×
FRANSA

ANALİZ

Fransa Siyaseti: "Macron’dan Sonra Tufan!"

Fransa'da hükümetin emeklilik reformuna yönelik toplum tarafından gösterilen protestoların şiddeti çok ağır. Bu şiddetin ülkenin siyasi geleceği hakkında söyledikleriyse daha da ağır: Aşırılık ve savrulma.
CUMHURBAŞKANI Emmanuel Macron'un emeklilik sistemiyle ilgili reform paketini parlamentodan geçirmesinin ardından, Paris'ten Lyon'a kadar pek çok şehirde, büyük ayaklanmalar patlak verdi.

Milyonlarca gösterici, yasal emeklilik yaşını 62'den 64'e çıkaracak olan reforma karşı çıkmak üzere Fransa şehirlerinde isyan başlattı ve haftalardır süren kitlesel protestoları zirveye taşıdı. İlerleyen haftalarda daha fazla protesto planlanıyor. Bu da Macron'un zaten zor durumdaki hükümeti üzerinde baskıyı artırıyor. Protesto ortamında, İngiltere Kralı Charles'ın 26 Mart’ta Fransa'ya yapacağı 6 günlük ziyaret iptal edildi.

Öğrencilerin katılması halinde daha da kötüleşebilecek olan protestoların tüm gürültüsü ve öfkesine rağmen, Macron'un görevi bırakmak zorunda kalma riski neredeyse sıfır. Hükümet, yeni yapılan güvensizlik oylamasından kıl payı kurtuldu. Macron, tepkileri azaltmak üzere kabineyi yeniden düzenlemeyi ve başbakan Élisabeth Borne'u görevden almayı düşünebilir. Ancak başkanlık sisteminin tasarımı gereği, liderin görev süresinin sonuna (2027) kadar başkanlık koltuğunda kalması neredeyse garanti.

Bu noktada Fransa siyasetiyle ilgili en kritik soru, izlediği hiper-kişisel liderlik tarzı, Fransa'nın monarşik Cumhuriyeti'nin standartlarına göre bile çoğu kez “kral”a benzetilen Macron'un siyaset sahnesini temelli terk etmesinden sonra ne olacağı. 

Anayasa tarafından üçüncü dönem için aday olması yasaklanan Macron, arkasında lidersiz ve dümensiz bir iktidar partisi bırakacak. Bu durum, parti için aşırı sol ve aşırı sağ liderlerin önünde bir güç boşluğu yaratacak. Bu boşluğu doldurmak için can atan isimlerin başında, üç kez cumhurbaşkanlığı yarışına katılan Marine Le Pen geliyor.

Macron şu anda güçlü bir iktidara sahip olsa da hükümetinin Mart sonunda karşı karşıya kaldığı güvensizlik oylaması ve ülkeyi saran isyan - kaos atmosferi, Fransa'nın AB ve NATO yanlısı liberal kampa sıkı sıkıya bağlı kalmasını umut eden herkes için geleceğe dair uğursuz soruları gündeme getiriyor.

Yani Macron'dan sonrası tufan. 

Macron'un sallanan siyasi platformu

Fransa demokrasisi üzerinde yanıp sönen ilk tehlike işareti, Macron'un kendi partisi merkezci Rönesans grubunun mevcut durumuyla ilgili. Pek çok sistemde iktidar partilerinin, en azından teoride, kendilerine iktidar kullanımının ötesinde bir varlık zemini sağlayan derin kökleri ve ideolojik temelleri vardır. 

Ancak Macron'un, yalnızca kurucusunu Elysee başkanlık sarayına oturtmak ve ardından hükümetini desteklemek üzere kurulan partisi için durum böyle değil. Parti doğası gereği pragmatik ve uysal bir karaktere sahip. Birkaç istisna dışında, başka durumlarda başkanın doğal halefi olabilecek cesur kişilikler üretmedi. 

Geçtiğimiz haftalarda emeklilik reformuna karşı başlayan isyan, halihazırda parlamentoda çoğunluğa sahip olmayan Rönesans hareketinin aslında düşünülenden çok daha zayıf olduğunu ortaya çıkardı. Başka bir deyişle, parti, geleceğin liderleri için bir yükselme zemini olmaktan çok Macron için üzerinde durabileceği içi boş bir platformu ifade ediyor. Gerçekten de Başbakan Borne, gayrı resmi bir koalisyon düzenlemesinin parçası olarak emeklilik reformunu geçirmek üzere merkez sağ Cumhuriyetçi Parti’nin desteğine güvenebileceğine inanıyordu.

