×
KÜRESEL
21.01.2025

ANALİZ

Trump Doktrini: Anarşizmin Küresel Siyasete Dönüşü!

Bir süper gücün dünyaya yaklaşımı tersine dönmek üzere. Trump Amerikası’nın dünyaya bakışı “değerler konusunda acımasız bir pragmatizm”, “müttefikler üzerinde açık bir zorbalık” ve “rakiplerle fırsatçı anlaşmalar” üzerinde biçimleniyor.
DONALD TRUMP'I eleştirenler onu sıklıkla soytarılık ve izolasyonizmle suçladılar. Ancak Trump daha Beyaz Saray’a çıkmadan yaptıklarıyla bu eleştirilerin onun ikinci döneminin getireceği şeylerden ne kadar uzak olduğunu gösterdi. Beyaz Saray'a çıkmaya hazırlanırken Gazze'de ateşkes ve rehine anlaşmasının sağlanmasına yardımcı oldu. Tabuları yıkarak, mineralleri ve Arktik'teki stratejik konumuyla Grönland üzerinde kontrol sağlamaya çalıştı. Trump'ın ikinci dönemi, yalnızca ilk döneminden daha yıkıcı olmayacak; aynı zamanda Amerika'ya ikinci dünya savaşından beri egemen olan dış politika vizyonunu da alt üst edecek.

Onlarca yıldır Amerikan liderler, ABD’nin küresel gücünün demokrasi, yerleşik sınırlar ve evrensel değerlerle daha istikrarlı ve barışçıl hale gelen bir dünyanın savunucusu olma sorumluluğundan geldiğini savundular. Trump değerleri ve yerleşik kuralları terk edecek. Bunun yerine, güç biriktirmeye ve kullanmaya odaklanacak. Yaklaşımı, üç bölgedeki üç çatışmada test edilecek ve tanımlanacak: Orta Doğu, Ukrayna ve Amerika'nın Çin ile soğuk savaşı. Her bir çatışma, Trump'ın son on yıllara hakim ABD dış politika anlayışından nasıl koptuğunu gösteriyor. Alışılmışın dışındaki yöntemleri, nüfuzunu biriktirmesi ve fırsatçı bir şekilde kullanması ve gücün tek başına barışı yaratacağına olan inancı. Hepsi Trump’ın yaklaşımını özetliyor.

Orta Doğu onun öngörülemezlik yeteneğini gösteriyor. İsrail ve Filistin sonunda Gazze konusunda bir anlaşmaya vardı. Çünkü, başarısız olurlarsa "cehennemin kopacağı" tehdidinde bulunarak bir son tarih oluşturdu. Anlaşmanın daha sonraki aşamalarına ilerlemesi için onlara baskı yapmaya devam etmesi gerekecek. Richard Nixon'dan beri hiçbir başkan, “çılgınlığı” bir avantaj kaynağı olarak düşünmemişti.

Keyfilik, pragmatizmle desteklenir. Çoğu barış elçisinin aksine, Trump, Ortadoğu'nun işkence görmüş tarihiyle hiç ilgilenmiyor. İlk döneminde imzalanan İbrahim Anlaşmaları, rehinelerin serbest bırakılmasını, İsrail ile Suudi Arabistan arasında bir anlaşmayı desteklemek için kullanacağını gösteriyor. Bu anlaşmayı, bölgesel refaha ve dahası Nobel barış ödülüne giden bir yol olarak görüyor. İran'ın müttefikleri Gazze, Lübnan ve Suriye'de yenilgiye uğradı. Bu noktada İran, anlaşmaya hazır olabilir.

Ancak üç tek tanrılı dinin yurdu, insanların refah için inançlarını ve şikayetlerini bir kenara bırakmaya gerçekten istekli olup olmadıklarının zorlu bir sınav yeri olacak. İsrail tarafındaki aşırılıkçılar, pragmatik merkezi itibarsızlaştırmak için şiddet kullanarak barış planlarını defalarca veto ettiler. İsrail sağı Filistin topraklarını ilhak etmek istiyor. İran, Amerika ile bölgesel angajman ve nükleer bomba üretme seçeneği arasında gidip geliyor. Peki İran, angajmandan uzaklaşırsa Trump ne yapabilir? Cevabı yaptırımlar veya güç tehdidi kullanarak baskıyı artırmak veya geri çekilmek olacak. 

