×
ARAP DÜNYASI
17.05.2025

ANALİZ

Trump, Amerikan Ortadoğu Politikasını Nasıl Değiştiriyor?

Trump’ın dört günlük Ortadoğu turu, ticaret ve yatırım anlaşmalarının yanı sıra, Amerika’nın Ortadoğu politikasında yeni bir başlangıç ve pragmatik bir değişim arayışına işaret ediyor.
Bu hafta Donald Trump, başkentleri Riyad'ı ziyaret ettiğinde Suudi Arabistanlılar bolca gösteriş yaptılar: Uçağına eşlik eden F -15 savaş uçakları, konvoyuna eşlik eden Arap atlı biniciler, araba büyüklüğünde avizelerin olduğu bir sarayda öğle yemeği. Ancak en kalıcı görüntü, bir süre önce başına 10 milyon dolarlık Amerikan ödülü konmuş olan ve şimdilerde Suriye’nin yeni lideri olan Ahmed el-Şara ile 14 Mayıs’taki el sıkışmasıydı.

25 yıl sonra ilk kez Amerikan ve Suriye başkanları arasında bir görüşme bekleniyordu, ancak son dakikaya kadar teyit edilmedi. Ancak önceki gün gerçek bir sürpriz yaşandı: Trump, bir yatırım forumunda yaptığı konuşmada, Suriye’ye yönelik olarak Beşşar Esad döneminde uygulamaya konan yaptırımları kaldıracağını duyurdu. Dinleyicileri onu ayakta alkışladı. "İyi şanslar, Suriye," dedi. "Bize çok özel bir şey göster."

Trump'ın dört günlük, üç ülkeyi kapsayan seyahatinin odak noktası ticaret ve yatırımdı. Suudi Arabistan'da 600 milyar dolar değerinde olduğu söylenen bir anlaşma paketi imzaladı; diğer iki durağı olan Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) kendi mega anlaşmalarını hazırlamıştı. 

Suudi Arabistan, yapay zeka, sağlık hizmetleri ve spor alanlarına onlarca milyar dolar yatırım yapma sözü verdi. Bunların hepsi Suudi Arabistan açısından, yeni endüstriler geliştirme ve petrol ekonomisini çeşitlendirme planlarına uyuyor. 78 milyar dolarlık savunma bütçesinin neredeyse iki katı olan 142 milyar dolarlık bir silah anlaşmasına muhtemelen daha az bağlı kalacak. Özellikle de mali durumu düşük petrol fiyatlarından dolayı zorlandığında. Bu silahların bazıları yıllarca satılmayacak; diğerleri asla satılmayacak. Ancak yine de Trump en üstün sıfatları seviyor ve krallık ona tarihin "en büyük savunma satışını" duyurma şansı verdi.

Gerçekten de, Suudiler, en küçük ayrıntılara kadar, konuklarına karşı keskin bir hazırlık sergilediler. Konuşması sırasında Trump'ın en sevdiği iki seçim kampanyası şarkısını çaldılar: Trump sahneye çıkarken çalan, Lee Greenwood'un "God Bless the USA" şarkısı ve Trump sahneden inerken çalan "YMCA" şarkısı. Veliaht prens Muhammed bin Selman, onu golf arabasıyla akşam yemeğine götürdü. Trump yanlısı gazetecilerin başkanın fast-food saplantısını paylaşma ihtimaline karşı, medya merkezinin dışına mobil bir McDonald's park edilmişti.

Trump Suudilerin sevgisini karşılıksız bırakmadı. Yaklaşık bir saat süren konuşması Prens Muhammed ve babası Kral Selman için bol bol övgüde bulundu; Amerika'nın Körfez ülkeleriyle olan bağını göklere çıkardı ve Orta Doğu'da bir "altın çağ"dan söz etti.

Aslına bakılırsa bölgede “yeni bir başlangıç” müjdeleyen ilk Amerikan başkanı Trump değil. Barack Obama 2009'da "yeni bir başlangıç" sözü verdi. Bunlar George W. Bush dönemindeki savaşlardan sonra hoş karşılanan sözlerdi, ancak pratikte ne anlama geldikleri hiçbir zaman net değildi. Arap baharı ertesi yıl başladı ve Obama'nın planlarını altüst etti. Başkanlığının geri kalanını yangınlarla mücadele ederek (ve ara sıra onları körükleyerek) geçirdi.