Ancak bu inanç, güneyli milletvekili Aurélien Pradié liderliğinde 19 Cumhuriyetçi milletvekilinden oluşan grubun kendi parti liderliğine karşı gelerek Macron hükümetine yönelik gensoru önergesini destekleyeceğini açıkladığında beklenmedik bir şekilde yıkıldı. Dolayısıyla Cumhuriyetçi Parti içindeki bu bölünme, sadece Rönesans'ın zayıflığını değil, aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ülkedeki siyasi liderlerin çoğunu üreten ve şimdi eski halinin gölgesi haline gelen merkez sağın devam eden kargaşasını da ortaya çıkardı.

Anket şirketi Harris Interactive'de siyasi analist olan Jean-Daniel Lévy, “Fransa’da siyasi manzara sadece parçalanmış değil; aynı zamanda başkan, hükümet veya destekçileri için herhangi bir umut da sunmuyor" diyor. “Macron doktrini veya Macron'un ideolojik ardılı diye bir şey yok."

İkinci alarm zili, emeklilik krizinin parlamentodaki aşırı sağ ve aşırı sol hizipleri cesaretlendirmesiydi. Bu konuda Cumhurbaşkanlığı için iki başarısız adaylık deneyimi geçirmiş ve şu anda Sosyalist Parti’den geriye kalanları, aşırı solcu Boyun Eğmeyen Fransa grubunu ve Yeşiller’i bir araya getiren, yeni bir sol koalisyon NUPES'in en tanınmış yüzü, aşırı solcu Jean-Luc Mélenchon en dikkat çeken liderdir.

Bir süredir gözlerden kaybolan Mélenchon, emeklilik reformu mücadelesi sırasında medyada sürekli görünerek yeniden ilgi odağı haline geldi. NATO karşıtı, Avrupa şüphecisi ve Fransa'da 5. cumhuriyete son verilmesi çağrısında bulunan (önerdiği 6. Cumhuriyet, başkanlık monarşisini sona erdirecekti), sempatisi Brüksel'den çok Venezuela'ya yönelen bu eski sosyalist, devrimci sözler üretmek için ideal.

Mélenchon bu hafta, emeklilik reformuyla Macron'un "ateşi yaktığını ve tüm çıkışları kapattığını" söyledi.

Le Pen çıkışa bakıyor!

Yine de Mélenchon'un 2027'de iktidara gelme olasılığı zayıf görünüyor. Mart başında yayınlanan bir IFOP anketine göre, Fransızların sadece yüzde 21'i onun muhalefete liderlik edecek en iyi konumda olduğuna inanıyor. Bu da Melenchon’un NUPES koalisyonunun diğer ortakları tarafından pek sevilmediğini gösteriyor.

Macron'un geride kalan iki cumhurbaşkanlığı seçiminde mağlup ettiği aşırı sağcı lider Marine Le Pen çok daha iyi konumlanmış durumda. Gerçekten de son yenilgisinden bu yana Le Pen, bir yandan partisinin imajını detoksifiye etmeye devam ederken, diğer yandan kendisini başkan gibi gösterme yolunda daha fazla adım attı.

Le Pen, babası Jean-Marie Le Pen ile ilişkilendirilen “Ulusal Cephe” adını terk etmekle kalmadı; Euro bölgesinden çıkmak gibi feci bir plandan vazgeçti. Ayrıca kendisini emeklilik reformuna karşı muhalefetin merkezine yerleştirerek Fransız parlamentosunda 88 milletvekilinden oluşan partisinin lideri olarak öne çıktı.

Başkanlık için dördüncü kez aday olacağını açıklamadı. Ama bunu yapmayacağına inanmak için hiçbir sebep yok. Ve bu kez, Macron onu durdurmak için ortalıkta olmayacak.

Le pen bu hafta BFMTV'ye "Macron'dan sonra biz olacağız" dedi.

Le Pen dışında, seçimlerde Macron'un halefi olacak bariz isim, onun bir zamanlar çok sevdiği başbakanı Édouard Philippe olacak. 2017'de görevden ayrıldığından beri, Philippe sessizce Fransa'nın kuzey kıyısındaki orta ölçekli bir liman kenti olan Le Havre'nin belediye başkanı olarak zamanını geçiriyor ve kendi merkez sağ siyasi platformu Ufuklar'ı besliyor.

Philippe'in bazı özellikleri, Fransızlar nezdindeki popülaritesini artırmış gibi görünüyor… Ancak Philippe'in emeklilik konusundaki duruşu, emeklilik yaşının 67'ye çıkarılmasını desteklemesi (Macron'un önerdiğinin çok ötesinde), ona herhangi bir destek sağlamıyor. Odoxa tarafından yapılan ankete göre, Fransızların yüzde 61'i onun emeklilik reformunu savunma girişiminden memnun değil.

Hala 2027'de aday olup olmayacağından emin değil ve geçen haftaki protestolar, yarışa girmeye karar vermesi durumunda, Macron'la olan ilişkisinin, başkanlık umutları üzerinde bir engel oluşturabileceğini gösteriyor.


Bu yazı, 24 Mart 2023 tarihinde POLITICO’da “After Macron, le déluge” başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.