ANALİZ
Cezayir Siyasetine Giriş: Değişimi Değişimle Durdurmak
Cezayir'de bütünüyle bir halk egemenliği sistemine geçiş daha fazla zaman alacak ve bunu yapmak siviller ile ordu arasında yeni bir ilişkinin formüle edilmesini gerektirecek.
GIUSEPPE DI LAMPEDUSA'un Leopar adlı romanından ünlü bir dize, ülkenin 1962'de Fransa'dan bağımsızlığını kazanmasından bu yana Cezayirli liderlerin siyasete yaklaşımlarını doğru bir şekilde özetliyor: “Eğer her şeyin olduğu gibi kalmasını istiyorsak, her şey değişmeli.” Son yıllarda, ülke yöneticileri, siyasi hakları genişletti ve vatandaşlara ölçülü, seçici bir şekilde ekonomik kaynaklar seti sağladı. Devlet, halkın hoşnutsuzluğunu emmek, hükümetin toplum üzerindeki kontrolünü güçlendirmek ve rejimin temellerini korumak üzere tasarlanmış bir değişim ve çoğulculuk formu geliştirdi. Rejim tamamen otoriter olmaktan, otoriter ve demokratik bir melez karışıma dönüştü. Akademisyen Larry Diamond, bu tür rejimler hakkında “seçimler ve diğer 'demokratik' kurumlar büyük ölçüde göstermeliktir, ancak siyasi muhalefet, bağımsız medya ve rejimi ciddi şekilde eleştirmeyen veya ona meydan okumayan sosyal örgütler için biraz alan sağlayabilir,” diyor.
Bu görünüşte liberal değişikliklere rağmen, Cezayir siyasi sistemi tasarım gereği genel olarak aynı kaldı. Cezayir'in Fransızca'da décideurs olarak adlandırılan karar vericileri, çoğunlukla Ulusal Halk Ordusu'nun (PNA) kıdemli üyeleri; Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) ve Ulusal Demokrasi Yürüyüşü (RND) gibi orduyla yakın bağları olan siyasi partiler ve diğer etkili siyaset-ekonomi seçkinlerinden oluşuyor. Bu karar alıcılar vatandaşlara sınırlı, seçici bir serbestlik tanıdı. Zira bu tür açılımlar hem kendi siyasi gelecekleri hem de sistemin geleceği açısından kaçınılmaz görünüyordu.
Cezayir'in iktidar seçkinleri, taviz vermek ve köklü değişimden kaçınmak arasında bir denge sağlamak ve kendi otoritelerini korumak üzere siyasi ve ekonomik düzenlemeler tasarladılar. Rejim içerisinde oluşturulması mümkün olan daha çoğulcu bir sistem sıkı bir şekilde kontrol altında tutuluyor. Seçimler rutin hale gelse de usulsüzlüklerle niteleniyor. Bu seçimler ne tamamen adil ne de ülkenin siyasi liderlerine meydan okuyacak türden.
Öte taraftan rejim, muhalefet gruplarına ve sivil toplum örgütlerine belirli bir rekabet alanı sağladı, ancak bu örgütlerin çoğu şeytanlaştırıldı, marjinalleştirildi ve bastırıldı. Bu sivil gruplar, hükümet politikalarını ve uygulamalarını güçlü bir şekilde sorgulama ve etkileme kapasitesinden yoksun. Bu arada, seçici ekonomik liberalizasyon, esas olarak Cezayir'in güçlü liderlik çevrelerine ve onların yakınlarına, petrol rantlarının az ya da çok adil bir şekilde dağıtılması yoluyla fayda sağlamayı amaçlayan ekonomik kaynakların genişlemesine imkan sundu. Nihayetinde siyasi sistem, genel itibariyle siyasi muhalifleri ve eleştirmenleri etkisiz hale getirmek için sürekli olarak rafine edilmiş stratejilerin karmaşık etkileşimi yoluyla ayakta duruyor. (…)
1991 sonları ve 1992 başlarında patlayan iç savaşın başlangıcında rejim, sınırlı tavizler vermek ile şiddet yoluyla kontrolü sürdürmek arasında bir denge kuramadı. Ülke yöneticileri baskı ve şiddete başvurma konusunda çok ileri gitti. Bu yanlış yönlendirilmiş yaklaşım, İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) isimli siyasi partinin marjinalleştirilmiş nüfusların hayal kırıklığını kendi hatlarına kanalize etmesine imkan verdi. Sonuç olarak, FIS o kadar popüler hale geldi ki, ülkenin 1991-1992 seçimlerinde parlamento çoğunluğunu kazanmaya hazır görünüyordu. Cezayir ordusu, bunu önlemek için seçim sürecini durdurdu ve ülkenin kontrolünü fiilen ele geçirdi. (…)
Hükümet sonunda 1995'te, iç savaşın ortasında, anayasal süreçleri eski haline getirmeyi başardı ve o zamandan beri Cezayir'de düzenli olarak cumhurbaşkanlığı, parlamento ve yerel seçimler yapılıyor. Siyasi arena biraz açıldı; muhalefet aktörleri ve siyasi partiler (İslamcılar dahil) o zamandan bu tarafa Cezayir'in siyasi manzarasının bir parçası haline geldi. İslamcılar parlamentoya ve hükümet koalisyonlarına katılmaya başladı. Anayasa, en azından resmi olarak, dinamik bir basının ortaya çıkmasına izin veren ifade özgürlüğünü tanıyor. Zamanla, ülkedeki gazete, dergi ve sivil toplum kuruluşlarının sayısı önemli ölçüde artış gösterdi.
