×
KÜRESEL

ANALİZ

Revizyonist Eksen: Batı Karşıtı İttifak Nasıl Birleşiyor?

Batı karşıtı ittifak giderek güçlenirken, jeopolitik rekabet için, altı "küresel salıncak devlet" özellikle önemli olacak: Brezilya, Hindistan, Endonezya, Suudi Arabistan, Güney Afrika ve Türkiye. Bu ülkeler, küresel düzenin kaderini etkileyecek jeopolitik ağırlığa sahip orta güçler.
RUSYA, 2 Ocak sabahı erken saatlerde Ukrayna'nın Kiev ve Kharkiv şehirlerine büyük bir füze saldırısı düzenleyerek en az beş sivilin ölümüne, 100'den fazla sivilin yaralanmasına ve şehrin altyapısının hasar görmesine neden oldu. Bu olay sadece yarattığı tahribat nedeniyle değil, Rusya'nın mücadelesinde yalnız olmadığını göstermesi bakımından da önemliydi. O gün Rusya'nın gerçekleştirdiği saldırıda Çin'den alınan teknoloji ile donatılmış silahlar, Kuzey Kore'den alınan füzeler ve İran'dan alınan insansız hava araçları kullanıldı. Geçtiğimiz iki yıl boyunca bu üç ülke Moskova'nın Ukrayna'daki savaşı için kritik öneme sahip destekçiler haline geldi.

Şubat 2022'de gerçekleşen işgalden bu yana Moskova, 3.700'den fazla İran tasarımı insansız hava aracı konuşlandırdı. Artık Rusya ayda en az 330 adet insansız hava aracı üretiyor ve İran'la işbirliği yaparak bu sayıyı arttırmak için Rusya içinde yeni bir insansız hava aracı fabrikası kurma planları yapıyor. Ukrayna'nın stokları azalırken, Kuzey Kore Rusya'ya balistik füzeler ve 2,5 milyondan fazla mühimmat gönderdi. Çin ise Rusya'nın en önemli destekçisi haline geldi. Pekin, Rus petrol ve doğalgaz alımını artırarak Moskova'nın kasasına milyarlarca dolar koydu. Aynı derecede önemli bir hadise daha var: Çin, yarı iletkenler ve elektronik cihazlardan radar ve iletişim karıştırma ekipmanlarına ve jet-savaş uçağı parçalarına kadar büyük miktarda savaş teknolojisi sağlıyor. Gümrük kayıtlarına göre Batı'nın ticari yaptırımlarına rağmen Rusya'nın bilgisayar çipleri ve çip bileşenleri ithalatı savaş öncesi seviyelere doğru istikrarlı bir şekilde artıyor. Bu malların yarısından fazlası Çin'den geliyor.

Çin, İran ve Kuzey Kore'nin desteği Rusya'nın savaş alanındaki konumunu güçlendirdi, Batı'nın Moskova'yı izole etme girişimlerini baltaladı ve Ukrayna'ya zarar verdi. Ancak bu işbirliği buzdağının sadece görünen kısmı. Dört ülke arasındaki işbirliği 2022'den önce de büyüyordu ancak bu savaş ekonomik, askeri, siyasi ve teknolojik bağların derinleşmesini hızlandırdı. Dört ülkenin ortak çıkarları giderek artıyor, söylemleri daha paralel hale geliyor, askeri ve diplomatik faaliyetleri arasında daha yakın bir ilişki kuruluyor. Bu yakınlaşma, jeopolitik düzeni temelden değiştiren bir gelişme, yeni bir ayaklanma ekseni yaratıyor.

Bu grup kapalı bir grup değil ve kesinlikle bir ittifak da değil. Aksine, memnuniyetsiz devletlerden oluşan bir grup. Mevcut uluslararası sistemin temelini oluşturan ilkeleri, kuralları ve kurumları alaşağı etmek gibi ortak bir amaç etrafında birleşiyorlar. Bu dört ülke bir araya geldiğinde, tek tek yaptıkları eylemlerin toplamından çok daha büyük bir etkiye sahip oluyorlar. Birlikte çalışarak birbirlerinin askeri kabiliyetlerini arttırıyor, ABD'nin dış politika araçlarının (yaptırımlar dahil) etkinliğini azaltıyor ve Washington ile ortaklarının küresel standartları uygulama kabiliyetlerini engelliyorlar. Ortak amaçları, ABD'nin hakimiyetinde olduğunu düşündükleri mevcut düzene bir alternatif yaratmak.

