ANALİZ
Neoliberalizmin Gölgesinde Küresel Seçimler
Ekonomik sistemimiz kim olduğumuzu ve ne olabileceğimizi yansıtır ve şekillendirir. Eğer bencil, güç heveslisi, vurguncu bir siyasetçiyi desteklersek gençlerimiz bu mesajı özümseyecek ve daha çok sahtekar, güç heveslisi ve fırsatçıyı makam sahibi yapacağız.
DÜNYANIN DÖRT BİR yanında popülist milliyetçilik yükselişte ve bu akım çoğu zaman otoriter liderleri iktidara taşıyor. Oysa 40 yıl kadar önce Batı'da hakim olan neoliberal ortodoksinin (hükümetin küçültülmesi, vergi indirimleri, deregülasyon) demokrasiyi zayıflatması değil güçlendirmesi gerekiyordu. Peki hata neredeydi?
Cevabın bir kısmı ekonomik: Kısacası neoliberalizm vaat ettiklerini gerçekleştiremedi. Amerika Birleşik Devletleri'nde ve onu benimseyen diğer gelişmiş ekonomilerde, 1980 ile COVID-19 salgını arasında kişi başına düşen reel (enflasyona göre ayarlanmış) gelir artışı, önceki 30 yıla göre %40 daha düşüktü. Daha da kötüsü, en tepedekilerin gelirleri artarken en alttaki ve ortadakilerin gelirleri büyük ölçüde durgunlaştı ve sosyal güvencelerin kasıtlı olarak zayıflatılması daha fazla mali ve ekonomik güvensizlik yarattı.
İklim değişikliğinin geleceklerini tehlikeye atmasından haklı olarak endişe duyan gençler, neoliberalizmin egemenliği altındaki ülkelerin çevre kirliliğine karşı güçlü düzenlemeler yürürlüğe koyma konusunda sürekli olarak başarısız olduklarını görebiliyorlar. Ne yazık ki bu başarısızlıklar sürpriz değil. Neoliberalizm, serbest piyasaların en iyi sonuçları elde etmenin en etkin yolu olduğu inancına dayanıyordu. Oysa neoliberalizmin yükselişinin ilk günlerinde bile ekonomistler, düzenlenmemiş piyasaların sosyal olarak kabul edilebilir bir gelir dağılımı yaratmak bir yana ne verimli ne de istikrarlı olduğunu çoktan ortaya koymuşlardı.
Neoliberalizmin taraftarları, şirketlerin özgürlüğünü genişletmenin toplumun geri kalanının özgürlüğünü kısıtladığını hiçbir zaman fark etmemiş gibi göründü. Çevreyi kirletme özgürlüğü, sağlığın kötüleşmesi (hatta astımı olanlar için ölüm), daha aşırı hava koşulları ve yaşanmaz topraklar demektir. Elbette her zaman ödünleşim vardır; ancak makul bir toplum, yaşama hakkının, kirletme gibi göstermelik bir haktan daha önemli olduğu sonucuna varır.
Vergilendirme, bireysel özgürlüğe bir hakaret olarak çerçevelenen neoliberalizm için de aynı derecede nefret uyandırıcı bir şey. Çünkü kişi, nasıl kazandığına bakılmaksızın, kazandığı her şeyi elinde tutma hakkına sahip. Ancak bu görüşü savunanlar, gelirlerini dürüstçe elde ettiklerinde bile, kazandıklarının, devletin altyapıya, teknolojiye, eğitime ve kamu sağlığına yaptığı yatırımlar sayesinde mümkün olduğunu kabul edemiyorlar. Hukukun üstünlüğünün olmadığı pek çok ülkeden birinde doğmuş olsalardı ne kazanacaklarını (ya da ABD hükümeti COVID-19 aşısına yol açan yatırımları yapmamış olsaydı hayatlarının nasıl olacağını) düşünmek için nadiren duraksıyorlar.
İronik bir şekilde, devlete en çok borçlu olanlar genellikle devletin kendileri için yaptıklarını ilk unutanlardır. Elon Musk ve Tesla, 2010 yılında Başkan Barack Obama'nın Enerji Bakanlığı'ndan aldıkları yaklaşık yarım milyar dolarlık can suyu olmasaydı şimdi nerede olurlardı? Yüksek Mahkeme Yargıcı Oliver Wendell Holmes, "Vergiler uygar bir toplum için ödediğimiz bedeldir" demişti. Bu değişmedi: Vergiler, hukukun üstünlüğünü tesis etmek ya da yirmi birinci yüzyıl toplumunun işlemesi için gereken diğer kamu mallarını sağlamak için gerekli olan şeydir.
