×
KÜRESEL
2.06.2024

ANALİZ

Küresel Güneyin Lideri Kim?

Küresel güney, en basit haliyle Batılı olmayan ülkelerin çoğunluğuna atıfta bulunuyor. Ayrıca gelişmekte olan ülkelerin, küresel meselelerde daha fazla güç talep etmelerini ve Batı politikasına karşı eleştirel bir görüşe sahip olmalarını ifade eder.
SON YILLARDA internette viral hâle gelen “küresel güney” kavramı küçümseniyor. Kavramın noksanlığı açık: İki kelime, Fas'tan Malezya'ya ve ötesine yayılmış 100'den fazla ülkeden oluşan bir dünyanın karmaşıklığını yansıtmaya asla yetmez. Fakat “küresel güney” Joe Biden, Emmanuel Macron ve Xi Jinping tarafından benimsenmiş durumda.

Kavram en basit tanımıyla, Batılı olmayan ülkelerin çoğunluğuna atıfta bulunuyor. Ayrıca gelişmekte olan ekonomilerin küresel meselelerde daha fazla güç talep etmelerini ve genellikle de Batı politikasına karşı eleştirel bir görüşe sahip olmalarını ifade eder. Bu nedenle, küresel güneyin Gazze'deki savaşa karşı çıktığı ve Batı'nın Ukrayna, Covid-19 ve iklim politikasına ilişkin aldığı kararlardan hoşnut olmadığı dile getiriliyor. ABD merkezli bir düşünce kuruluşu olan Quincy Institute for Responsible Statecraft'tan Sarang Shidore, şöyle diyor: “Küresel güney, jeopolitik bir gerçekten ziyade, uyumlu ve örgütlü bir gruplaşmaya işaret ediyor.”

Peki, küresel güneyin varlığından söz edebiliyorsak, lideri kimdir? Narendra Modi, Hindistan'ın "küresel güneyin sesi" olabileceğini düşünüyor. Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva (Lula olarak bilinir), ülkesinin bu rolü üstlenebileceği görüşünde. İlgili soruyu irdelemek için bir grup akademisyenle birlikte çalışarak ticari, finansal ve diplomatik bağlantılara ilişkin verileri inceledik. Vardığımız sonuç şu: Sanılanın aksine, ABD, hâlâ küresel güney üzerinde en etkili ülke; fakat Çin, grup içerisinde açık ara en nüfuzlu ülke konumuna geldi. Bu da liderlik konusunda, en güçlü adaylık kozunu Xi'ye veriyor. Sorun şu ki Çin etkisi sınırlı; hatta işler tersine bile dönebilir. Bu arada diğer güçler de yükselişte.

Denver Üniversitesi'nden Pardee Centre for International Futures (PCIF) ile birlikte yaptığımız araştırmaların sonuçları ilginç. PCIF, devletlerin 1960'tan 2022'ye kadarki gücüne ilişkin bir endeks oluşturdu. Temel ölçüt, "resmî ikili nüfuz kapasitesi" olarak biliniyor: İki niteliğe dayalı olarak, A ülkesinin B ülkesi üzerinde ne kadar nüfuza sahip olabileceğinin ölçüsü. Bunlardan ilki, "bant genişliği" ya da başka bir ifadeyle, çeşitli yönlerdeki bağlantıların kapsamı: Ticaret hacmi, diplomatik temsil vb. İkincisi ise "bağımlılık": B ülkesi; silah, kredi, yatırım vb. konularda A ülkesine ne kadar bağımlı? Aradaki daha fazla bağlantı, A ülkesi için daha fazla nüfuz imkânı demek ve nüfuz asimetrisi de bunu kolaylaştırır. Örneğin, Çin'in Pakistan üzerindeki gücünü bir düşünün: hem çok sayıda bağlantı hem de Çin'in geniş asimetrik etkisi var. Söz konusu uygulama, bir BM grubu olan G77'de bulunan küresel güneyin 130 civarı üyesi arasındaki güç ilişkilerini inceliyor.

ABD, 1970'lerden bu yana G77 üzerinde en fazla etkiye sahip ülke konumunda. Eski sömürgeci güçlerden Birleşik Krallık ve Fransa'nın cazibeleri azalsa bile "etki kapasiteleri" aşağı yukarı aynı kaldı. Fakat 40 yıllık görece önemsiz konumunun ardından 2000'li yıllardan itibaren etkisini arttıran Çin'in rekabeti giderek artıyor. Endekse göre Çin'in G77 üzerindeki “etki kapasitesi”, en etkili üçüncü ülke Fransa'nın yaklaşık iki katıyken İngiltere, Hindistan ya da BAE'nin yaklaşık üç katı.

