×
FRANSA

ANALİZ

Fransa Siyasetinde Yeni Normal: Milliyetçi Siyaset

Önyargılı bir milliyetçi söylemin hem Fransa'da hem de Avrupa bloku genelinde siyasi bir demirbaş haline gelmesi, Fransa’yla birlikte bölgede, sivil toplumun giderek küçülmesinin yanı sıra, rahatsız edici bir siyasi eğilimin yerleşmesine de yol açıyor.
FRANSA'DA SEÇİMLERİN tozu nihayet yatışırken, belli siyasi kampanyaları harekete geçiren ağır ırkçı söylemde azalma belirtisi görünmüyor.

Aşırı sağ Ulusal Ralli (RN) partisinin yükselişi ve onun Fransız parlamentosunda daha fazla öne çıkması, Fransa siyaseti açısından bir şeyi açıkça ortaya koyuyor: Artık özür dilemeyen, ırkçı ve milliyetçi bir yaklaşım, tamamen kabul edilebilir bir siyasete dönüşmüş durumda. Önyargılı bir söylemin hem Fransa'da hem de Avrupa bloku genelinde siyasi bir demirbaş haline gelmesi, Avrupa’da sivil toplumun giderek küçülmesinin yanı sıra, rahatsız edici bir siyasi tonun yerleşmesine de yol açıyor.

Önceki aylarda, aşırı sağcı milletvekili Jose Gonzalez, “Fransız Cezayir”ini hatırlattı ve Cezayir bağımsızlığını kazandığında Fransa’nın toprak kaybetmiş olmasını kınadı. Ve şaşırtıcı bir şekilde, sömürgeciliği yücelten konuşması Fransız Ulusal Meclisi'nde alkışlarla karşılandı. Avrupa sömürgecileri tarafından boyun eğdirme ve cinayetin altın çağından daha nostaljik ne olabilir?

Konuyla ilgili baskı yapıldığında Gonzalez, Fransa'nın Cezayir'de herhangi bir savaş suçu işlemediğini bile iddia ederek yorumlarının arkasında durdu. Böylece Fransız Cezayir Gizli Ordu Teşkilatı tarafından yanlış bir şey yapılmadığını iddia etmek suretiyle sömürge savaş suçlarının savunucusu olmak artık siyasi bir akım haline geldi.

Bu durum, bağımsız gözlemciler için şaşırtıcı olabilir, ancak son beş yıldır Fransa'da ayrımcı politikaların ve söylemlerin yükünü çekenler için olağan bir vaziyet. Ülkenin azınlık toplulukları, kendilerini Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un hükümeti tarafından zaten boğulmuş hissediyorlardı.

Son birkaç yılda, özellikle Müslümanların medeni haklarını savunan birçok sivil toplum kuruluşu, İçişleri Bakanı Gerald Darmanin'in talimatıyla hiçbir yargı denetimi olmaksızın feshedildi. En yüksek idari mahkeme olan Le Conseil d'Etat, defalarca Darmanin'in yanında yer aldı ve sivil alanın daralmasının yanı sıra, sıradan insanlar Fransız makamları tarafından hedef alındı. Bütün bunlar, Fransız yargı sisteminin nesnel ve bağımsız işleyişi için çok fazla.

Pandemi sırasında hem maske hem de başörtüsü takan kadınlara yüzleri tamamen kapatıldığı gerekçesiyle para cezası kesildi. Fransa'nın etnik açıdan çeşitli olan Seine-Saint-Denis bölgesi, ülkenin geri kalanından daha fazla COVID-19 cezası aldı.

Fransa aşırı sağının Ulusal Meclis'te 89 sandalyeye sahip olmasının ardından (ki bu, önceki seçimlere göre 11 katlık, eşi görülmemiş bir artıştı) Belçika merkezli bir sivil toplum örgütü olan Avrupa'da İslamofobiyle Mücadele Kolektifi, “Cumhurbaşkanı Macron’un partisinin aşırı sağ söylemi normalleştirmesinin, Le Pen’in Ulusal Birlik Partisi (RN)’nin genel seçimlerin gerçek galibi olmasını sağladığını” öne sürdü. Ve Fransa’da azınlıkların temel haklarını çiğneme çabalarının daha da artacağını belirtti.

