×
RUSYA

ANALİZ

Rusya’da Yükselen Etnik Milliyetçilik

Rusya’da son yıllarda Rus üstünlüğüne dair söylemler geliştiren milliyetçi gruplar ön plana çıkıyor. Bu grupların ideolojik temellerini, hâkim Rus nüfusu, Ortodoksluk ve güçlü bir otorite oluşturuyor. Savaş, terör saldırıları ve iktidar politikaları bu grupları agresifleştiriyor.
ŞUBAT 2022’den bu yana Ukrayna ile savaş halinde olan Rusya, 22 Mart 2024 tarihinde Crocus City Hall terör saldırısıyla sarsıldı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hem dış politikadaki hedeflerini gerçekleştirmek hem iç politikada kendisine karşı olan muhalifleri zayıflatmak için tartışmalı tarihsel verilerle beslenen sert bir söylem benimsedi. Rusya’nın yaşadığı bu süreç ve Putin’in tutumu, ülkede kimliksel tartışmaları ve milliyetçiliği ön plana çıkardı. Bunun sonucunda Rusya’da gittikçe artan etnik milliyetçi saldırılar söz konusu. Neo-Nazi Ruslar, ülke içindeki diğer etnik gruplara karşı “Rusya, Ruslar içindir!” söylemini daha yüksek sesle dile getiriyor.

Rusya’da (Etnik) Milliyetçilik

Tarihsel açıdan Rusya’da ulus inşa süreci sürekli sorunlu oldu. 1917 Rus Devrimi ve enternasyonalizme yapılan vurgu, Rus kimliğinin önünü kesti. Ancak sosyalist politikaların çeşitli etnik gruplara tam manasıyla bir eşitlik sağladığını söylemek zor. Joseph Stalin zamanın çeşitli etnik ve dini gruplar “güvenilmez milliyetler” olarak tanımlandı. Örneğin, Ahıska Türkleri ve Kırım Tatarları bulundukları topraklardan Sovyetler Birliği’nin çeşitli bölgelerine insanlık dışı yöntemlerle tehcir edildi. Ayrıca bu milliyetlere mensup olan insanların yönetimde yükselmelerinde çeşitli zorluklar çıkarıldı. Ülkede farklı kimlikler arasındaki eşitlik, söylem boyutunda devam etse de Rus milliyetçiliği ve kültürü diğer gruplara dayatılmaya çalışıldı.

Zamanla ülkede Rusların üstünlüğüne dair söylemler geliştiren milliyetçi gruplar ortaya çıktı. Bu grupların ideolojik temellerini hâkim Rus nüfusu, Ortodoksluk ve güçlü bir otorite oluşturuyordu. Ancak Afganistan’da alınan yenilgi, Soğuk Savaş’tan dağılarak çıkılması ve karşılaşılan büyük ekonomik sorunlar, Ruslarda bunalım yarattı. Ülke içinde suç oranları ve alkol tüketimi arttı. Söz konusu gelişmeler ülkede bir ulus inşa sürecini sekteye uğrattı. Lakin Çeçenlerle girilen çatışmalar, ülkede Rus milliyetçiliğinin zemin kazanmasını sağladı. Bu durum Putin’in Rus yönetimine geçmesiyle sürdü. 

Soğuk Savaş sonrası dönemde Rusya’nın bir ulus devlet mi, yoksa imparatorluk mu olduğu tartışıldı. Ülkenin çoğunluğunu oluşturan Rus nüfusunun, Ortodoks inancının ve tarihsel tecrübesinin yanı sıra etnik çeşitliliği ve idari yapısı düşünüldüğünde bu sorunun tartışmaya açık olduğu görülüyor ve net bir tanımlama yapmak zor. Ancak Putin’le birlikte bir kimlik inşa sürecinin gerçekleştiğini söylemek mümkün.

Ülke yönetimine, komünistlerin gücü ele geçirmemesi için getirilen Putin, zamanla liberal politikalardan daha milliyetçi politikalara yöneldi. Ayrıca post-Sovyet coğrafyada artan renkli devrimler, Moskova’yı rahatsız etti. 2008 Rusya-Gürcistan Savaşı, milliyetçi politikaların güçlenmesini sağladı. Ardından Ukrayna’da yaşanan sorunlar ve Kırım’ın uluslararası hukuka aykırı bir şekilde ilhakı, bu süreci hızlandırdı. 

Putin, iç ve dış politikada sorunlarla karşılaştıkça milliyetçi söylemlere hız verdi. Sorunları bir şekilde aşması, Rus ekonomisini güçlendirmesi ve uluslararası siyasetteki prestijini arttırmasıyla halktaki desteğini korudu. Bunun getirdiği özgüvenle de tartışmalı olmasına rağmen tarihten beslenen söylemelerle Rus toplumunun düşüncesini şekillendirmeye ve yasal çerçeveye oturtmaya çalıştı. 2020’deki Anayasa Değişikliği Referandumu’nda Putin yönetimi, Rusça konuşan Ortodoks Rusları kurucu halk olarak tanımladı ve farklı etnik grupların bulunduğu Rusya’daki eşitlik vurgusunu Rusların lehinde değiştirdi.  

