×
AFRİKA

ANALİZ

Kongo Demokratik Cumhuriyeti: Afrika'nın Sıcak Çatışma Noktası

Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin karşı karşıya kaldığı güvenlik meselelerine çok sayıda aktör etki ediyor ve ülkenin güvenliği giderek daha karmaşık bir hal alıyor.
ORTA AFRİKA'NIN kalbinde bulunan Kongo Demokratik Cumhuriyeti (KDC) yaklaşık 105 milyonluk nüfusuyla en kalabalık frankofon ülke olarak bilinmekte. Uzun yıllar Belçika sömürgesi olan KDC, 1960 yılında bağımsızlığını kazanmış olsa da ülke onlarca yıldır silahlı çatışmalar, insan hakları ihlalleri, siyasi ve insani krizlerle mücadele ediyor. BM raporlarına göre 2024 yılı itibariyle yaşanan şiddet olayları nedeniyle ülke içinde 6,1 milyon kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı, 1 milyon kişi ise başka ülkelere kaçtı.

Son yıllarda uluslararası aktörlerin ülkede yeniden barışı tesis etmek için çabalarına rağmen MONUSCO (KDC’deki Birleşmiş Milletler Örgütü İstikrar Misyonu) çekilmesi ve 20 Aralık 2023’te düzenlenen genel seçimler sonrasında KDC’de siyasi istikrarsızlık ve şiddet ortamı yeniden gündeme geldi. Seçimlerde %73 oy oranıyla yeniden başkan seçilen Felix Tshisekedi’yi yeni görev sürecinde çözmesi gereken çetrefilli sorunlar bekliyor. Ülkedeki toprak ve doğal kaynaklar üzerindeki hak iddiaları temelli çatışmalar, güvenlik güçlerinin hukuka aykırı uygulamaları kaynaklı güvenlik meseleleri, siyasi şiddet, uzun yıllardır hasmane ilişkileri olan Ruanda ile yaşanan gerilim, March 23 Hareketi (M23 Hareketi) ve DAEŞ bağlantılı radikal örgütlerle mücadele gibi konular Tshisekedi’nin acil çözüm bulması gereken meseleler olarak Kinşasa Hükümetinin gündeminde.

Sorunların Tarihsel Arka Planı

1994’te Ruanda’da radikal Hutular tarafından yaklaşık 800.000 Tutsi ve ılımlı Hutu'nun öldürülmesi neticesinde korkunç bir insanlık dramı olarak anılan Ruanda soykırımı yaşandı. Bu soykırım Ruanda kadar çevre ülkeleri de etkiledi. Soykırım süreci ve sonrasında yaklaşık 2 milyon Ruandalı, Kongo sınırını geçerek KDC’nin Güney ve Kuzey Kivu şehirlerine yerleşti. Bu mülteciler arasında bulunan bazı aşırılıkçı Hutular, bulundukları yerlerde yeni militan oluşumlar yaratmaya başladı. Bu militan Hutu oluşumlarına karşı bazı Tutsiler de örgütlenmeye başladı. 

Bu gergin ortamda Ruanda’da Paul Kagame liderliğinde oluşturulan Tutsilerin ağırlıkta olduğu yeni hükümet, o dönem Mobutu Sese Seko tarafından yönetilen ve adı Zaire olan KDC’e bir operasyon düzenledi. Ruanda bu operasyonu KDC’deki Hutu grupların kendi topraklarındaki Tutsileri tehdit ettiği ve Başkan Mobutu’nun aşırılıkçı Hutuları desteklediği gerekçesiyle gerçekleştirdiğini iddia etti.

Bu operasyonun başarılı olmasının ardında Mobutu’ya karşı ülkedeki en büyük muhalif isim olan Laurent Kabila’nın Ruanda operasyon güçleriyle işbirliği yapması da etkili oldu. Nitekim Ruandalılar, Mobutu’ya karşı düzenledikleri “1. Kongo Savaşı” olarak adlandırılan bu askeri girişimde başarılı olduktan sonra Kabila da Zaire’de iktidara geldi. Kabila iktidara gelir gelmez ülkenin adını yeniden KDC olarak değiştirdi.

