ANALİZ
İsrail-Hamas Denkleminde Lübnan
Hizbullah’ın, Lübnan’ın egemenliğini korumak ile İsrail’e karşı harekete geçmek arasında bir tercih yapması gerekebilir. Hizbullah’ın yapacağı bu kritik tercih hem Lübnan hem de bölgenin geleceği açısından hayati bir önem taşıyor.
İSRAİL'İN Gazze bombardımanı devam ederken bölgeyi takip edenlerin üzerinde durduğu kritik konulardan biri, çatışmaların bölgeselleşmesi ve olası etkileri. İsrail’in Şam ve Halep Havalimanlarını vurması, Yemen’de Husilerin Kızıldeniz’deki faaliyetleri ve Irak’ta İslami Direniş Hareketi’nin eylemleri düşünüldüğünde bölgeselleşmenin zaten var olduğu yorumu yapılabilir. Ancak Hamas-İsrail ekseninde olduğu gibi doğrudan bir karşılaşma henüz yaşanmış değil.
Çatışmaların bölgeselleşme ihtimalini güçlendiren gelişmeler ise gözleri Lübnan’a çeviriyor. Gazze çatışmalarının ilk dönemlerinden itibaren İsrail, Lübnan’a da saldırılarda bulunuyor. 26 Şubat 2024 tarihinde Lübnan kanadından yapılan açıklamada 7 Ekim’den itibaren Doğu Lübnan’ın ilk kez İsrail tarafından hedef alındığı belirtildi. İsrail tarafından da doğrulanan saldırılar, çatışmaların genişlemesi ve bölge güvenliğinde yeni dinamiklere yol açması bakımından önem arz ediyor.
4 Mart 2024 tarihinde ise Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) Lübnan’a diplomatik bir ziyaret gerçekleştirildi. Bu da dikkatleri Lübnan’a çeviren bir diğer etken oldu. İsrail-Hamas çatışmasının İsrail-Hizbullah kanadındaki yansımalarının oluşturduğu etki ortada. Washington bu durumu diplomatik bir yaklaşımla ele alıyormuş görünümü veriyor, ancak yaşananların diplomasiden uzak olduğu yorumları da oldukça kuvvetli. Nitekim Lübnan-İsrail arasında çeşitli misillemeler bir süredir bölgesel bir gerçek. Ancak Lübnan’a yönelik saldırılara, Hizbullah faktörüne ve etkilerine geçmeden önce 7 Ekim’den bugüne kadar olan süreçte Lübnan’da neler yaşandığında bir bakalım.
Lübnan’ın 7 Ekim Reaksiyonu ve İç Yapı
Lübnan kanadından yapılan açıklamalara ve genel tutuma bakıldığında, başta 7 Ekim’deki Aksa Tufanı olmak üzere bugüne kadar Hamas’a yönelik destekleyici duruş ve bu yöndeki adımlar öne çıkıyor. Ancak bununla birlikte Beyrut, mali ve siyasi krizler nedeniyle birtakım endişeler de yaşıyor. İsrail’in eylemleri ve Hizbullah ile arasında yaşanacak olası gelişmeler, ülkenin kırılgan yapısını daha hassas bir noktaya getirebilir. Ekonomik olarak zor bir dönem yaşayan Lübnan, gıda fiyatlarında en yüksek küresel reel enflasyon oranıyla mücadele ediyor. Ayrıca Lübnan ekonomisi tarıma dayalı bir ülke. Yaşanan çatışmalar ürünlere ve hasata zarar veriyor. Bu anlamda İsrail bombardımanı sonucu yanan ve zarar gören tarım alanları (Kasım 2023’te yaklaşık 460 hektardan fazlaydı) ekonomiye de olumsuz yansıyor.
Kuşkusuz bu durum İsrail’e karşı askeri güç kullanımı seçeneği konusundaki tutuma da yansıyor. Bunu özellikle siyasi arenada muhalefette görmek mümkün. Ülkede zaten 2022 yılının Kasım ayından itibaren geçici yönetim var. Siyasi istikrarsızlığın yanı sıra partiler arasında da İsrail’e karşı tutum konusunda görüş farklılıkları mevcut.
Her ne kadar Hizbullah kanadından Hamas’a destek ifadeleri gelse de muhalefet statüsündeki Lübnan Güç Partisi, Hizbullah’ı eleştiren açıklamalarda bulundu. Halkın savaş istemediği ve ülkenin daha zorlu süreçlerle karşı karşıya kalmaması gerektiği konusunda ortak bir irade söz konusu. Ancak Lübnan Güç Partisi aynı zamanda, Hizbullah’ı, ülkenin karşılayamayacağı yıkıcı bir savaşa sürüklememesi konusunda uyardı. Hükümeti de koruyucu önlemler almaya çağırdı. Aynı şekilde Dürzi lideri ve eski İlerici Sosyalist Parti başkanı Velid Canbolat, Lübnan’ın İsrail ile bir çatışmaya sürüklenmesine yönelik uyarılar yapmıştı. Olası bir Hizbullah-İsrail karşılaşmasının yol açacağı etkilerin halk arasında da kaygı uyandırdığı söylenebilir. Nitekim, siyasi ve mali krizlerin yanı sıra gıda güvenliği, yerinden edilme ve sosyal olumsuzluklar da baş gösterebilir.
