×
ARAP DÜNYASI

ANALİZ

Suriye’nin Geleceği: Üç Olası Senaryo

Suriye'de Esad ailesinin onlarca yıl süren baskıcı yönetiminin, Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) liderliğindeki saldırıyla birkaç hafta içinde yıkılması ülkenin geleceğine ilişkin büyük bir soruyu beraberinde getirdi. Suriye’nin geleceği ne olacak, istikrarlı bir yönetim kurulabilecek mi?
SURİYE'DE Esad ailesinin ve Baas rejiminin onlarca yıl süren baskıcı yönetiminin ani bir şekilde ve 11 gün gibi kısa sürede düşmesinin ardından en kritik gündem, bundan sora Suriye’nin geleceğinin ne olacağı. HTŞ lideri Ebu Muhammed Cevlani, Suriye'yi birleştirmeyi vaat etse de bu hedefin gerçekleştirilmesi pek çok değişkene bağlı. BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, Suriye'deki tüm toplumsal yapılar arasındaki işbirliği ihtiyacının altını çiziyor. HTŞ ve diğer silahlı örgütlerden güven artırıcı açıklamalar geldiğini söyleyen Pedersen, "asayiş" konusunda süren sorunlara dikkat çekiyor.

Peki Suriye toplumunun önündeki olası seçenekler neler? Suriye’nin geleceği için hangi senaryolar mümkün? Gelinen noktada ülkenin geleceği için üç olası senaryodan söz etmek mümkün:

1. Birleşmiş bir Suriye

Suriye'deki en iyi senaryo, HTŞ'nin ülke yönetimini, sivil siyasi kuruluşların katılımına açması olacak. Suriye, komşu ülkelerde görüldüğü gibi başka çatışmalara yol açabilecek intikam döngüsünden çıkıp bir savaş sonrası ulusal uzlaşma ortamına girebilir. Cevlani şu ana dek Suriye'deki çeşitli mezhepler arasında ulusal birlik ve karşılıklı saygı açıklamaları yaptı.

Ancak Suriye'deki pek çok grubun, geleceğe ilişkin farklı gündemleri de var.

İngiltere'deki Queen Mary Üniversitesi'nden uluslararası ilişkiler profesörü ve Orta Doğu uzmanı Christopher Phillips "Şu anda bilinmezliğini ortasındayız. HTŞ, barışçıl bir geçiş sürecine yönelik açıklamalar yapıyor ama durum aşırı kaotik" diyor.

Güneyde, Esad ailesinin otoritesini tarihsel olarak tanımamış aşiretlerin, Şam'daki yeni yönetimi dinlemesi düşük bir ihtimal. Doğuda, IŞİD'ın kalıntıları tehdit oluşturmaya devam ediyor ve bu da ABD'nin hava saldırılarını beraberinde getirebilir. ABD'nin desteklediği Kürt silahlı gruplar da ülkenin kuzeydoğusunda bazı kesimleri elinde tutuyor. Bu örgütler aynı zamanda, Suriye'nin kuzeyinde yıllardır Türkiye destekli muhalif gruplarla savaşıyor.

Ayrıca, 2011'dek iç savaşın başlangıcından bu yana Suriye dışında oluşmuş çok sayıda muhalif grup ve siyasi blok da var. Tüm bu grupların Suriye'ye geri dönüp, siyasi geçiş sürecinin bir parçası olup olmayacakları hala net değil.

İsviçre'deki Lozan Üniversitesi'nden Profesör Joseph Daher, birleşik bir yönetim ihtimalinin belirsiz olduğu görüşünde: "En iyi senaryoda, özgür seçimler yapılır, iktidar paylaşılır ve merkeziyetçilikten uzaklaşılır ve böylece daha geniş kapsamlı bir yönetim ortaya çıkabilir. Bunu zaman gösterecek."

Daher, diğer bazı uzmanlarla birlikte bu senaryoyu pek muhtemel görmüyor ve Cevlani'nin kamuoyuna yönelik ilk açıklamasında yer alan bir çelişkiye dikkat çekiyor: "Cevlani ilk olarak eski rejimin başbakanının geçiş sürecini yöneteceğini ilan eti. Daha sonra HTŞ otoritesi altındaki İdlib'deki Ulusal Kurtuluş Hükümeti'nin Başbakanı Muhammed el Beşir'i aday gösterdi."

Ancak Daher, HTŞ'nin "iktidari elinde toplama isteğine" karşın, tek başına tüm ülkeyi yönetmekte zorlanacağı görüşünde:

"Bence yapamayacaklar. Daha şimdiden otoritelerini fazla genişlettiler. Bunu idare etmek zor. İlk olarak sadece İdlib'i yönetiyorlardı. Şimdi Halep, Hama, Humus ve başkent Şam. Dolayısıyla bir iktidar paylaşımına gerek duyulacak."

2. HTŞ'nin otoriter ve tek taraflı iktidarı

Ülkede muhalif gruplar arasında HTŞ'nin, Esad yönetimi gibi iktidarı otoriter yöntemlerle elinde toplayabileceği kaygıları var. HTŞ lideri Cevlani, iktidarını İdlib'de kurdu. Bir zamanlar kuzeybatı Suriye'deki en önemli muhalefet merkezi olan İdlib'de çoğu, ülkenin diğer bölgelerinde yerlerinden edilmiş dört milyon dolayında kişi yaşıyor.