Batılı gözlemcilerin çoğu Çin, İran, Kuzey Kore ve Rusya arasındaki işbirliğinin olası etkilerini dikkate almadı. Elbette bu dört ülke farklı görüşlere sahip ve geçmişte yaşanan güven sarsıcı olaylar ve mevcut anlaşmazlıklar, aralarındaki ilişkiyi sınırlı tutabilir. Bununla birlikte, ABD'yi ve onun liderlik rolünü zayıflatmaya yönelik ortak bir amaçları olduğu için birbirlerine sıkı sıkıya bağlılar. Bu eksenin üyeleri daha şimdiden Asya, Avrupa ve Orta Doğu'nun çeşitli yerlerinde dengeleri bozmaya başladılar. Bu ülkelerin işbirliğinin yaratacağı tahribatı önlemek ve eksenin küresel sistemi altüst etmesini engellemek artık ABD dış politikasının temel amaçlarından biri olmalı.

Batı karşıtı kulüp

Eksen üyeleri arasındaki işbirliği yeni değil. Çin ve Rusya, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana ortaklıklarını güçlendiriyor; bu süreç Rusya'nın 2014'te Kırım'ı ilhak etmesinin ardından daha da hızlandı. Çin'in Rus dış ticaretindeki payı 2013-2021 yılları arasında iki katına çıkarak yüzde 10'dan yüzde 20'ye yükseldi ve 2018-2022 yılları arasında Rusya, Çin'in silah ithalatının toplamda yüzde 83'ünü üstlendi. Rus teknolojisi sayesinde Çin ordusu hava savunma, gemisavar ve denizaltı kabiliyetlerini geliştirdi ve bu da Çin'in olası bir deniz çatışmasında daha güçlü olmasını sağlayacak. Pekin ve Moskova ayrıca ortak bir vizyona sahip olduklarını açıkça ifade ettiler. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin lideri Xi Jinping 2022'nin başlarında iki ülke arasında "sınır tanımayan" bir ortaklık kurma sözü veren ve "yeni bir uluslararası ilişki türü", başka bir deyişle artık ABD'nin egemen olmadığı “çok kutuplu bir sistem” çağrısında bulunan ortak bir manifesto imzaladılar.

İran da diğer eksen üyeleriyle bağlarını güçlendirdi. İran ve Rusya, 2011 yılında başlayan iç savaşın ardından Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı iktidarda tutmak için birlikte çalıştı. Tahran'ı ABD yaptırımlarının etkilerinden korumak için İran ile büyük enerji anlaşmaları yapan Rusya'ya Çin de katıldı. 2020'den bu yana Çin büyük miktarlarda İran petrolü satın aldı. Kuzey Kore ise Çin'i onlarca yıldır başlıca müttefiki ve ticaret ortağı olarak görüyor ve Kuzey Kore ile Rusya arasında çok sağlam olmasa da sıcak ilişkiler var. İran 1980'lerden bu yana Kuzey Kore'den füze satın alıyor. Daha yakın dönemde Kuzey Kore'nin, aralarında Hizbullah ve muhtemelen Hamas'ın da bulunduğu İran'ın vekil gruplarına silah tedarik ettiği düşünülüyor. Pyongyang ve Tahran ayrıca Washington'a karşı ortak bir düşmanlık besliyor: Kuzey Koreli üst düzey bir yetkili olan Kim Yong Nam, 2017 yılında İran'a yaptığı on günlük bir ziyaret sırasında iki ülkenin "ortak bir düşmana sahip olduğunu" açıkladı.

Ancak Rusya'nın 2022'de Ukrayna'yı işgali, bu dört ülke arasındaki yakınlaşmayı hızlandırdı. Moskova, Tahran'ın son yirmi yıldır en büyük silah tedarikçileri arasında yer alıyordu, şimdi de en büyük yabancı yatırım kaynağı oldu; Rusya'nın İran'a ihracatı 2022'nin ilk on ayında yüzde 27 arttı. Beyaz Saray'a göre Rusya son iki yıldır Hizbullah ve diğer vekil gruplarıyla daha fazla istihbarat paylaşıyor ve onlara daha fazla silah sağlıyor. Moskova, BM Güvenlik Konseyi'ndeki tartışmalarda bu vekil grupları savundu. Geçtiğimiz yıl Rusya, Çin'in en büyük ham petrol kaynağı olan Suudi Arabistan' ı geçti ve iki ülke arasındaki ticaret 240 milyar dolarla rekor seviyeye ulaştı. Moskova ayrıca Güvenlik Konseyi yaptırımları uyarınca daha önce Rus bankalarında dondurulmuş halde bulunan milyonlarca dolarlık Kuzey Kore varlığını da serbest bıraktı. Çin, İran ve Rusya, sonuncusu Mart 2024'te olmak üzere üç yıl üst üste Umman Körfezi'nde ortak deniz tatbikatı düzenledi. Rusya ayrıca Çin ve Kuzey Kore ile üçlü deniz tatbikatları yapılmasını önerdi.