Ancak bu noktada Fransız hükümeti, Müslüman nüfusun özgürlüklerinin ülkede daha büyük bir tehdit olduğunu düşünüyor gibi. İslamofobiyle Mücadele Kolektifi, “Macron’un partisinin sadece İslamofobik duruşları ve yasaları sahiplenmekle kalmadığını, aynı zamanda bazı parti üyelerinin artık 'RN ile birlikte ilerleyebileceklerini' düşündüklerini ve hatta kendi partilerinin aşırı sağ bir partiye dönüşüp dönüşmediğinden şüphe duyduklarını” belirtiyor.

Üç hafta önce Le Conseil d'Etat, Grenoble'daki halka açık havuzlarda üç parça mayoya izin verme kararını tersine çevirerek Müslüman kadınları dışladı ve kenara itti. Ayrıca üzerinde Müslüman sembolleri olan mezar taşları, geçen yılki tarafsızlık önlemlerini yürürlüğe koymayı amaçlayan tartışmalı ayrılıkçılık karşıtı yasa tasarısının kurbanı oldu oldu. Hasılı, ölüler bile bağışlanmıyor artık. Görünüşe göre, dini inançlarınıza göre gömülmek, bugünlerde potansiyel bir ayrılıkçılık eylemi ve ağır bir suç teşkil ediyor.

Macron, imajını aşırı sağa karşı Avrupa'nın liberal koruyucusu olarak şekillendirirken, gerçek şu ki, aşırı sağın ilerlemelerine aktif olarak katkıda bulundu. Cumhurbaşkanının partisi, aşırı sağ aday Marine Le Pen'e karşı kötü şöhretli “cumhuriyetçi barajı” desteklemek yerine, seçmenleri Jean-Luc Mélenchon'un sosyalist-sol NUPES koalisyonundan adayları desteklemeye teşvik etmekten uzak durdu.

Ancak Fransa bu konuda da yalnız değil. Avrupa düzeyinde de aşırı sağ hareketin artan tehdidini dikkate alma konusunda tutarlı bir başarısızlık var. Ve sonuçta ortaya çıkan etki, Avrupa Birliği siyasetinin kademeli olarak sağa kayması; ırkçılık ve ayrımcılığın normalleşmesi. Örneğin, kısa bir süre önce, Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Margaritis Schinas, İspanya'nın aşırı sağ partisi Vox partisinden milletvekilleriyle bir araya geldiğinde “kordon temizliği” politikasını rafa kaldırmış gibiydi. Zira kordun temizliği politikası, ironik bir şekilde, 1980'lerde Jean-Marie Le Pen'in Ulusal Cephe partisinin yükselişiyle aşırı sağın etkisini sınırlamak üzere bir mekanizma olarak kullanılan bir politikaydı.

Durum her ne kadar vahim görünse de her şey kaybedilmiş değil. AB Irkçılık Karşıtı Eylem Planı'nın oluşturulması ve Michaela Moua'nın ilk AB Irkçılık Karşıtı Koordinatörü olarak atanmasıyla birlikte, kurumsal bir geri adım atmanın bazı işaretleri var.

Ancak birkaç olumlu gelişmeye bakılmaksızın, aşırı sağ demokrasilerimiz için hala saatli bir bomba anlamına geliyor. AB liderlerinin bunu hem kendi ulusal sınırları içinde hem de blok genelinde etkisiz hale getirmeye öncelik vermeleri gerekiyor.


Julie Pascoet ve Nabil Sanaullah tarafından kaleme alınan bu yazı POLITICO’da, 20 Temmuz 2022 tarihinde “Europe’s far right and the new racist normal” başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.