2016 YILINDA MOSSACK Fonseca’da çalışan “John Doe” kod adlı ihbarcı “Panama belgeleri” olarak bilinen 11,5 milyona yakın belgeyi Alman gazetesi Süddeutsche Zeitung ve ICIJ'e (Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu) sızdırdı. İçerisinde birçok devlet görevlisi, sporcu, milyarder ve suç örgütü yöneticisinin finansal kayıtlarının da yer aldığı belgeler dünya genelinde Fransız Le Monde gazetesi ve 107 farklı medya kuruluşu (içlerinde Türkiye’den bir basın kuruluşu olmadığını belirtmek gerekir) tarafından incelenerek teyit edildi. 3 Nisan 2016 tarihinde eş zamanlı olarak yayınlandı. Sızıntının beşinci yıl dönümü olması nedeni ile Le Monde gazetesinin Nisan ayında yayınladığı analiz dikkat çekici olma özelliğini gösteriyor.
Le Monde’un haberine göre aradan geçen beş yıl içerisinde 80 farklı ülkede yayınlanan belgeler davaya dönüştü. Fransa’da 29 farklı soruşturma açıldı. Her ne kadar ICIJ ile iş birliği içindeki 24 ülkede bugüne kadar sonuçlanmış soruşturmalarda kesilen cezalar 1.36 milyar doları bulsa da Panama belgeleri skandalın büyüklüğüne kıyasla oldukça sınırlı bir etki bıraktı. Wikileaks sızıntıları da dahil olmak üzere yaşanan sızıntının dünya tarihindeki en büyük finansal belge sızıntısı olduğu düşünüldüğünde bu durumu değerlendirmek oldukça ilgi çekici olacaktır.
Evrak sayısının çokluğu, finansal hareketlerin başka verilerle teyit edilmesi gerekliliği gibi engellerle sızıntının takipçisi olabilecek nitelikteki insan kaynağının yetersizliği birleşince soruşturma ve incelemelerin beş yılı aşkın bir süredir sonuçlanamadığını ve yakın bir gelecekte de sonuçlanmasının mümkün olmadığını ifade etmek gerekir. Panama belgelerinin ne olduğunu, ne amaçla sızdırıldığını, istenilen etkiyi yaratıp yaratmadığını en iyi ihbarcının yaşananlar sonrası yayınladığı mektubunda görülebilir. Bugüne kadar Türkçe çevirisinin de yapılmamış olduğu düşünüldüğünde, sızıntının beşinci yılını geride bırakırken ihbarcının ümitlerini boşa çıkarmamak adına dijital çağa yakışmamış bir hızda paylaşmanın zamanı gelmiş ve geçiyor olabilir.
Mektubun Le Monde gazetesinde yayınlanan Fransızca versiyonunun çeviri için kullanıldığını belirterek Sözü sızıntıyı yapan John Doe’ye bırakıyorum;
Daha fazla bilgi vermek adına “Panama belgelerinin” sızıntı kaynağı nedenlerini açıklamak için saklandığı yerden çıkıyor.
Zamanımızın ayırt edici özelliklerinden biri gelir eşitsizliğidir. Hepimizi her yerde etkiliyor. Politikacıların, akademisyenlerin ve aktivistlerin sayısız retorik ve istatistiksel analizlerine, zayıf protestolara ve ara sıra bu çabalarının haberleşmesine rağmen durmadan hızlanarak arttığı yönündeki tartışmalar yıllardır devam ediyor. Ancak, halen cevapsız kalan sorular var : neden ve neden şimdi? "Panama belgeleri" bu sorulara ikna edici bir cevap veriyor: kitlesel ve yaygın yolsuzluk. Ve bu cevabın bir hukuk firmasından gelmesi tesadüf değil. Mossack Fonseca, "servet yönetimi" makinesindeki bir dişli çark olmaktan çok daha fazlası. On yıllardır cezai çıkarlar lehine dünya çapında yasaları yazmak ve çarpıtmak için etkisini kullandı. Bu durum, firmanın baştan sona yönettiği bir vergi cenneti olan Île de Nuie örneğiyle basitçe kanıtlanmaktadır. Ramon Fonseca ve Jürgen Mossack, "özel amaçlı araçlar" olarak da adlandırılan paravan şirketlerinin arabalara benzediğine inanmamızı isterdi. Ancak kullanılmış araba satıcıları kanunları koymaz. Ve sürdükleri araçların geçici ve tek bir amacı vardır o da çoğu zaman büyük ölçekli sahtekarlıktır.