Çin, 31 ülkede en fazla etkiye sahip ülke konumunda yer alıyor. Pakistan, Bangladeş, Rusya ve Güneydoğu Asya'daki birçok devlet, Çin nüfuzunun en yoğun olduğu yerler. Buna karşın, küresel güneyin bir sonraki en güçlü üyesi olan Hindistan, yalnızca 6 adet G77 üyesiyle tepede yer alıyor. PCIF'in yaptığı bir analize göre, 1992'den 2020'ye kadar Çin'in Amerika'dan daha fazla etkiye sahip olduğu ülke sayısı neredeyse iki katına çıkarak 33'ten 61'e yükseldi. ABD, Amerika Kıtası'ndaki üstünlüğünü sürdürüyor. Fakat Çin, Afrika ve Asya'daki etkisini genişletmiş durumda.

Her Şeyin Merkezi

Çin, küresel güney fikrine, son zamanlarda daha çok önem vermeye başladı. Xi ve üst düzey Çinli yetkililer, geçtiğimiz yıl, Çin için “küresel güneyin” bir parçası olarak bahsetmeye başladılar ki bu tanımlamaya şimdiye kadar karşı çıkmışlar (terim, 1960'larda Amerikalı solcu bir akademisyene atfedilir) ve “gelişmekte olan ülkeler ailesi” gibi ifadeleri tercih etmişlerdi. Semantik boyuttaki bu değişim, ifadeyi, Batı karşıtı ve Çin öncülüğündeki terimlerle tanımlama girişimini yansıtıyor. Çin, eylül ayında, uluslararası kurumların, kuralların ve yasaların değiştirilmesi üzerine öneriler yayımladı. Bunun da “evrensel değerlerin” yerini “evrensel güvenliğin” aldığı “gerçek çok taraflılık” vizyonu olduğunu belirtti. Başka bir ifadeyle, müdahaleci bir Batı tarafından yönetilmeyen bir vizyon... Geçen yıl, dönemin Çin dış işleri bakanı, dünyadaki esas bölünmenin Biden'ın ifade ettiği gibi demokrasiye karşı otokraside değil; “gelişme ile gelişmenin engellenmesi ve küresel adalet ile güç politikası arasında” olduğunu dile getirdi.

Çin; altyapı desteği, finansman ve daha fazlasıyla kararsız devletleri hedef alarak etki kazanma noktasında son derece stratejik hamleler yapıyor. Nitekim 2000'den 2021'e kadar, çoğu “Bir Kuşak, Bir Yol” (BRI) kapsamında olmak üzere, 165 ülkede 20.000'den fazla altyapı projesini 1,3 trilyon dolar değerinde yardım veya krediler ile finanse etti. Bazı analistler, Çin Exim Bank gibi devlet destekli büyük kredi kuruluşlarından alınan kredilerin azaldığını gösteren verilere dikkat çekiyor. Ancak William&Mary Üniversitesi'nden AidData'nın kasım ayında yayımladığı bir makale bunun aksini öne sürüyor. Yazarlardan Bradley Parks: “Genel kabulün aksine, Pekin, geri çekilmiyor.” diyor. Makale, gelişmekte olan dünyaya, bugün kredi veren çok daha fazla kuruluşun mevcut olduğunu ortaya koyuyor: “2021'de, yıllık 80 milyar dolarlık kredi verileceği hesaplanıyor.” ve “[Çin] dünyadaki en büyük uluslararası gelişme finansmanı için tek kaynak olmayı sürdürüyor."

Çin, jeopolitik açıdan kararsız ülkeleri hedef alıyor. AidData'ya göre Çin'in sağladığı finansmanın yaklaşık üçte ikisi, Çin'in de Amerika'nın da net olarak söz sahibi olmadığı ve bu açıdan da “riskli” olan ülkelere gidiyor. Söz konusu ülkeler, bir karşılıklılık politikası (a quid pro quo) belirledi: Yabancı bir hükûmet, BM Genel Kurulu'nda (UNGA) oy oranını, Çin ile aynı doğrultuda 10 puan artırırsa, Pekin'den ortalama %276'lık bir finansman artışı da bekleyebilir. Çin, ağırlığını -Sincan'da uyguladığı baskılar gibi konular- göz boyamak için de kullandı. “Düşük ve orta gelirli ülkeler”, 2000'den 2021'e kadar, BM Genel Kurulu'nda alınan dış politika kararlarında, %75 oranında Çin ile aynı yönde oy kullandı. Çin'in kaba kuvvetinin etkisi, BRICS zirvesinde de geçen yıl kendini gösterdi ve bu zirvede, bloğa beş yeni üyenin katılması için başarılı bir şekilde baskı yaptı.

