ANALİZ
Putin-Biden Zirvesi: Stratejik İstikrar Arayışı
Kremlin’deki karar vericiler bir yandan Çin’in Sovyetler Birliği’nin yıkılmasına nasıl destek verdiğini akıllarında tutarken, diğer yandan ABD’nin Çin stratejisine alet olmak istemiyor.
16 HAZİRAN'DA Cenevre’de Putin-Biden Zirvesi yapılacak. Rusya- ABD ilişkileri Soğuk Savaş sonrası en kötü dönemini yaşıyor. Her ne kadar Soğuk Savaş döneminde Moskova ile Washington arasında hem jeopolitik hem de ideolojik rekabet ve mücadele var olsa da çok sayıda stratejik nitelikli alanlarda uzlaşı sağlanabilmiş ve anlaşmalar imzalanabilmişti. Fakat günümüz Rus-Amerikan ilişkilerinde tarafların bir araya gelip konuşabilmeleri bile ciddi sorun haline gelmiş durumda. Yani taraflar arasındaki diplomatik ilişkiler en alt seviyeye düşürülmüş vaziyette. Böyle bir ortamda Putin-Biden zirvesinin düzenlenecek olması bile kendi başına büyük bir adım olarak görülüyor. Biden’ın Putin’e yönelik “katil” nitelemesi, var olan hassas iletişim kanallarının koparılması olarak değerlendiriliyor. Ama küresel çıkarlar, tarafları aynı masaya oturmaya zorladı.
Rus ve Amerikan yetkililerin açıklamalarına bakılırsa Putin-Biden zirvesinde ikili ilişkiler ve bölgesel meseleler konuşulacak. Bunların en başında ABD iç siyaseti için büyük öneme sahip olan siber güvenlik ve Rusya’nın Amerikan seçimlerine müdahalesi olacak. Ayrıca Rusya’nın Ukrayna müdahalesi, Rusya’nın Belarus devlet başkanı Lukaşenko’ya verdiği destek, Kuzey Akımı-2 ve silahların kontrolü gibi konular öne çıkacak.
Bu konular ABD’nin küresel stratejisini derinden etkileyen konular değil. Putin-Biden görüşmesinde küresel stratejik istikrarın sağlanması ve ilişkilerin normalleşmesi gibi temel konular üzerine durulması bekleniyor. Diğer bir deyişle, Putin-Biden zirvesinin ana konusu Çin olacak. Ancak Rusya ile ABD arasında küresel stratejik istikrara ve bu “istikrarı” etkileyen bileşen olan Çin’e yönelik bakış açılarında ciddi farklılıklar söz konusu.
Amerikan yönetimi, Çin’le ciddi bir mücadeleyi başlatmaya hazırlanıyor. Washington’a göre Çin, ABD’ye meydan okumak için askeri, ekonomik ve diplomatik olanaklara sahip tek aktör. Agresif dış politikası da uluslararası düzeni sarsıyor. Bu nedenle ABD güçlü müttefik zincirini kurarak Çin’in bu davranışlarını engellemeyi düşünüyor. ABD Çin’le mücadelesinde sadece müttefiklerini kendi etrafında toplamakla yetinmeyip aynı zamanda Çin’i zayıflatmak için onun müttefiklik ilişkilerini genişletmesini engellemeyi hedefliyor. Biden’in Putin’le görüşmesinin amacı Moskova-Pekin bağını zayıflatmak veya koparmak.
ABD bu stratejiyi Soğuk Savaş döneminde SSCB’ye karşı uygulamıştı. Komünist Çin, Kapitalist ABD’nin zımni müttefiki haline gelerek Komünist Sovyetler Birliği’ne karşı mücadele başlatmıştı. Sovyetler Birliği’ni zayıflatmak için beraber hareket edilmişti. Sovyetler Birliği’nin çıkarlarına ciddi zarar veren bu strateji, Washington’da olduğu gibi Moskova ve Pekin’de de unutulmuş değildir.
