×
LATİN AMERİKA

ANALİZ

Latin Amerika Yeniden Avrupa’nın Gündeminde -I

Avrupa Birliği liderleri, Rusya ve Çin'e karşı nüfuz rekabetinde Latin Amerika ile ilişkileri yeniden başlatmanın yollarını arıyorlar. Son zirve bu anlamda önemli bir adımı temsil ediyor: İki taraf arasında ticari bağların yeniden canlandırılması.
GEÇTİĞİMİZ TEMMUZ ayında Avrupa Birliği (AB) liderleri, sekiz yıldır ilk kez düzenlenen EU-CELAC zirvesinde Latin Amerika ve Karayip yetkilileriyle bir araya geldi. AB, Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu (CELAC) son zirvesini 2015 yılında gerçekleştirmişti. Bu zirvenin akabinde Latin Amerika iç bölünmelerle yüzleştiği ciddi bir krizle karşı karşıya kalırken, Avrupa ise borç ve göç krizlerinin yanı sıra Brexit sürecini yönetmeye öncelik verdi.

Ancak son yıllarda her iki bölge de ABD ile Çin arasında ortaya çıkan ekonomik soğuk savaş konusunda giderek daha fazla endişe duyuyor. Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva ve 1 Temmuz'da AB dönem başkanlığını devralan İspanya Başbakanı Pedro Sanchez gibi iki kıta arasında bağları güçlendirmek isteyen liderlerin çabaları ilişkileri tekrar canlandırmaya başladı. AB Konseyi Başkanı Charles Michel, Brüksel'deki toplantıda yaptığı açılış konuşmasında, AB ve Latin Amerika'nın zaten "yakın ticaret ve yatırım ortakları" olduğunun altını çizerken her iki bölge için de "kullanılmamış büyük bir potansiyelin" varlığına atıfta bulundu. 

Avrupalılar, Latin Amerika'yı çoğunlukla demokratik, iki kutuplu bir dünya düzeninde yetersiz kalmaktan endişe duyan ve yeşil enerji için gerekli hammaddelerin yanı sıra petrol ve gaz açısından zengin bir bölge olarak gördüler. Ancak bu bakış açısı Ukrayna-Rusya arasındaki savaşla birlikte değişmeye başladı.

Nitekim AB, bölgenin temiz enerjiye geçişini hızlandırmak için tasarlanan finansmanla Latin Amerika ve Karayipler'e 45 milyar Avro yatırım yapılacağını açıkladı. Ancak, Avrupa-Güney Amerika ticari ilişkilerini ilerletmek için 1999 yılında müzakerelerine başlayan AB-Mercosur serbest ticaret anlaşmasında çok az ilerleme kaydedildi. Bunun nedeni, AB'nin Amazon'u korumak için anlaşmaya ek önlemler koyma talebiydi. AB bu nedenle “korumacı” olmakla eleştirildi. Ancak bu aynı zamanda Güney Amerika ülkelerinin düzenlemelere uymamaları durumunda kısıtlamalar ve olası cezalarla karşı karşıya kalabilecekleri anlamına geliyordu. Üstelik Ukrayna konusundaki farklılıklar, Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu (CELAC) liderleri ile AB'deki muadilleri arasındaki bu son zirvede de potansiyel çatışma konusu halini almıştı.

Avrupalı liderler, Latin Amerikalı meslektaşlarını Rusya'yı Ukrayna'yı işgalinden dolayı yüksek seviyeden kınamaya zorladı; çoğu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu oylamalarında bunu yapmış olsa da Batı yaptırımlarına katılmadı. Her ne kadar Lula'nın seçilmesi, AB ile Güney Amerika gümrük birliği MERCOSUR arasında uzun süredir bekleyen ticaret anlaşması taslağının imzalanacağına dair umutları artırsa da bu umutlar hem Avrupa'dan hem de Brezilya'dan gelen yeni itirazlarla tehlikeye girmiş durumda. Bununla birlikte, CELAC tarafında da Ukrayna meselesine ilişkin görüşler birlik içinde değil. Uruguay, Paraguay ve Ekvador gibi -CELAC içinde bir azınlık görüşünü temsil eden- sağcı hükümetler tarafından yönetilen daha küçük Latin Amerika ülkeleri, Kiev'e daha fazla destek verirken; Brezilya, Meksika, Kolombiya ve Arjantin gibi bölgenin güçlü ülkeleri daha mesafeli durmaya özen gösteriyor. 