Çin, İran, Kuzey Kore ve Rusya'nın işbirliğinin sebebi, ortak inançları. Dördü de Batı egemenliğindeki küresel düzene karşılar ve bu düzenin kendilerine hak ettikleri statü ve hareket özgürlüğünü tanımadığına inanıyorlar. Her ülke bir etki alanı olduğunu iddia ediyor: Çin'in Tayvan ve Güney Çin Denizi'ne kadar uzanan "temel çıkarları"; İran'ın Irak, Lübnan, Suriye, Yemen ve başka yerlerde vekil grupları aracılığıyla elde ettiği "direniş ekseni"; Kuzey Kore'nin Kore Yarımadası'nın tamamı üzerindeki hak iddiası ve Rusya'nın Kremlin'e göre tarihi imparatorluğunu oluşturan ülkeleri de kapsayan "yakın çevresi". Dört ülke de ABD'yi bu etki alanlarını oluşturmanın önündeki başlıca engel olarak görüyor ve Washington'un kendi bölgelerindeki varlığının azaltılmasını istiyor.

Hepsi de evrensel değerler ilkesini reddediyor ve Batı'nın kendi demokrasi markasını savunmasını meşruiyetlerini zayıflatma ve iç istikrarsızlığı körükleme girişimi olarak yorumluyor. Tek tek devletlerin demokrasiyi kendileri için tanımlama hakkına sahip olduğunda ısrar ediyorlar. Sonuçta, ABD ile geçici uzlaşmalar yapsalar da, Batı'nın dünya sahnesinde iktidara yükselmelerini (veya geri dönmelerini) kabul edeceğine inanmıyorlar. İçişlerine dışarıdan karışılmasına, ABD ittifaklarının genişlemesine, Amerikan nükleer silahlarının yurtdışına yerleştirilmesine ve zorlayıcı yaptırımların kullanılmasına karşı çıkıyorlar.

Geleceğe ilişkin olumlu bir senaryo çizmek ise zor. Öte yandan tarihe bakıldığında, bir grup hoşnutsuz gücün ayaklanmaya yol açması için olumlu bir gündemin şart olmadığı görülüyor. 1940 yılında Almanya, İtalya ve Japonya'yı bir araya getiren Üçlü Pakt -asıl "Eksen"- her ülkenin "kendisine yakışan yeri" talep edeceği "yeni bir düzen kurma ve sürdürme" taahhüdünde bulunmuştu. Başarılı olamadılar ama İkinci Dünya Savaşı'nın küresel bir kargaşaya yol açtığı kesin. Çin, İran, Kuzey Kore ve Rusya ekseninin mevcut sistemi altüst etmek için alternatif bir uluslararası düzen oluşturmaya yönelik tutarlı bir plana ihtiyacı yok. Bu ülkelerin mevcut düzenin temel ilkelerine karşı ortak muhalefeti ve değişim yaratma kararlılıkları, işbirliğine dayalı eylem için güçlü bir temel oluşturuyor.

Eksenin üyeleri arasında çatlaklar da yok değil. Örneğin Çin ve Rusya, Orta Asya'da nüfuz mücadelesi verirken, İran ve Rusya ikilisi, Çin, Hindistan ve Asya'nın diğer bölgelerindeki petrol pazarları için rekabet ediyor. Dört ülkenin birbirleriyle de karmaşık geçmişleri var. Sovyetler Birliği 1941 yılında İran'ı işgal etti; Rusya ve Çin uzun süredir devam eden sınır anlaşmazlıklarını ancak 2004 yılında çözdü ve her ikisi de daha önce İran'ın nükleer programlarını sınırlama ve Kuzey Kore'yi izole etme çabalarını desteklemişti. Bugün Çin, Kuzey Kore'nin Rusya ile derinleşen ilişkisine şüpheyle bakabilir. Çin, Kim Jong Un'un cesaretlenmesiyle Kuzeydoğu Asya'daki gerginliklerin artacağından ve Çin'in istemediği daha büyük bir ABD askeri varlığını kendine çekeceğinden endişe edebilir. Ancak farklılıkları, Batı egemenliğindeki bir dünyaya karşı ortak direniş bağını koparacak düzeyde değil.