Rusya, ABD’nin kendisini Çin’e karşı kullanmak istediğinin de farkında. Bir taraftan Kremlin’deki karar vericiler, Çin’in Sovyetler Birliği’nin yıkılmasına nasıl destek verdiğini akıllarında tutarken, diğer yandan ABD’nin Çin stratejisine alet olmak istemiyor. Rusya, küresel stratejik istikrara ve Çin’le ilişkilerine ABD’den farklı yaklaşıyor. ABD tek süper güç olarak kalmayı ve Çin’in buna zarar verecek seviyeye ulaşmasını engellemeyi amaçlarken Rusya çok kutuplu bir küresel yapının kurulmasından ve ABD etkisine karşı Çin’le beraber mücadele etmekten yana. ABD’nin küresel gücüne karşı tek başına mücadele edemeyeceğini bilen Rusya, Çin’i güçlendirerek Pekin üzerinden ABD’nin etkisini sınırlamaya çalışıyor. Çin’in güçlenmesine katkı sağlıyor. Çin’in güçlenmesi ABD’nin zayıflaması olarak görüyor. Ayrıca Rusya ve Çin, 2001’de imzaladıkları dostluk ve stratejik ortaklık anlaşması etrafında, küresel istikrarla ilgili ortak bakış açısına sahipler. Uzun yıllardır iki devlet arasında askeri, askeri teknoloji, enerji ve ticaret gibi alanlarda entegrasyon süreçleri yaşanıyor. Moskova Batı’yla sorun yaşadığında Çin’den psikolojik destek görüyor. Bu nedenle de Rusya güney sınırlarında güçlenen bir süper güçle ilişkilerini bozmak istemiyor. ABD, Çin’e baskı uyguladığında Pekin için Rusya’nın önemi artıyor. Çin, ABD’nin çıkarlarını tehdit ettiğinde ise Washington için önemli hale geliyor. Fakat her ne kadar Çin-ABD rekabeti, Rusya’ya bir manevra alanı sağlamış olsa da bu, Rusya’nın somut çıkarlarına hizmet etmemekte. Çin-ABD rekabetinde, Rusya, Çin’e daha bağımlı hale gelmekte, daha fazla ABD’nin baskılarına maruz kalmakta. Ne Çin’le ilişkilerinden ciddi çıkar elde edebilmekte ne de ABD’yle sorunlarının azalmasına imkân vermektedir.
Bununla beraber Çin, Putin-Biden görüşmesinden endişeli. Soğuk Savaş döneminde kendisinin yaptığı gibi Rusya’nın de ABD’yle Çin’e karşı yakınlaşabileceğini düşünüyor. Bunun yaşanmaması için de Rusya’yla sürekli temas halinde olup Rusya lehinde, ABD’nin niyeti konusunda ise aleyhinde açıklamalar yapıyor. Hem ABD hem de Çin “Rusya kartını” oynamaya çalışıyor. ABD’nin elinde Moskova’ya karşı uygulanabilecek ciddi baskı araçları mevcutken, Çin’in elinde Moskova’nın siyasi kararlarını etkileyecek herhangi bir baskı mekanizması yok.
Öte yandan Putin, ABD’yle ilişkilerini düzeltmek istiyor. Her türlü diyaloga açık olduğunu dile getiriyor. Ancak en başta ABD yönetiminin Rusya’nın çıkarlarına saygı duymasını beklediğini söylüyor. ABD ise Rusya’yı kendisinden çok daha zayıf bir aktör olarak gördüğü için Putin’e ciddi tavizler vermeyeceğini baştan ifade ediyor. Biden, Putin’e ABD için ikincil, Rusya için ise önemli olarak görülen Ukrayna, Belarus, Kuzey Akımı-2 gibi konular konusunda pazarlık yapabileceğini önerebilir. Putin’in bu önerileri kabul etmemesi durumunda ise baskıları artırmakla tehdit edebilir. ABD şimdilik Rusya’nın stratejik nitelikli sektörlerine ciddi zarar verecek yaptırımlardan kaçındı. Putin’in önerileri kabul etmemesi durumunda ise bu sektörlerin gündeme gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Cenevre görüşmelerinde Rusya-ABD ilişkilerinin düzelmesi ve yeni bir sayfanın açılması pek olası değil. Putin’in önüne gelecek önerileri kabul edip etmeyeceğini kestirmek zor. Zirvede, ikili görüşmelerin sürdürülmesi yönünde bir mutabakat gelişebilir. Fakat Rusya’nın içinde bulunduğu durum, Moskova-Pekin ilişkileri, Moskova-Washington arasındaki güven sorunu dikkate alındığında, ABD’nin önerileri ve baskılarının Putin’i zor durumda bırakacağı aşikâr.
Lisans öğrenimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamladı. Aynı üniversitenin Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisans yaptı. İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden doktora derecesini aldı. Çeşitli düşünce kuruluşlarında görev yaptı. Askeroğlu’nun araştırma alanları, Rus dış politikası, Avrasya ve Ortadoğu'dur. Askeroğlu, Rusya'nın Büyük Güç Olma Stratejisi kitabının yazarıdır.