×
ARAP DÜNYASI
27.01.2021

ANALİZ

Kutlama İçin Bir Sebep Yok: Arap Baharından On Yıl Sonra

Ortadoğu’da demokrasi neden başarısız oldu ve bir gün nasıl başarıya ulaşabilir?
"GENÇ BİR ADAMIN böyle bir şey yapması için ne tür bir baskıya maruz kalması gerekir?" On yıl önce kardeşi Muhammed’in sokakta kendisini ateşe vermesinin ardından Leila Bouazizi’nin sorduğu soru buydu. Tunus'taki yerel yetkililer, görünüşte “izni olmadığı için” ama gerçekte “para koparmak için” meyve arabasına el koymuşlardı. Genç adam için son aşağılama buydu. "Hayatımı nasıl kazanmamı bekliyorsun?" Valilik binasının önünde kendine benzin dökmeden önce böyle bağırmıştı.

Onun bu eylemi, milyonlarca insanın patlama noktasına ulaştığı bölgede geniş bir yankı uyandırdı. İnsanların baskıcı liderlere ve yozlaşmış devletlere karşı öfkeleri, Arap baharı olarak patlak verdi. Ayaklanmalar dört ülkenin - Mısır, Libya, Tunus ve Yemen - diktatörlerini devirdi. Bir an için Arap dünyasına demokrasi gelmiş gibiydi.

On yıl sonra da olsa, Arap baharı için, hiçbir kutlama planlanmadı. Bu demokratik girişimlerden yalnızca biri, o da Bouazizi'nin Tunus'unda kalıcı bir sonuç verdi. Mısır sefil bir şekilde başarısız oldu ve askeri bir darbeyle sonuçlandı. Libya, Yemen ve en kötüsü Suriye, yabancı güçleri kendine çeken kanlı iç savaşlara girdi. Arap baharı o kadar çabuk acı bir kışa dönüştü ki, birçok insan artık bölgeden umudunu kesmiş vaziyette.

O zamandan bu yana bölgede çok şey değişti, ama iyi yönde değil. Arap dünyasının despot yönetimleri güvende olmaktan çok uzak. Petrol fiyatları düşerken petrol hükümdarları artık insanları bol sübvansiyonlar ve rahat hükümet işleriyle satın alamazlar. Birçok lider rasyonalitesini iyice kaybetti ve baskıcı hale geldi. Suudi Arabistan'da Muhammed bin Selman, kendi akrabalarını kilitliyor. Mısır'da Abdül-Fettah el-Sisi basını susturdu ve sivil toplumu ezdi. Otokratların Arap baharından çıkardıkları ders, herhangi bir muhalefet titreşiminin yayılmaması için hızla söndürülmesini sağlamak.

Bölge 2010'dakinden daha az özgür ve belki de daha kızgın. Bölge savaşlar, savaşçılar, mülteciler ve covid-19 ile sarsılmış vaziyette. Aktivistler, Araplar’ın artık aynı eski sefalete katlanmaya istekli olmadıklarını öne sürüyor ve değişimi getirebileceklerinden daha emin olduklarını belirtiyorlar. Arap baharının alevinin hiçbir zaman tamamen sönmediği de söyleniyor. Diğer taraftan Arap ülkelerini 2019’da saran protestolara süslü bir isim verilmedi; ancak bu protestolar, Arap baharındaki kadar çok sayıda lideri görevden indirdi.

Ne yazık ki, 2019'da sarsılan ülkeler - Cezayir, Irak, Lübnan ve Sudan - Arap baharında sarsıntı geçiren ülkelerden sadece biraz daha iyi durumda. Bazılarının iddia ettiği gibi Arapların demokrasiye uyum gösteremeyecekleri doğru olabilir mi? Bazıları, bölgedeki generallerin gerçek bir açılışa izin vermeyecek kadar siyasi olarak yerleşik olduklarından yakınıyor. Diğerleri, İslam'ın katı yerel türlerinin çoğulculukla bağdaşmadığını söylüyor. Pragmatik İslamcılar ve seçilmiş siyasetçilere itaat etmeyi öğrenmiş generallerle övülen Tunus, kuralı kanıtlayan istisna mıdır?

Bunu söylemek için henüz çok erken. Modern demokrasinin tohumları henüz Arap dünyasına düzgün bir şekilde ekilmiş değil. Arap vatandaşlar arasında kendi yöneticilerini seçme arzusu, dünyanın her hangi bir yerinde olduğu kadar güçlü. En çok ihtiyaç duydukları şey, bağımsız kurumların - üniversiteler, medya, sivil toplum, her şeyden önce mahkemeler ve camilerin - hükümetin esiri olmadan gelişip güçlenmesi. Ancak o zaman ilgili ve aydın vatandaşlık için bir yer bulunabilir. Ancak o zaman insanlar siyasi anlaşmazlıkların barışçıl bir şekilde çözülebileceğini kabul edebilir.

Arapların daha fazla tartışma özgürlüğü olsaydı sürece yardımı dokunurdu. Bölgedeki okullar, eleştirel düşünme yerine ezberci öğrenmeyi vurgulama eğiliminde. Medya ve camiler hükümet çizgisini sürekli tekrar etmekle meşgul. Ayrıca otokratlar, sosyal medyayı kontrol etme arayışında. Bütün bunlar bilgiye duyulan güvensizliği besliyor. Komplo teorileri her tarafı sarıyor. Araplar yalnızca hükümetlerine değil, birbirlerine de güvenmiyorlar. Bunun en önemli nedeni, en sıradan işler için bile rüşvet, vasıta veya bağlantı gerektiren bir sistemin kendilerini kuşatmış olması.  Yolsuzluklar, devlete olan güveni zayıflatıyor. Çok az insan onun kamu yararı sağlayabileceğini düşünüyor. Despotlar, insanların siyaseti sıfır toplamlı bir alan olarak düşünmeleri için teşvikte bulunuyor: “Başka bir grup iktidarı kazanırsa, tüm parayı ve kamu işlerini onlar alır!” Muhalefet, yurttaşların ölmesini isteyen aşırılık yanlıları olarak tasvir ediliyor.

Böyle kavrulmuş topraklarda, demokrasinin kök salmakta başarısız olması şaşırtıcı değil. Ama uzun vadede onu gübrelemenin yolları var. Eğitimi teşvik etmek hayati önem taşıyor. Demokratik ülkeler daha fazla Arap öğrenciye kapılarını açmalı. Demokratik ülkelerin ayrıca Arap gazeteciler, insan hakları savunucuları ve STK'lar adına da seslerini yükseltmeleri gerekiyor. Çoğulculuk kültürünün gelişmesi zaman alır. Ancak hayal kırıklığına uğramış bir meyve satıcısının trajik bir şekilde gösterdiği gibi: statüko istikrarsız ve sürdürülemez.

Bu yazı ilk kez Economist dergisinin 19 Aralık 2020 tarihli sayısında yayımlandı.