×
ARAP DÜNYASI

ANALİZ

Irak’ta Türkiye Rüzgârı: İkili İlişkilere ve Bölgesel Denkleme Yansımaları

Türkiye-Irak ilişkileri enerjiden inşaat sektörüne, terörle mücadeleden altyapı projelerine kadar uzanan geniş bir skalaya sahip. Kalkınma Yolu Projesi ile de bölgesel iş birliği ve ortak çalışma faaliyetlerinin arttığı bir sürece girilmiş durumda.
TÜRKİYE Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 22 Nisan 2024 tarihinde Bağdat ve Erbil’e tarihi bir ziyaret gerçekleştirdi. 13 yıl aradan sonra Türkiye’den Irak’a cumhurbaşkanı düzeyinde gerçekleştirilen ilk ziyaret olmasıyla ön plana çıkan bu gelişme aslında daha birçok stratejik anlama da sahip. Tabii ki bu ziyaret anlık ve plansız değildi. Uzun zamandır bölgeye yapılan üst düzey ziyaretlerle Cumhurbaşkanı’nın ziyareti için bir hazırlık gerçekleştirilmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretiyle de yapılan anlaşmalar doğrultusunda imzalar atıldı. Peki bundan sonra ne olabilir? Atılan imzalar neyin habercisi? Şimdi gelinen noktaya, ziyaretin yansımalarına ve ikili ilişkilerin geleceği konusundaki olasılıklara bakalım.
 
Karşılıklı Ziyaretlerle Kurulan Altyapı
 
Türkiye-Irak ilişkileri enerjiden inşaat sektörüne, terörle mücadeleden altyapı projelerine kadar uzanan geniş bir skalaya sahip. Kalkınma Yolu Projesi ile de iş birliği ve ortak çalışma faaliyetlerinin arttığı bir sürece girilmiş durumda. Bilhassa geçen yıl yapılan karşılıklı ziyaretler bir yandan iş birliğini arttıran gelişmelere kapı aralarken bir yandan da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti için zemin hazırladı. Ağustos ayında Irak Ulaştırma Bakanlığı’ndan bir heyet Türkiye’ye ziyarette bulunmuş, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da 22-24 Ağustos 2023 tarihlerinde Irak’ta çeşitli temaslar gerçekleştirmişti. 
 
Aynı dönemde Fidan’ın ardından Ticaret Bakanı Ömer Bolat da beraberindeki bir heyetle Irak’a gitti. Heyette Türk iş insanlarının ve yatırımcıların da bulunması Irak’taki Türk şirketlerinin faaliyetlerini arttırması adına bir işaretti. Bu da iki ülke arasındaki yatırım ve ortak proje kapsamında hareket edilmesinde Kalkınma Yolu Projesi’ne dair planlamaların var olduğunu gösteriyordu. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti sırasında yapılan anlaşmalar da bu öngörüleri doğruladı. 
 
Son olarak Cumhurbaşkanı’nın ziyaretinden hemen önce 14 Mart 2024 tarihinde Dışişleri bakanı Fidan, Milli İstihbarat Başkanı İbrahim Kalın ve Savunma Bakanı Yaşar Güler ile İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaoğlu Irak’a giderek birçok görüşme yaptılar. Bu ziyaretle Cumhurbaşkanı’nın gidişi için de ortamın hazırlandığı söylenebilir. Zira terör örgütü PKK’ya karşı ortak mücadele ve çeşitli alanlarda ortak faaliyetlerde bulunmak için komitelerin oluşturulması gibi anlaşmalara varıldı. Ayrıca Türkiye-Irak Ortak Harekât Merkezi kurulması kararlaştırıldı. 
 
Bu üst düzey ziyaretlerin yanı sıra son bir yıl içerisinde yoğun temaslar da sürdürüldü. Dolayısıyla bu son ziyaret hem yapılan görüşmelerin bir sonucu hem de yeni süreçlerin başlangıcı niteliğinde. Zira tarım, sağlık, eğitim ve daha birçok alanda 26 anlaşma imzalandı. Böylece iki ülke ilişkilerinde ciddi anlamda olumlu seyredecek bir döneme adım atılmış oldu.
 
İkili İlişkilerde Yeni Süreç mi?
 
Türkiye’nin Irak politikasının temel tezini ülkenin toprak bütünlüğü ve birliğinin korunması şiarı oluşturuyor. Bununla birlikte Irak-Türkiye ilişkilerinde belirleyici olan unsurlar arasında güvenlik, PKK’nın faaliyetleri, terörle mücadele, ekonomik ve siyasi düzen kapsamındaki faaliyetler, ikili ticaret, Kerkük’ün statüsü, Türkmenlerin hakları, IKBY ile ilişkiler, sınır aşan sular ve kullanımı ve Kalkınma Yolu Projesi bulunuyor. 
 
