ANALİZ
Afrika’da Terör –I: Kıtada Terörün Tarihi ve Temel Nedenleri
Terörizmin Afrika'da bu denli yükselişe geçmesinde siyasi, askeri, ekonomik, sosyokültürel ve çevresel birçok faktör etkili. Afrika’da terörün en temel nedeninin öncelikle kolonyalizm mirası yapısal sorunlar olduğu söylenebilir.
2000’lerin başında daha çok dini motifli terör örgütlerinin eylemleriyle gündeme gelen Afrika, esasında dekolonizasyon sürecinden itibaren farklı terör oluşumlarının var olduğu bir bölge. Samuel M. Makinda 2007’de yayımladığı “History and Root Causes of Terrorism in Africa” (Afrika'da Terörizmin Tarihi ve Temel Nedenleri) başlıklı makalesinde Afrika’da terörizmi dört döneme ayırarak inceliyor. Makinda’ya göre kıtadaki ilk dalga terör oluşumları bağımsızlık öncesi dönemde kolonyalizm ve beyaz azınlık rejimlerine karşı oluşturulmuştu. 1950’lerde Kenya’daki “Mau Mau Ayaklanmaları”, Cezayir’deki Fransa’ya karşı bağımsızlık savaşı veren gruplar ve 1960’lardan itibaren Mozambik’te Portekiz kolonilerine direnen FRELIMO silahlı direnişleri Afrika’daki bu ilk dalga terör oluşumlarının en temel örnekleri. Bu oluşumların belirleyici özelliği ise, genel olarak söylemlerinde Panafrikanist vurgular taşması ve bu yüzden sınır aşabilen etkilere sahip, Afrika halklarının bağımsızlığını kazanmaya çalışan gruplar olarak göreceli bir meşruluğa sahip olmaları.
Ancak Makinda’nın ikinci dalga terör oluşumları olarak tanımladığı bağımsızlık sonrası ortaya çıkan terör oluşumları bu nispi meşruluğa sahip olamadı. Nijerya’daki Biafra Ayrılıkçılığı, Angola’daki UNITA direnişçileri gibi oluşumlar gerilla taktikleri kullanarak yeni bağımsız Afrika devletleriyle etkili bir mücadeleye girdi. Bu oluşumlar, merkezi hükümetlere karşı kendi etnik ve bölgesel kimlikleri kapsamındaki siyasi amaçları doğrultusunda direniş gösterdikleri için birer “bağımsızlık savaşçısı” olarak değil “ayrılıkçı ve terörist” oluşumlar olarak nitelendirildi. Soğuk Savaşın etkisinin hâkim olduğu bu dönemde Afrika’daki terörist oluşumlar zaman zaman ABD ve SSCB’nin dolaylı desteklerini de alarak kıta güvenliğini tehdit etti.
Afrika’daki üçüncü dalga terör oluşumlarında ise İsrail-Filistin mücadelesinin yoğun etkisi gözlemlenmektedir. 1976’da Fransız Airbus uçağının Atina’dan Kampala’ya kaçırılması, 1977’de bir Lufthansa uçağının Mogadişu’ya kaçırılması ve 1989’da Nijer üzerinde seyreden UTA yolcu uçağının vurularak 171 kişinin öldürülmesi vakaları Afrika’da bu üçüncü dalga terör olaylarının en bilinen örnekleri. Bu dönemde Afrika’daki terör örgütleriyle Orta Doğu’daki terör oluşumları arasındaki bağ iyice belirginleşti.
1990’ların başında başlayan ve günümüzde hala etkili olan dördüncü dalga terör oluşumları ise El Kaide ve DAEŞ gibi küresel terör örgütlerinin Afrika’da etki sahibi olmaya başlamasıyla ortaya çıktı. Dördüncü dalga terörizm olarak adlandırılan yeni terörist oluşumlar Afrika’da etkisini 2000’lerin başından günümüze son derece büyük bir hızla artırdı. ABD Savunma Bakanlığı verilerine göre, kıtada 2002-2003 yılları arasında 9 terörist saldırı yaşanmış ve 23 kişi hayatını kaybetmişti. Ancak 2023 yılında ise terör oluşumları Afrika’da 23.322 kişinin ölümüne neden oldu.
