ANALİZ
Eskiden Savaşları Önleyen Bariyerler Yıkılıyor
Savaş artık nadiren gerçekleşen bir olay değil. Aksine, düzenli bir şekilde yaşanıyor. Bu yönüyle savaş, 11 Eylül’den bugüne uluslararası siyasette yaşanan en önemli dönüşümü temsil ediyor.
İSRAİL'İN Gazze’deki saldırıları, dünyaya verilen vahim bir mesajın habercisi niteliğinde. Bu mesaj, uzun zamandır savaşların çıkmasını engelleyen bariyerlerin artık fiilen yıkıldığını söylüyor.
Ukrayna bu değişimin ilk işaretiydi. Rusya’nın işgaliyle başlayan savaş, çok geçmeden İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa’da yaşanan en şiddetli çatışma haline geldi. Buna rağmen, başlangıçta bütün dünya bu duruma nasıl karşılık vermesi gerektiğini bilemedi. Bu noktada asıl soru şu: Bu, “tek seferlik” bir durum muydu yoksa yeni bir sürecin başlangıcı mıydı? Sorunun cevabı ise Orta Doğu’daki son yaşananlarda saklı.
İsrail’in Gazze saldırıları yeni bir dönemin başladığını işaret ediyor. Bu dönemde savaşlar her on yılda bir meydana gelen istisna olaylar değil. Diğer bir ifadeyle, savaşlar sürekli ve düzenli bir şekilde gerçekleşiyor. Bu da 11 Eylül’den bu yana uluslararası arenada yaşanan radikal dönüşümü ifade ediyor. Savaşları önleyen etkenlerin ortadan kaybolduğu anlamına gelen bu dönüşüm tarihsel olarak da önemli bir anı temsil ediyor. Dolayısıyla, devletler artık saldırmaktan çekinmiyor ve böylece savaş yeniden bir gerçeklik haline geliyor.
Dikkatler İsrail-Hamas çatışmasına yoğunlaşmışken Dağlık Karabağ’da devam eden çatışma; Sırbistan-Kosova sınırında hazır bekleyen askerler; Gabon’dan Nijer’e Afrika’da yayılan askeri darbeler ve Hindistan ile Çin arasında sık sık yaşanan çatışmalar gözden kaçmamalı. Tüm bunların yanı sıra, İsrail’in Gazze saldırılarıyla derinleşen bölgesel gerilim, tüm bölgeye yayılma ihtimali de var.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan dünya düzeninin temelini sarsan bu yeni dönem, iletişim ve teknolojiden sürdürülebilirliğe kadar her şeyi etkileyecek olan “yapısal değişimi” temsil ediyor.
Savaşlar ilk olarak çevre ülkeler arasında ayrışmaya yol açarak dikey küreselleşmeyi hızlandırıyor. Bu da bariyerlerle dolu bir ortam yaratıyor ve mevcut entegrasyon çabalarını tehdit ediyor. Örneğin, Suudi Arabistan ABD aracılığıyla yürütülen İsrail ile ilişkileri normalleştirme sürecini “dondurma” kararı aldı. Bir diğer normalleşme süreci ise İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında başlamıştı.
Bunun yanı sıra, yeni savaş dönemi, tüm dünyanın ABD başta olmak üzere bir bütün olarak Batı’ya karşı bakışını değiştirebilir. Çatışmalar devam ettikçe, birçok ülkenin Batı’nın küresel gücünü sorgulamaya başlaması muhtemel. Bu da Batı’nın yaptırım gücünü kaybedeceği ve ülkelerin savaşları kendi çıkarları doğrultusunda yönetmeye başlayacağı anlamına gelebilir.
Bunun işaretlerini şimdiden görmeye başladık. Ekim ayında İsrail-Hamas savaşının başlamasıyla Suudi veliaht prensi İranlı mevkidaşını arayarak konuyla ilgili görüşme gerçekleştirdi. Bugüne kadar benzeri görülmemiş olan bu durum, yeni dönemin “jeopolitik dengelerine” dair ipucu veriyor.
Öte yandan, çatışmaları sonlandırma ve “barış” sağlama konusunda ortaya çıkan yeni aktörler mevcut olanlarla rekabet içerisine girecektir. Bu noktada, Birleşmiş Milletler (BM) önemini koruyor olsa da artık tek seçenek konumunda değil. Nitekim, genişlemesini sürdüren BRICS bloğunun yanı sıra Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) de etkinliğini artırıyor. Ayrıca, bazı durumlarda hükümetler diplomasiden tamamen geri durma yolunu tercih ediyor. Bu durumda kritik soru şu: Savaş halindeki devletler bu rakip bloklardan hangisine yönelecek?
Son olarak, savaşı durdurma ve “savaş sonrası çözümler” sunmaya çalışan yeni “arabulucular” ortaya çıkıyor. Ukrayna savaşında, Arap tarafsızlığını temsil eden Katar, Moskova ile Kiev arasında yürütülen müzakerelerde arabuluculuk rolü üstlendi. Ayrıca, Suudi Arabistan, BAE ve Singapur gibi ülkeler de benzer bir rol üstlenmeye hazır görünüyor. Dolayısıyla bu ülkeler, bu yeni savaş döneminde kendi çözümlerini sunarak savaş sonrası bölgesel ve ekonomik dengeleri şekillendirme fırsatına sahip.
Esasında, görmek isteyen için her şey tüm çıplaklığıyla ortada. Önümüzdeki on yıl içinde dünya neredeyse bir asırdır görmediği kadar çok savaş ve kargaşa ile karşı karşıya kalabilir. Çünkü, Batı’nın yaptırımları ya da halk ayaklanmaları gibi geçmişte savaşları engelleyen bariyerler büyük ölçüde aşınmış görünüyor.
Daha kötüsü ise bu bariyerler aşındıkça yerlerine yenileri inşa edilmiyor. Bu da Vahşi Batı’ya benzer bir döneme giriyor olabileceğimiz anlamına geliyor. Ayrıca, nükleer silahlar da savaş ve çatışma noktalarına bağlı olarak yayılım gösteriyor. Örneğin, Rusya, Belarus’ta nükleer başlık bulundururken Güney Kore, ABD’nin nükleer silahlarına ev sahipliği yapmak istiyor. Bu tehlikeli durum, yeni bir “nükleer satranç” oyununun başladığını haber veriyor.
Sonuç olarak, şu anda tüm dünyanın önünde duran en acil mesele, küresel sistemi, savaşları kontrol altında tutarak düzeni sağlayabilecek şekilde dönüştürmek. Bu doğrultuda, savaşları başlatan ülkelerin G20’ye üye ülkelerle ticaret yapmasını engelleyen bir anlaşma, etkili bir çözüm olabilir.
Aksi takdirde hem ülkeler hem ticari kuruluşlar savaş ve kargaşa haliyle uğraşıp duracak. Böylesi bir durumda, iklim değişikliği, yapay zeka ve demografi krizi gibi dünyayı dönüştürme gücüne sahip gelişmeler tüm insanlığı derin bir kaosun içine sürükleyecek.
Bu yazı, Politico’da 25 Aralık 2023 tarihinde “The guardrails that once prevented wars are failing” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.