×
KÜLTÜR

ANALİZ

Merkez Siyasetin Büyük Çöküşü!

Son yıllarda ulusal siyasetlerin tektonik plakaları, büyük fay sarsıntılarıyla durmadan değişirken geleneksel düzenler kaosa sürükleniyor. İnsanların ayaklarının altındaki merkez siyaset zemini büyük ihmallerin arasında çöküyor.
FRANSIZ EKONOMİST Jean Pisani-Ferry, Cumhurbaşkanı Macron'un büyük merkezci siyasetinin çöküşünden yakınarak , "Ne olduğunu bilmiyorum" dediğinde yalnız değildi.

Onun şaşkınlığı, kıta genelindeki şaşkın merkezciler tarafından da paylaşılıyor. Hepsi, Avrupa siyasetinin tektonik plakaları durmadan değişirken ve geleneksel düzeni kaosa sürüklerken, ayaklarının altındaki zeminin nasıl çöktüğünü merak ediyor.

Son sarsıntıların ilki, kendini Trump yanlısı ve Avrupa Birliği'ne şüpheyle yaklaşan bir kışkırtıcı olarak tanımlayan Çek popülist milyarder Andrej Babiš'in siyasi dönüşüydü. Babiš'in partisi ANO, Ekim ayı başında günü yapılan parlamento seçimlerinde oyların yüzde 35'ini alarak Petr Fiala'nın Batı yanlısı koalisyonunu yüzde 23'le geride bıraktı.

Genel çoğunluğu sağlayamasa da mevcut merkez sağ hükümeti "Çek annelerine hiçbir şey, Ukraynalılara ise her şeyi" vermekle suçlayan Babiš, şüphesiz Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ve Avrupa Parlamentosu'ndaki aşırı sağcı Vatanseverler grubuyla işbirliği yaparak ülkedeki merkezci ve “Avrupa yanlısı” politikaları bozmaktan büyük keyif alacaktır. Ülkeyi Ukrayna'ya verdiği destekten vazgeçirmek isteyen Babiš, Çek Cumhuriyeti'nin Kiev'e mühimmat sevkiyatını durdurma sözü verdi.

Yine Ekim ayı başında, Fransa Başbakanı Sébastien Lecornu, kabineyi atadıktan sadece birkaç saat sonra istifa ederek, ülkeyi Charles de Gaulle'ün güçlü bir devlet başkanı için tasarladığı siyasi sistemde, bölünmüş parlamento ve topal ördek cumhurbaşkanıyla daha da derin bir siyasi çıkmaza sürükledi. Macron, iki yılda beş başbakan atadı, hepsi yıkıldı ve hâlâ bocalıyor. Beşinci Cumhuriyet'in ölüm sancıları yaşanıyor gibi!

Mayıs ayında Portekiz’de yapılan genel seçimlerde “Tanrı, vatan ve aile" partisi Chega' resmi olarak  ana muhalefet partisi oldu.  Bunlar, milliyetçi-muhafazakar popülistler için gerçekten de baş döndürücü, coşkulu zamanlar ve rakipleri şaşkına dönerken onlar kutluyorlar.

Çek seçimlerinin sonucu, Avrupa’nın dört bir yanındaki en üst düzey popülist liderleri sosyal medyada harekete geçirdi. Bunlar arasında Macaristan’dan Victor Orbán, Danimarka'dan Anders Vistisen, Hollanda'dan Geert Wilders, Avusturya'dan Harald Vilimsky, Fransa'dan Marine Le Pen ve İtalya'dan Matteo Salvini de var. Le Pen, X.'te "Avrupa'nın dört bir yanında, özgürlüklerini ve refahlarını geri kazanma özlemi çeken halk tarafından vatansever partiler iktidara çağrılıyor!" diye yazdı.

Peki bu noktaya nasıl geldik?

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, 2024 yazında "merkez tutunuyor!" demişti. Sağcı popülistlerin ve milliyetçi muhafazakârların ciddi ilerleme kaydettiği ancak bekledikleri büyük artışı yakalayamadıkları Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından, seçmenlerin hâlâ büyük ölçüde merkezcileri desteklediği görülüyordu.