Öte yandan İsrail’in soykırım niteliğindeki faaliyetleri Hizbullah’ın askeri yöntemlerle karşılık verme refleksini arttırıyor. Bu durum ise ilk andan itibaren büyük bir tırmanmayı beraberinde getirecek boyutta ilerliyor. Tarihi sürece baktığımızda Hizbullah en son 2006 yılında meydana gelen Lübnan Savaşı’nda İsrail ile bu denli bir karşılaşma yaşamıştı. Bu savaşın ardından altyapısı çökmüş olan ülkenin kendini toparlaması da hayli zaman aldı. Yaklaşık 3,5 milyar dolarlık zarar ortaya çıktı.
Günümüzde yaşanan tırmanma da bu açıdan birtakım riskler içeriyor. Nitekim Hizbullah ile İsrail arasında yaşanan karşılıklı saldırılar, söz konusu riskleri karşılar nitelikte. Son zamanlarda Hizbullah kanadından yapılan açıklama da gerginliğin düşmediğinin göstergesi. Hizbullah bu açıklamasında, İsrail’in ülkeye yönelik herhangi bir saldırı eyleminin 2006’daki 33 Gün Savaşı’ndan daha ateşli bir süreci başlatacağı konusunda uyarıda bulundu.
Taraflar arasında yıllar içinde başka çatışmalar da yaşanmıştı. Zaman zaman ihtilaf yaşanan Şeba Çiftlikleri, İsrail ile Hizbullah arasındaki çatışmalara sahne olan kritik bölgelerden biri. İsrail-Hamas çatışmalarıyla bağlantılı olarak da söz konusu bölgede Hizbullah ve İsrail arasında karşılıklı ateş açmalar gerçekleşiyor.
İsrail’le Karşılıklı Saldırılar ve Hizbullah Faktörü
Hizbullah faktörü İsrail-Hamas çatışmasında Lübnan’ın oynadığı rolü arttırıyor. Çatışmaların bölgeselleşmesi ya da genel anlamda bölgesel güvenlik denklemi açısından Hizbullah’ın tutumu ve eylemleri belirleyici nitelikte. İsrail’e karşı kurulmuş bir yapı olarak Hizbullah 7 Ekim sürecinde Hamas’a olan desteğini göstermişti.
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, Hamas’ın kararının doğru, akıllıca ve cesur olduğunu ve doğru zamanda geldiğini belirten bir açıklama yapmıştı. İlerleyen süreçte atılan adımlar da bir İsrail-Hizbullah çatışması doğma ihtimalini gündeme getirdi. Böylesi bir gelişme bölgedeki yangının artması anlamına da geliyor. Örneğin, 16 Ekim 2023 tarihinde Hizbullah, İsrail ordusunun sınırdaki birçok karakolunun güvenlik kameralarını yok etmeye başladığını açıkladı. Bu gibi hamleler Hizbullah’a alan ve manevra kazandırıyor. Dolayısıyla çatışmaların artması da daha mümkün hale geliyor.
Üstelik bu gelişmeler, işgal altındaki Lübnan topraklarına yönelik yeni hareketlenmeler açısından da önem taşıyor. Hizbullah’ın temel amacı da hesaba katıldığında Gazze’de yaşananların Lübnan’da bulacağı karşılığı tahmin etmek zor değil. Hizbullah genel olarak Hamas’ın Gazze’deki otoritesini korumak ve Filistinlilerin yerinden edilmesini önlemek hedefiyle hareket ediyor.
Bununla bağlantılı bir şekilde ve Gazze gelişmelerine paralel olarak Hizbullah’ın hareketliliğinin artması da beklenebilir. Ancak bu durumda İran faktörü de önemli bir dinamik. Tahran bölgede vekiller üzerinden bir siyaset yürütüyor. Hizbullah da bu noktada stratejik etkiye sahip bir aktör. Kontrollü bir tırmanma ya da İsrail’i rahatsız etmeye yönelik adımlar için de kapasitesi var. Buna bağlı olarak, geçen süre içinde Gazze’de şiddetin artması Hizbullah kanadında da verilen karşılığın etkisini arttırdı. 12 Kasım’da Hizbullah’ın İsrail’e en büyük saldırısını başlatmasıyla durumun daha da tırmandığını gördük. Bu saldırıda bir sivil ölmüş ve askerler de dahil olmak üzere 18 kişi de yaralanmıştı. Yine aynı dönemde Hamas’ın Lübnan kolu da Lübnan sınırından yaklaşık 40 km uzaklıktaki Hayfa’nın kuzey eteklerine Lübnan’dan roketler fırlattı. Böylece hareketliliğin artacağının sinyali de verilmişti. Nitekim bölgedeki gerilim 2024’te de artmaya devam etti. İsrail 2 Ocak 2024 tarihinde Beyrut’ta bir saldırı düzenledi ve Hamas’ın üst düzey yetkililerinden birini öldürdü. Şubat ayında ise İsrail ilk kez Doğu Lübnan’ı hedef aldı.