Katalizör Mozkova

Moskova bugün bu ekseni kışkırtan temel aktör konumunda. Ukrayna'nın işgali, Putin'in Batı'ya karşı uzun süredir devam eden haçlı seferinin geri dönüşü olmayan bir aşamaya geldiğini gösteriyor. Putin artık hem Ukrayna'yı hem de küresel düzeni yıkmayı kafasına koymuş durumda. Amacına ulaşmak için de kendisi gibi düşünen ülkelerle ilişkilerini iyice sıkılaştırdı. Savaşın başlangıcından bu yana Batı ile olan ticari ilişkilerini, yatırımlarını ve teknolojisini kaybeden Moskova'nın, saldırılarını sürdürmek için ortaklarına güvenmekten başka çaresi kalmadı. Eksen üyelerinin gönderdiği mühimmat, insansız hava araçları, mikroçipler ve diğer yardımlar Rusya'ya çok yardımcı oldu. Ancak Kremlin bu ülkelere bağımlı oldukça karşılığında daha fazlasını vermek zorunda kalıyor. Pekin, Pyongyang ve Tahran, askeri kabiliyetlerini ve ekonomik imkanlarını genişletmek için Moskova üzerindeki nüfuzlarından faydalanıyor.

Moskova'nın Pekin'e yaptığı askeri yardım, işgalden önce bile ABD'nin Çin üzerindeki askeri üstünlüğünü törpülüyordu. Rusya Çin'e her geçen gün daha gelişmiş silahlar verirken, iki ülkenin ortak askeri tatbikatlarının kapsamı ve sıklığı da arttı. Suriye'de ve Ukrayna'nın Donbas bölgesinde savaşan Rus subaylar, Çinli görevlilerle önemli tecrübeler paylaştı ve Halk Kurtuluş Ordusu'nun operasyonel tecrübe eksikliğini gidermesine yardımcı oldu. Çin'in askeri alanda modernleşmesi nedeniyle Rusya ile savunma konusunda işbirliği kurma aciliyeti azalsa da iki ülke teknoloji transferi ve ortak silah geliştirme ve üretimine devam edecek gibi görünüyor. Şubat ayında Rus yetkililer Çinli mevkidaşlarıyla beraber askeri alanda yapay zeka kullanımı üzerinde çalıştıklarını doğruladılar. Moskova denizaltı teknolojisi, uzaktan algılama uyduları ve uçak motorları gibi kilit alanlarda Pekin'e karşı üstünlüğünü koruyor. Rusya daha bağımlı hale gelir ve Çin bu ülkeye ilave ileri teknolojiler sağlaması için baskı yapabilirse, bu durum ABD'nin sahip olduğu avantajları daha da zayıflatabilir.

Rusya'nın İran ve Kuzey Kore ile ilişkilerinde de benzer bir dinamik söz konusu. Moskova ve Tahran, Biden yönetiminin deyimiyle İran'ın askeri yeteneklerini geliştiren "eşi benzeri görülmemiş bir savunma ortaklığı" kurdu. Rusya İran'a, ABD veya İsrail'den gelebilecek olası bir askeri operasyona direnmesine yardımcı olacak uçaklar, hava savunma, istihbarat, gözetleme, keşif ve siber imkanlar sağladı. Kuzey Kore'nin Rusya'ya verdiği mühimmat ve askeri destek karşılığında Pyongyang'ın da Moskova'dan gelişmiş uzay, füze ve denizaltı teknolojisi istediği bildiriliyor. Rusya'nın bu talepleri yerine getirmesi halinde Kuzey Kore nükleer kapasiteli kıtalararası balistik füzelerinin hassasiyetini ve beka kabiliyetini arttırabilecek ve denizaltılarının menzilini ve kapasitesini genişletmek için Rusya'nın nükleer tahrik sistemini kullanabilecek. Rusya'nın Ukrayna'daki çatışmalarda Kuzey Kore silahlarını test etmesi sayesinde Pyongyang füze programını geliştirmeye yarayacak bilgiler elde etti. Rusya'nın yardımı ile Kuzey Kore geçen yıl iki kez başarısız olmasına rağmen Kasım ayında bir askeri casus uydusu fırlattı diyebiliriz.