Trump, Ukrayna'da da kritik bir testle karşı karşıya. Daha göreve gelmeden önce, buradaki savaşı durdurma sözü verdi. Trump, ABD’nin müttefikleri üzerinde Vladimir Putin'den daha fazla nüfuz sahibi olduğu için, en kolay olan yol, Ukrayna’ya desteği sonlandırarak geri çekilmek ve böylece Kiev'i taviz vermeye zorlamak olacak. Ancak bu tutum, diğer hedeflerini baltalayacaktır. Trump’ın Ukrayna’dan geri çekilmesi, Biden’ın Afganistan'dan çekilmesiyle karşılaştırılacaktır. Dahası, Tayvan ve Ukrayna arasında yapılan karşılaştırmaları göz önünde bulunduran Çin, Tayvan’ın kolay lokma olduğu sonucuna varabilir.  Bu noktada Trump’ın Ukrayna'yı desteklemeye hazır olarak görülmesi, Putin'e karşı elini güçlendirecektir.

Fırsatçı güç kullanımının bazı faydaları vardır elbet. Trump, NATO üyelerini Rusya'ya karşı kendilerini savunmak için daha fazla harcama yapmaya zorlamaya devam edecek, bu iyi bir şey. Ancak bunun da maliyetleri var. NATO muhtemelen, Trump'ın NATO’dan çekilme, ticaret konusunda müttefiklerle çekişme, Avrupa’da aşırı sağcı muhafazakar partileri destekleme ve Grönland'ın egemenliği konusunda Danimarka'ya zorbalık yapma tehditlerine dayanabilir. Ancak ittifaklar güvene dayanır. Putin'e sempati duyan aşırı sağcı muhafazakarlar Trump’a zehir gibi davranacaktır. Danimarka, büyüklüğü göz önüne alındığında, Afganistan'da Amerika kadar asker kaybetti. Grönland konusunda kol güreşi yapmak, Amerika'yı bir koruyucu değil, bir tehdit olarak gösteren bir muamele türüdür.

Güçlü liderler, evrensel değerleri terk etmekten keyif duyar. Trump, Kanada, Grönland ve Panama'yı kapsayan bir Amerikan nüfuz alanı iddia ederse, bu, uluslararası ilişkilerin gerçekte her zaman bir anarşi ve güç denemesi olduğu ilkesinin onayı olacak. Ve bu onay, Rusya Gürcistan'ı arzuladığında veya Çin Güney Çin Denizi'ni talep ettiğinde hayli kullanışlı hale gelecektir. Trump evrensel değerleri ve kurala dayalı düzeni temsil eden BM gibi kurumları küçümserse, Çin ve Rusya onlara hükmedecek ve onları kendi çıkarları için kanal olarak kullanacaktır.

Trump cephesi, önemli olanın Amerika'nın gücü olduğunu ve bunun Çin ile barışa yol açacağını savunuyor. Yine Trump cephesi, üçüncü dünya savaşını önlemenin gerekliliği konusunda uyarılarda bulunuyor ve Xi Jinping'in 2027'ye kadar Tayvan'ı zorla ele geçirmeyi istediğini belirtiyor. Trump’ın ekibine göre, yine Çin hızla nükleer silahlar üretiyor ve stratejik teknolojilerde sistematik olarak ustalaşıyor. İşte buna karşı Amerika'nın caydırıcılığı yeniden tesis etmesi gerekiyor. Ve bunu yapmanın yolu da "çılgın" diplomasi, pragmatizm ve ekonomik-askeri gücün birikimi.

Ne yazık ki, Tayvan söz konusu olduğunda burada bir çelişki var. Amerika'nın gücünün kaynağı artık “değerler konusunda acımasız bir pragmatizm”, “müttefikler üzerinde kaba bir zorbalık” ve “rakiplerle fırsatçı anlaşmalar” ise o zaman bunlar tam olarak Trump'ın Tayvan'ı Çin'e satması için gereken koşullar. Trump yönetimindeki birçok Çin şahini buna karşı çıksa da, bu olasılık bile Trump'ın yaklaşımının özündeki ana zayıflığa işaret ediyor.

 “Pax Trumpiana”: Trump Barışı!

Güç kullanımı değerlerle sınırlanmadığında, sonuç küresel ölçekte bir kaos ve anarşi olabilir. Pete Hegseth ve Tulsi Gabbard gibi aşırı sadık, fakat liyakat ve derinliği olmayan isimler, Pentagon ve istihbaratın başına geçerse, kaos ve anarşi içeride de yayılacaktır. Trump, özellikle kendisinin ve ortaklarının parası tehlikedeyse, kendi çıkarlarını ülkesinin çıkarlarından ayırmaya uygun değildir. Tıpkı Elon Musk'ın Çin'deki parası gibi. Trump, savaş sonrası Amerika'yı oluşturan değerlerden uzaklaşarak, despot rakiplerinin sahip olmadığı en büyük güçten vazgeçmiş ve onlarla aynı noktada buluşmuş olacak.


Bu yazı The Economist'te, 18 Ocak 2025 tarihinde, "Donald Trump will upend 80 years of American foreign policy" başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.