Panama belgeleri tanımı gereği yasadışı olmayan, buna rağmen vergi kaçırmak için kullanılan şirketlerin vergi kaçakçılığının ötesinde çeşitli suçlarla ilişkili olduğuna dair araştırılması gereken ciddi şüpheler olduğunu göstermektedir. Şimdiye kadar bunlar içerisinden birkaçının açığa çıktığı da düşünülürse, çalışanlarının ve müşterilerinin bu suçlardaki rolleri için cevap vermeleri gerektiğini hissettiğim için Mossack Fonseca'yı kınamaya karar verdim. Bu grubun aşağılık eylemlerinin gerçek ölçeğinin ortaya çıkması yıllar, belki de on yıllar alacak. Bu arada cesaret verici bir uluslararası tartışma başladı. Seçkinlerimiz tarafından yapılanın bir uygunsuzluk olduğunu ileri sürmekten dikkatle kaçınan eski kibar retoriğin aksine, bu tartışma gerçekte neyin önemli olduğuna odaklanıyor. Bu konuda paylaşmam gereken birkaç düşüncem var.
Açık konuşayım: Hiçbir zaman bir hükümet ya da istihbarat servisi için doğrudan veya dolaylı bir çalışan yahut danışman olmadım. Benim bakış açım kişiseldir. Ayrıca belgeleri Süddeutsche Zeitung ve Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) ile paylaşma kararım, siyasi amaçlar için değil, içeriklerden yola çıkarak belgelerin tasvir ettiği haksızlıkları anladığım içindir.
Ana akım medya söylemi şimdiye kadar bu sistemde neyin yasal ve izin verilebilir olduğuna odaklandı. Yasal olarak tanınan izinler bir skandaldır ve değiştirilmesi gerekir. Ancak akılda tutulması gereken önemli bir husus daha var: Hukuk bürosu, kurucuları ve çalışanları bilerek ve defalarca sayısız kanunu ihlal ettiler. Kamuoyu önünde yaptıklarının bir cahilliğe dayandığını savunuyorlar, ancak belgeler derin bilgiye ve kasıtlı ihlallere işaret ediyor. En azından, Mossack'in kişisel olarak Nevada'daki federal mahkemede yalan söylemekten suçlu olduğunu zaten biliyoruz ve ayrıca bilgi işlem ekibinin temeldeki yalanlarını örtbas etmeye çalıştığını da biliyoruz. Özel muameleye tabi tutulmadan hepsi uygun şekilde yargılanmalıdır.
Nihayetinde, yalnızca yargı makamları belgelere erişip bunları değerlendirebilirse, Panama Belgeleri'nden binlerce dava çıkabilir. ICIJ ve ortakları haklı olarak bu belgeleri ilgili idarelere sağlayamayacaklarını söylediler. Ancak, elimden gelen en iyi şekilde, yetkililerle iş birliği yapmaya hazırım.
Bununla birlikte, ihbarcıların ve aktivistlerin, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'da bariz bir suçu açığa çıkarmaya yardımcı olduktan sonra hayatlarının mahvolduğunu gördüm. Edward Snowden Moskova'da mahsur kaldı ve Obama hükümetinin onu casusluk yasası uyarınca yargılaması kararıyla sürgün edildi. NSA ile ilgili ifşaatları için bir kahraman olarak ödüllendirilmesi gerekirken sürgün ediliyor.
Bradley Birkenfeld, İsviçre bankası UBS ile ilgili bilgileri için yaptığı ihbar nedeni ile milyonlar aldı ancak aynı zamanda ABD Adalet Bakanlığı onu hapse mahkum etti.
Antoine Deltour şu anda gazetecilere, Lüksemburg'un çokuluslu şirketlerle nasıl gizlice vergi anlaşmaları imzaladığı ve sadece komşu devletlerden milyarlarca vergi geliri çaldığı konusunda bilgi verdiği için yargılanıyor ve buna benzer daha birçok örnek var.