İdlib'de Ulusal Kurtuluş Hükümeti bölgedeki kamu hizmetlerini sağlarken, şeriat ilkelerini takip eden bir dini konsey de yönetime katılıyordu. Cevlani ve HTŞ, yeni dönemde kamu hizmetlerini ve istikrarı önceleyerek, Esad'dan sonra Suriye'yi etkin bir şekilde yönetebileceğini göstermeye çalışıyor.

Ancak karşıtları, HTŞ'nin İdlib'i yönetirken rakip militan grupları ve muhalefeti sindirdiğini öne sürüyor. 27 Kasım'daki HTŞ liderliğindeki harekattan önce İdlib'de protesto gösterileri yapılmış, HTŞ bu gösterilerde sert yöntemler kullanmakla suçlanmıştı.

Daher "İdlib'deki tüm muhalif silahlı grupları sürece dahil ederek ve kamu hizmetlerini sağlayarak gücü elinde toplamasına karşın, HTŞ iktidarını asıl olarak baskıyla konsolide etti. Yönetimi sırasında yoğun baskılar ve siyasi muhaliflerin hapse atılması da söz konusu oldu" diyor.

HTŞ, bu eleştirilere, insan hakları ihlalleriyle suçlanan tartışmalı güvenlik gücünü dağıtarak ve vatandaşların şikayetlerini ele alan bir büro kurarak yanıt verdi. Ancak karşıtları, bu reformların tamamen göz boyama olduğunu savunuyor.

HTŞ, Suriye'de ilerleme ve Esad rejiminin devrilmesi için İdlib'de gücü elinde toplamasının gerekli olduğunu savunuyor. Ancak Daher HTŞ'nin şu anda daha önce görülmemiş bir durumla karşı karşıya olduğunu vurguluyor.

"Örgütün iktidarını Şam'a kadar genişletecek, tüm bu bölgeleri yönetecek askeri ve insani kaynağa sahip olmadığını bilmek biraz umut veriyor" diyor.

3. Topyekun iç savaş

En kötü senaryo ise Suriye'nin, "Arap Baharı" süreci sonunda kaosa sürüklenen bazı ülkeler gibi bir karmaşa durumuna sürüklenmesi. Libya'da Muammer Kaddafi ve Irak'ta Saddam Hüseyin, yerlerine gelecek bir yapı olmadan devrilmişti ve dış müdahaleler iki ülkede de korkunç sonuçlara yol açtı. Otoriter yönetimlerden geriye kalan iktidar boşluğunu yağma, intikam saldırıları ve iç savaş doldurdu.

Bu senaryoda, Suriye'deki çeşitli silahlı örgütler arasındaki rekabet yaygın bir şiddete yol açabilir ve sadece Suriye'yi değil, tüm bir bölgeyi daha da istikrarsızlaştırabilir. BBC Arapça Muhabiri Feras Kilani, HTŞ'nin geçiş dönemi başbakanı Beşir'in ilk konuşmasının birçok kişiyi kaygılandırdığını ve yeni hükümetin izleyeceği yol hakkında olası ipuçları verdiğini söylüyor:

"Yeni başbakanın arkasında, biri 'devrim bayrağı' ve diğeri Taliban'ınkine benzer iki bayrakla konuşması birçok kişiyi şoke etti. Hükümetin Taliban modelini izleyebileceğine ve şeriatla yönetilen bir İslam devleti kurabileceklerine işaret ediyor.

"Bu da ülkedeki azınlıkların ve sivil grupların geleceği hakkında yeni soru işaretleri yaratıyor."

Dış güçler dengesi

Uzmanlar tüm bu muhtemel sonuçların aynı zamanda dış güçlerin hamlelerine de bağlı olacağını vurguluyor. Esad yıllarca İran ve Rusya'nın desteğine bağımlıydı. Bu arada, Türkiye, Batı ve Körfez ülkeleri, çeşitli muhalif gruplara destek verdi.

İsrail ise son birkaç gündür Suriye'nin askeri altyapısını hedef alıyor. İsrail, askerlerinin, Golan Tepeleri'nde askerden arındırılmış tampon bölgenin ötesinde faaliyet gösterdiğini de kabul etti. İsrail ordusu, Esad'ın ülkeden ayrılmasından beri Suriye'de yüzlerce hava saldırısı düzenlediğini ve "Suriye'nin stratejik silah stoğunun çoğunun yok edildiğini" açıkladı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ayrıca, Suriyeli muhalif güçlere, İran'ın ülkede yeniden etkin olmasına izin vermeme uyarısı da yaptı.

Türkiye ve Orta Doğu ülkeleri, İsrail'i Esad'ın devrilmesinden faydalanmaya çalışmakla suçladı.

Phillips, İsrail'in saldırılarının "hükümeti zayıflatıp, sertlik yanlılarını cesaretlendirerek Suriye'yi istikrarsızlaştırabileceği" uyarısında bulundu.

Daher de "Esad rejimi gittiğine göre ambargolar kalkmalı. AB ve ABD'nin ekonomik kalkınma ve insani yardımları sürdürmesi ve belki hatta artırması bence çok önemli" diye konuşuyor.

Phillips ayrıca, ambargoların kaldırılması karşılığında ABD ve AB'nin "yeni anayasa ve reformlar" gibi ödünler isteyebileceğini de ekliyor.



Bu yazı, BBC Dünya Servisi’nde 12 Aralık 2024 tarihinde yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.