Çin, başka araçlar da kullanıyor; ayrıca 120'den fazla ülkenin ana ticaret ortağı konumunda yer alıyor. Çoğunluğu 2016'dan beri olmak üzere, IMF'nin uzmanlaştığı türden acil finansmana 240 milyar dolar temin etti. Aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerde, altyapı projelerini hızla inşa ederek söz konusu ülkelerin seçkinlerini memnun ediyor ve Huawei gibi dijital teknolojilerin yaygınlaşmasını destekliyor. Son beş yılda, Sahra Altı Afrika'nın ana silah sağlayıcısı olarak da Rusya'yı geride bıraktı.

Pişmanlık

Çin'in G77'deki liderlik konumu gayet kuvvetli olsa da ülke, bazı sorunlarla karşı karşıya. Birincisi, etkisi kapsam ve güç açısından sınırlı. Latin Amerika'da lider bir pozisyona henüz ulaşamadı. Küresel güneyde ise kalp ve zihinleri tam manasıyla kazanabilmiş değil. Anketler, gelişmekte olan ülkelerde ABD ve Çin'e verilen desteğin ikiye bölündüğünü gösteriyor. Afrika'daki kamuoyunu gözlemleyen Afrobarometer, ABD'ye yönelik olumlu algıda bir düşüş olduğunu kaydetti. Yine de bu oran, 2019'daki %60 oranından düşmüş olsa da 2022'de hâlâ %49'du. Güneydoğu Asya'da geçtiğimiz ay yapılan bir ankette, katılımcılara, yeni bir soğuk savaş durumunda ülkelerinin kiminle olmasını tercih edecekleri soruldu: %50,5'i Çin'i, %49,5'i ise ABD 'yi seçti. Ülkelerinin Çin-ABD rekabeti konusunda ne yapması gerektiği sorulduğunda ise çoğu, tarafsız kalmayı tercih etti.

Çin'in tutum ve siyasi değerleri, sahip olduğu etkinin önüne geçebilir. İş ve siyaset dünyasındaki eylemleri, mesuliyet çağrılarına neden oluyor. Ülkeler, borç krizlerinin sorumluluğunu zaman zaman Çin'e yüklüyor. Kongo ve kaynak zengini diğer ülkelerde, Çinli madenciler, Batılılarla aynı (çoğu zaman daha da kötü) sömürü suçlamalarıyla karşı karşıya kalıyor. Çin'in değerlere dayalı etkileşimleri küçümsediği (bunun yerine müdahil olmamayı telkin ediyor) bariz; ayrıca tek parti devletinin en yakın dostlarının çoğu da otokratik. Brezilya gibi demokratik değerlerin güçlü olduğu küresel güney ülkelerinin Çin ile yakın bir kültürel bağ kurması pek mümkün değil. Ayrıca Çin; İran ve Rusya gibi ülkelere yaklaşarak, uluslararası düzeni reforme etmek yerine yıkmak isteyen bu ülkelerle aynı ittifakta bulunma riskini de beraberinde getiriyor. Nitekim yakın zamanda, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı'ndaki taşımacılık konusunda, ortak bir çözüm üzerinde çalışmak yerine, İran destekli Husiler (isyancılar) ile bir anlaşma yapma yönünde aldığı nihilist karara şahit olduk.