Ancak Ruanda ve KDC hükümetleri arasındaki bu iş birliği ortamı uzun sürmedi. Uluslararası alanda Ruanda’nın Kabila’yı iktidara getirerek KDC üzerinde nüfuz sahibi olduğu iddiaları gündeme gelmişti. Kabila bu iddiaları reddederek Tutsilerin hükümetteki etkilerini azaltıp ülkenin doğusunda da Ruanda’nın askeri varlığını kırmaya yönelik önlemler aldı. Daha sonra ise Kabila tüm yabancı askeri güçlerin ülkeden çıkmasını emretti. Kabila’nın bu sert önlemlerine karşı 1998’de Ruanda’nın askeri müdahalesiyle “2. Kongo Savaşı” patlak verdi. Ruanda bu müdahaleyle KDC’nin doğusundaki Hutularla daha fazla mesafe yaratmak için iki ülke arasındaki sınır bölgelerinde kendi birlikleri tarafından kontrol edilen bir bölge yaratmayı amaçladı. Bu savaşta Namibya, Zimbabve ve Angola KDC’yi desteklerken, Uganda ve Burundi birlikleri ise Ruanda saflarında savaştı. Savaş devam ederken 2001’de Kabila’ya karşı kendi korumaları tarafından bir suikast gerçekleştirildi ve hükümetin başına oğlu Joseph Kabila getirildi. Oğul Kabila iktidara gelmesiyle Ruanda, KDC ve Uganda arasında barış görüşmeleri başlatıldı ve 2. Kongo Savaşı sona erdi.

Oğul Kabila dönemi başlarında göreceli bir barış süreci beklentisi mevcuttu. Ancak 2009 sonrasında hükümetin yoğun yolsuzluk ortamında ülkenin doğusuna yeterli hizmeti sağlayamaması ve adaletsiz uygulamaları sonrasında Kivu bölgelerinde M23 Hareketi ortaya çıktı. M23 Hareketi 2-3 yıl kadar kısa bir sürede maden ve mineral kaynakları bakımından da zengin olan ülkenin doğusunda önemli bir güç haline geldi. Kinşasa Hükümetine karşı büyük bir tehdit olan M23’ün Ruanda tarafından desteklendiği iddiaları iki ülke arasındaki gerilimli atmosferin ateşini yeniden alevlendirdi. 

KDC’deki Güvenlik Meselelerinde Yabancı Aktörlerin Etkisi

1.ve 2. Kongo Savaşlarında da görüldüğü üzere KDC’deki güvensizlik ortamında Ruanda, Uganda ve Burundi gibi komşu ülkeler doğrudan etki sahibi. Bu komşu ülkeler arasındaki sınır anlaşmazlıkları ve etnik temelli meseleler bölgede uzun yıllar etkili olmuş kolonyal yönetimlerin bir mirası olarak görülmekte. Bu ülkeler arasındaki meselelere zaman zaman yabancı silahlı gruplar da müdahil olabilmekte. Bahsi geçen silahlı oluşumlar genellikle bölgedeki doğal kaynaklara erişmek, ticaret yapmak veya siyasi nüfuzlarını genişletmek amacıyla faaliyetler gerçekleştirmekte.

Ancak KDC’deki istikrarsız ortamın oluşmasında esas olarak ülkenin zengin doğal kaynaklarından istifade etmek isteyen dış güçlerin etkili olduğunu söylemek mümkün. Çünkü bilindiği üzere KDC, dünya genelinde nadir bulunan ve stratejik öneme sahip birçok maden ve mineral kaynağına sahip. Ülke cep telefonları, bilgisayarlar ve diğer elektronik cihazların üretiminde kullanılan bir mineral olan koltanın önemli bir üreticisi. Benzer şekilde KDC’nin dünyanın en büyük kobalt üreticisi olduğu da bilinmekte. Kobalt, lityum-iyon piller ve elektrikli araçlar gibi modern teknolojilerin üretiminde kritik bir rol oynadığı için günümüzde birçok teknoloji sektöründeki büyük şirketler KDC rezervleriyle yakından ilgileniyor. Ülkede ayrıca tantalyum, tungsten gibi iletişim teknolojileri için gerekli olan nadir elementlerin rezervleri de oldukça fazla.