Dört eksen ülkesi arasındaki güçlü ilişkiler Pyongyang ve Tahran'daki liderleri cesaretlendirdi. Şu anda hem Çin hem de Rusya'nın güçlü desteğine sahip olan Kim, Kuzey Kore'nin Güney Kore ile yıllardır sürdürdüğü barışçıl birleşme politikasını terk ederek Seul'e yönelik tehditlerini arttırdı, nükleer şantaj ve füze denemelerine girişti ve ABD ile görüşmeye yanaşmadığını açıkladı. Aralarındaki ortaklığın derinleşmesi ile Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e düzenlediği saldırı arasında doğrudan bir bağlantı yok gibi görünse de, Rusya'nın artan desteği İran'ı bu olay sonrasında bölgesel vekillerini harekete geçirme konusunda daha istekli hale getirmiş olabilir. İran'ı 2015 nükleer anlaşmasına ikna etmiş olan Rusya ve Batı'nın yürüttüğü eşgüdümlü diplomasi ve baskı artık uzak bir hatıra. Bugün Moskova ve Pekin, Tahran'ın Batı'nın baskılarına direnmesine yardımcı oluyor, İran'ın uranyum bakımından zenginleşmesini kolaylaştırıyor ve Washington'un yeni bir nükleer anlaşma için müzakere yapma girişimlerini reddediyor.

Amerı̇ka'nın sistem üzerindeki gücü azalıyor

Eksen üyeleri arasında kurulan işbirliği aynı zamanda Washington ve ortaklarının bu ülkelerle mücadele etmek için başvurdukları araçların gücünü de azaltıyor. Bunun en bariz örneği, Ukrayna'daki savaşın başlamasından bu yana Çin'in Rusya'ya daha önce Batı'dan ithal ettiği yarı iletkenleri ve diğer temel teknolojileri tedarik ederek Batı'nın ihracat kontrollerinin etkinliğini azaltması. Dört ülke de ABD dolarına olan bağımlılıklarını azaltmak için çalışıyor. Rusya'nın Çin renminbisi ile faturalandırılan ithalatının payı 2021'de yüzde üç iken 2022'de yüzde 20'ye yükseldi. Aralık 2023'te ise İran ve Rusya ikili ticareti kendi yerel para birimleriyle yürütmek üzere bir anlaşma imzaladı. Eksen üyeleri, ekonomik işlemlerini ABD yaptırımlarının erişemeyeceği bir yere taşıyarak Batı yaptırımlarının yanı sıra yolsuzlukla mücadele ve kara para aklamayı durdurma girişimlerinin etkisini de zayıflatıyor.

Çin, İran, Kuzey Kore ve Rusya, ortak sınırlarından ve kıyı bölgelerinden yararlanarak ABD'nin müdahalesine karşı korunaklı ticaret ve ulaşım ağları kurabilirler. İran, Hazar Denizi üzerinden Rusya'ya insansız hava araçları ve diğer silahları sevk ediyor, ABD'nin bu sevkiyatları durdurma gücü sınırlı. Eğer ABD, Hint-Pasifik bölgesinde Çin ile çatışmaya girerse Pekin, Moskova'dan destek isteyebilir. Rusya güneydeki komşusuna karadan petrol ve gaz ihracatını artırabilir; böylece bir çatışma durumunda ABD güçlerince engellenebilecek, Çin'in ihtiyaç duyduğu enerjinin deniz yoluyla ithalatına olan bağımlılığını hafifletebilir. Rusya'nın şu anda Ukrayna'daki Rus birliklerine silah tedarik etmek için hızla çalışan savunma sanayi üssü, daha sonra Çin'in olası bir savaş girişimini desteklemeye yönelebilir. Bu tür işbirlikleri Çin'in Amerikan ordusuna üstün gelme ihtimalini arttırırken Rusya'nın ABD'nin jeopolitik etkisini azaltma hedefini gerçekleştirmesine yardımcı olabilir.

Bu eksen, Washington'un, üye ülkelerin dengeyi bozan faaliyetlerine karşı duracak uluslararası koalisyonlar oluşturma becerisini de engelliyor. Öyle ki, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini kınamayı reddeden Çin, aynı şeyi Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu'daki ülkelerin de yapmasını sağladı. Pekin ve Moskova, Batı'nın İran'ı izole etme çabalarını engelledi. Geçen yıl, ağırlıklı olarak Asyalılardan oluşan Şangay İşbirliği Örgütü'nde yer alan İran, gözlemcilikten üyeliğe yükseltildi. Daha sonrasında ise Çin ve Rusya'nın Batı'ya karşı bir denge unsuru olarak gördükleri BRICS'e katılması için İran'a bir davet gönderildi. İran'ın bölgesel müdahaleleri ve nükleer çalışmaları, diğer ülkeleri İran hükümetiyle iş yapmaktan çekinir hale getirmiş olsa da uluslararası forumlara katılımı rejimin meşruiyetini arttırıyor ve diğer üye ülkelerle ticaretini genişletmesi için gerekli koşulları sağlıyor.