Kıtada Teröre İvme Kazandıran Faktörler
Terörizmin kıtada bu denli yükselişe geçmesinde siyasi, askeri, ekonomik, sosyokültürel ve çevresel birçok faktör etkili. Öncelikle Afrika’da terörün en temel nedeninin kolonyalizm mirası yapısal sorunlar olduğu söylenebilir. Kolonyal dönemlerde kolonyalist devletlerin çıkarlarına göre şekillenen Afrika devletlerinin siyasi yapısı bağımsızlık sonrası dönemde de postkolonyal uygulamalarla dolaylı olarak devam ettirildi. Bu dönemde Afrikalı devletlerin büyük bir kısmı, eski kolonyal devletlerle sıkı ilişkilere sahip ve bireysel çıkarlarını halkın çıkarlarına önceleyen yeni siyasi elitler tarafından yönetilmeye başlandı. Bu yeni siyasi elitlerin iktidarındaki Afrika devletlerinde yoğun olarak gözlemlenen yolsuzluk, nepotizm, adaletsizlik bağımsızlık sonrası dönemde kıta devletlerinin devlet inşa süreçlerini olumsuz etkiledi. Neticede, Afrika devletlerindeki siyasi istikrarsızlık halkın devlete güveninin azalmasına ve merkezi hükümet tarafından göz ardı edilen birçok kesimin marjinalleşmesine neden oldu. Kıtadaki bu siyasi sorunlar terör örgütlerinin oluşması ve etkisini genişletmesi için muazzam bir hareket alanı sağladı. Örneğin Nijerya’nın kuzeyinde, Maiduguri’de ortaya çıkan Boko Haram terör örgütü, uzun yıllar Abuja yönetimi tarafından göz ardı edilen, askeri ve ekonomik açıdan kendisini güvende hissetmeyen Nijeryalılar arasından kısa sürede güçlü bir destek bulabildi.
Afrika’daki siyasi zayıflığın biri sonucu olan sınır güvenliği ve kontrol eksikliği de terör örgütlerine geniş bir manevra alanı yaratarak etkilerini hızla genişletmesine olanak tanımakta. Afrika’da genellikle ülkeler arasındaki sınırlar net bir şekilde belirlenmemiştir. Belirlenen sınırlar da eski kolonyal güçler tarafından bölgesel realiteler göz önüne alınmadan, harita üzerinde Avrupalıların çıkarları kapsamında çizildi. Afrika Birliği tarafından 2015’te yapılan bir çalışmaya göre Afrika’da sınırların yalnızca %35’i etkili bir şekilde sınırlandırılmış durumda. Belirsiz ve kontrolsüz sınırlar yasadışı ticaret, terörizm, insan kaçakçılığı ve silah kaçakçılığı gibi suç faaliyetlerinin yayılmasına zemin hazırlamakta. Özellikle terörizm açısından incelendiği zaman, kontrolsüz sınırların terör örgütlerine muazzam avantajlar sağladığını söylemek mümkün. Öncelikle terör örgütleri ihtiyaç duydukları silah ve malzemeleri kontrolsüz sınırlardan kolayca etki alanlarına sokarak eylem kapasitesini artırmak için bu sınırlardan yararlanabilmekte. Ayrıca çoğu terör oluşumu bu sınırlardan çeşitli kaçakçılık faaliyetleri gerçekleştirerek örgütün maddi gücünü de artırmakta. Son olarak ise terör örgütü üyeleri kontrolsüz sınırlardan kolayca başka ülkelere geçerek etki alanlarını da genişletebilmekte.
