×
KÜRESEL
12.11.2024

ANALİZ

Trump’ın Zaferi Dünya İçin Ne Anlama Geliyor?

Trump, küresel düzeni ittifaklar ve kurumlar üzerine inşa etmek yerine, bu ittifakları ve kurumları baltalamaya niyetli görünüyor. Bu sadece, 80 yıl boyunca barışı koruyan düzenin parçalanmasını hızlandırmakla kalmayacak, Amerika'yı daha az güvenli hale getirecek.
YARIŞMA PROGRAMLARINDA, her biri önlerindeki butona daha önce basmak için uğraşan yarışmacılar gibi, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelensky ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, (her biri çok farklı nedenlerle) Donald Trump'ı tebrik etmek için adeta yarıştı. Bu isimlerin yanı sıra, Fransa'dan Emmanuel Macron, Tayvan'dan Lai Ching-te gibi dünyanın dört bir yanındaki diğer liderlerin Amerika'nın yeni başkanını tebrik için sergiledikleri aceleci tavır, dış politikadaki tek özelliği öngörülemezlik olan Trump yönetimiyle ilgili öngördükleri tehlike ve fırsatlar hakkında çok şey söylüyor.

Zelensky, Trump'ın "kararlı liderliğini" ve "güç yoluyla barışa" olan bağlılığını övdü, belki de iltifat etmenin ilkelere başvurmaktan daha iyi sonuç vereceğini umuyordu. Zelensky, Trump'ın 2022'de Rusya'nın tam ölçekli işgalinden bu yana Ukrayna'nın sürdürdüğü savaşı sona erdirmek için Ukrayna'ya dayatmaya çalışabileceği olası bir anlaşmadan önce, göreve gelen başkanın desteğini kazanmak için hızla hareket etti. Netanyahu'nun mesajı da, oldukça büyük bir iltifat olan "tarihin en büyük geri dönüşünü" selamlayarak yaltaklanıyordu. Netanyahu, Trump'ın İsrail'in Gazze, Lübnan ve İran'a karşı yürüttüğü saldırılarda kendisine daha fazla serbestlik tanımasını umuyor olabilir, ancak Trump'ın "savaşları durdurma" sözünün İsrail'e olan desteği geri çekerek gerçekleştirilebileceğinden de endişe duymalı.

Trump'ın zaferi, Amerika ve müttefiklerinin en azından Soğuk Savaş'ın sonundan bu yana en korkutucu tehditlerle karşı karşıya olduğu bir zamanda geldi. Bunlar arasında, bu yılın başlarında Kongre tarafından oluşturulan bir komisyonun işaret ettiği gibi "yakın vadede büyük bir savaş olasılığı" da var. Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore gibi rakipler giderek daha fazla yakınlaştıkça riskler artıyor. Bu artan tehlike anında, Amerika'nın dostları ve düşmanları, Trump'ın dış politikasını altüst edip Batı güvenliğinin temel direkleri olan ittifaklar ağını zayıflatma olasılığına hazırlanıyor.

Tehlike, Trump'ın 20 Ocak'ta yemin etmesinden çok önce başlayacak, müttefikler ve rakipler Başkan Joe Biden'ın görev süresinin kalan "topal ördek" aylarındaki kararlılığını ve otoritesini sorgulayacak. İlk test muhtemelen 12 Kasım'da Orta Doğu'da olacak. 12 Kasım, Biden yönetiminin İsrail'e Gazze'ye yiyecek ve yardım akışını büyük ölçüde artırması için verdiği son tarih. Aksi takdirde İsrail, Amerikan silah ve mühimmatının kesilme riskiyle karşı karşıya kalacak. 

Diğer yandan Amerika'nın NATO’daki müttefikleri, kendilerini bir yük olarak gören ve karşılıklı savunmaya bir “gangster hesaplamalarıyla” yaklaşan bir başkanın seçilmesinden doğabilecek riskleri azaltmak için çabalıyor. Trump, kampanya döneminde, "Koruma istiyorlar, koruma için bize para ödemiyorlar, Çete size para ödettiriyor," dedi. Trump, bir miktar haklı gerekçeyle, ilk döneminde NATO ülkelerini savunmaya daha fazla harcama yapmaya zorlamakla övünüyor. Pek çok kişi, ikinci döneminde baskının yoğunlaşmasını bekliyor.

