ANALİZ
Hindistan'da Sivil Toplum - İktidar İlişkisi: Devleti Yaşat ki Toplum Yaşasın!
Hindistan’da STK’lara yönelik baskılar, hükümetin yaslandığı Hindu ideolojisi ve toplumsal muhalefetin zayıflatılması önceliğine dayanıyor. STK’ların zayıflaması muhtemelen daha az yenilikçi fikir, daha zayıf politika, daha az denetim ve daha güçlü iktidar demek.
HİNDİSTAN'IN SİVİL TOPLUMU ülkenin en büyük endüstrilerinden biri. Bu sektörde 200.000'den fazla kayıtlı STK yer alıyor. Bu sayı ülkenin tarım ve finans sektörlerindeki özel şirket sayısından daha fazla. Küçük işletmelerden Hindistan çapında geniş ağlara kadar uzanan bu hayır kurumlarının kalkınmaya ve milyonlarca yoksul Hintlinin bireysel yaşamlarına katkısı hesaplanamayacak kadar büyük.
Aktivist gruplar 1947'de Hindistan'ın bağımsızlığını kazanmasına yardımcı oldular ve o zamandan beri devletin aşırılıklarını dizginlemeye ve zayıflıklarını telafi etmeye çalışıyorlar. Kadınlara ve kız çocuklarına halk sağlığı eğitimi ve diğer hizmetleri sağlayan Care India, 2021-22'de 84 milyon kişiye yardım etti. Delhi'deki bir düşünce kuruluşu olan Centre for Policy Research (CPR) gibi araştırma kuruluşları, Hindistan'ı yoksullukla mücadele uygulamaları konusunda adeta bir laboratuvar haline getiren politikaların birçoğunun taslağını hazırladı. Kayıtlı STK'ların sayısı, toplam STK sayısının çok küçük bir bölümünü oluşturuyor. Üstelik bu kayıtlı kuruluşların 2.7 milyon kişiye istihdam sağladığı tahmin ediliyor. Küresel çapta STK'larıyla tanınan Bangladeş'in, STK'lara olan minnet borcu muhtemelen diğerlerinden de fazla. Dolayısıyla Bharatiya Janata Partisi (BJP) hükümetinin bu sektöre karşı başlattığı on yıllık saldırı hem riskli hem de maliyetli.
Sektör konusunda uzman kişilere göre Narendra Modi yönetimi 2014 yılında iktidara geldiğinden bu yana binlerce hayır kurumunu kapattı ya da içini boşalttı. STK patronlarından biri, sektörün bir "korku ortamında" faaliyet gösterdiğini söylüyor. Geçen yılın kurbanları arasında yabancı bağış alma lisansları askıya alınan ve iptal edilen Care India ve CPR da bulunuyor. Care o zamandan beri 4.000 kişiyi işten çıkardı. CPR, 2022-23 yıllarında 600'den fazla makale, uygulanan politikalara dair rapor ve yazılar yayınlayan tarafsız bir kuruluş. Ancak bu kuruluş bile 200 araştırmacısının büyük bir kısmını işten çıkardı ve belki de varlığını sürdüremeyecek. İsveçli bir düşünce kuruluşu olan V-Dem tarafından derlenen bir sivil toplum sağlığı ölçütüne göre Hindistan'ın puanı 2014'ten bu yana yarı yarıya düştü.
Etkilenen kuruluşların tam sayısını tespit etmek, onlara karşı kullanılan çeşitli yasal araçlar nedeniyle zor. Başta CPR olmak üzere bazıları vergi baskınlarına maruz kaldı. Bireysel aktivistler terörle mücadele suçlamasıyla tutuklandı. Bu tür davalar nadiren mahkumiyetle sonuçlanır çünkü yasal süreç cezanın kendisidir: Zaten sınırlı olan kaynakları bağlar ve operasyonları sekteye uğratır. Yine de hükümet tarafından en sık kullanılan araç Yabancı Katkı Düzenleme Yasası (FCRA). Hindistan'ın 1976'da istenmeyen "yabancı elleri" (bu, o zamanlar çoğunlukla Amerika anlamına geliyordu) sınırlamak için yürürlüğe koyduğu bu yasa, hükümetin STK'ların dış finansmanını reddetmesine olanak tanıyor.