Yıllar boyunca, Cezayir rejiminin muhaliflerini dağıtma, işbirliği yapma, manipüle etme veya susturma yeteneği, ülkenin siyasi sisteminin sürekliliğini sağlamaya yardımcı oldu. (…) Ülkede gerçek güç odağı, anayasalcılık ve çoğulculuk cephesinden bağımsız olarak etkisi bozulmadan kalan ordu. Ordu, iktidar olmasa bile ülkeyi yönetiyor. Bunu, "ordu - FLN liderliği - siyasi / ekonomik seçkinlerin" çıkarlarının iç içe geçtiği bir "güç piramidi"nin tepesinden yapıyor. (…)
Ulusal istikrarın sütunları
Cezayir'in çok partili sistem yapısı, vatandaşların devlet kurumlarına gerçek katılımını garanti etmiyor. Aksine, gizli etki ve otorite merkezlerinin sahne arkasında gayrı resmi güç kullanmalarını saklayan bir perde olarak duruyor. Gerçek bir güç değişimini düşünmek hayli zor. Egemen seçkinler, değişse bile kolektif olarak kendini güçlendiren, etkili parçalardan oluşan taşınmaz bir siyasi yapı inşa etti. Sistemin temellerini, her şeyden önce, PNA'nın üst düzey kıdemli askeri subayları oluşturuyor. Siyaset sahnesinde, tek parti günlerinin iktidar partisi olan FLN, birincil rolünü sürdürüyor ve gerektiğinde FLN'yi dengelemek için nihayetinde ikinci bir yarı resmi parti olan RND var.
Cezayir ordusu, ülkedeki en istikrarlı ve organize kurum olarak ulusal gücün ana sahibidir. PNA kararlar alır ve hükümet, onun sivil cephesi olarak bunları uygular. Ordu, 1954'te bağımsızlık savaşının başlangıcından bu yana merkezi otorite konumunda ve öngörülebilir gelecekte, muhtemelen “Cezayir'in gücünün sadık koruyucusu” olmaya devam edecek.
Rejimin siyasi müttefikleri
Cezayir ordusunun yerleşik gücünün yanı sıra, ülkede mevcut yönetim sisteminin sürekliliğini sağlayan bir diğer dinamik, ordu ve müttefiklerinin siyasi arenayı yöneten kuralları genişletirken izledikleri ölçülü ve kontrollü yöntem. Şarkı hep aynı kalıyor: Rejim için iki kilit siyasi parti FLN ve RND, Cezayir seçim siyasetinin başat güçleri ve parlamentoyu sıkı bir şekilde kontrol ediyor. Bu partilerin her ikisi de hükümet politikalarını savunuyor. Tüm seçimler için aday listeleri hazırlıyor ve seçim sonuçlarını garanti altına almak üzere yerel siyasi figürlerin sadakatini ve desteğini toparlıyor. Ayrıca bu partiler, önde gelen üyeleri için siyasi ve idari pozisyonlar sağlar. Güç merkezlerine yakınlığın himayesinden ve diğer avantajlarından yararlanma imkanı sunar.
Rejimin siyasi oyun kitabı
Cezayir askeri kurumu ve onun FLN ve RND'deki siyasi müttefikleri, siyaset üzerindeki güçlerini korumak üzere bir dizi araç kullanıyor. Muhalefetteki siyasi partileri ve sivil toplum örgütlerini parçalamak üzere himaye ve baskı kullanmak bu araçlardan biri. Askeri ve siyasi seçkinlerle yakın bağları olan ve sonrasında patronaj ağlarını topluma yayan bir sermaye sınıfının geliştirilmesi için ekonominin belirli sektörlerini seçici olarak liberalleştirmek bir diğeri. Üçüncü araçsa rejimin destekçilerini zenginleştiren ve muhaliflerini marjinalleştiren, sistemik adaletsizliğe dayanan genel bir siyasi sistem.
Cezayir siyasetinde ulusal egemenliği desteklediğini savunan ordunun sistem içindeki gücü ve direnişi devam edecek. Bir halk egemenliği sistemine geçiş daha fazla zaman alacak ve bunu yapmak siviller ile ordu arasında yeni bir ilişkinin formüle edilmesini gerektirecektir. Ordunun ulusal kurtuluş mücadelesinde Fransa'ya karşı üstlendiği öncü rol, 1990'lardaki iç savaş sırasında çizdiği kurtarıcı rol ve bugün bölgesel istikrarsızlığa karşı sergilediği koruyucu imaj göz önüne alındığında, bu kolay olmayacak.
Carnegie Middle East Center’de 08 Mayıs 2018’de “Limiting Change Through Change: The Key to the Algerian Regime’s Longevity” başlığıyla yayınlanan makaleden bölümler halinde çevrilmiştir. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.