×
ÇİN
12.07.2024

ANALİZ

Çin Ekonomi Modeli: Tehlikeli ve Cazip!

Çin, gelişmekte olan ülke liderlerine, kalıp bir ekonomi modeli yerine; büyüme için daha demokratik olmalarının gerekli olmadığına ilişkin güvence sunuyor. Ancak yalnızca devletin, altyapının, ihracatın ve ağır sanayinin genişlemesine öncelik veren ülkeler, zora düşebilir.
JOSHUA COOPER RAMO, "Pekin Mutabakatı" ifadesini, yirmi yıl önce ilk kez kullanan bir danışman. Ramo'ya göre finansal serbestleşme, dalgalı kur ve yabancı sermayeye açıklık gibi unsurlardan oluşan Washington Mutabakatı itibarını yitirmişti. Çin ise eşitliğe, yenilikçiliğe ve egemenliğe, ayrıca ulusal güvenliğe odaklanan kendi kalkınma modeline öncülük ediyordu. Evet. Bu model, gelişmekte olan pek çok ülkeye cazip gelecek.

Çinli liderler, o zamandan bu yana, devlet öncülüğündeki bir kalkınma modelini ihraç etmeye pek yanaşmamakla birlikte, kimi zaman cesur adımlar da attı. Xi Jinping, geçtiğimiz yıl Komünist Parti yetkililerine yaptığı bir konuşmada, ülkenin ekonomik modelinin “modernleşmenin Batılılaşma ile eş anlamlı olduğu mitini yıktığını” ve bu büyümenin “gelişmekte olan ülkeler için seçenekleri genişlettiğini” vurguladı. Pakistan'da İmran Han, Malezya'da Mahathir Mohamad, Brezilya'da Luiz Inácio Lula da Silva, Güney Afrika'da Cyril Ramaphosa gibi geçmiş ve günümüz liderleri, modelin bazı yönlerinin faydalarını dile getirdi. Ramo'nun Pekin Mutabakatı hakkındaki ilk yazısından bu yana, Çin ekonomisi, dolar bazlı değeriyle dört kat büyüyerek ülkenin diplomatik ve askerî nüfuzunu genişletti.

Fakat ülke ekonomisi, son zamanlarda tökezlemiş durumda. Covid-19'un ardından güçlü bir şekilde toparlanamadı ve 2021'den bu yana emlak sektörüne yapılan yatırım, nominal olarak neredeyse dörtte bir oranında düştü. Üretimi artırma çabaları, Çin'i düşük fiyatlı malları, yurt dışı piyasalarına sürmekle (damping) suçlayan Batılı güçlerle karşı karşıya getirdi. Bu olumsuz koşullar göz önüne alındığında, Çin modeline olan talep azalıyor mu? Pek sayılmaz. IMF Başkanı Kristalina Georgieva, Çin devlet televizyonuna verdiği son röportajda şunları dile getirdi: "Tüm dünyayı dolaşıyor ve başka ülkelerin de Çin menşeli kalkınma modellerini kullandığına şahit oluyorum." Georgieva’nın ne ölçüde doğru olduğunu analiz etmek için diğer ulusal ekonomilerin Çin'inkine ne kadar benzediğini ölçen bir endeks oluşturduk. Bu endeks, Georgieva'nın vardığı sonucu büyük ölçüde doğruluyor. Üstelik elimizde, Çin etkisinin artarak devam edeceğine inanmak için de sebepler var.

Çin ekonomi modeli nedir?

Peki, Çin modeli tam olarak nedir? Bu modelin daha iyi bilinen bazı yönleri Japonya, Güney Kore ve Tayvan gibi diğer Doğu Asya ülkelerinin başarı öykülerinde de bulunabilir. Bu dört ülkenin de ekonomileri, ihracat ve yatırım odaklı. Çin, otuz yıldır cari fazla veriyor. Yatırım düzeyinin bir göstergesi olan gayri safi sabit sermaye oluşumu ise gayri safi milli hasılanın %42'sine ulaştı ki bu, dünyanın en yüksek oranlarından biri. Büyük ölçüde kapalı sermaye kontrolü, vatandaşlarının yurt dışına para çıkarmasını engelliyor. Faiz oranlarının politika gereğince düşük tutulması, yani mali baskı, devletin öncelik verdiği endüstrilere ucuz yollu banka finansmanı sağlıyor.