Afrika’da terörün hızla yükselişe geçmesinde etkili olan diğer bir unsur ise ekonomi. Bilindiği üzere Afrika nüfusunun yaklaşık %35’i yoksulluk seviyesinin (Günde kişi başı 1,9 $’dan daha az bir gelir) altında yaşamakta. Dünyanın en fakir 28 ülkesinden 23’ü kıtada bulunmakta ve bu ülkelerde de nüfusun aşırı yoksul kesim oranı %30’un üzerinde. Çoğu Afrika devleti, büyük bir kısmı gençlerden oluşan vatandaşlarına ihtiyaç duyduğu sosyal ve alt yapı hizmetlerini sunamamakta. Bu nedenle Afrika halkları eğitimsizlik, yüksek işsizlik ve yaygın yoksullukla karşı karşıya. Esasen Afrika kıtası tüm dünyadaki tarım arazilerinin %60’ına, petrol arazilerinin %9,6’sına, kobaltın %90’ına, platinin %90’ına, yıllık uranyum üretiminin %18’ine sahip. Ayrıca küresel altın arzının yarısı ve elmas arzının %45’inden fazlasını Afrika ülkeleri gerçekleştiriyor. Ancak bu zenginlik kaynakları devletler tarafından halka adil bir şekilde paylaştırılamıyor. Yaygın olarak yolsuzluğa karışan elitler hızla zenginleşirken halk giderek fakirleşiyor. Bu nedenle halka mikro kredi imkanları tanıyan, terör faaliyetlerinden yüksek gelir vaad eden terör örgütleri, yaşamlarını idame ettirmekte zorluk çeken, çoğu marjinalleşmiş Afrikalı bireyler için önemli birer gelir kaynağı olarak görülmektedir. Freedom Onuoha, Boko Haram terör örgütünün etkili olduğu eyaletlerde gerçekleştirdiği yüzyüze görüşmeler sonrasında, 2014 yılında yayımladığı “Why do Youth join Boko Haram?” ("Gençler Neden Boko Haram’a Katılıyor?” adlı makalesinde yoksulluk ve işsizliğin pençesinde çaresizliğe düşen ve psikolojik olarak kırılgan olan bireylerin ekstrem ideolojiler tarafından kolayca manipüle edildiğine değiniyor. Onuoha’ya göre kitlesel sefalet ve işsizlikle tanımlanan bir toplumda intihar bombacısı olma eğilimi, halkın çoğunluğunun gıda, eğitim, sağlık, barınma ve temizlik gibi temel ihtiyaçlarının karşılandığı toplumdan daha fazla.
Afrika’da terörün ortaya çıkması ve kısa sürede yayılmasında sosyokültürel faktörler de etkili. Kolonyal dönemin mirası olarak yorumlayabildiğimiz etnik ve dini çatışmalar hala kıtanın en temel güvenlik sorunlarından. Etnik ve dini gruplar arasındaki çatışma ortamı çoğunlukla terör örgütleri tarafından manipüle ediliyor. Örneğin Somali'deki iç savaş, klanlar arası çatışmalar ve merkezi hükümetin zayıflığı, El-Şebab'ın yükselişine neden olmuştu. Örgüt hala ülkenin güneyinde geniş bir alanı kontrol etmekte ve etnik-dini ayrılıkları körükleyerek kendi varlığını sürdürmekte. Benzer şekilde Nijerya’daki Müslüman-Hristiyan çatışmaları Boko Haram'ın propagandasını ve yeni militanlar toplamasını kolaylaştırmıştır.
