ANALİZ
Sessiz Şansölye Gürültülü Bölgede: Olaf Scholz’u Kritik Sorunlar Bekliyor
Yeni koalisyon, seçimler öncesinde üç müttefikin farklı – zaman zaman karşıt – önceliklere referansta bulunması dolayısıyla hayli karmaşık bir koalisyon. Ve bu koalisyonun önünde Alman lokomotifinin ve ayrıca tüm AB ekonomisinin geleceğini şekillendirecek üç konu var.
OLAF SCHOLZ, Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller ve Liberal Hür Demokratlar (FDP) arasında yaklaşık iki ay süren yoğun müzakerelerin ardından Almanya'nın yeni başbakanı olarak yemin etti.
Kurulan koalisyon, seçimler öncesinde üç müttefikin farklı – zaman zaman karşıt – önceliklere referansta bulunması dolayısıyla karmaşık bir koalisyon. Örneğin vergilendirme konusunda Yeşiller ve SPD, yüksek gelirliler üzerindeki vergileri artırmayı vadederken FDP buna şiddetle karşı çıkmıştı. SPD'nin başbakanlığın yanında altı bakanlığı, Yeşillerin beş ve FDP’ninse dört bakanlığı aldığı hükümette Scholz, Avrupa'nın en büyük ekonomisinin başbakanından beklenen bir liderlikle onları birleştirmenin sınavını verecek. … Sonuçta [yeni hükümetin önünde] Alman lokomotifinin ve ayrıca tüm AB ekonomisinin geleceğini şekillendirecek üç konu var.
Rusya ve Çin
Almanya'nın yeni Dışişleri Bakanı, Yeşiller'in eş lideri Annalena Baerbock oldu. Yeşiller, Angela Merkel'i temel Batılı değerler pahasına Alman ticari çıkarlarına öncelik verdiği ve temel değerlere ilişkin tavizlerin çoğunun Rusya ve Çin’e karşı verildiği gerekçesiyle defalarca eleştirdi.
Bu noktada Merkel, ABD ve diğer bazı ülkelerin uzun süredir sergilediği muhalefete rağmen, Rusya ile Almanya arasındaki Kuzey Akım -2 boru hattını destekledi. Boru hattına bir itiraz, Ukrayna'dan geçen başka bir boru hattı nedeniyle Rusya’yı Avrupa'ya daha az bağımlı hale getireceği ve böylece Putin'in siyasi avantaj için Ukrayna'nın gaz tedarikinden elde ettiği gelir üzerinde sıkıştırma siyaseti izleyeceği yönünde.
Çin'e gelince, Merkel, geniş eleştirilere rağmen 2020'nin sonlarında AB-Çin Kapsamlı Yatırım Anlaşmasını bitiş çizgisine taşıdı. İki tarafa da birbirlerinin pazarlarına daha iyi erişim sağlayan anlaşma şu anda beklemede ve hala onaylanmayı bekliyor. Ama yine de Merkel hükümetinin Çin ile ne kadar iyi ilişkiler geliştirdiğini gösteriyor.
Asıl soru, temel önceliğinin “insan hakları ve değerleri tarafından yönlendirilen” bir dış politika olduğunu söyleyen Scholz ve Baerbock yönetiminde bu yaklaşımın ne ölçüde değişeceği. Baerbock’ın kullandığı dil - örneğin Güney Çin Denizi'ndeki toprak anlaşmazlıklarının uluslararası deniz hukukuna göre çözülmesi gerektiğini belirtmesi veya Rusya'nın medeni hakları bastırmasını eleştirmesi - Almanya ile Rusya ve Çin arasındaki ilişkilerde önemli değişiklikler yaşanabileceğine işaret ediyor.
Ancak Almanya'nın ekonomisi her iki ülkeyle, özellikle de Çin'le derin bağlantılar taşıyor. Scholz'un alacağı pozisyon onun şansölyeliğini belirleyecek ve aynı zamanda AB'nin bu iki ülkeyle olan ilişkisini çok açık bir şekilde biçimlendirecek.