Bu arada, Çin'in ekonomik itibarı da kötüleşebilir. Nitekim borç verme çılgınlığıyla edindiği kamuoyu desteğini, paranın geri ödenme zamanı gelmeden önce kazanmıştı. BRI kredilerinin neredeyse %75'i, ana paranın 2030'a kadar geri ödenmesi gerektirecek. Afrobarometer'a göre, kendi kalkınmaları üzerinde Çin'in olumlu bir etkisi olduğunu düşünen Afrikalıların oranının 2019'dan 2022'ye kadar %59'dan %49'a düşmesi de tesadüf değil muhtemelen. Çin'deki ekonomik sorunlar karşısında Xi'nin verdiği son karşılık, imal edilen ürünlerin diğer gelişmekte olan ekonomilerin pazarlarında yayılmasına neden olabilecek büyük sanayi sübvansiyonları başlatmak oldu. Bazı tüketiciler bundan çıkar sağlama imkânına kavuşsa da yaşanacak başka bir “Çin şoku”, küresel güneydeki hükûmetlerin endüstrideki hedeflerini sekteye uğratabilir.

Çin'in bölgede güçlüklerle karşılaşmasına rağmen, küresel güneyde etkisi artan yeni rakipler ortaya çıkıyor. Bunların başında Hindistan geliyor. PCIF'in tahminlerine göre, 2045'e kadar ekonomik, diplomatik ve askeri bağlantıları arttıkça, Hindistan'ın küresel güney üzerindeki etkisi, İngiltere ve Fransa'yı geçerek ABD ve Çin'in ardına yerleşecek. Hindistan'ın Afrika'daki büyükelçilikleri, 2012-2022 arasında 25'ten 43'e çıktı. Modi'ye göre, Hindistan, kıtanın en büyük dördüncü ticaret ortağı ve beşinci doğrudan yabancı yatırım kaynağı. Bloomberg'e göre, Hindistan Exim Bank'ı, son on yılda 42 Afrika ülkesine 12 milyar dolar tutarında kredi verdi. Ayrıca Hindistan geçtiğimiz yıl, 25 Afrika ülkesinin askerî kuvvetleriyle beraber eğitim tatbikatları da gerçekleştirdi.

Hindistan'ın değerler konusunda da alışılmadık bir savı var. Uzmanlık sahibi olduğu alanlarda, kendini vishwaguru, “dünyanın öğretmeni” olarak görüyor. Örneğin, biyometrik kimlik teknolojisi de dâhil olmak üzere dijital platform “yığınını”; Etiyopya, Sierra Leone ve Sri Lanka gibi ülkelere sunuyor. Hindistan hükûmeti, Afrika'da kurulmak üzere özel hastanelere borç veriyor. Ayrıca Hindistan Teknoloji Enstitüsü, yurt dışındaki ilk kampüsünü, kasım ayında Tanzanya, Zanzibar’da açtı.

Hindistan'ın sahip olduğu gücün bir kısmı, ölçülemez nitelikte. Bu güç, son derece pragmatik bir dış politikaya sahip kusurlu bir demokrasi olmakla beraber G77 arasındaki medyan dünya görüşüne Çin'den daha yakın. Hindistan'ın pragmatik dış politikasına örnek olarak şunu verebiliriz: Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini kınamayı reddederken, diğer yandan Amerika ile daha yakın bağlar geliştirdi. Hindistan'ın liderlik gayesi de önemli ölçüde farklı. ABD liderliğindeki bir dünyadan ziyade, Çin liderliğindeki bir Asya'dan endişe duyduğu için uluslararası kuralların dönüşümüne yönelik yaklaşımında, doğal olarak daha pragmatik hareket ediyor. Nitekim Hindistan, Batı'ya bir köprü olmak istiyor; yıkıcı bir güç değil.

Diğer ülkelerin de kimi güç iddiaları bulunuyor. Çin, etki sahibi olmak açısından bir süpermarketse, küresel güneydeki rakipleri bakkal gibidir; bölgeye daha küçük bir ürün yelpazesi sunan bakkallar... Körfez ülkeleri, kendilerine bahşedilen hidrokarbondan elde ettiği gelirin bir kısmını yenilenebilir enerji projelerinde ve gelişmekte olan ülkelerdeki maden varlıklarında kullanıyor. Türk firmaları, Afrika'daki altyapı projelerinde genellikle Çin firmalarına rakip oluyor. Söz konusu firmalar Doğu Afrika'da demir yolu rayları döşedi; Ruanda'da ulusal stadyum, Senegal ve Nijer'de ise havaalanları inşa etti.