Eksen üyelerinin enformasyon dünyasındaki benzer çabaları ABD'nin duruşuna yönelik uluslararası desteği daha da zayıflatıyor. Çin, İran ve Kuzey Kore Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini ya savundular ya da açıkça kınamaktan kaçındılar ve hepsi de NATO 'yu savaşı kışkırtmakla suçlayarak Kremlin'in sözcülüğünü yaptılar. Hamas'ın geçtiğimiz Ekim ayında İsrail'e yönelik saldırılarına verdikleri tepki de benzer şekilde oldu. Rusya ve daha az olmakla birlikte Çin medyası ABD'nin İsrail'e verdiği sürekli desteği sert bir dille eleştirdi. İran ise devlet medyası ve sosyal medya hesapları aracılığıyla Hamas'a desteğini ifade etti, İsrail'i karaladı ve ABD'yi İsrail'in askeri müdahalesini mümkün kıldığı için kınadı. Gazze'deki savaşı kullanarak Washington'u dünyada istikrarı bozan, otoriter bir güç olarak gösterdiler ki bu söylem özellikle Afrika, Asya, Latin Amerika ve Orta Doğu'nun bazı bölgelerinde yankı buldu. Eksen üyeleri verdikleri mesajları doğrudan koordine etmeseler bile aynı temaları işliyorlar, bu da onların daha inandırıcı ve ikna edici görünmelerini sağlıyor.

Alternatı̇f bı̇r düzen mı̇?

Küresel düzen, bu düzene liderlik eden güçlü devletlerin gücünü arttırır. Mesela ABD, yaratılmasına yardımcı olduğu liberal uluslararası düzene yatırım yapıyor çünkü bu düzen Amerikan tercihlerini yansıtıyor ve ABD'nin nüfuzunu genişletiyor. Bir düzen ülkelerin büyük bir kısmının işine yaradığı sürece, çekirdek bir grup devlet, bu düzeni savunur. Muhalif ülkeler ise kolektif eylem sorunuyla karşı karşıyadır. Eğer topluca hareket ederlerse, kendi isteklerine daha uygun alternatif bir düzen yaratmayı başarabilirler. Ancak etrafında birleşebilecekleri güçlü devletlerden oluşan çekirdek bir küme olmadıkça, avantaj mevcut düzende kalmaya devam eder.

On yıllar boyunca ABD liderliğindeki düzene yönelik tehditler, bu düzeni yıkma gücü çok az olan bir avuç haydut devletle sınırlıydı. Ancak Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ve bunun yol açtığı devletlerarası ilişkilerin yeniden yapılandırılması, kolektif eylem üzerindeki kısıtlamayı ortadan kaldırdı. Ayaklanma ekseni yeni bir ağırlık merkezi, mevcut düzenden memnun olmayan diğer ülkelerin başvurabileceği bir grup anlamına geliyor. Bu eksen, iki düzenin yer aldığı, giderek daha organize ve rekabetçi hale gelen bir uluslararası sistemin habercisi.

Tarih boyunca rakip düzenler, özellikle aralarındaki coğrafi sınırlarda çatışma çıkmasına neden oldu. Savaşların sebebi toprak anlaşmazlığı, ulusal çıkarlar ya da bir müttefikin çıkarlarını koruma ihtiyacı veya bir rejimin bekasına yönelik tehdit gibi belirli koşullardan kaynaklanıyor. Ancak bu durumlardan herhangi birinin savaşa yol açma olasılığı çekişmeli düzenlerin bulunması halinde artar. Bazı siyaset bilimciler, tek bir düzenin hüküm sürdüğü dönemlerin, birden fazla düzenle şekillenen dönemlere kıyasla daha az çatışma riski taşıdığını tespit ediyor. (On dokuzuncu yüzyılın büyük bölümünde Avrupa Konseyi tarafından sürdürülen güç dengesi sistemi ya da Soğuk Savaş sonrası ABD egemenliğindeki süreç tek bir düzenin hüküm sürdüğü döneme örnek teşkil ederken, iki dünya savaşı arasındaki çok kutuplu dönem ve Soğuk Savaş'ın iki kutuplu sistemi de birden fazla düzenle şekillenen dönemlerdendir).