Avrupa'nın cevabı Ukrayna'ya Trump'a dayanıklı bir yardım çerçevesi oluşturmak ve bölgenin Amerikan yardımı olmadan kendini savunma yeteneğini güçlendirmek olacak. Seçim sonuçlarının açıklanmasından birkaç saat sonra Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ve Fransız mevkidaşı Sébastien Lecornu'nun Paris'te bölgesel güvenliği görüşmek üzere acil bir toplantı düzenlemesi şaşırtıcı değil. Bir zamanlar bir “felaket tellalı ve "Trump fısıldayıcısı" olarak anılan Macron, uzun zamandır Avrupa'nın kolektif savunmasını ve "stratejik özerkliğini" savunuyor. Macron, geçtiğimiz yıl boyunca kıtanın Ukrayna konusunda en açık sözlü şahinlerinden biri haline geldi. Bölgeye asker göndermeye karşı çıkmadı ve Rusya'daki askeri hedefleri vurmak için Fransız SCALP füzelerinin kullanılmasını savundu.

Asya'daki ruh hali daha soğukkanlı. Tayvan, Trump'ın adanın yardımına gelmemesinden veya Çin ile başının etini yiyecek bir anlaşma yapmamasından endişe ediyor. Güney Kore, Trump'ın ilk döneminde yaptığı gibi, orada konuşlu Amerikan askerlerinin maliyetini karşılamak için daha fazla para talep edebileceğinden endişe duyuyor. Düşünce kuruluşu Carnegie Endowment for International Peace'den Lee Chung-min, "Trump yönetimiyle iş yapmanın maliyeti buysa, buna değer" diyor. Avustralyalılar, Trump'ın Amerika, Avustralya ve İngiltere arasındaki denizaltı anlaşması olan AUKUS'u desteklemesinden cesaret alıyor. Bazıları Trump'ın Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile büyük bir pazarlık arayacağından endişe duysa da, çoğu Avustralyalı, savunma iş birliğinin devam edeceğine inanıyor.

Ancak Amerika'nın müttefikleri için temel sorun, hiç kimsenin Trump'ın dış politikasının ne olacağını kesin olarak bilmemesi. Bazı şeyler kesin görünüyor, örneğin dostlar ve düşmanlarla ticaret savaşları gibi. Muhtemelen yine bazı otokratlarla uyumlu hareket edecek ve müttefikleri terk etmekle veya onlarla şartları yeniden müzakere etmekle tehdit edecek. Meksika ile gerginlikler muhtemelen ticaret, göçmenler ve uyuşturucu kaçakçılığı konusunda artacak.

Trump ve Amerikan siyasetinde üç grup

Trump'ın herhangi bir durumda ne yapacağını tahmin etmek güç. Belirsizliğin çoğu, ona tavsiyede bulunanlar arasındaki anlaşmazlıklardan kaynaklanıyor. Genel olarak konuşursak, Trump, Cumhuriyetçi Parti'de üç düşünce grubuna başkanlık ediyor. Bazılarının "primakistler / hegemonyacılar" olarak adlandırdığı grup, Amerika'nın küresel liderliğini ve uluslararası düzeni korumaya çalışıyor. Buna karşılık, "öncelikçiler" Amerika'nın tehlikeli bir şekilde aşırı gerildiğini ve kaynaklarını en önemli yere, Asya'ya yoğunlaştırması ve Avrupa ile Orta Doğu'nun çoğunlukla kendi başının çaresine bakmasına izin verilmesi gerektiğini savunuyor. Bu düşünce grubu, Amerika'nın dünyada genel olarak daha az şey yapmasını isteyen üçüncü grup olan "kısıtlayıcılar" ile örtüşüyor.

Bu gruplardan hangisinin baskın olacağı, Trump'ın ulusal güvenlik ekibi için yapacağı tercihlere ve bu bu ekip içinde Trump'ın eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve eski ulusal güvenlik danışmanı Robert O'Brien gibi enternasyonalistlerin mi yoksa daha izolasyonist figürlerin mi baskın olduğuna bağlı olacak. Ayrıca, partinin daha izolasyonist kanadından gelen Başkan Yardımcısı JD Vance'in yeni yönetimde ne kadar nüfuz sahibi olduğuna da bağlı olacak. Bunlar yaşanırken, Washington'daki yabancı diplomatlar, yeni yönetimdeki etkili isimleri çevresel figürlerden ayırmak için çabalayacak. çılgınca bir tür Kremlinoloji içinde yer alıyorlar.