Gerek ihbar ettiği sistemin içinde gerekse dışında olsun, açık bir suistimali ortaya çıkaran meşru ihbarcılar, hükümetin misillemesinden muaf olmayı hak ediyorlar. Bu nedenle hükümetler ihbarcılar için yasal korumalar sağlayana kadar, yetkililer belgelere erişmek için kendi kaynaklarına veya medyanın çalışmalarına bel bağlayacaklar.
Bu arada, Avrupa Komisyonu, İngiliz Parlamentosu, Amerika Birleşik Devletleri Kongresi ve diğer tüm ulusal ve uluslararası kurumlar sadece ihbarcıları korumak için değil, aynı zamanda küreselleşen ticaret sicil kayıtlarının suistimaline son vermek için gerekli önlemleri almaya çağırıyorum.
Avrupa Birliği içinde, her üye devletin ticaret sicili serbestçe erişilebilir olmalı ve şirketlerin nihai ekonomik yararlanıcıları hakkında ayrıntılı veriler içermelidir. İngiltere girişimlerinden gurur duyabilir, ancak aynı zamanda dünya çapında kurumsal yolsuzluğun tartışmasız temel taşı ada topraklarına ait ve mali gizliliği sona erdirmede kilit bir öneme sahiptir. Amerika Birleşik Devletleri artık elli farklı eyaletinin iş verileri hakkında kendi bilinçli kararlarını vermesine güvenemez. Kongre'nin kamuoyunun bu bilgilere erişimi ve ifşası için standartlar belirlemek için devreye girmesi ve şeffaflığı empoze etmesi adına en uygun zaman.
Zirvelerde ve medyada açık hükümetin erdemlerini övmek bir şey, ama onu gerçekten uygulamak tamamen başka bir şey. Amerika Birleşik Devletleri'nde seçilmiş yetkililerin zamanlarının çoğunu para toplamak için harcadıkları kimsenin gizlemediği bir sırdır. Vergi kaçırma sorunu, seçilmiş yetkililer vergilerden kaçmak için en çok sebebi olan seçkinlerin parasına bağlı olduğu sürece çözülemez. Bu haksız siyasi uygulamalarda bir döngünün sonuna gelindi ve artık uzlaşılamaz. Amerika'nın kusurlu kampanya finansman sisteminin reformu artık bekleyemez.
Tabii ki, ele alınması gereken tek konu bunlar değil. Yeni Zelanda Başbakanı John Key, ülkesinin Cook Adaları'nı vergi kaçakçılığı için bir merkez haline getirmedeki aktif rolü konusunda şaşırtıcı derecede sessiz kaldı. Britanya'da Muhafazakârlar, denizaşırı şirketlerle bağlantılarını saklamaktan utanmadılar.
Aynı zamanda, Amerika Birleşik Devletleri Hazine Bakanlığı Mali Suçları Önleme Ağı'nın direktörü, dünyanın en ünlü bankalarından biri olan HSBC (Merkezi Londra'da bulunan) için ayrıldığını duyurdu.
Bu nedenle, döner kapıların tanıdık hışırtısı, yani düzenleyiciler ve endüstri arasındaki personelin ileri geri hareketi, binlerce nihai yararlanıcının sağır edici küresel sessizliğinde yankılanıyor. Politikacıların korkaklığı karşısında, "Panama belgeleri" toplumumuzun ahlaki çöküşünün bariz belirtisi iken, statükonun temelde değişmediğini söylemek, yenilgiye teslim olmak cazip geliyor.
Ancak sorun nihayet masada ve değişimin zaman alması şaşırtıcı değil. 50 yıldır, dünyanın dört bir yanındaki yürütme, yasama ve yargı güçleri, yeryüzünde beliren vergi cennetlerinin metastazlarını tedavi etmekte tamamen başarısız oldular. Panama'nın "belgelerden" daha fazlasıyla tanınmak istediği bugün bile, hükümeti açık deniz arenasındaki atlardan yalnızca birini [Mossack Fonseca yönetim kurulu] gerektiği gibi denetledi.
Bankalar, mali düzenleyiciler ve vergi otoriteleri iflas etti. Alınan kararlar en zenginleri koruyarak düşük ve orta gelirli vatandaşları hedef aldı.