Dünya, potansiyel saldırganların alternatif kuralları benimseyerek güç kazanmaları ve harekete geçtiklerinde izole edilmekten daha az korkmaları nedeniyle, yeni rekabetçi düzenlerin getireceği istikrarsızlığın bir ön izlemesini yaşıyor. Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırısının ardından, İsrail'in Gazze’deki saldırı ve katliamları, daha şimdiden Orta Doğu'yu savaşın içine çekme tehdidi oluşturmakta. Azerbaycan geçtiğimiz Ekim ayında Dağlık Karabağ'ın kontrolünü ele geçirdi. Sırbistan ve Kosova arasında 2023'te gerilim alevlendi. Venezuela aralık ayında komşu Guyana'da bir bölgeyi işgal etme tehdidinde bulundu. Myanmar'da ve Afrika'nın Sahel bölgesinde 2020'den bu yana yaşanan darbeleri iç koşullar tetiklemiş olsa da bu tür isyanların görülme sıklığının artması yeni uluslararası düzenlemelerle bağlantılı. Darbelerin görülme sıklığı yıllardır azalıyor gibiydi çünkü darbeciler normları ihlal ettikleri için büyük bedeller ödemek zorunda kalıyorlardı. Ancak şimdi hesaplar değişti. Hükümet devirmek Batı ile ilişkilerini bozsa da kurulacak yeni rejimler Pekin ve Moskova'dan destek bulabilir.

Eksenin güçlenmesi halinde kargaşa daha da büyüyecek. Şimdiye kadar Çin, İran, Kuzey Kore ve Rusya arasındaki iş birliğinin çoğu iki taraflıydı. Üçlü ve dörtlü iş birlikleri, bu ülkelerin yıkım kapasitelerini arttırabilir. Belarus, Küba, Eritre, Nikaragua ve Venezuela gibi -hepsi ABD liderliğindeki Batı egemen sistemden rahatsız olan- ülkeler de eksenle daha yakın çalışmaya başlayabilir. Grup büyür ve koordinasyonu artarsa, ABD ve müttefikleri mevcut düzeni savunmakta daha da zorlanacak.

Revı̇zyonı̇stlerle mücadele: Altı "salıncak ülkenin” jeopolitik ağırlığı

Batı ve karşısındaki revizyonist eksen birbirinden tamamen ayrı siyasi, askeri ve ekonomik bloklar haline gelemeyecek. Her koalisyon, hayati önem taşıyan ülkeleri kendi tarafına çekmeye çalışarak tüm dünyada nüfuz mücadelesi verecek. Altı "küresel salıncak devlet" özellikle önemli olacak: Brezilya, Hindistan, Endonezya, Suudi Arabistan, Güney Afrika ve Türkiye... Bunların hepsi, uluslararası düzenin kaderini belirleyecek politika tercihleri yapabilecek, kolektif jeopolitik ağırlığa sahip orta güçler. Bu altı ülkenin ve diğerlerinin her iki düzenin üyeleriyle de ekonomik, diplomatik, askeri ve teknolojik bağlar kurması beklenebilir. ABD'li politika yapıcılar bu ülkelerin eksene sunduğu faydaları ortadan kaldırmayı öncelik haline getirmeli ve bu ülkelerin hükümetlerini hâkim düzen lehine politikalar seçmeye teşvik etmeli. Pratikte bunun anlamı; ticari teşvikler, askeri angajman, dış yardım ve diplomasiyi kullanmak, kararsız devletlerin eksen üyelerine askeri üs vermesini, teknoloji altyapılarına ve askeri teçhizatlarına erişim sağlamasını veya Batı yaptırımlarını delmelerine yardımcı olmasını engellemek.

Eksenle rekabet halinde olmak kaçınılmaz olsa da ABD, eksen üyelerinden herhangi biriyle doğrudan çatışmaya girmekten kaçınmalı. Bu amaçla Washington, Batı Pasifik'te, Orta Doğu'da, Kore Yarımadası'nda ve NATO'nun doğu kanadında caydırıcılık unsurunu güçlendirmek için güvenlik konusundaki sorumluluklarını bir kez daha teyit etmeli. Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri fırsattan istifade etmeye yönelik saldırılara hazırlıklı olmalı. Örneğin Çin'in Tayvan'ı işgali ABD'nin askeri müdahalesine yol açarsa, Rusya başka bir Avrupa ülkesine karşı harekete geçebilir; İran ya da Kuzey Kore kendi bölgelerindeki tehditlerini şiddetlendirebilir. Eksen üyeleri saldırılarını doğrudan koordine etmeseler bile, eş zamanlı çatışmalar Batı'yı bunaltabilir. Bu nedenle Washington'un müttefiklerine, ABD'nin halihazırda başka bir askeri sahnede yer alması halinde karşılayamayacağı imkân ve kabiliyetlere yatırım yapmaları için baskı yapması gerekecek.