Trump'ın ABD tarafından Ukrayna'ya yapılan yardıma yönelik eleştirileri ve “savaşı bitirmeye” yönelik söylemleri göz önüne alındığında, birçok kişi onun göreve geldiğinde ilk hamlelerinden birinin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e teslim olmak olacağından endişe duyuyor. Ancak maiyetindeki isimler (ya da en azından maiyetinde olmayı uman insanlar), Trump'ın bu kadar yumuşak huylu olmayacağını öne sürüyor. Cumhuriyetçilerin içinden isimler, Trump’ın “Ukrayna'daki yenilginin”, tıpkı Biden’ın Afganistan'dan çekilmesinde olduğu gibi, siyasi bir sorumluluk oluşturacağını bildiğini savunuyor.

Pompeo, bir köşe yazısında "Böyle bir teslimiyetin Başkan Trump'ın politikasının bir parçası olacağına dair hiçbir kanıt olmadığını, aksine bunun aksini gösteren çok sayıda kanıt olduğunu" savundu. Kendisi ve makalenin ortak yazarı David Urban, Trump'ın Ukrayna'ya ilk Javelin tanksavar füzelerini sağladığını belirtti.

Uygun şartlarda hazırlanmış bir diplomatik anlaşma, savaş alanındaki konumu zayıflayan Ukrayna tarafından memnuniyetle karşılanabilir. Ancak Ukrayna, güvenliğini garanti altına almak için NATO üyeliğini isteyecektir. Pompeo bunun savunucusu ancak diğer danışmanlar buna karşı çıkabilir. Tıpkı Almanya şansölyesi Olaf Scholz gibi.

Cumhuriyetçi Parti içinden gelen bir diğer fısıltı ise Trump yönetiminin İran'la yüzleşmeye ve oradaki rejimi zayıflatmaya daha istekli olacağı yönünde. Bu politikanın Cumhuriyetçi Parti'de geniş çapta destekleneceğini söylüyorlar.

Cumhuriyetçi kongre üyesi ve savunma bakanı adayı Mike Waltz, yakın zamanda The Economist için yazdığı yazıda, Amerika'nın "İranlıları nükleer silah üretimini durdurmaya ikna etmek için masaya güvenilir bir askeri seçenek koyması gerektiğini" söyledi. İran'a karşı askeri eylem tehdidinde bulunmak bir şey; savaş başlatmak ise başka bir şey. Trump kariyerinin çoğunu Orta Doğu'da kan ve servet israf eden Cumhuriyetçi şahinleri kınayarak geçirdi.

"Deli adam teorisi"

Bu bağırsak okumasını karmaşıklaştıran şey, Trump'ın uluslararası diplomasinin deli adam teorisine çok uygun olması. “Çin Devlet Başkanı Xi, Tayvan'ı işgal ederse güç kullanmakla tehdit edip etmeyeceği” sorulduğunda, Trump, Wall Street Journal'a şöyle dedi: "Bunu yapmak zorunda kalmazdım çünkü bana saygı duyuyor ve deli olduğumu biliyor."

Elbette, düşmanlar Trump'ın gerçekten askeri bir eylemde bulunabileceğine inanırsa, öngörülemezlik bazen Amerika'nın caydırıcı gücünü artırabilir. Ancak, düşmanlar onun sadece blöf yaptığı sonucuna varırsa ve Amerika'nın dostları onun yardımlarına geleceğine olan güvenlerini kaybederse, bu durum Amerika'nın pozisyonunu zayıflatabilir. Trump tarafından terk edilmekten korkan birkaç müttefik, özellikle Asya'da Çin'e yaklaşarak korunma sağlayabilir. Örneğin, Japonya, eski bir Japon diplomatı olan Sasae Kenichiro'ya göre, " [Çin ile] sadece olasılıklara hazırlanmak için değil, müzakereler için yol aramayı" gerekli bulacaktır. Alternatif olarak, bazıları kendi nükleer silahlarını arayabilir ve yeni bir nükleer yayılma dönemi başlayabilir.

Trump ilk döneminde yıkıcı bir güçtü ancak o zamanlar uluslararası sahne nispeten sakindi. Avrupa ve Orta Doğu'da yükselen büyük güç rekabeti ve yıkıcı savaşların olduğu bir zamanda iktidara geri dönüyor. Trump, Amerikan gücünü ittifaklar ve kurumlar üzerine inşa etmek yerine, bu ittifakları ve kurumları baltalamaya niyetli görünüyor. Bu, sadece Amerika'yı daha az güvenli hale getirmekle kalmayacak, aynı zamanda 80 yıl boyunca barışı koruyan savaş sonrası düzenin parçalanmasını da hızlandıracak.