Bu denli stratejik maden ve mineral kaynaklarına sahip KDC’de bir dönem ABD çok sayıda madeni işletiyordu. Ancak Obama ve Trump döneminde bu madenlerin bir kısmı Çinli şirketlere satıldı. Özellikle Kabila iktidarında Çin ile hızla geliştirilen ilişkiler sonrasında Çin ülke madenleri üzerinde giderek daha çok imtiyaz sahibi olmaya başladı. Pekin ile madencilik alanında geliştirilen yoğun iş birliklerinde başta Başkan Kabila olmak üzere çok sayıda Kongolu siyasi elit hakkında rüşvet skandalları gündeme gelmesi ülkede ciddi siyasi krizlere neden oldu. Bu kriz ortamında zaman zaman Çin’in sahip olduğu maden işletmelerine silahlı gruplar tarafından saldırılar da düzenlendi.

KDC’deki güvenlik meselelerinde AB’nin de adı sıklıkla anılmakta. Özellikle KDC, M23 gibi militan oluşumları desteklediğini iddia ettiği Ruanda’nın AB tarafından desteklendiğini ifade etmekte. Örneğin, şubat ayında KDC Dışişleri Bakanı Christophe Lutundula verdiği bir röportajda AB’nin ülkelerinin kaynaklarının yağmalanmasında ve Ruanda’nın saldırganlığında suç ortağı olduğunu dile getirdi. Çünkü KDC tepkilerine rağmen Ruanda ve Avrupa Komisyonu 19 Ocak’ta madenlerin işletilmesine ilişkin bir mutabakat zaptı imzaladı. Bu mutabakat zaptı dışında Ruanda ile Avrupalı aktörlerin güvenlik ve askeri alanda da bazı işbirliği anlaşmaları mevcut. Ruanda’nın Avrupa’dan aldığı bu desteğin KDC üzerindeki saldırgan tutumunda etkili olduğu Bakan Lutundula gibi birçok Kongolu siyasetçi ve Reliefweb üzerinden aktarıldığı üzere birçok uluslararası insani yardım örgütü tarafından da savunulmakta. Bu nedenle KDC sık sık, başta BM Güvenlik Konseyi olmak üzere birçok uluslararası platformda M23 Hareketi gibi militan oluşumları destekleyerek ulusal güvenliğini tehdit eden Ruanda’ya karşı uluslararası yaptırım çağrısında bulunuyor. 

KDC ve Ruanda arasındaki bu gergin ortamda özellikle son yıllarda Sahralatı Afrika’da nüfuzunu kaybeden Fransa’nın varlığı da dikkat çekmekte. Mart 2023’te Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron; Gabon, Angola, Kongo Cumhuriyeti ve KDC’yi ziyaret etti. Bu ziyaretleri sırasında Macron’un Kinşasa’da mevkidaşı Tshisekedi ile düzenlediği ortak basın toplantısı sırasında yaşanan tartışmalar uluslararası gündeme oturdu. Toplantıda Tshisekedi, Macron’a Goma’da yaşanan şiddet olayları nedeniyle Ruanda’ya karşı bir yaptırım uygulama çağrısında bulundu. Ayrıca Tshisekedi, Fransa’nın iki devlet arasında eşit bir ortaklık kurması ve Paris Yönetiminin Afrikalılara karşı buyurgan tavrından uzaklaşması gerektiğini ifade etti. Kongolu mevkidaşının sözlerine sert tepki gösteren Macron ise şu ifadeleri kullandı: “1994'ten bu yana -ki bu Fransa'nın hatası değil, bunu bu kadar açık ifade ettiğim için üzgünüm- ülkenizin ne askeri gücünü ne güvenliğini ne de idari egemenliğini yeniden tesis edebildiniz. Bu da aynı zamanda bir gerçeklik. Suçluları bu olayın dışında aramamalıyız."

