ANALİZ
Demokrat Partinin Tarihi: Bugün İçin Dersler
Demokratlar, Amerikan halkının büyük çoğunluğunun ekonomik çıkarlarına hitap ederek, ‘ahlaki kapitalizm’ olarak adlandırılabilecek bir felsefeye yaslandıklarında başarılı oldular. Bunu ihmal ederek kültürel meselelere konsantre olduklarındaysa başarısız oldular.
AMERİKA'DA SİYASİ PARTİLER, diğer demokrasilerin çoğunda olduğundan çok daha fazla, devasa bir insan ve öncelikler setine hitap etmek zorunda. Ülkede yaklaşık 170 milyon oy için yarışan iki büyük parti etrafında, birbiriyle alakasız pek çok politika kaçınılmaz olarak birbirine bağlı. Bugünlerde Cumhuriyetçiler için kritik sorunlar arasında kürtaj ve düşük vergiler yer alıyor; Demokratlar içinse silah kontrolü ve zenginlerin vergilerle sıkıştırılması. Demokrat Parti içerisindeki bu tür eklektik koalisyonların ürettiği olağan gerilimler, dünyanın en eski siyasi oluşumlarından biri olan partinin tarihi hesaba katıldığında daha köklü bir hal alır. Sorun daha en baştan kendisini gösterir. Entelektüel köklerini Thomas Jefferson'a kadar takip eden Demokratlar, şimdi onun ezeli rakibi Alexander Hamilton'a hürmet ediyor.
Georgetown Üniversitesi'nde sol eğilimli bir tarihçi olan Michael Kazin, yeni kitabında, Demokrat Parti'nin 194 yıllık tarihinin bütüncül bir teorisini geliştirmek üzere iddialı bir girişimde bulunuyor. Teorisinin basit bir teze dayandığını savunuyor: “Tarih içerisinde Demokratlar, Amerikan halkının büyük çoğunluğunun ekonomik çıkarlarına hitap ederek, ‘ahlaki kapitalizm’ olarak adlandırılabilecek bir felsefeye yaslandıklarında başarılı oldular. Bunu ihmal ederek kültürel meselelere konsantre olduklarındaysa başarısız oldular.” Yazar, partinin ideolojik kıvrımlarını ve dönüşlerini çizerken, parti tarihindeki farklı fikirleri ve yaklaşımları kuşatabilmek üzere ahlaki kapitalizm kavramını genişletiyor - tıpkı politikacıların siyasi sloganlarla yaptıkları gibi.
Demokrat Parti tarihine bakıldığında diğer Kurucu Babalar gibi, Jefferson da organize siyasi grupları alenen reddetmişti. Demokrat Parti'yi kuran Martin Van Buren'dı. Bugün eski bir başkan olarak bilinen Van Buren, o zamanlar bir New York senatörü olarak, Amerikan siyasetinin merkezinde duran siyasi mücadele silahlarından etkili bir şekilde yararlandı. Tennessee'den köle sahibi bir savaş kahramanı olan Andrew Jackson, 1828'de John Quincy Adams'a karşı cumhurbaşkanlığı yarışını ikinci kez kazandığında, onun bu zaferi Van Buren'in parti aktivistleri ve partizan basını tarafından desteklendi.
Van Buren'in halk kavrayışı ve ekonomik çıkar anlayışı bugünkü Demokratlara hayli yabancı gelebilir. O zamanlar çoğu hala köle olan Afrikalı-Amerikalılar dışlandı. Jackson, yoksul beyaz insanların (özellikle 1930’lara kadar Demokratların tabanını oluşturan Güney’deki beyaz çiftçiler ve işçilerin) bir “avatarı” olarak yüceltildi. Ancak Van Buren'ın kendi geçmişi (babası Hollanda kökenli bir meyhaneciydi) partinin geniş cazibesine işaret ediyordu. Partinin diğer destekçileri arasında Güneyli çiftçiler ve sonraki zamanda Avrupalı göçmenler vardı. Dolayısıyla parti bir yüzyıl boyunca hem beyaz üstünlükçülüğünün alaycı bir karışımıyla hem de İrlandalı, Polonyalı ve Alman Amerikalılar gibi topluluklar için ilerleme vaadiyle tanımlandı.