Fakat Çin’e özgü başka unsurlardan da söz etmek mümkün. Güney Kore ve Tayvan, Çin'in bugünkü durumundan daha yoksul ülkelerken, otokratik yönetimden demokratik yönetime geçtiler. Pekin'de bir siyasi liberalleşme yaşanmadı. Devletin ekonomik gücü, devlet işletmelerinin kullanımı da dâhil olmak üzere, siyasi amaçlar için aktif olarak kullanılıyor. Bu, özellikle finans sektörü için geçerli. Özel teşebbüsün 1980'lerden bu yana büyümesine rağmen, yetkililer, bankacılık sistemini sıkı bir şekilde kontrol altında tutmaya devam ediyor. Banka varlıklarının %50'den fazlası hâlâ devlet bankalarının elinde.

Ayrıca ülkenin gelişmesi, şirketlere ve bireylere daha serbest vergi ve yatırım düzenlemeleri sunan özel ekonomik bölgelerin (ÖEB) kullanımına da bağlı. Bu bölgeler Çin'de ortaya çıkmamış olsa da Shenzhen ve Hainan Adası'ndaki geniş bölgeler gibi en başarılı Çin ÖEB'leri, dünya genelindeki benzerlerine bir ilham kaynağı oldu. ÖEB'lerin sayısı büyük bir hızla arttı. Bugün sadece Filipinler'de, 1995'te dünya genelinde mevcut olandan daha fazla ÖEB var.

Pekin’in Öncüleri

Farklı ülke ekonomilerinin Çin ile ne kadar benzer olduğunu hesaplamak için şu yedi ölçütü kullanıyoruz: Ülkenin cari hesap dengesi, sermaye kontrolü, yatırım ölçeği, imalat ürünlerinin ihracattaki payı, devlet bankacılığının büyüklüğü, demokrasi düzeyi ve kişi başına düşen özel ekonomik bölge sayısı. En benzer ülke, ihracat ve imalata dayalı bir ekonomisi olan ve Komünist Parti tarafından yönetilen Vietnam. Komünistlerin yönetmediği Avustralya ve İngiltere, sıralamanın en altlarında yer alıyor. Çin'e en az benzeyen ekonomi ise Yunanistan’ınki.

Diğer ülkelerin durumları belki de daha şaşırtıcı. Güney Kore'nin erken dönemdeki gelişimi genellikle Çin'inkiyle karşılaştırılsa da iki ülke şu anda birbirinden uzak. Aslında, hâlihazırda Çin ile Bangladeş ve Türkiye arasında daha fazla ortak nokta var. Söz konusu iki ülke, ihracatı teşvik etmeyi hedefliyor; ancak siyasi ortamları daha demokratik. Hindistan ve Etiyopya da kısmen devlet kontrolündeki bankacılık sistemleri açısından Çin'e benziyor. Bu arada Angola'nın sermaye kontrolü, ülkeyi listenin üst sıralarına taşıyor. Ayrıca tüm bu ülkelerin özel ekonomik bölgeleri de var.

Çin, gelişmekte olan ülke liderlerine, kalıp bir ekonomik model yerine; büyüme için daha demokratik olmalarının gerekli olmadığının güvencesini sunuyor. Yükselen ve öncü piyasalara yatırım yapan Fim Partners'tan Charles Robertson'ın ifadesiyle: "Küresel güneyin çok büyük bir kısmı için Çin'in başarısı son derece çekici. Çünkü bu başarı, aslında tüm cevapların 'Beyaz Batılılar'ın elinde olmadığını gösteriyor." Büyüme artık eskisi kadar kesin görülmese bile, birçok otokrat için hâlâ cazip bir seçenek. Angola, Etiyopya ve Tanzanya gibi ülkeler, ulusal kurtuluş hareketlerinden doğan ve uzun zamandır devlet müdahalesine, ticaretin sıkı bir şekilde yönetilmesine ve krediler üzerinde siyasi kontrole önem veren baskın partiler tarafından yönetiliyor. Oxford Üniversitesi'nden Ricardo Soares de Oliveira'ya göre, Çin, onlara bir plandan ziyade bahane sunuyor.