Rusya’nın Dış Politikasında Milliyetçilik

İç politikada milliyetçi bir tutum benimseyen Rusya’daki siyasi karar alıcılar, dış politikada da Rus kimliğini öne çıkaran bir siyaset benimsedi. Bunun en somut örneklerinden ikisi Rus Dünyası Vakfı ve Rus devletinin bir kuruluşu olan Rossotrudnichestvo/Rus Evi’dir. Rus Dünyası, yani Russkiy Mir kavramı Moskova’nın dış politikasında önemli bir araç. Rus Dünyası Vakfı’nın ideolojik temelleri “Rus dili, Nazizm'e karşı kazanılan zaferin ortak tarihsel hafızası ve Rus Ortodoks Kilisesi” üzerine oturuyor.  

Rossotrudnichestvo ise özellikle Avrupa’daki Rus gruplar üzerindeki baskıya karşı daha sert söylemlerde bulunuyor. Hedef ülkeye karşı “Rus düşmanlığının yuvası”, “Nazizm ve Faşizmin yeniden doğuşu” ve “Rus haklarının, konuşma özgürlüğünün ve insan haklarının ihlali” gibi söylemler ön plana çıkarılıyor.  Ayrıca temsilcilikler üzerinden dünyanın çeşitli bölgelerindeki Rusları destekleme ve koruma politikası izleniyor. Hatta bununla sınırlı kalmayan Rusya, bu kurumları Avrupa’daki çeşitli etnik Rus gruplar arasında Rusçanın ve Rus kültürünün güçlendirilmesi için kullanıyor. Söz konusu kuruluşlar, Rusya tarafından finanse edilmekle birlikte ülkenin yumuşak güç araçları durumunda.

Moskova’nın Rusları merkeze alan dış politikası “Yakın Çevre” olarak bilinen doktrinle hayat buluyor. Zira Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Rusya, post-Sovyet coğrafyadaki nüfuzunu sürdürebilmek için etnik unsurları, güvenlikleştirmeyi, farklı söylemleri ve yumuşak-sert güç gibi çeşitli araçları kullanmaya başladı. Rusya’nın dış politikasında ülke dışındaki etnik Ruslar, bir noktada amaç olsa da bir noktada da araç konumunda. Zira Ukrayna’nın Batı’yla yakınlaşması sürecinde Rusya hem ülkedeki Ruslarını haklarını bir gerekçe olarak kullandı hem de etnik Rusları örgütleyerek ülke içinde çeşitli çatışmaları destekledi.

Milliyetçilikten Etnik Saldırılara

Günümüzde Putin gibi güçlü bir liderin yönetimde bulunması, ülkedeki Rus milliyetçilerinin desteklediği bir durum. Bu, günümüzdeki yönetimin politikalarını ve söylemlerini de etkiliyor. Putin’in yaptığı konuşmalara dikkat edildiğinde agresif, milliyetçi ve tartışmalı çeşitli tarihsel söylemlerle dış politikasına en azından iç siyasette meşruiyet kazandırmaya çalıştığı görülüyor. Ancak bu durum ülke içinde etnik milliyetçiliğin artışını tetikliyor. 

Diğer yandan etnik veya dini kimliği fark etmeksizin Rusya vatandaşı olan insanlar arasında eşitlik vurgusu dile getirilse de aslında Rusya-Ukrayna Savaşı sırasında cepheye gönderilen askerlere dair tartışmalar bunu tartışmalı hale getirmiş durumda. Etnik Rusların da bulunduğu bir kesimin savaşa gitmemek için ülke dışına çıktığı bir süreçte diğer etnik gruptaki insanların savaş alanına gönderilmesi tartışmaları körükledi. Moskova yönetiminin bu süreçte kasıtlı olarak Ruslar dışındaki farklı etnik grupları savaş gönderdiği algısını güçlendirdi.  

Rusya’da ayrıca çeşitli etnik saldırılar gerçekleşiyor. Bu saldırılar Rusya vatandaşı olan ve olmayan farklı etnik gruplara karşı yaşanıyor. Vatandaş olmayanlara karşı gerçekleştirilen saldırılardan Türkistan ülkelerinden Afrika’ya kadar çeşitli insanlar zarar görüyor. Özellikle Crocus City Hall saldırısından sonra Türkistan coğrafyasından gelen insanlara saldırılar ve baskılar artmış durumda. Ancak Rusya’daki etnik temelli saldırılar yeni bir konu değil ve uzun süredir devam ediyor. 