Avrupa, Latin Amerika’ya neden ilgi göstermeye başladı?

17 ve 18 Temmuz'da Brüksel'de yapılan 2 günlük EU-CELAC zirvesi Avrupa Birliği, Latin Amerika ve Karayip liderlerinin 8 yıl sonra ilk kez bir araya gelmesi açısından oldukça önemli. Rusya'nın Ukrayna'yı geniş çaplı işgalinin ardından Avrupa Birliği’nin Latin Amerika ve Karayipler ile ilişkilerini yoğunlaştırmak istediği biliniyor. AB'nin dış politika sorumlusu Josep Borrell’ın dünyanın benzer değerleri paylaşan bölgelerinin stratejik bir ağ geliştirmesi gerektiğini vurgulaması ve AB'nin Çin'e daha az bağımlı hale gelmesi gerektiğinin altını çizmesi kurulmak istenilen güçlü ilişkilerle yakından bağlantılı.

Bu, Latin Amerika ve Karayip ülkelerini iklim değişikliğine karşı mücadelede potansiyel ham madde ve enerji tedarikçileri, hedef pazarlar ve ortaklar haline getiriyor. Bunu göz önünde bulunduran Avrupa Komisyonu, Haziran 2023’te AB ile Latin Amerika ve Karayipler arasındaki İlişkiler için Yeni Gündemi'ni yayınladı. Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, "Kurallara dayalı uluslararası düzeni güçlendirmek, demokrasi, insan hakları ve uluslararası barış ve güvenlik için birlikte ayağa kalkacak kilit müttefikleriz" dedi. 

ABD ve Kanada dışındaki tüm Amerikan eyaletlerini etkin bir şekilde kapsayan Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu'nun (CELAC) üyeleri, COVID-19 salgını sonrasında ekonomilerini canlandırmaya çalışıyor. AB şirketleri şu anda bölgeye Rusya, Çin, Hindistan ve Japonya'nın toplamından daha fazla yatırım yapıyor durumda. İlerleyen süreçte serbest ticaret anlaşmalarının daha fazla iş yaratacağı söylenebilir. Bu da 600 milyonluk Latin Amerika nüfusu ile 450 milyonluk AB nüfusunun ticaret anlaşması yapmasının ardındaki en önemli nedenlerden biri. Öyle ki son on yılda, iki kuruluş arasındaki mal ve hizmet ticaret hacmi %40 artarak 369 milyar Euro'ya (414 milyar $) ulaşmış durumda.

EU-CELAC zirvesi gündemini üç boyutta ele almak gerekir

Birincisi, farklı siyasi akımları ve ideolojileri temsil eden bölge liderlerini bir araya getirme yeteneğidir. İkincisi, temsil gücü, bölgenin tüm çıkarlarını temsil eden birleşik bir eylem planı üretebilme yeteneğidir. Bu ikisi üçüncü boyutla birbirine bağlanarak bölgeyi görünür kılar. Latin Amerika, şu ya da bu hegemonun çıkarlarına boyun eğdirilmiş ikincil bir bölge değildir. Nitekim Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırganlığı, dış politikada Latin Amerika'nın özerkliğini vurguladığı için zirve gündemini oldukça etkilemiştir. Latin Amerika bu çatışmaya dahil olma taraftarı değil. Arjantin'e, Brezilya'ya veya Meksika'ya bakıldığında, dış politikalarını doğrudan Avrupa ve ABD'nin çıkarlarıyla uyumlu hale getirmeme arzuları görülüyor. Bu Avrupa ve ABD’yi rahatsız eden önemli bir yenilik. Öyle ki onlarca yıldır Latin Amerika geri planda kalırken çoğu zaman ABD ve/veya Avrupa'nın pozisyonlarını takip etmek durumda kalıyordu.