STK'ları düzenleyen İçişleri Bakanlığı, 2014 yılından bu yana, yabancı fon alabilmek için gerekli olan yaklaşık 17.000 lisansı yasa kapsamında iptal etti. Ayrıca lisans başvurusunda bulunmayı da çok daha zor hale getirdi. En etkili Hint STK'larının birçoğunun yabancı paraya ne kadar bağımlı olduğu düşünüldüğünde, bu güçlü bir engel. Bir danışmanlık kuruluşu olan Sattva Consulting tarafından yapılan bir ankete göre en büyük 200 STK'nın neredeyse yarısı, gelirlerinin yarısından fazlasını denizaşırı bağışlardan sağlıyor. Politika ve araştırma üzerine çalışan kuruluşlar bu bağışlara daha da bağımlı. CPR'ın fonlarının yaklaşık %75'i yurtdışından geliyor.
Peki STK’ya yönelik bu baskıların nedeni ne? Bu makalede isminin geçmesini -neredeyse hiçbiri- istemeyen sektör gözlemcileri, hükümetin Hindu öncelikli ideolojisine ve karşıt görüşlere karşı artan hoşgörüsüzlüğüne atıfta bulunuyor. Bu kişiler iki kategoriye ayrılabilir. Birincisi, Hindu olmayan, inanç temelli STK'lar ki bunlar BJP tarafından Hinduların din değiştirmesi için çalışmakla suçlanıyor. BJP'nin İçişleri Bakanı ve ikinci adamı Amit Shah, bu aşırı korkuyu körükleyerek Hindistan'ın "demografisini" değiştirmeye çalışan kuruluşlara "merhamet gösterilmeyeceğini" söylüyor. Neredeyse hiçbir STK açıkça bu amaç için çalışmıyor. Yine de son iki yılda yabancı fon lisanslarını kaybedenlerin yarısından fazlası Hıristiyan ya da Müslüman. Hindistan'da yetmiş yıldır çocuk refahı için çalışan ve 300.000'den fazla çocuğa yardım eden ekümenik bir Hıristiyan kuruluşu olan World Vision'ın Hindistan şubesi geçen ay lisansını kaybetti. BJP'yi destekleyen bir örgütler ailesi olan Sangh Parivar üyeleri de dahil olmak üzere, Hindu örgütler nadiren baskı görüyor ya da hiç görmüyor. (İktidar partisi de öyle. Büyük ihtimalle kendisi de çok sayıda yabancı bağış alıyor).
Hedefteki ikinci büyük grup ise BJP'nin ideolojik rakip olarak gördüğü gruplar. Modi'nin partisi, muhtemelen haklı olarak, çoğu STK'nın, ana rakibi Kongre Partisi’ni tercih ettiğinden şüpheleniyor. Uluslararası Af Örgütü'nün Hindistan ofisinin eski başkanı Aakar Patel, Modi'nin tüm sektörü "bir hastalık" olarak gördüğünü iddia ediyor. BJP’yi destekleyen Sangh Parivar aktivistlerinin ihlallerini araştırmasıyla tanınan bir STK olan Uluslararası Af Örgütü de bir başka kurbandı. Bir kara para aklama davasında fonları dondurulduktan sonra 2020 yılında Hindistan'daki faaliyetlerini durdurdu.
Hükümetin STK’lar üzerinde uyguladığı söz konusu baskılar, Kongre Partisi ile rakipleri arasında eskiden beri var olan kalkınma anlayışıyla ilgili farklılaşmayı yansıtıyor. Kökeni Mohandas Gandhi ve diğer bağımsızlık öncesi liderlerin sosyal aktivizmine dayanan Kongre Partisi, genellikle STK'larla birlikte hareket etti. Örneğin, Kongre liderliğindeki bir önceki yönetim, hükümete tavsiyelerde bulunmaları ve onları bazı konularda uyarmaları için aralarında ekonomist Jean Dreze gibi akademisyen ve aktivistlerin de bulunduğu bir Ulusal Danışma Konseyi (NAC) kurmuştu. Buna karşın BJP, on yıllardır süren STK-Kongre işbirliğinin, kısmen bazı hayır kurumlarının yüksek harcamaları ve verimsizlikleri nedeniyle kötü sonuçlar verdiğini düşünüyor. Bunun yerine, dışarıdan müdahaleye izin vermeyen, güçlü, teknoloji meraklısı, merkezi bir devleti savunuyor. Modi kendi yaklaşımını "sıkı çalışmanın Harvard'dakilerin dediğinden önemli olduğu"nu söyleyerek tanımlıyor.