Rus iç siyasetini yakından ilgilendiren saldırılar ise etnik Ruslardan Rusya vatandaşı olan diğer etnik gruplara karşı gerçekleştiriliyor. Saldırılardaki temel söylem “Rusya, Ruslar içindir!” çerçevesinde şekilleniyor.  Özellikle farklı etnik grupların yaşadığı Saha Cumhuriyeti ya da Yakutistan’daki saldırılar dikkat çekiyor. Bununla birlikte Dağıstan ya da Çeçen bölgelerinden Moskova’ya çalışmaya giden insanlar çeşitli zorluklarla karşılaşıyor. Örneğin, Moskova’da kiralık daire bulmak büyük bir sorun. Zira Rusya’daki çeşitli kiralık ilanlarında Rusya vatandaşı olmak yeterli değil. Ayrıca Slav veya Slav görünümlü olmak lazım ve ilanlarda bu açıkça yazılıyor.  14 Mayıs 2023 tarihinde Moskova’daki bir mahkeme, “Sadece Slavlar İçin” yazan ilanları yasaklama kararı aldı.  Ancak oldukça geç alınan bir karar oldu.

Diğer yandan etnik milliyetçiliğin gençler arasında yaygınlaştığı görülüyor. Kısa süre önce birkaç erkek öğrenci, sınıf arkadaşları olan bir kız öğrenciye sadece etnik kökeninden dolayı saldırırken, saldırganlardan birinin vücudunda Gamalı Haç bulunduğu açıklandı.  Ayrıca saldırganın psikolojik sorunları olduğu iddia edildi.  

Demokratik değerlerin ikinci planda kaldığı Rusya’da Crocus City Hall saldırısı sonrası başlayan ve terörizmle mücadele adı altında yürütülen sürecin etnik ve dini bir yapıya bürünme ihtimali bulunuyor. Zira ülkedeki etnik cumhuriyetlerin yetkilerinin kısıtlanması ve hatta tasfiye edilmesi konuşuluyor. Bununla birlikte Rusya’nın nüfusunun yaklaşık 30 milyonu Rus etnisitesinden değil ve 15 milyona yakın insan ise Müslüman. Bu, ülkede artan etnik milliyetçiliğin çeşitli sorunları beraberinde getirebileceğini gösteriyor. 

Rusya, dış politikasının yanı sıra iç politikasında da Rus milliyetçiliğini bir araç olarak kullanıyor. Ancak bu durum, ülkenin yaşadığı çeşitli travmalarla birleştiğinde diğer etnik gruplara karşı ötekileştirmeyi ve saldırıları körüklüyor. Ayrıca Kuzey Kafkasya veya Sibirya’dan olası bir ayrılık, Rus milliyetçilerini korkulu rüyası. 

Kısaca Nazizm’e ve Faşizme savaş açtığını iddia eden Rusya, önemli bir sorunla karşı karşıya. Zira ülke içinde Neo-Nazi grupların faaliyeti gittikçe artış gösteriyor. Bunlardan en çok bilineni ise Tesak (balta ya da pala anlamında) lakabını kullanan Maxim Martsinkevich’ti.  2020’de hayatını kaybeden Martsinkevich’in arkadaşları kısa süre önce tutuklandı. Ukrayna’ya ya da ulusal çıkarlarına karşı olan ülkelere karşı “Neo-Nazi” argümanını sık bir şekilde kullanan Rusya’nın izlediği siyaset nedeniyle ülkede artan etnik Rus milliyetçiliği, Neo-Nazi tehdidinin büyümesi sorununu beraberinde getiriyor.

EMRAH KAYA

Dr. Emrah Kaya, 2011 yılında Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans derecesini 2014 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde hazırladığı “Latin Amerika’da Sol Liderlerin Yükselişi ve Uluslararası Politikaya Etkisi: Venezuela-Bolivya Örneği” başlıklı teziyle aldı. Kaya, doktora derecesini de 2022 yılında aynı üniversitede hazırladığı “Terörle Mücadelede Müzakere Yöntemi: ETA-FARC-LTTE-PKK” başlıklı teziyle elde etti. “Terörizmle Mücadelede Müzakere Yöntemi: ETA-LTTE-PKK-FARC” (2022) adlı kitabı yayınlanan ve uzun süre düşünce kuruluşunda çalışan Kaya, Afganistan ve Irak da dahil olmak üzere farklı çatışma bölgelerinde saha araştırması yaptı. “Hugo Chávez’in Petrol Politikası ve ABD” (2014), “Afganistan Barış Süreci: Küresel ve Bölgesel Aktörler” (2021) ve “Ripeness Levels and Their Relations with the Success of the Negotiation Method: CPP-NPA, TTP, IRA” (2023) başlıklı çeşitli akademik çalışmaları yayınlanan Kaya’nın başlıca araştırma alanlarını Latin Amerika, Orta Asya, terörizm ve barış süreçleri oluşturuyor.