Revizyonist eksenle mücadele pahalıya mal olacak. Yeni bir stratejinin uygulanması için ABD'nin savunma, dış yardım, diplomasi ve stratejik iletişim harcamalarını artırması gerekecek. Washington, yardımlarını Batı ile eksen arasındaki çatışmanın ön cephelerine kanalize etmeli; buna eksen üyelerinin saldırısına uğrayan İsrail, Tayvan ve Ukrayna'ya yapılacak yardımlar da dahil. Revizyonistler, ülke içindeki siyasi bölünmelerin ya da uluslararası angajmanlardan duyulan yorgunluğun ABD'yi bu rekabette kenarda tutacağı düşüncesinden cesaret alıyor; iki partinin de desteğini alan kapsamlı, iyi finanse edilmiş bir ABD stratejisi, bu izlenimi ortadan kaldırmaya yardımcı olabilir. Diğer seçenek -ABD'nin küresel varlığının azaltılması- kritik bölgelerin kaderinin dost yerel güçlerin değil, revizyonist ve liberal olmayan tercihlerini dayatmaya çalışan eksen üyelerinin ellerine bırakılması anlamına gelir.

Dört güç tehdı̇dı̇

Çin, İran, Kuzey Kore ve Rusya arasında artan işbirliğinin önemini küçümseyen bir görüş de var. Bu argümana göre Moskova, Pekin'e yönelmekle sadece küçük ortak rolünü kabul ettiğini göstermiş oluyor. İran'dan insansız hava araçları ve Kuzey Kore'den mühimmat temin etmek, Ukrayna'yı ele geçirmenin kolay olacağını zanneden Rus, savaş makinesinin çaresizliğini gösteriyor. Çin'in Rusya'yı sahiplenmesi sadece Pekin'in Avrupa ve diğer Batılı güçlerle başlangıçta hedeflediği olumlu ilişkiyi kuramadığını gösteriyor. Kuzey Kore dünyanın en izole ülkesi olmaya devam ediyor. İran'ın yıkıcı faaliyetleri, 7 Ekim’e kadar, İsrail, ABD ve Körfez ülkeleri arasındaki bölgesel işbirliğini güçlendirmişti.

Bu tür analizler tehdidin ciddiyetini göz ardı etmek anlamına geliyor. Güçlerini ve koordinasyonlarını arttıran dört güç, mevcut dünya düzenine ve ABD liderliğine karşı muhalefet konusunda birleşmiş durumdalar. Sahip oldukları ekonomik ve askeri kapasite, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana dünyanın işleyiş biçimini değiştirme kararlılıklarıyla birleşince ortaya tehlikeli bir karışım çıkıyor. Bu yeni eksenin ortaya çıkışını durdurmak muhtemelen imkansız, ancak mevcut sistemi alt üst etmesini engellemek ulaşılabilir bir hedef.

Batı bu yarışta zafer kazanmak için ihtiyaç duyduğu her şeye sahip. Ekonomisi çok daha büyük, orduları çok daha güçlü, coğrafyası daha avantajlı, değerleri daha cazip ve demokratik sistemi daha istikrarlı. Amerika Birleşik Devletleri ve ortakları, filizlenmekte olan bu Batı karşıtı koalisyonla mücadele etmek için gereken çabanın büyüklüğünü idrak etseler bile kendi güçlerine güvenmeliler. Yeni eksen jeopolitik tabloyu çoktan değiştirdi ama Washington ve ortakları hala eksenin başlatmayı umduğu kargaşa dünyasını önleyebilirler.


Andrea Kendall-Taylor ve Richard Fontaine tarafından kaleme alınan bu yazı, Foreign Affairs’in Haziran 2024 sayısında, “The Axis of Upheaval: How America’s Adversaries Are Uniting to Overturn the Global Order” başlığıyla yayınlandı. Kısaltılarak çevirilen metinde editoryal düzenleme yapılmıştır.