Burada salt bir ödünleşimin ötesine geçiyoruz, çünkü zenginler de dahil olmak üzere herkes bu tür malların yeterli miktarda tedarik edilmesiyle daha iyi durumda olacak. Bu anlamda cebir, özgürleştirici olabilir. Temel mallara sahip olacaksak, bunlar için ödeme yapmamız gerektiği ve bunun da vergi gerektirdiği konusunda geniş bir fikir birliği mevcut.
Elbette daha küçük devlet yanlıları, devlet tarafından yönetilen emeklilik maaşları ve kamu tarafından sağlanan sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere birçok harcamanın kısılması gerektiğini söyleyecektir. Ancak, tekrar etmek gerekirse, eğer çoğu insan yaşlılıkta güvenilir sağlık hizmetlerine veya yeterli gelire sahip olmamanın güvensizliğine katlanmak zorunda kalırsa, toplum daha az özgür hale gelir: En azından, geleceklerinin ne kadar travmatik olabileceği korkusundan kurtulamazlar.
Çocuk vergi kredisini finanse etmek için her birinden biraz daha fazla vergi ödemesi istendiğinde multimilyarderlerin refahı bir miktar azalacak olsa bile, yeterince yemek yiyemeyen ya da ebeveynleri bir doktor ziyaretini karşılayamayan bir çocuğun hayatında ne gibi bir fark yaratacağını düşünün. Daha az sayıda gencin yetersiz beslenerek ya da hastalanarak büyümesinin tüm ülkenin geleceği için ne anlama geleceğini düşünün.
Tüm bu konular bu yıl yapılacak seçimlerin merkezinde yer almalıdır. ABD'de yaklaşan başkanlık seçimleri sadece kaos ve düzenli hükümet arasında değil, aynı zamanda ekonomik felsefeler ve politikalar arasında da keskin bir seçim sunuyor. Görevdeki Joe Biden, hükümetin gücünü tüm vatandaşların, özellikle de en alttaki %99'luk kesimin refahını artırmak için kullanmaya kararlıyken, Donald Trump daha çok en üstteki %1'lik kesimin refahını azami düzeye çıkarmakla ilgileniyor. Devleti bilfiil yönetmezken, lüks bir golf tesisinden devleti idare eden Trump dünya çapında ahbap çavuş kapitalistlerinin ve otoriter liderlerin sözcüsü haline gelmiş durumda.
Trump ve Biden, yaratmak için çalışmamız gereken topluma dair çok farklı görüşlere sahipler. Bir senaryoda sahtekârlık, sosyal açıdan yıkıcı vurgunculuk ve rant arayışı hüküm sürecek, kamu güveni çökmeye devam edecek, materyalizm ve açgözlülük zafer kazanacak; diğerinde ise seçilmiş yetkililer ve kamu görevlileri güven ve dürüstlük üzerine inşa edilmiş daha yaratıcı, sağlıklı, bilgiye dayalı bir toplum için iyi niyetle çalışacak.
Elbette siyaset hiçbir zaman bu tarifin öne sürdüğü kadar saf değildir. Ancak hiç kimse iki adayın özgürlük ve iyi bir toplum oluşturma konusunda temelde farklı görüşlere sahip olduğunu inkar edemez. Ekonomik sistemimiz kim olduğumuzu ve ne olabileceğimizi yansıtır ve şekillendirir. Eğer bencil, kadın düşmanı bir dolandırıcıyı alenen desteklersek -ya da bu özellikleri küçük kusurlar diyerek görmezden gelirsek- gençlerimiz bu mesajı özümseyecek ve daha çok sahtekar ve fırsatçıyı makam sahibi yapacağız. Güvensiz ve dolayısıyla iyi işleyen bir ekonomisi olmayan bir toplum haline geleceğiz.
Son anketler, Trump'ın Beyaz Saray'dan ayrılmasının üzerinden henüz üç yıl geçmişken, halkın onun yönetiminin kaosunu, beceriksizliğini ve hukukun üstünlüğüne yönelik saldırılarını büyük bir mutlulukla unuttuğunu gösteriyor. Ancak, tüm vatandaşlara değer veren, onların eksiksiz ve tatmin edici hayatlar yaşamaları için yollar yaratmaya çalışan bir toplumda yaşamak istiyorsak, seçimin net olduğunu anlamak adına adayların meselelere ilişkin somut duruşlarına bakmak yeterlidir.
Bu yazı, Project Syndicate’te “Global Elections in the Shadow of Neoliberalism” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.