Birbirleriyle ilişkili olan bu konulardan birinde yaşanan bir gelişme diğer alanlara da sirayet etmekte. Dolayısıyla gerek iş birliğinde gerekse sorunların çözümü konusunda hassas bir dengenin gözetilmesi şart. Bütüncül bakış açısına sahip Türk dış politikası dinamiği çerçevesinde Erbil-Bağdat dengesinin de dikkate alındığı görülüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her iki kenti de ziyaret etmesi ilişkilerde denge sağlama stratejisi olarak okunabilir. Dolayısıyla siyasi olarak tüm taraflarla ortak tutum sergilenmesine dair bir irade söz konusu. Bu da ilerleyen süreçlerde diplomatik açıdan önem taşıyor. 
 
Güvenlik Ekseni
 
Öte yandan Erbil ziyaretini mühim kılan bir unsur da terörle mücadele kapsamında yapılan iş birliği ile alakalı. Türkiye uzun yıllardır terörle mücadele kapsamında belirli bölgelere yönelik operasyonlar düzenliyor. Halihazırda bölgede Pençe operasyonları da devam ediyor. Ancak daha etkin sonuçlar elde etmek ve terörün gelişiminin önüne geçmek adına bölge aktörleriyle daha fazla iş birliğine ihtiyaç var. Irak hükümeti ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile ortak hareket edilmesi daha az kayıpla daha güçlü etki göstermek ve örgüt üzerindeki baskıyı arttırmak adına önem arz ediyor. Bağdat’ın Türkiye’nin operasyonlarında kolaylaştırıcı rol oynaması bekleniyor. Bununla birlikte ortak operasyonların ilerleyişinin nasıl olacağı hususunda henüz net bir şeyler söylemek zor. 
 
Diğer yandan özellikle Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile kurulan diyalog bu noktada öne çıkıyor. Bilindiği üzere bölgede Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile terör örgütü PKK arasında iş birliği söz konusu. Türkiye-KDP ilişkilerinin geliştirilmesi KYB’nin terör örgütüyle birlikte hareket etmesinin önüne geçmek ve onu caydırmak adına bir etki oluşturabilir. Ayrıca Bağdat’ın da Türkiye’nin terörle mücadelesine destek vermesi -ki bu noktada PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmeleri oldukça stratejik bir gelişme oldu- karşı tarafı sıkıştırmak ve hareket kabiliyetini sınırlandırmak anlamına geliyor. Bu da Türkiye’nin bölgede daha rahat faaliyet gerçekleştirmesi ve terörle mücadelede olumlu gelişmeler katetmesi demek. Yapılan bu son ziyarette imzalanan anlaşmalar vesilesiyle bu yolda önemli adımların atılması bekleniyor. Bu da güvenlik kapsamında yeni bir sürecin başladığını gösteriyor. 
 
İktisadi Etkiler
 
Gelelim ikinci başlık olarak ekonomi ve ticari ilişkilerin geleceği meselesine. Cumhurbaşkanı’nın ziyareti sırasında yapılan anlaşmalar terörle mücadelede sağlanacak etkinlikle daha güvenli bir çevreyi de öngörüyor. Dolayısıyla emniyetin sağlandığı bir alanda altyapı çalışmaları, yatırımlar ve özellikle Kalkınma Yolu Projesi kapsamındaki faaliyetler için uygun ortam oluşabilecek. Zira projenin hayata geçirilmesi yolundaki risklerin başında güvenlik geliyor. Hattın geçtiği güzergâh terör unsurlarının bulunduğu alanlar üzerinde. Bu nedenle emniyetin sağlanması projenin selameti açısından elzem. Bu da Bağdat’ın neden ilk kez terör örgütü PKK’yı yasaklı örgüt olarak kodladığının da bir cevabı aslında.
 
Irak açısından Kalkınma Yolu Projesi ülkeyi taşıyacağı nokta itibariyle stratejik öneme sahip. Bu yolda en az sorunla ve en verimli ilerlemenin elde edilmesi amacında Türkiye kilit rol oynuyor. Görüldüğü üzere Bağdat da bunun farkında. Projenin hayata geçirilmesi adına yapılan iş birliğinde Ankara’ya oldukça güven duyulduğu anlaşılıyor. Ayrıca anlaşma imzalanan çeşitli sektörler çerçevesinde kurulması planlanan ortak komiteler de ekonomi ve ticaret alanında daha ileri seviyelere ulaşılacağının habercisi.
 
Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti Irak’ın iç istikrarının da dikkate alındığını net bir şekilde gösteriyor. Ülke bütünlüğü ilkesi uyarınca hareket eden Türkiye, Erbil-Bağdat dengesini gözeterek ve taraflar arasında uzlaşma ortamı oluşmasına önem vererek adım atıyor. Söz konusu aktörlerin de bunun bilincine vardığını söylemek mümkün. Bu anlamda ziyaret, Türkiye’ye yönelik bakış açısının olumlu gelişimine de katkı sağlayacak etkiler arasında yer alacaktır.
 