**
Trump'ın zaferinin dünyanın geri kalanı için anlamı

Donald Trump'ın Ocak 2025'te Beyaz Saray'a dönüşü, Cumhuriyetçilerin yönettiği bir ABD Senatosu ile birleşince uluslararası müttefikler arasında yaygın bir korku oluştu. Zafer, Amerika'nın bazı düşmanları tarafındansa alkışla karşılanıyor. İlki cesur bir yüz ifadesi takınırken, ikincisi sevinçlerini gizlemekte zorlanıyor.

Trump'ın Beyaz Sarayına hazırlık

Hem dostlar hem de düşmanlar, Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesine kadar geçen ayları, kendi konumlarını iyileştirmeye ve onun göreve gelmesinden sonra yapılması daha zor olacak işleri yapmaya çalışarak geçirecekler.

Trump'ın Ukrayna ve Orta Doğu'daki savaşların sona ermesi yönündeki beklentisi, farklı tarafların kendileri için daha kabul edilebilir bir statüko olabileceğini düşündükleri şeyi yaratmak için oradaki çatışmaların yoğunlaşmasına yol açacaktır. Bu, her iki bölgede de halihazırda demlenen insani krizler için iyiye işaret değildir.

Kore yarımadasında ve çevresinde artan gerginlikler de düşünülebilir. Pyongyang'ın daha fazla füze - ve potansiyel olarak nükleer - testlerle itibarını artırmak istemesi muhtemeldir.

Avrupa ve Orta Doğu'daki çatışmaların ve Asya'daki gerginliklerin artması, ABD ile üç bölgedeki müttefikleri arasındaki ilişkileri de zorlayabilir. Avrupa'da, Trump'ın AB ve NATO müttefiklerinin başının altından Rusya ile anlaşmalar yapması ve onları terk etmekle tehdit etmesi korkusu var.

Bu, Moskova ile herhangi bir Ukrayna (veya daha geniş Avrupa) anlaşmasının uzun ömürlülüğünü baltalayacaktır. Avrupa savunma yeteneklerinin nispeten içler acısı durumu ve ABD nükleer şemsiyesinin azalan güvenilirliği, Putin'in Trump ile bir anlaşma sağladıktan sonra emperyal hırslarını daha da ileriye taşımasını teşvik etmekten başka bir işe yaramayacaktır.

Orta Doğu'da Netanyahu tamamen dizginsiz olurdu. Ve yine de bazı Arap rejimleri İsrail'in İran'a ve İran vekillerine saldırmasını alkışlarken, Filistinlilerin içinde bulunduğu kötü durum nedeniyle tepki almaktan endişe edeceklerdir . Bu ezeli sorunu çözmeden, bölgede istikrar, hatta barış bile neredeyse imkansız olacaktır.

Asya'da zorluklar farklı. Burada sorun ABD'nin geri çekilmesinden ziyade öngörülemez ve potansiyel olarak yönetilemez bir tırmanış. Trump yönetiminde, ABD ve Çin'in Thucydides tuzağından - baskın ama gerileyen bir güç ile yükselen rakibi arasındaki savaşın kaçınılmazlığından - kaçmasının zor olması çok daha olası.

Bu da ABD'nin bölgedeki ittifaklarının uzun vadede güvenli olup olmadığı veya Endonezya veya Hindistan gibi bazı ortaklarının Çin ile yeniden ittifak kurmayı düşünüp düşünmeyeceği sorusunu gündeme getiriyor.

En iyi ihtimalle, tüm bunlar daha fazla belirsizlik ve istikrarsızlığa işaret ediyor; yalnızca Trump'ın göreve başlamasından sonra değil, o zamana kadar geçen aylarda da.

En kötü ihtimalle, Trump'ın kendi kendine ilan ettiği yanılmazlığının çöküşüne yol açacaktır. Ancak kendisi ve ekibi jeopolitiğin gayrimenkulden daha karmaşık bir mesele olduğunu anladıklarında, Biden ve Harris'i suçladıkları "küresel kaosun" orta yerine düşmüş olabilirler.



Bu yazı, The Economist’te 07 Kasım 2024 tarihinde yayınlanan “America’s allies brace for brinkmanship, deals—and betrayal” başlıklı yazı ile The Conversation’da, Stefan Wolff tarafından kaleme alınan “What Trump’s victory means for Ukraine, the Middle East, China and the rest of the World” başlıklı yazının çevirisiyle hazırlanmıştır. Kısaltılarak çevirilen metinde editoryal düzenleme yapılmıştır.