Özellikle Rusya’nın Ukrayna'yı işgalinden bu yana, Avrupa'nın Latin Amerika ile ilişkisi yoğunlaşmış görünüyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro, Almanya Başbakanı Olaf Scholz'u ziyaret etti; Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva, Portekiz Devlet Başkanı Marcelo Rebelo de Sousa ile bir araya geldi; Arjantin Devlet Başkanı Alberto Fernández, Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron ile bir araya geldi; Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Brezilya, Arjantin, Şili ve Meksika'ya gitti ve Almanya şansölyesi Güney Amerika'yı gezdi.  Avrupa'nın bölgeye yeniden ilgisi, çoğunlukla lityum ve bakır gibi kritik minerallerle ilişkilendiriliyor. Bu da bizlere küresel yeni düzene dair önemli ipuçları sunuyor.

Avrupa ve Latin Amerika arasındaki ilişkiler artık bir sonraki aşamaya geçmiş durumda. Bahsettiğiniz toplantılar ve gündem bu değişimi açıkça gösteriyor. Paternalistik ilişkiyi geride bırakıyoruz. Bölgeyi siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan daha eşit bir ilişkinin açığa çıktığı şekilde anlamak durumundayız. Siyasi gündem, uluslararası düzene, egemenliğe ve hukukun üstünlüğüne saygıyı içerir. Bu fikirler Avrupa'da olduğu gibi Latin Amerika'da da ilgi görüyor. Bir tarafta kalkınma ve ticaretle ilgili bir ekonomik bir gündem var. Diğer tarafta ise dünyanın enerji geçişini ve Latin Amerika'nın dezavantajlı sınıfları üzerindeki etkilerini ele aldığı için belki de en önemlisi olan sosyal gündem var.

Bu bağlamda ABD tipik olarak, Avrupa da dahil olmak üzere müttefiklerinin Latin Amerika'daki yatırımlarını bir güç çarpanı ve Çin'in büyüyen bölgesel etkisine karşı bir denge unsuru olarak görüyor. Bununla birlikte, Avrupa, teknoloji standartlarını belirleme de dahil olmak üzere Amerika'da Amerika Birleşik Devletleri'ne bazı açılardan rakip durumda. Son dönemde Mercosur gümrük birliği arasındaki olası serbest ticaret anlaşması da dahil olmak üzere Avrupa'nın bölgedeki rolünün arttığı görülüyor.

AB ile Brezilya, Arjantin, Uruguay ve Paraguay'dan oluşan Mercosur ticaret bloğu arasında bir serbest ticaret anlaşması 2019'da açıklandı; ancak henüz sonuçlandırılmadı ve onaylanmadı. Bu kısmen, Brezilya'nın eski sağcı popülist başkanı Jair Bolsonaro döneminde yoğunlaşan Amazon yağmur ormanlarının ormansızlaştırılmasıyla ilgili endişelerden kaynaklanıyordu. AB anlaşmayı yeniden canlandırmak istiyor; ancak Brezilya'nın önce sürdürülebilir iklim koruma önlemlerini taahhüt etmesini talep ediyor.