Ancak Trump’ın yeni bir milat vaadi farklı bir dönüşüme işaret ediyor. Obama, demokrasi ve insan hakları konusunda ısrar ederken, Trump "güvenli ve düzenli" otokrasileri övüyor. Şaşırtıcı bir şekilde kendi ülkesi Amerika ile ilgili eleştirilerde bulunuyor. Bir noktada bölgeyi "mahveden" Amerikalı "müdahalecilere" saldırıyor. Riyad'daki konuşmasında, "Riyad ve Abu Dabi'nin parıldayan harikaları, sözde 'ulus inşacıları ve demokrasi taşıyıcıları' tarafından yaratılmadı" dedi. "Modern Orta Doğu'nun doğuşu, bölgenin kendi halkları tarafından sağlandı."

**
ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan'daki görkemli bir balo salonunun sahnesinden yaptığı konuşmada, ABD’nin artık başka ülkeleri inşa etme ve müdahale etme döneminin sona erdiğini, dünyanın süper gücünün artık kimseye "nasıl yaşanması gerektiği konusunda ders vermeyeceğini" söylediğinde, dinleyicileri coşkuyla alkışladı.

Trump, Fas'tan Umman'a kadar uzanan bölgede uzun zamandır dile getirilen şikâyetleri gündeme taşıyarak, ABD'nin Ortadoğu politikasında on yıllardır izlediği yaklaşımı açıkça eleştiriyordu.

Trump, “Sonuçta, sözde ulus inşa edenler, inşa ettiklerinden çok daha fazlasını yıktılar,” dedi ve ekledi: “Müdahaleciler, aslında hiç anlamadıkları karmaşık toplumlara müdahale ediyorlardı.” Trump, bu konuşmasıyla bölge halklarına “kendi kaderlerinizi kendi yöntemlerinizle belirleyin” çağrısında bulundu.

Konuşmanın yankıları, Irak ve Afganistan'daki Amerikan işgallerinin ve son dönemde Gazze Şeridi'ni açlığın eşiğine getiren İsrail'e ABD’nin verdiği desteğin toplumsal hafızaya derinlemesine kazındığı, ABD'nin hem monarşi yanlıları hem de muhalifler tarafından eleştirildiği Orta Doğu'da hızla mobil ekranlara yayıldı. Suudi akademisyen Sultan Alamer, Trump'ın sözlerinin sömürgecilik karşıtı görüşleriyle bilinen 20. yüzyıl Marksist düşünürü Frantz Fanon'dan çıkmış gibi göründüğünü söyleyerek espri yaptı. 

**
Trump konuşmasında, "Son yıllarda birçok Amerikan başkanı, yabancı liderlerin ruhlarının derinliklerine bakmak ve ABD politikası yoluyla onların günahlarının hesabını sormanın bizim görevimiz olduğu düşüncesine kapıldı," dedi.

Trump'ın bu sözleri, bazı Arap dinleyicileri, insan hakları ihlalleri üzerinde Amerikan baskısının azalmasının kendi ülkeleri açısından ne anlama gelebileceği konusunda endişelendirdi.

Beyaz Saray sözcüsü, başkan veya yardımcılarının Suudi yetkililerle insan hakları meselelerini gündeme getirip getirmediğiyle ilgili soruları yanıtlamadı. Sözcü Anna Kelly, Trump'ın konuşmasına yönelik tepkiler sorulduğunda, "Başkan, yaptığı konuşma nedeniyle geniş çapta övgü aldı," dedi.

Sürgündeki bir Suudi muhalif parti üyesi ve krallıkta hapsedilen önde gelen bir din adamının oğlu olan Abdullah Alaoudh, konuşmayı Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın imajını güçlendirmeyi amaçlayan bir halkla ilişkiler gösterisi olarak nitelendirdi.

**
Trump Riyad'daki konuşmasında İsrail'den sadece kısaca bahsetti. Suudi Arabistan'ı, dört Arap devletinin Yahudi devletini tanıdığı 2020 tarihli İbrahim anlaşmalarına katılmaya çağırdı. Ancak bunu "kendi zamanlarında" yapmalarını anlayışla karşılayacağını söyledi: Suudi Arabistan'ın kendi öncelikleri olduğunu ve (şimdilik) normalleşmenin bunlardan biri olmadığının farkında olduğunu belirtti. Bu sözler birçok Arap tarafından, “Trump'ın ilişkilerde yeni bir dönem vaat ettiği” şeklinde anlaşıldı: Amerika'nın daha çok dinleyeceği, daha az ders vereceği ve eski ortodoksilerle bağlarını koparacağı bir dönem.