Ancak von der Leyen, rehavete kapılmıştı; bu, Brexit ve ABD Başkanı Donald Trump'ın 2016'daki ilk seçiminden bu yana hem sol hem de sağdaki ana akım merkezcilerin ortak bir özelliğiydi.

Merkezciler, hem Brexit'i hem de Trump'ın ilk dönemini bir “sapma” olarak değerlendirip görmezden geldiler. “Dünya düzelecek,” dediler. 2023 gibi geç bir tarihte bile, Montreal'de merkez sol siyasetçilerin bir araya geldiği Küresel İlerleme Eylem Zirvesi'nde, çeyrek asır önce eski İngiltere Başbakanı Tony Blair ve eski ABD Başkanı Bill Clinton tarafından şekillendirilen “Üçüncü Yol” siyasetini örnek gösterilerek, olası bir "merkezci an" hakkında coşkulu tartışmalar yaşandı.

Ancak bu ilk popülist dönüşümlerden bu yana, merkezcilerin çöküşü herkes için daha belirgin hale geldi. İngiliz İşçi Partisi'nin 2024 genel seçimlerindeki zaferi bir istisnaydı. Seçim sonuçları Başbakan Keir Starmer'i kucaklamak veya siyasi bir eğilimin göstergesi olmaktan ziyade, Muhafazakârların popülerliğinin eksikliğinin bir kanıtıydı. ABD Başkanı Joe Biden'ın 2020 zaferi ise, eski rejimin çöküşünde bir duraklama gibi görünüyordu.

Bu arada, hem sol hem de sağdaki merkezciler, yeterince titiz bir öz eleştiri yapmak veya aşırılıkçı siyasetlerin meydan okumasına karşılık vermek yerine, çok fazla bahane ürettiler. Merkez siyasetin başarısızlıklarını, net sıfır emisyon, göç, kültürel yönelim bozukluğu, kimlik kaygıları ve geçim sıkıntısı gibi konuları silah olarak kullanan popülistlere bağladılar.

Talihsizliklerini açıklamak için kolayca Rus dezenformasyonuna ve demagojik manipülasyonlara başvurdular. Sıradan insanların karşılaştığı zorlukları ve korkuları biraz uydurma biraz abartıymış gibi gördüler. Batı'nın yapısal bir çöküşün kıyamet döngüsünde olduğu ve dahası bu durumu düzeltmek için gerekli siyasi iradeden yoksun olduğu yönündeki yaygın ve rahatsız edici hissiyatı da yatıştıramadılar.

Merkezciler, ayaklarının altında yaşanan sarsıntıların, dünya değişirken yaşanan daha büyük siyasi depremlerin habercisi olduğu gerçeğini göremedi. Şimdi moralleri bozuldu. Ulusal politikaları yeniden düşünmek için çok yavaş veya popülist kıyafetlere bürünmekte çok aceleci davrandılar. Tıpkı Starmer'ın İşçi Partisi hükümetinin şimdi daha sert göçmenlik kurallarıyla yapmaya çalıştığı gibi, merkez siyasette çok daha fazla çatlak ve tutarsızlık ortaya çıkacak. O zaman, gerçek olan popülist aşırılıkçılara oy vermek varken insanlar neden taklitçilik yapan merkezcilere oy versin ki?

Örneğin Almanya'da, Başbakan Friedrich Merz'in sığınmacılara yönelik sert müdahalesi, aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif Partisi'nin artan popülaritesini (en azından kamuoyu yoklamalarında) durdurmaya yetmedi. Merz'in seçmen desteği düşük düzeylerde; Almanların yüzde 70'i performansından memnun değil.

Peki ulusal popülist muhafazakarlar artık durdurulamaz mı?

Belki de öyle, ta ki tektonik plakalar yerleşene kadar. Ya da en azından Avrupa'nın zayıf ekonomik büyümesinin, zayıf rekabet gücünün ve devasa kamu borcunun yarattığı muazzam zorluklara gerçek bir çözüm getiremedikleri ortaya çıkana kadar.


Bu yazı POLITICO’da “The great centrist crack-up” başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.