Son olarak 5 Mart 2024 tarihinde İsrail tarafından Güney Lübnan’a bir saldırı meydana geldi. Hizbullah’ın faaliyetlerine karşı bir misilleme olarak gerçekleştirilen saldırılar, bölgedeki çatışmaların Gazze ile sınırlı kalmadığının bir göstergesi. Üstelik ABD’nin özel elçisi Amos Hochstein’ın Lübnanlı yetkililerle görüşmek üzere gerçekleştirdiği ziyaret sırasında da İsrail-Lübnan sınırında çatışmalar yaşanmaya devam etti.
Peki Çatışmalar Neye Yol Açabilir?
Çatışmalar şimdiye dek misilleme şeklinde ilerledi. Ancak yapılan açıklamalardan anlaşıldığı üzere İsrail-Hamas cephesinde bir ateşkese varılması, Lübnan sınırındaki gerilimin azalacağı ya da taraflar arasındaki düşmanlığın sona ereceği anlamına gelmiyor. Hizbullah ve İsrail arasında doğrudan bir çatışma başlarsa, işte o zaman, Lübnan ve bölge açısından daha fazla can kaybı ve daha fazla zayiat gündeme gelecek.
Bu noktada Hizbullah’ın, Lübnan’ın egemenliğini korumak ile İsrail’e karşı harekete geçmek seçenekleri arasında bir tercih yapması gerekebilir. Böylesi bir durumda Hizbullah’ın hangi yolu seçeceği önemli. Gerek Lübnan için oluşacak yıkıcı sonuçlar gerekse bölgesel güvenlik açısından bakıldığında; Hizbullah-İsrail karşılaşmasının istenmeyen bir durum olduğu aşikâr. Ancak zamanın ruhu, küresel ve bölgesel aktörlerin tutumu ve konjonktür ne getirir ya da neye mecbur bırakır bunu zaman gösterecek.
Öte yandan Beyrut’un karşı karşıya olduğu siyasi ve ekonomik krizler de hesaba katıldığında, Hizbullah’ın İsrail’e karşı agresif tutum izlemede halkın desteğini tam olarak alacağı da pek söylenemez. Ayrıca İsrail de Gazze’deki kayıplarına yeni bir alanı eklemekten yana olmayabilir. Dolayısıyla her iki tarafın da doğrudan bir karşılaşmadan yana olmadığı sonucuna varmak mümkün. Ancak bu yöndeki riskin ve ihtimalin halen varlığını koruduğu da unutulmamalı.
Nitekim son zamanlarda İsrail’in Hizbullah’ı Lübnan’ın güneyinden uzaklaştırmak için 15 Mart’a kadar süre belirlediği ve devam eden sınır çatışmalarını savaşa dönüştürmeye hazırlandığına dair iddialar gündeme geliyor. Bu tür açıklamalar tarafları daha fazla kışkırtabileceği gibi muhtemel diplomatik çabalara da ket vurucu etkiler oluşturabilir.
Sonuç olarak Gazze gelişmelerini Lübnan’dan bağımsız düşünmek pek mümkün değil. Hizbullah’ın tutumu, İsrail’le hesaplaşması ve İran’la bağlantısı bölgedeki çatışmaların nereye evrileceğine dair sinyaller barındırıyor. Hamas-İsrail mücadelesinin Lübnan sınırında Hizbullah’ı da içine alması Ortadoğu’da yıkıcı etkiler ve yeni bir ateş çemberi demek.
2016 yılında Erciyes Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Yüksek lisans derecesini 2019 yılında Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu “Uluslararası İlişkilerde Ulus İnşası Bağlamında Irak Örneği” başlıklı teziyle aldı. Doktora eğitimine Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda devam eden Kızılay, tez aşamasındadır. Çeşitli akademik çalışmaları bulunan Kızılay, farklı platformlarda çok sayıda analiz de kaleme almıştır. İngilizce ve orta düzeyde Arapça bilen Kızılay Ortadoğu çalışmalarına yoğunlaşmakla birlikte başlıca çalışma alanları arasında Afganistan, Pakistan, ontolojik güvenlik ve terörizm/güvenlik bulunmaktadır.