Suriye açıklaması, Trump’ın yeni dönem vaadinin pratikte nasıl görünebileceğinin ilk işaretleriydi. Trump, Suriye Devlet Başkanı Ahmed el-Şara'ya şüpheyle bakan Amerikalı şahinleri ve Washington dış politika yapıcılarının ihtiyatını görmezden geldi. Trump, el-Şara ile görüşüp savaşın harabeye çevirdiği Suriye’ye uygulanan Amerikan yaptırımlarını "Suriyelilere yeniden büyük olma fırsatı tanımak için" kaldıracağını açıkladığında ise Suriyeliler sosyal medyada sevinç içeren paylaşımlar yaptı.

İran, uzun zamandır müttefiki olan Esad rejiminin düşüşünden dolayı hala acı çekiyor. Ancak Trump'ın Suriye'nin yeni yöneticilerine karşı dostça tavrından neşelenmiş olabilir. Trump, yaptırımları kaldırıp eski bir Amerikan düşmanını (“genç ve çekici bir adam”) övgülerle kucaklayabildiyse, belki de aynısını İslam Cumhuriyeti'ne de yapabilirdi.

Bölgedeki müttefikler de bunu cesaretlendirici buldu. Trump, yaptırımları kaldırmaya Prens Muhammed ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ısrarıyla karar verdiğini söyledi. Her iki ülke de uzun zamandır Amerika'nın bölgesel meselelerde kendilerini dinlemediğinden şikayetçiydi. Ama şimdi Trump'ı, kendisine Amerikan iç siyasetinde pek az siyasi fayda sağlayan tartışmalı ama takdire şayan bir karar almaya ikna ettiler.

Uzun zamandır rakip olan Suudi Arabistan ve Türkiye'nin Ahmed Şara'ya destek konusunda aynı noktada. Obama günlerinden farklı olarak, bölge artık olumlu bir değişim için olgunlaşmış görünüyor. Esad rejiminin düşüşü Amerika'ya Suriye'yi İran'ın yörüngesinden çıkarma şansı veriyor; İsrail ile bir barış anlaşması makul görünüyor. Komşu Lübnan'da yeni Devlet Başkan Joseph Avn, onlarca yıldır devleti hoyratça kullanan İran destekli bir milis gücü olan Hizbullah'ı silahsızlandırmaya çalışma konusunda ciddi. Körfez ülkeleri İran ile aralarındaki yumuşamayı korumaya hevesli. İran da savaşı önlemek ve çürük bir rejimi desteklemek için Amerika ile bir anlaşma yapmaya can atıyor.

Peki buna sadık kalacak mı?

Soru şu ki, bu coşku ne kadar sürecek. Trump'ın bu son versiyonu “müdahaleciliği” kınıyor ve Gazze halkının "çok daha iyi bir geleceği hak ettiğini" söylüyor. Ancak bundan sadece iki ay önce, Pentagon'a Yemen'deki Şii isyancı grup Husilere karşı açık uçlu bir bombardıman başlatmasını emretti. Ayrıca İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ateşkes anlaşmasını bozup İsrail'in Gazze'deki savaşını sürdürmesine izin verdi.

Trump'ın Körfez'e yaptığı ziyaret, Amerika’nın Orta Doğu politikasını yeniden başlatma planı gibi görünüyor. Ancak ne tutarlılık ne de işleri yoluna koymak onun güçlü tarafı değil: Bir politikayı yeniden başlatabilir veya basitçe terk edebilir.


Bu yazı The Economist’te 12 Mayıs 2025 tarihinde yayınlanan “Trump resets America’s Middle East policy in surprising ways” başlıklı ve New York Times’da Vivian Nereim tarafından kaleme alınan ve 14 Mayıs 2025’te yayınlanan “Trump’s Pledge to the Middle East: No More ‘Lectures on How to Live’ başlıklı yazılardan kısaltılarak hazırlanmıştır. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.