Tarım ihracatında dünyanın en büyük ikinci ülkesi olan Brezilya, bu yılki G20 başkanlığını, küresel güneyde gıda güvenliğini teşvik etmek için kullanıyor. Lula, şubat ayında, bu mesajı kıtasal bir birlik olan Afrika Birliği'nin yıllık toplantısına da taşıdı. Batı'nın bazı kesimleri için ne kadar gülünç görünürse görünsün, Güney Afrika, kendini fiilen küresel güneyin ahlaki lideri olarak görüyor; Gazze'de soykırım yaptığı iddiasıyla İsrail'i, Uluslararası Adalet Divanı'na taşıdı. Ayrıca Afrika ülkelerinin Ukrayna ve Rusya'ya yönelik oluşturduğu bir “barış misyonuna” da liderlik ediyor.

Son olarak belirtmek gerekir ki, ABD ve müttefikleri oyunun dışında değil. OECD'deki zengin ülkeler, denizaşırı yardımlara yılda 200 milyar dolardan fazla para harcıyor (krediler, Çin finansmanının büyük kısmını oluşturuyor). Amerikan firmaları, son 20 yılda daha büyük BRICS birliğindeki ülkelere (Çin hariç) yabancı yatırım olarak doğrudan 515 milyar dolar harcarken Çin firmaları, yalnızca 215 milyar dolar harcamış durumda. IMF verilerine göre, toplamda, Sahra Altı Afrika ile Amerika ve Euro bölgesi arasındaki ticaret, bölge ile Çin arasındaki ticaretten daha fazla.

NATO gibi ittifaklarının yanı sıra, ABD'nin 76 ülke ile savunma ortaklığı bulunuyor. Batı ülkeleri, daha iyi yaşam standartları arayışındaki göçmenler ve çocuklarını eğitmek isteyen elit kesim için tercih edilen bir seçenek olmaya devam ediyor. Batı, aynı zamanda zayıflıklarının da üstesinden gelmeye çalışıyor. AidData'ya göre, G7, 2021 yılında altyapı taahhütlerinde Çin'i geride bıraktı. Amerikan Kalkınma Finansı Kuruluşu'nun gelişmekte olan ülkelerdeki firmalara kredi vermek ya da kaynak satın almak için harcayacağı 60 milyar doları bulunuyor. ABD ve Fransa, Dünya Bankası'nın daha ucuza kredi sunmasını ve yeşil teknolojilere yatırım yapmasını talep ediyor.

Yakın Plan

Çin, muhtemelen bu rekabetle başa çıkmayı umuyor. Ancak bunu başarsa bile, üyeleri arasındaki uyumluluk ile asla tanımlanamayacak bir grubun lider gücü konumuna gelecek. Brezilya Devlet Başkanı Lula, küresel güney için kasım ayında şunu demişti: “Bizi birleştiren çıkarlar, bizi ayıran farklılıklardan çok daha fazla.” Aslında bölünmeler her yerde var. BM Genel Kurulu'nda (UNGA) Ukrayna ile ilgili yapılan oylamalarda, 40'tan fazla ülke çekimser kaldı ya da Rusya'yı destekledi. Ülkelerin yaklaşık %8'i, son 30 yıldaki küresel güney emisyonlarının %78'inden sorumlu. Hindistan ve Güney Afrika gibi karbon yoğunluğu bulunan enerji kaynaklarına sahip orta gelirli ülkelerin çıkarları, enerjiyi az kullanan yoksul ülkelerin çıkarlarından oldukça farklı. Sonuçta bir grup “adil geçiş” için para isterken diğeri, yalnızca gelişimini güçlendirmek amacıyla daha fazla elektrik istiyor.

Çin ve diğer birçok ülke, Batı'nın uluslararası kurumlar üzerindeki etkisini azaltmayı hedefliyor. Ancak bu noktada ayrıntılar, karmaşık bir hâl alıyor: Çin, Hindistan'ı BM Güvenlik Konseyi'ne kalıcı olarak kabul etmeyecek; Brezilya ve Güney Afrika, tarım konusunda DTÖ'de sürekli fikir ayrılığına düşüyor; Çin gibi borçlu ülkeler ve kredi veren ülkeler Dünya Bankası veya IMF reformundan farklı şeyler talep ediyor. Çin, küresel güneydeki ülkelerin kendi ulusal çıkarlarını takip edeceğini ve çoğu zaman Batı, Çin ve hatta birbirleri ile çatışmaya düşeceklerini görecek. Başka bir ifadeyle, küresel güney, bir lider istemiyor. Burası, sadece haritada gösterilebilecek bir bölge değil; bir rekabet sahası.


Bu yazı, The Economist’te “Who’s the big boss of the global south?” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.