, son haftalarda tekrar sorulmaya başladı: “Bu bir devrim mi? Rejimi devirecek mi?” Cevap analitik olmalı. 2009'daki sözde “Yeşil Hareket”te, yüzbinlerce İranlı, Mahmud Ahmedinejad'ın tartışmalı yeniden seçilmesini protesto etmek için sokaklara döküldü. Ardından, hükümet karşıtı bir protesto sırasında 26 yaşındaki İranlı genç Neda Ağa-Soltan'ın vurularak öldürülmesi halkı daha da öfkelendirdi.
O zamanlar The Guardian için bir makale yazmıştım, başlığı şuydu: “İran: Bu bir devrim değil.” Makale, o yılki kitlesel protestolar ile Şah'ı deviren 1979 devrimi arasındaki farklara işaret ediyordu: O dönemde, protestocuların sadece suçlayacak bir "kötü adam" belirlemekle yetindiklerine, aynı zamanda rejimin de belli düzeyde esnekliğe ve tavizlere açık olduğuna da dikkat çekiyordu. Aynı tespit şimdi son olayları anlatmak için kullanılabilir.
Öncelikle dünya genelinde hükümetler, nüfusları yönetmek için teknolojiyi kullanma konusunda daha usta hale geldi. İran'da sosyal medyanın yaygın bir kullanımı var. Toplumda internete sızma ve hackleme kapasitesi yüksek. Teknolojiden anlayan, muhalefeti harekete geçirmek için çevrimiçi araçları kullanmayı bilen genç bir nesil var. Ancak İran yönetimi, siber uzayı kontrol etme konusunda çok usta. Sansürden kaçmak için İranlılar tarafından kullanılan özel ağları ve diğer teknolojileri kontrol etmek konusunda da.
Son protestolarda, 1979'dakinden farklı olarak, devrimci kisvesini üstlenmeye hazır karizmatik bir lider yok. Şimdiye kadar lidersiz bir hareket olarak kaldı. Halbuki devrimler, insanların uğruna risk almaya hazır olduğu bir figüre ihtiyaç duyar: Lenin, Mao, Castro veya 1979'da Ayetullah Humeyni gibi.
Burada sadece bir uyarı eklenebilir: İran Cumhuriyeti'nin ana taşıyıcılarından biri Devrim Muhafızları ordusudur (IRGC). Devrim Muhafızları, kışlasında kalmaya karar verirse veya emredilmesi halinde protestoculara ateş etmeyi reddederse, bu her şeyi değiştirebilir. Daha fazla kan dökülmesine neden olmayı reddetmenin yaygın bir tutum olması gerekir.
Şimdiye kadar, bunun olabileceğine dair bir işaret yok. Dolayısıyla Mahsa Amini'nin öldürülmesine yönelik popüler öfke, İran'da giderek popülaritesini yitiren teokratik rejimin çökmekte olan yapısına yalnızca bir yeni darbe daha indirebilir.
Bu yazı The Conversation’da, 10 Ekim 2022 tarihinde “Iran: the hijab protests are now massive, but a revolution will need the military to change sides” başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.
Küresel Düşünce ve Karşılaştırmalı Felsefeler Profesörü, SOAS, Londra Üniversitesi