Ancak Hindistan devletinin zayıflığı görmezden gelinemez. Eyalet hükümetleri, (bir STK olan Pratham'ın 5,6 milyon çocuğa sağladığı eğitim hizmeti gibi) temel hizmetleri sunmak için STK'lara güveniyor. Yoksullara yardım etmek üzere BJP'nin GSYİH içindeki paylarını artırması ve dijital altyapıda büyük iyileştirmeler yapılması gibi çabalara rağmen, devletin özellikle eğitim ve sağlık alanındaki erişimi hala bir yere kadar.
Üstelik STK'lara uygulanan baskının gerçek bir ideolojik farklılığa değil, genellikle siyasi bir nefrete dayandığı görülüyor. Gerçi Kongre'nin işbirlikçilerinin birçoğu bu girişimleri eleştirdi (Dreze şu anda feshedilmiş olan NAC'den büyük bir öfkeyle istifa eden birkaç kişiden biriydi) ama BJP, Kongre ile bağı olan muhtemelen bütün STK'ları düşman olarak görüyor. Bu STK'lara karşı girişilen ve muhalefet karşısında duyulan genel bir tahammülsüzlüğe işaret eden hamleler siyasi görünüyor. Merkezi Delhi'de bulunan bir diğer düşünce kuruluşu Centre for Equity Studies'in lisansı, kurucusu Harsh Mander'in (bir başka eski NAC üyesi) hükümeti eleştirmesinin ardından Yabancı Katkı Düzenleme Yasası (FCRA) tarafından askıya alındı. Delhi'deki evi kısa süre önce istihbarat ajanları tarafından basıldı. Benzer bir baskını, gazeteci Paranjoy Guha Thakurta yaşadı. Çin'in devlet desteğiyle yayın yaptığı iddiasından soruşturma altında olan sol eğilimli News-Click ile ilişkisi nedeniyle bunu yaşayan Thakurta, BJP'nin "intikamcı" olduğunu söylüyor.
Yabancı Katkı Düzenleme Yasası (FCRA)'nın büyük STK'lara getirdiği kısıtlamalar, genellikle Hindistan'ın en yoksul bölgelerinde destekledikleri çok sayıda küçük kuruluşa zarar veriyor. Büyük bir halk kuruluşunun lideri, bunun "alt hibelere bel bağlayan küçük STK'lar için ölümcül bir darbe" olduğunu söylüyor. CPR gibi enstitülerdeki beyin gücünün erozyonu geri döndürülemez olabilir. Eski akademisyenlerin çoğu yurtdışına gitti ya da daha iyi maaş veren özel şirketlerde çalışmaya başladı. Bu tür kurumların zayıflaması muhtemelen daha az yenilikçi fikir, daha zayıf politika ve daha az gözetimle sonuçlanacak.
Genellikle aynı yasal yollarla eleştirel gazetecilere ve muhalif siyasetçilere karşı aynı anda yürütülen kampanyalar, kurumsal hasarı ve sürü psikolojisinin (groupthink) ortaya çıkma riskini daha da artırıyor. Üst düzey bir yetkili, kararların halihazırda hiçbir dış girdi dikkate alınmadan "genellikle merkezi hale getirildiğini" söylüyor. Genel seçimlerde BJP'nin üçüncü dönemi kazanması halinde, ki bu muhtemel görünüyor, işlerin daha da kötüye gidebileceğinden korkuluyor.
Bu yazı, The Economist'te “India’s civil society is under attack” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.