Bu geniş seçmen kitlesinin ekonomik tercihlerini tahmin etme içgüdüsü, düzenli zaferlere kapı açtı. Franklin Roosevelt'in başkanlığına kadar Demokratlar, daha aktivist bir hükümetin zengin ve güçlüler tarafından ele geçirilebileceği düşüncesiyle ekonomiye asgari müdahaleyi savundular. Bazen, sandıkta zafer kazanan politikalar gerçek dünyada felaketle sonuçlandı. Jackson'ın bir ulusal bankaya karşı yürüttüğü mücadele finansal istikrarsızlığa yol açtı. İhmal edilen bir başka isim Grover Cleveland, halk oylamasını üç kez kazandı, ancak sıkı para politikası 1893 ekonomik krizini alevlendirdi.
"Önce ekonomiydi, aptal!"
New Deal, parti için önemli ölçüde farklı bir politika platformu ve nihayetinde alternatif bir seçmen tabanını için bir dönüm noktası oldu. Büyük Buhran, Roosevelt'i gelişigüzel bir Amerikan refah devleti uygulamasını başlatmaya sevk etti. Bu süreçte, Demokratların örgütlü emekle olan yakınlığı, onların tekellere karşı önceden var olan antipatilerini terk etmelerine yol açtı: Büyük işverenlerle toplu iş görüşmeleri, küçük işverenlerden daha kolaydı.
Bu yenilenmenin karşılığı, uzun ve ezici seçim üstünlüğüydü. Demokratlar, güneyde ekonomik kalkınmayı sürdürürken kuzey eyaletlerinde büyüyen işçi hareketini savundular. Roosevelt'in Beyaz Saray'ı ilk kez kazandığı 1932'den 1968'e kadar Demokratlar, başkanlık seçimlerini sadece iki kez, her ikisinde de büyük bir savaş kahramanı olan Dwight Eisenhower'a kaybettiler.
20. yüzyılın son on yıllarında partinin egemenliği azaldı. Michael Kazin kitabında bunun nedeni olarak taktik kararlardaki göreli düşüşe işaret ediyor. Bu bağlamda Jimmy Carter'ın 1980'deki yeniden seçim kampanyası sırasında asker kaçakları için af gibi kamu desteğinden yoksun girişimleri savunmasına değiniyor. Yine de bu tür yenilgilerden nasıl kaçınılabileceği meselesi, temel bir soru olarak duruyor. Kazin açıkça, George McGovern'ı 1972 kampanyasında hırslı ekonomik politikalara vurguda bulunmadığı için eleştiriyor, ancak “eğer bunu yapsaydı bile, seçimin kaderinde büyük bir fark yaratmasının aslında şüpheli” olduğunu kabul ediyor.
Michael Kazin, Demokratların kapsayıcı bir ekonomik gündem pahasına kültür ve kimlik konularındaki modern saplantısını eleştiriyor. Kazin, Vietnam üzerindeki kampüs aktivizminin zirvesinde, “pek çok seçmen, solcuları kişisel özgürlük vizyonerleri olarak değil, geleneksel inançlarına tehdit olarak gördü” diyor. Seçim açısından bakıldığında, Lyndon Johnson tarafından 1960'ların ortalarında tanıtılan Medicare ve Medicaid gibi “Büyük Toplum” programlarını, “azınlıklara ve yoksullara yardım” olarak sunmanın bir hata olduğunu düşünüyor. Barack Obama'yı kültürel bölünmeleri fazla dikkate almadığı için övüyor.
Çalışma, Washington'da hal-i hazırda iktidarı elinde tutan ancak bölünmüş ve orta vadede yenilgiyi bekleyen Demokratların dünyasını yansıtan kasvetli bir ruh hali ile bitiyor. Kazin'in esnek konsepti olan “ahlaki kapitalizmin”, Jackson'dan Obama'ya uzanan bir tarihi gerçekten şekillendirip şekillendirmediği şüpheli. Ancak iyi bir araştırma ürünü olan bu kitap, önemli bir uyarıda bulunuyor: Demokratlar, pragmatik güç arayışını benimsediklerinde başarılı oldular ve bunu yapmadıklarında bocaladılar.
Bu yazı 05 Mart 2022 tarihinde The Economist’te “Tail wags donkey” başlığıyla yayımlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.