Uzun yıllardır KDC’nin doğusunda süren şiddet olaylarına karşı BM ve Doğu Afrika Topluluğu gibi uluslararası oluşumlar bölgede askeri birliklerini konuşlandırmış durumda. Ancak başta MONUSCO başta olmak üzere bu uluslararası oluşumlar KDC’de barış ve istikrarı sağlamada başarılı olamadı. Hatta KDC’nin bazı bölgelerinde bu başarısızlık ve hukuka ve insan haklarına aykırı uygulamaları nedeniyle çok sayıda sivilin yaşamını yitirdiği BM karşıtı gösteriler de düzenlendi. Bu nedenle Eylül 2023’te Başkan Tshisekedi, MONUSCO birliklerinin hızlıca geri çekilmesi için talimat verdiğini açıkladı. 

Yukarıda özetlendiği üzere KDC’nin karşı karşıya kaldığı güvenlik meselelerine çok sayıda aktör etki etmekte ve ülkenin güvenliği giderek daha karmaşık bir hal almakta. Kinşasa’nın etnik, siyasi ve ekonomik temelli meselelerle derin krizler yaşadığı komşusu Ruanda ile ilişkiler uluslararası camianın tüm çabalarına rağmen her geçen gün daha çok gerilmekte. Küresel aktörlerin rekabetinin gölgesinde, vehameti giderek artan bu gergin ilişkiler neticesinde bölgedeki şiddet olaylarının artarak devam edeceği beklenmekte. Nitekim Doğu Afrika Topluluğu askeri oluşumları ve MONUSCO’nun bölgeden ayrılması KDC’de büyük bir güç boşluğu yaratacak. Başkan Tshisekedi’nin bu oluşumların ülkeden ayrılması talebinin hemen ardından M23 Hareketi’nin boşalan bölgeleri kontrol altına alacağını açıklaması, bölgede yakın gelecekte suların durulmayacağının bir göstergesi. M23 dışındaki radikal örgütlerin de bölgedeki artan varlığı da KDC ve çevresinde olası bir bölgesel savaşın çıkmasında etkili olabilir.

KDC’nin karşı karşıya olduğu bu karmaşık sorunlar, çözümü zor ve uzun vadeli bir süreç gerektiriyor. Öyle ki siyasi istikrarın sağlanması, güvenlik güçlerinin hukukun üstünlüğüne saygı göstermesi, insan haklarının korunması ve doğal kaynakların adil ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi için daha fazla çaba sarf edilmeli. Bununla birlikte, KDC'nin geleceği sadece ulusal çabalarla değil, uluslararası toplumun desteği ve iş birliğiyle de şekillenecektir. Komşu ülkeler arasında yapıcı ilişkilerin teşvik edilmesi ve bölgesel iş birliği mekanizmalarının güçlendirilmesi, KDC'nin barış ve istikrara kavuşmasında önemli bir rol oynayacaktır. 

HURİYE YILDIRIM ÇİNAR

Lisans ve Yüksek Lisansını Uluslararası İlişkiler alanında Akdeniz Üniversitesinde tamamlayan Yıldırım Çinar, Yüksek Lisans tez aşamasında Fransa’da Institut D’etudes Politique de Rennes’de bulundu. Doktora derecesini ise Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden aldı. Doktora tezinin başlığı “Sahraaltı Afrika’da Devlet İnşası ile Terörizm İlişkisi: Nijerya ve Boko Haram Örneği”dir. Yazar şu anda TASAM Afrika Enstitüsü’nde Eş Direktör olarak görev yapmaktadır.
 
İyi derecede İngilizce ve Fransızca bilen yazarın başlıca çalışma alanları Bölgesel Çalışmalar, Türkiye-Afrika İlişkileri, Afrika Çalışmaları, Afrika’da Güvenlik Meseleleri, Güvenlik Çalışmaları, Radikalizm ve Terörizmdir. Yıldırım Çinar, çok sayıda makale/kitap bölümü yanında Afrika Politikası: 21. Yüzyılda Güvenlik, Refah ve Demokrasi Arayışı ve Küresel Aktörler ve Büyük Güç Rekabeti başlıklı iki kitabın editörleri arasında yer almaktadır. Bunların dışında yazar, Afrika meselelerine yönelik olarak ulusal ve uluslararası basında yer almaya ve çeşitli projeler üzerinde çalışmaya devam etmekte.