İkili İşbirliğindeki Gelişmelerin Bölge Denklemine Etkisi 
 
Ortadoğu’da herhangi bir ülkede yaşanan hiçbir gelişme o ülkeyle sınırlı kalmıyor elbette. Türkiye-Irak ilişkilerinin rüzgârı da bölgede etki oluşturacak nitelikte. İlk olarak Kalkınma Yolu Projesi çerçevesinde imzalanan anlaşmada Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri de katılımcı ülke olarak yer aldı. Peki bu ne demek? Katar, BAE, Türkiye ve Irak arasındaki herhangi bir ortaklık üç farklı şekilde ele alınabilir. Birincisi, Körfez-Türkiye ilişkilerinde yaşanan gelişmeler. Son yıllarda Ortadoğu genelinde görülen normalleşme dalgası Türkiye’nin ilişkilerinde de kendini gösteriyor. Körfez’le kurulan diyalog da bu çerçevede. İkinci olarak, Körfez içi dengeler açısından bakılabilir. Katar-BAE ilişkileri noktasında Irak’ın önemli bir faktör olma potansiyeli var. Üçüncü olarak ise, Irak’ın bu ülkelerle olan ilişkileri ve bölgedeki konumu kapsamında değerlendirilebilir.
 
Ortak projeler ve çıkarlar etrafında bir araya gelmek, bölgesel gerilimlerin uzlaşıya ve iş birliğine dönmesi adına ülkelere birçok açıdan getiri sağlayabilir. Bu açıdan Irak merkezli gelişmeler de bölgesel istikrar ve iş birliğine hizmet noktasında önemli bir bileşen. Kazan-kazan temelli ilişkilerin gelişimine olduğu kadar bölgesel kalkınma adına da Irak’ın merkezi bir konumda olduğunu söylemek mümkün.
 
Terörle mücadeledeki kazanımların sonucunu Türkiye ve Irak’ın güvenliği penceresinden okumak olumlu bir süreç anlamına geliyor. Ancak bu gerilimlerden kazanç sağlayan aktörler kapsamında düşünüldüğünde Türkiye’nin özelde Irak’ta genelde Ortadoğu coğrafyasında etkisini ve nüfuzunu artırması kimi aktörlerin pek de istemediği bir şey. Dolayısıyla gelişen olumlu hava bazı tarafların da dikkatini ve öfkesini çekebilir. Zira bölgede çıkarları ve emelleri bulunan aktörler var.
 
Sonuç olarak, Türkiye ve Irak gelişen ilişkilerinin somut adımlarını gördükleri bir döneme kapı aralamış durumda. Çeşitli alanlardaki uzlaşının iç ilişkiler, dış politika, güvenlik ve kalkınma başta olmak üzere birçok alanda yansımalarının görüleceği aşikâr. Ayrıca tarafların bölgesel konumlarının da bu ortamdan olumlu etkileneceği söylenebilir. Bununla birlikte her ne kadar ilişkilerin geliştiği stratejik bir sürece girilmiş olsa da halihazırda devam eden birtakım anlaşmazlıklar da var. Ayrıca Irak’ın kırılgan iç yapısı da birçok hususta belirleyici bir faktör. Yani iş birliği ve uzlaşının yüksek olduğu ve olacağı bir atmosfer bulunmakla birlikte risk faktörleri de halen varlığını koruyor. Dolayısıyla toz pembe bir tablo çizmek pek de gerçekçi olmaz. Ancak özellikle su konusunda bir anlaşmaya varılması ve güvenlik odaklı olarak terörle mücadelede somut adımların atılmasıyla oldukça iyi bir ivme yakalanacağı da görülüyor. Ayrıca Kalkınma Yolu Projesi kapsamındaki anlaşmalar da buna katkı sağlayacaktır. Bu da Ankara-Erbil ortaklığının artmasından bölgesel iş birliğine kadar birçok konuda ilerlemenin önünün açıldığı anlamına geliyor.

ŞEYMA KIZILAY

2016 yılında Erciyes Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Yüksek lisans derecesini 2019 yılında Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu “Uluslararası İlişkilerde Ulus İnşası Bağlamında Irak Örneği” başlıklı teziyle aldı. Doktora eğitimine Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda devam eden Kızılay, tez aşamasındadır. Çeşitli akademik çalışmaları bulunan Kızılay, farklı platformlarda çok sayıda analiz de kaleme almıştır. İngilizce ve orta düzeyde Arapça bilen Kızılay Ortadoğu çalışmalarına yoğunlaşmakla birlikte başlıca çalışma alanları arasında Afganistan, Pakistan, ontolojik güvenlik ve terörizm/güvenlik bulunmaktadır.