Dijitalleşme ve yeşil geçiş
Yeni kurulan koalisyonun ilan edilen hedefi, yenilenebilir enerjinin 2030 yılına kadar Alman elektriğinin %80'ini oluşturması. 2020'de kaydedilen yaklaşık %45'ten daha yüksek bir artış. Son koalisyon basın toplantısında Scholz, koalisyonun “Almanya'nın 100 yıldan fazla bir süredir üstlendiği en büyük endüstriyel modernizasyon projesini” yürütme niyetinde olduğunu yineledi.
Ancak bu politika, iklim korumasına, ülkenin bürokrasisinin modernizasyonuna, dijitalleşmeye ve daha fazlasına devasa yatırımlar yapmayı gerektiriyor. Yeşiller, bunların maliyetini, Almanya'nın herhangi bir yılda GSYİH'sının yalnızca %0,35'ine kadar borç alabileceğine ilişkin kuralı değiştirerek karşılamayı tercih ediyor. Ancak FDP buna açık bir şekilde karşı çıkıyor. Dolayısıyla mevcut borç freni varlığını sürdürecek.
Peki “yeşil geçiş”in faturasını kim ödeyecek? Bu can alıcı soruya Scholz ve koalisyon müttefikleri henüz gerçekçi bir cevap vermiş değiller. Gerekli kaynakların yüksek büyümeden gelmesi olası görünmüyor.
Almanya, Avrupa'nın en büyük ekonomisi olmaya devam ediyor ve 2020'de Çin ve ABD'nin ardından dünyanın en büyük üçüncü ihracatçısı oldu. Ancak artan uluslararası rekabet, Çin'in giderek içe yönelmesi ve artan korumacılık, Almanya'nın önümüzdeki yıllarda büyüme oranını pekâlâ sınırlayabilir.
AB'nin yüksek borç sorunu
AB'de 2021'in başlarında pandemi sürecine ilişkin 750 milyar euroluk (638 milyar £) kurtarma fonunun oluşturulması, blok için kritik bir nokta olarak görülüyor. Bu, üye ülkelerin, pandemi koşullarında karşılaştıkları olumsuz sonuçları hafifletebilmeleri ve bölge genelinde daha yüksek büyümeyi sağlayabilmek üzere toparlanma planlarına yatırım yapabilmeleri için ortak borçları artırma konusunda ilk kez mutabakata varmaları anlamına geliyordu.
Merkel, ülke içindeki siyasi müttefiklerini, bunun tek seferlik bir önlem olduğuna dair güvence vererek ikna etmişti. Yine de Yunanistan, İtalya ve Portekiz gibi çok sayıda AB ülkesi, halihazırda sürdürülemez olan COVID-19 öncesi borçlara sahipti ve bu, pandemi sorunlarını daha da kötüleştirdi. Dolayısıyla AB'nin geri kalanının bu ülkeleri kurtarıp kurtarmayacakları konusundaki tartışma, er ya da geç alevlenecek.
Bu noktada FDP lideri Christian Lindner tam bir mali şahin olarak görülüyor. Zira Lindner, Avrupa'nın (Almanya'nın yanı sıra) pandemi öncesinde yürürlükte olan katı borç kurallarına geri dönmesi gerektiği konusunda ısrar ediyor. Bu, kamu borçlarının %60'ın altında, kamu açıklarınınsa GSYİH’nın %3’ünün altında tutması anlamına geliyor. Tam tersine Yeşiller, AB’nin ekonomisini canlandırmak için daha fazla borç aldığı genişleyen bir maliye politikasını destekliyor.
Şu anda FDP, en azından Almanya için, borç freninin onaylanmış olması dolayısıyla mali kuralları belirlemiş durumda. Ancak bu yaklaşım AB bütçesine de uzanacak mı? Yakında öğreneceğiz. Scholz, bu kritik konu üzerinden Brüksel ve ötesindeki itibarını belirleyecek.
Bu analiz, Conversation’da Aralık 2021’de “Germany: the three biggest issues facing Chancellor Olaf Scholz” başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.