Bunlara ek olarak, Çin'in kendi modelini tanıtma çabaları son yıllarda hız kazandı. Stanford Üniversitesi Hoover Enstitüsü'nden Elizabeth Economy, bu çabanın Çin şirketlerini yurt dışında tanıtmaya yönelik artan isteği yansıttığını savunuyor. Komünist Parti'nin Uluslararası İlişkiler Departmanı, gelişmekte olan dünyanın elitleriyle olan bağlarını güçlendirdi. Tanzanya'daki yabancı bürokratlar için açılan ilk yurt dışı eğitim okulu 2022'de öğrenci kabul etmeye başladı. Çin'in ekonomik zorlukları son bir yıl içerisinde daha belirgin hâle gelmiş olsa da Özbekistan'da Shavkat Mirziyoyev, Rusya'da Vladimir Putin ve Uganda'da Yoweri Museveni gibi yabancı liderler, Çin'in kalkınma modelini övmekten geri durmadı.

IMF ve Dünya Bankası tarafınca desteklenen Washington Mutabakatının aksine, Pekin Mutabakatının ardında herhangi bir uluslararası kurum yok. Ayrıca Çin'in kredi politikası, daha az siyasi koşul içeriyor. Ancak bu krediler, geniş kapsamlı ve Çin modeline özgü endüstrilere odaklanmış durumda. Ülkenin 2019-2023 arasında 541 milyar dolara ulaşan yurt dışı harcama ve inşaat faaliyetlerinin yaklaşık %76'sı sadece şu dört sektörde yoğunlaşmış durumda: Enerji, metal, emlak ve ulaşım. Yine benzer şekilde, Yu Zhang ve Çin Sivil Havacılık Üniversitesi'nden meslektaşları, Çin Ticaret Bakanlığı tarafından Çin dışında yönetilen 103 özel ekonomik bölge belirlediler. Bu bölgelerdeki yatırımlar da Çin modeline bağlı endüstrilere odaklanıyor. Neticede ev sahibi ülkeler, ekonomilerinin giderek daha fazla Çin modeline benzemeye başladığını görebilir.

Pekin Mutabakatını benimsemek iyi bir fikir mi? Vietnam, Bangladeş ve Etiyopya, Çin benzeri politikalar uygulamış olsa da Çin kadar büyüyemedi; hatta çok gerisinde kaldı. Bu arada Gürcistan ve Polonya gibi ülkeler, o kadar otoriter olmayan sistemlerde hızlı büyümenin mümkün olduğunu gösterdi. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden Yasheng Huang, gelişmekte olan ekonomilerin Çin'in son dönemdeki performansına kıyasla, 1978'de Deng Xiaoping reformlarının başlamasından kısa bir süre sonra yaşadığı ekonomik liberalleşme deneyiminden öğrenebilecek çok daha fazla şeyleri olduğunu belirtiyor. Nitekim takip eden on yıl içinde, kişisel gelirler, GSYİH'dan daha hızlı arttı, kırsal girişimcilik patlama yaptı ve ülke, bazen cari hesap fazlası, bazen ise cari hesap açığı verdi. Huang: "1980'lerde Çin'in merkantilist bir büyüme modeli yoktu." diyor.

Yalnızca devletin, altyapının, ihracatın ve ağır sanayinin genişlemesine öncelik veren ülkeler, zora düşebilir. Huang, buna bir örnek olarak Pakistan'ı gösteriyor. Ülkedeki okuryazarlık oranı hâlâ %60'ın altında fakat buna rağmen hükûmet, yatırımlarını enerji, demir yolları ve iki ülke arasındaki bir altyapı projesi olan Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru'na yoğunlaştırıyor. Başka ülkelerde de -bilhassa liberalleşmeye pek niyeti olmayan elitler tarafından- Çin ekonomisi hâlâ hayranlıkla izleniyor. Çin'in yaşadığı zorluklara rağmen, Pekin Mutabakatı sağlam duruşunu korumaya devam ediyor.


Bu yazı, The Economist’te “China’s economic model retains a dangerous allure” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.