Afrika’da 2000’ler sonrasında terörün yükselişe geçmesinde her ne kadar kıta ülkelerindeki yapısal nitelikli siyasi, askeri ve sosyo-ekonomik sorunlar temel nedenler olarak görülse de dış müdahaleler ve küresel etkilerin de büyük etkisi var. Özellikle 1990’lardan itibaren El Kaide ve sonrasında DAEŞ gibi küresel terör örgütleri, kıtadaki marjinal ve radikal gruplarla etkileşime geçerek burada terörizme büyük bir ivme kazandırdı. Diğer yandan son dönemde kıtadaki etkinliğini arttırmak isteyen küresel ve bölgesel güçlerin askeri ve siyasi temasları da Afrika’da terör sorununu tetikliyor. Örneğin Fransa ve ABD, kıtadaki nüfuzlarını artırmak için terörle mücadele operasyonlarına büyük önem atfetmişti. Ancak uzun yıllar sonrasında yanlış stratejilerle oluşturdukları operasyonların başarısızlığı Afrika’da terörü sonlandıramadığı gibi yarattığı güç boşluğuyla yeni güvenlik sorunlarını gündeme getirdi. Hatta bu operasyonlarda insan hakları ve hukuka aykırı uygulamalardan zarar gören kıta halklarından bazı gruplar, bu dış güçlerle işbirliği yapan merkezi hükümetler yerine zaman zaman terör örgütleriyle işbirliğine girerek kendi güvenliklerini sağlamaya çalışıyor. Diğer yandan son dönemde Batı Afrika’da gözlemlenen Rusya ve Batılı aktörler arasındaki siyasi rekabet de siyasi istikrarsızlık ve askeri darbeler gibi olumsuz durumlara yol açıyor. Bu kaos ortamında çok sayıda terörist oluşum kendilerine yaşam alanları oluşturabilmekte. Nitekim 2023 yılında Nijer’de gerçekleşen darbenin hemen ardından etkinliğini artıran terörist gruplar, 16 Ağustos’ta Burkina Faso sınırında gerçekleştirdikleri saldırıyla en az 17 askerin yaşamını yitirmesine ve 20’sinin yaralanmasına neden oldu.
Afrika’da terörün yükselişiyle ilişkilendirilen diğer bir konu da iklim değişikliği meselesi. Çünkü iklim değişikliği, çevresel, ekonomik ve sosyal faktörleri etkileyerek istikrarsızlığı artırabilir ve bu durum terörist grupların faaliyetlerini kolaylaştırabilir. Örneğin iklim değişikliği, yağış düzenlerinde değişikliklere ve kuraklıkların artmasına neden olarak su ve tarım kaynakları üzerindeki baskıyı artırıyor. Bu durum, özellikle kırsal bölgelerde yaşamını tarım ve hayvancılıkla sürdüren topluluklar arasında kaynak rekabetine ve çatışmalara yol açıyor. Nitekim Nijerya'daki Çad Gölü Havzasında, iklim değişikliği nedeniyle ciddi su kayıpları yaşandı. Bu durum, bölgedeki ekonomik ve sosyal koşulları kötüleştirdi ve bölgedeki Hristiyan çiftçilerle burada hayvanlarını otlatmak isteyen Müslüman çobanlar arasında silahlı bir rekabet ortamının doğmasına neden oldu. Nijerya ve çevresinde etkili olan Boko Haram ise bu istikrarsızlığı kullanarak bölgedeki etkisini artırma ve yeni üyeler kazanma fırsatı buldu.
Lisans ve Yüksek Lisansını Uluslararası İlişkiler alanında Akdeniz Üniversitesinde tamamlayan Yıldırım Çinar, Yüksek Lisans tez aşamasında Fransa’da Institut D’etudes Politique de Rennes’de bulundu. Doktora derecesini ise Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden aldı. Doktora tezinin başlığı “Sahraaltı Afrika’da Devlet İnşası ile Terörizm İlişkisi: Nijerya ve Boko Haram Örneği”dir. Yazar şu anda TASAM Afrika Enstitüsü’nde Eş Direktör olarak görev yapmaktadır.
İyi derecede İngilizce ve Fransızca bilen yazarın başlıca çalışma alanları Bölgesel Çalışmalar, Türkiye-Afrika İlişkileri, Afrika Çalışmaları, Afrika’da Güvenlik Meseleleri, Güvenlik Çalışmaları, Radikalizm ve Terörizmdir. Yıldırım Çinar, çok sayıda makale/kitap bölümü yanında Afrika Politikası: 21. Yüzyılda Güvenlik, Refah ve Demokrasi Arayışı ve Küresel Aktörler ve Büyük Güç Rekabeti başlıklı iki kitabın editörleri arasında yer almaktadır. Bunların dışında yazar, Afrika meselelerine yönelik olarak ulusal ve uluslararası basında yer almaya ve çeşitli projeler üzerinde çalışmaya devam etmekte.