Lula, Temmuz ayı başlarında "Stratejik ortaklar, güvensizlik ve yaptırım tehditleri temelinde pazarlık yapmazlar" dedi. Ayrıca, AB'nin anlaşmayı Mercosur ülkelerini sonsuza kadar hammadde ve mineral tedarikçisi olmaya mahkûm etmek için kullanmak istediğini de sözlerine ekledi. Görünen o ki, Ocak 2023'te göreve gelmesinden bu yana Brezilya'da ormansızlaşma azalmış olsa da Lula, AB'nin iç politikaya müdahale etmesini istemiyor ve bloğun taleplerini "kabul edilemez" olarak görüyor. 

Avrupa Komisyonu ayrıca Şili ve Meksika ile ticaret anlaşmaları imzalamayı planlıyor. Brüksel'deki EU-CELAC zirvesi, müzakerelere ve uzayan onay sürecine yeni bir enerji getirebilir. Mercosur anlaşmasının yıl sonuna kadar yürürlüğe girmesi bekleniyor.

Avrupa ile Latin Amerika arasındaki ilişki ABD çıkarlarına bir meydan okuma değildir, aksine tamamlayıcı olarak değerlendirilebilir. Çünkü Latin Amerikalı liderler ABD'den bağımsız bir dış politika gündemi benimserken, Avrupa, ABD'nin bölgedeki çıkarlarını dile getirmek ve desteklemek için kilit bir muhatap olabilir. Gerçekten de Meksika, Kolombiya, Arjantin, Brezilya ve diğer büyük bölgesel oyuncular, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulandan farklı yeni bir uluslararası düzenden yana. Üçüncü küreselleşme dalgası veya belki de küreselleşmeden uzaklaşma Latin Amerika, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri arasında ticaret, enerji, çevre ve sosyal konularda işbirliği için yeni fırsatlar doğurabilir.

Avrupa, Latin Amerika'nın siyasi ve ekonomik çıkarları olan olgun bir bölge olduğunu anlamak zorunda. Sömürge sonrası bir aşamada değiliz; daha ziyade, bir büyüme ve özerklik aşamasındayız. Bununla birlikte, serbest ticaret Latin Amerika ile Avrupa'yı birleştirme potansiyelini açığa çıkarabilir. Fırsatlar Latin Amerika'nın en büyük ekonomilerine özel olmadığı sürece, Avrupa ile Latin Amerika arasındaki ticaret, bölgede ve ötesinde bir enerji ve sosyal geçişin ilerlemesine yardımcı olabilir.

AB'nin Latin Amerika'daki nüfuzu Ukrayna çatışmalarıyla birlikte bozulmaya başladı. Avrupa Birliği liderleri, Rusya ve Çin'e karşı nüfuz rekabetinde Latin Amerika ile ilişkileri yeniden başlatmanın yollarını arıyorlar; ancak Moskova'nın Ukrayna'yı işgali konusundaki çekişme bu çabalarını büyük oranda engellemiş durumda. Nitekim son zirve bu anlamda önemli bir adımı temsil ediyor: İki taraf arasındaki ticari bağlarının yeniden canlandırılması.

HÜSAMETTİN ASLAN

Lisansını Kamu Yönetimi, yüksek lisansını Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, doktorasını da Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında ihtisas etmektedir. Çalışma alanı Latin Amerika, Ortadoğu ve Kuzey Afrika alanlarıdır. Prof. Dr. Mim Kemal Öke danışmanlığında yazmış olduğu “Brezilya’nın anatomisi ve Lula da Silva ile R.T. Erdoğan hükümetlerinin karşılaştırılması” tezi, Sosyal Bilimler Tez yarışmasında 1. olmuştur. Bir süre Sao Paulo Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak çalıştı. 2016-2017 yılları arasında Brezilya’da Yunus Emre Enstitüsü Sao Paulo müdürü olarak görev yaptı. Milat, Ortadoğu gazeteleri ve Gerçek Hayat dergisinde yüzlerce makale yayımladı. Halen İndependent Türkçe ve Gazete Damga’da köşe yazıları yayımlanmakta; TV ve Radyo programlarında aktüel siyaset ve dış politika konularında görüş beyan etmektedir.