Modası geçmiş ve verimsiz mahkemeler başarısız oldu. Yargıçlar, hukukun lafzına saygı duymak için mükemmel bir şekilde eğitilmiş avukatlar - ve sadece Mossack Fonseca'da değil, ruhlarını saptırmak için ellerinden gelen her şeyi yapan zenginlerin argümanlarına sıklıkla boyun eğdiler.
Medya başarısız oldu. Pek çok haber grubu eskiden oldukları şeyin karikatürleri haline geldi. bireysel milyarderler gazete sahipliğini bir hobi olarak görüyor, zenginlerle ilgili ciddi meselelerin kapsamını sınırlıyor ve araştırmacı gazetecilik için ciddi finansman eksikliğine neden oluyor.
Sonuç gerçektir: Süddeutsche Zeitung ve ICIJ'e ek olarak, birkaç büyük basın kuruluşunun editörleri, aksini söylemiş olsalar bile "Panama belgeleri" ndeki belgelere başvurabildi. Ancak onları açığa çıkarmamayı seçtiler. Üzücü gerçek şu ki, dünyanın en önemli ve bilgili medyasının hiçbiri bu hikayeye ilgi göstermedi. Wikileaks bile rapor formu aracılığıyla gelen birçok talebe cevap vermedi.
Ama her şeyden önce, başarısız olan hukuk mesleğidir. Demokratik yönetişim, yasayı anlayan ve onu suiistimal edenler yerine, sistem genelinde yasayı anlayan ve ona uyan sorumlu kişilere dayanır. Avukatlar küresel olarak öyle bir yolsuzluk seviyesine ulaştılar ki, şu anda öne sürülen gönülsüz tekliflerin çok ötesinde, büyük değişikliklerin yapılması zorunludur.
Başlangıç olarak, davranış kurallarının ve uygulama ruhsatlarının dayandığı "yasal etik" ifadesi bir oksimoron haline geldi. Mossack Fonseca tek başına çalışmadı: Tekrarlanan para cezalarına ve kanıtlanmış yasal ihlallere rağmen, dünyanın hemen hemen her ülkesinde önde gelen hukuk firmalarıyla müttefikler ve müvekkiller buldu.
Endüstrinin ekonomik çalkantılarına dair yeterli kanıt yoksa bile artık avukatların kendi kendilerini düzenleme hakkına sahip olmaması gerektiği gerçeğini inkar etmek imkansızdır. Sistem çalışmıyor. Mali imkânlara sahip olanlar, ister Mossack Fonseca ister bilinmeyen başka bir firma olsun, her zaman amaçlarına hizmet edecek bir avukat bulabilirler. Peki ya toplumun geri kalanı?
Bu başarısızlıkların toplu sonucu, nihayetinde hala kapitalizm dediğimiz, ancak ekonomik köleliğe yaklaşan yeni bir sisteme yol açan etik standartların tamamen aşınmasıdır. Bu sistemde - bizim sistemimizde - kölelerin kendi statüleri hakkında fikri yoktur. Kendine has jargonları ile süslü, erişilmez hukuki belgelerin sayfaları arasında görünmez zincirlerin dikkatlice gizlendiği bir dünyada faaliyet gösteren efendilerinin durumu hakkında hiçbir fikri yoktur.
Bunun dünyaya verdiği zararın dehşet verici boyutu, hepimizin gözlerimizi açmasını sağlamalıdır. Ancak daha da endişe verici olan, bir ihbarcının alarm zillerini çalmasını beklemektir. Demokratik kontrollerin başarısız olduğunu, çöküşün sistematik olduğunu ve şiddetli istikrarsızlığın köşede pusuda beklediğini gösteriyor. Öyleyse şimdi sorular sormaya başlayarak gerçek eyleme geçilebilir.
Tarihçiler, iktidarın dayatılması ve dengesizliği sorunlarının geçmişte nasıl devrimlere yol açtığını kolayca anlatabilirler. O zaman halkı bastırmak için askeri güce ihtiyaç duyuldu, oysa bugün bilgiye erişimi kısıtlamak aynı derecede etkilidir. Yine de ucuz, sınırsız dijital depolama ve ulusal sınırları aşan hızlı internet bağlantısı çağında yaşıyoruz. Sonuç çıkarmak için fazla bir şey gerekmiyor: baştan sona, başlangıcından küresel medyada yayınlanmasına kadar, bir sonraki devrim dijital olacak.
Ya da belki çoktan başladı.